İçeriğe geç
Anasayfa » HAK YOLUNDA MÜCADELE ve HASED

HAK YOLUNDA MÜCADELE ve HASED

Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla

Hamd ü senâlarımız âlemlerin Rabbi olan Allah’a, salât ve selamlarımız âlemlere rahmet olarak gönderilen Rasûl-i Ekrem Efendimiz’e, âline, ashabına, tâbiîne, tebe-i tâbiîne ve kıyamet sabahına kadar emredildiği şekilde yaşayarak İlâhî huzura çıkabilecek olanların üzerine olsun.

Allah Teâlâ Hazretlerine sonsuz hamd ü senalar olsun ki, insanlığı en güzel sûret üzere yaratmış, ona bir yandan en güzel şekilde yaşamanın yollarını bildirmiş diğer yandan da şahsiyetine zarar verecek olan kötü ahlakları haber vermiştir.

Cenab-ı Allah Felek Sûresi’nde:

“Ve hased ettiği zaman hased edenin şerrinden (Allah’a) sığınırım.” buyurarak hasedin kötü ahlâkların en büyüklerinden birisi ve insanların aldanmasında belki de en tesirli olanı olduğunu bizlere bildirmiştir.

Allah Zülcelâl Hazretleri insanların bu kötü ahlaktan beşerî güçleriyle kurtulamayacağını bildiği için ayet-i kerime de bizlere “Hased eden kişinin, hased ettiği andan sana sığınırım, senden yardım talep ederim.” duasını öğretmiştir.

“Hasûd” insanlar; hased ettikleri anda, ellerinden gelen kötülükleri yapmak için sahip oldukları bütün imkânları kullanırlar. Bu insanlar, maddî sahada istedikleri zararı veremedikleri takdirde kalplerinde sakladıkları hastalıklarının neticesi gözlerinden dışarıya yansıyan hasetlik ateşiyle muhataplarına daha da zararlı tesirlerde bulunurlar.

Hased akla gelen isyanlardan belki de ilkidir.

Şeytanı, bulunduğu makamdan aşağı düşürüp şeytanlaştıran şey de hasedi olmuştur.

Melekler Hz. Âdem (a.s.)’e secde ederken, şeytan, hasetliğinin icabı Hz. Âdem’e secde etmekten kaçınmıştır.

Dünya hayatında da ilk isyan hasetten meydana gelmiştir. Hz. Âdem’in evlatlarından Kabil, kardeşi Habil’i hasetliğinden dolayı öldürerek kıyamet sabahına kadar bütün katillerin cezası kadar cezaya kendini müstahak kılmıştır.

Hased, insanı öyle bir seviyeye getirir ki, eğer insan haddini bilmez ve Rabbinden afv dilemezse Rabbü’l izzete karşı hasetlik yapmaya ve âciz bir mahlûk olduğunu düşünmeden kendisini Firavunlar, Nemrutlar ve benzerleri gibi tanrı mertebesine koymak için mücadele etmeye başlar.

Dünya hayatına baktığımızda; mücadelelerin, kavgaların ve davaların temel esasının pek çoğunun temelinde hasedin olduğunu görürüz.

İnsan kendi makam ve mevkiini ne kadar üstün görürse o derece hasetlik yapar. Bu durumdaki kişi hasetliğinden dolayı karşısındaki kişiye elinden gelen zararı verici muamelatta bulunmaktan ve zarar verici sözleri konuşmaktan çekinmez. Hasetçi insan kendisinden daha güzel muamelede bulunanların iyiliklerini karalamak için tenkit, tahrik ve tahkirden de geri durmaz.

Hasetliği öğrenmek için tarihi, fikir sahanızda bir film şeridi gibi geçirin.

Bakınız; Hz. Yusuf’un kuyuya atılma sebebi hasetlik değil midir?

Yeryüzünde Allah’ın koyduğu ölçülere göre en güzel şekilde yaşama gayretinde olan insanlara karşı takınılan tavırların temel sebepleri hasetlik değil midir?

Dünya üzerindeki servetler, nimetler, makamlar ve mevkiler için yapılan kavga, dövüş ve mücadelelerin sebebi hasetlik değil midir?

Bunların içerisinde insanlar tarafından en çok arzulanan ve sevilen makam ve mevki için makam sahiplerinin birbirine karşı olan hasetlikleri tarihçiler tarafından yazılmakla bitmeyecek kadar çok değil midir?

Dünyanın yaratıldığından bu yana hasetlik sebebi ile babasını, kardeşini, çocuğunu, hanımını, dostlarını ve hatta evlatlarını öldürenler yok mudur?

Rasûl-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz:

“Hased sahibi insanlar, efendi/idareci olamazlar.” buyurmaktadır.

Çünkü onlar hased ettiklerini elde etmenin azim ve gayreti içerisinde yaşarlar.

Şunu da bilelim ki hasetliğinde ısrar eden insan; hasetliği devam ettiği müddet şeytanın Rabbinden uzaklaştığı gibi Rabbinden ve insanlıktan uzaklaşır durur ama hased ettiği kimsede bir noksanlaşma meydana gelmez. Şeytan, Hz. Âdem (a.s)’i kıskanıp ona secde etmediği için Hz. Âdem bir zarara uğramış mıdır?

