İçeriğe geç
Anasayfa » BU KAPIDAN EĞRİ GİREMEZ!

BU KAPIDAN EĞRİ GİREMEZ!

İstikamet, doğruluk anlamına gelir Kur’an-ı Kerim’de mevcud, “festakım kema ümirte” Âyet-i Kerimesi ile en geniş kavramını bulur.

Cenâb-ı Hak, Peygamber Efendimiz ’e “Emnolunduğun gibi doğru ol”1 hi­tabında bulunmuştur. Şüphesiz ki bu hi- tab yalnız Peygamber Efendimizi değil, bütün inananları şümulüne alır.

Allah’ın emrettiği şekilde dosdoğ­ru olabilmek elbetteki kolay değildir. Çünkü evvel eminde Kur’an-ı Kerim’de mevcud diğer bütün emirler ve nehiyler göz önünde tutularak, dosdoğru olmanın, en isabetli istikametini bulmak gerekir.

Bu araştırma da yetmez, Fatiha sûresinde açıklandığı gibi, bu beşerî ça­balara ilaveten, Allah’a sığınmak, Allah’ın hidayetini dilemek gerekir.

“İhdinassıratel müstakim” dua ve niyazımızın kabul edilmesi ile beşer planında doğru yolu bulmuş oluruz.

Beşer planında diyorum, zira bütün çabalarımıza rağmen şüphe­siz ki, Allah’ın adaleti ile kulların ada­leti arasında bir fark olacaktır.

Bu sebepten, ulemamız tara­fından “el istikameti hayrün min elfi kerame” sözü söylenmiştir. Yani Allah’ın emrettiği gibi istikamet üze­re olmak, bin kerametten daha ha­yırlıdır deniliyor.

Tasavvuf ehli, bu sebepten “Her an, dışı halk ile, içi hak ile ola­bilmek hem çok zordur hem de mertebelerin en üstün olanıdır” buyurmuşlardır.

Doğru olabilmek Hak âşıklarını o derece etkisi altına almıştır ki, Yu­nus Emre, mürşidi Taptuk Emre’nin tekkesine, dağdan keserek getirdiği odunların bile dosdoğru olmasına dikkat etmiştir. “Bu kapıdan asla eğri giremez.” Demiştir.

Hak yol hangisidir Batıl han­gisidir? Bunu ayırd etmek aslında bütün insanların meselesidir. Bu­nun ayırd edilemeyişi yüzündendir ki, kişiler başka başka yollara, başka başka istikametlere, çeşitli iptilâlara kapılmışlar zamanları ve ömürlerini heder etmişlerdir.

Hazreti Mevlânâ, Mesnevi’sinde bu ihtilâfa işaret ederek, “Ona kâh şarap, kâh kadeh dedik, kâh halis al­tın, kâh av, kâh dâne, kâh tuzak dedik. Bütün bunlara sebep ne? Niçin ismini söylemiyoruz? diye soruyor. İstikamet üzre olmak, istika­metini bulmak elbetteki büyük bir nimettir. Fatiha-i Şerifte belirtil­diği gibi istikametini bulamayanlar Allah’ın gadabına uğrayanlar ve da­lalete düşenlerdir.

Gerçek istikametini bulmak için ise önce iman ışığına sahip ol­mak gerekir. Allah’ın bizleri, her an gördüğünün bilinci içinde olmak ise bizi Hakk’ı batılı tefrik etme şuuru­na erdirir hataya düşmemizi önler iman sahibi olan insan istika­metini her an kontrol eden ve sıratı müstakimden asla sapmayan insan­dır. Kendini kontrol şuuruna eren kimse ise hakimi, savcısı, zabıtası kendi içinde olan insandır Bir keli­me ile insan-ı kâmildir.

İnsanlık şeref, haysiyet ve şuu­runa sahip olmak insanları ve toplumları yüceltir. Bu şuurdan uzaklaşanlar hayvanlık çizgisine düşer hatta ondan da daha aşağılara iner. Belhüm adal hitabına layık olur. Hazreti Mevlânâ, “Bizler öyle­sine yücelebiliriz ki, melekler bizim nüfuz ve sür’atimizi kıskanmaya başlarlar ama yolumuzu sapıtırsak öylesine aşağılara yuvarlanırız ki, şeytanlar bile bizim şerrimizden ka­çarlar” diyor.

Gerçek mânâda medenî olma­nın, fazilet yolunda ilerlemenin yolu, iman ve istikametten geçer. Bunun içindir ki Peygamber Efendimiz: “Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim” buyurmuşlardır Yani bir saadet asrına erişmek isti­yorsak, Peygamber Efendimizin yo­lunda, istikametinde olmalıyız. Onun ve sahabesinin ahlâkıyla ahlâklanmalıyız. Gerçek kurtuluş bundadır.