Hased hakkında kitaplarımızda birçok misal vardır, gelin onlardan birini hatırlayalım:

Hased sahibi bir insan eline bir taş alıp, kıskandığı kişinin başına atar. Taş geri döner ve hased sahibinin başına vurur, başını yarar. Bundan dolayı hasetliği artar ve bir taş daha atar taş yine geri döner ve gözünün çıkmasına sebep olur. Hırsından dolayı bir taş daha atar o da geri dönüp diğer gözünün kör olmasına sebep olur.

***

Biliyoruz ki;

Dünyayı kana boyayan hasettir,

Kardeşlik bağlarını kesen hasettir,

İnsanın dünya ve ahiretini harap eden hasettir.

Hasetlik yapan kişilerin diğer bir hastalıkları da hasetliklerini daima bazı bahanelerle geçiştirmek istemeleridir. Bu gibi kimseler hatayı asla kendilerinde görmek istemezler.

Yine şeytandan misal verebiliriz. Şeytan isyanın sebebini “Allah beni ateşten yarattı, Âdem’i ise topraktan yarattı. Dolayısıyla ben Âdem’den daha faziletli ve kıymetliyim.” şeklinde ifade etmiştir.

Tarih boyunca olduğu gibi günümüz dünyasındaki kavgaların, tenkitlerin ve övgülerin temel sebeplerinin başında da hasedin geldiğini görmekteyiz.

Eğer hak yolda mücadele verdiklerini iddia edenlerin kalplerinde hasetlik olmasaydı, bu kimseler samimi bir şekilde insanlığın derdiyle dertlenmeyi düşünseydiler; bir araya geldikleri vakit “Biz bu insanlığa nasıl faydalı oluruz, hangimiz daha faydalı olur.” diye fikir teatisinde bulunurlardı. Ama görünen şekliyle böyle bir düşünce ortada yoktur.

Evet, yukarıda da ifade ettiğimiz üzere ilk işlenen isyanın sebebi hasetliktir. Allah Teâlâ Hazretleri de hasetlikten korunabilmemiz için bizlere Kendisine sığınmamızı emretmektedir. Bu sebeple bizler her hususta olduğu gibi hasetlikten korunmak için de Allah Teâlâ Hazretlerine yalvarmalıyız.

Yeryüzündeki insanların hiçbir delile dayanmadan birbirlerini insafsızca tenkitleri, kendilerini birbirlerinden üstün görmeleri de hasetliğe bağlıdır.

Rasul-i Ekrem Efendimiz (s.a.v) bir hadis-i şeriflerinde:

“Hased, iyiliklerinizi ateşin kuru çalıları yakıp yok ettiği gibi yakıp yok eder.” buyurmuştur.

Böyle tehlikeli ve kötü bir ahlak olan hasetlik; insanlığı bir taraftan gıybetten, iftiraya sevk ederken diğer taraftan da kendisinin meddâhı, hased ettiklerinin de zemmâmı yapmıştır. Bu da şeytanî ahlaklarının başında gelir.

İnsanlık âleminde Allah Zülcelâl’ı kıskanıp, kendilerini onun makamına yerleştirmeye çalışacak kadar sapıklaşanlar vardır. Allah Teâlâ din-i celîl-i mubini olan İslâm’ı bizlere sapıklığa düşmemiz için göndermemiştir.

Bir beşer olarak Allah’ın dininde tadilat yapmaya, Allah Teâlâ’nın dinini beşerî inançların seviyesine indirmeye çalışan insanlar da bu noktaya hasetliklerinden dolayı sürüklenmişlerdir.

Bizler, hasetçi kimselere düştükleri bu sapık durumları onlara açıklayacak olursak, nefisleri onların bu hakikati görmelerine mani olur. Derhal hasetlik düşüncesi içlerinde depreşir de bu insanlar hakkı söyleyenlerden darılırlar.

Biliniz ki Allah Teâlâ Hazretleri Azîz’dir ve intikam sahibidir.

Azîz olan Allah Teâlâ Hazretleri dünya ve ahiret âleminde birinin belini kırmayı murad ederse; onu insanlar nezdinde hor ve hakîr yapar ve buna mani olacak hiçbir güç ve kudret sahibi de yoktur.

Bundan dolayı her ferd haddini bilmeli ve şeytan gibi “Ben daha üstünüm, Âdem’e secde etmem” benzeri iddialardan uzak durmaya gayret etmeliler. Ancak böylece hem kendilerini hem de masum insanları ebediyetin hüsranına uğratmaktan kurtarırlar.

Hased insanı öyle bir noktaya getirmiştir ki bazı kimseler beşere karşı hasetliği bırakıp Allah’ın esma ve sıfatlarına karşı hasetliğe başlayacak denli şaşırmış ve ulûhiyet makamına göz dikmişlerdir.

Allah Teâlâ’nın öğrettiği, emrettiği dinî hayatı bir tarafa bırakarak, adeta (hâşâ) biz daha iyisini yapabiliriz iddiasıyla dinleri birleştireceklerini söyleyenler, dinin yegâne sahibinin Allah Teâlâ olduğunu bilmiyorlar mı?

Ey insanoğlu!

Şimdi Allah Teâlâ Hazretlerinin sana verdiği akıl nimetini en güzel şekilde kullanma zamanıdır.

Çünkü Allah Teâlâ Hazretleri sana ihsan buyurduğu aklı en güzel şekilde kullanmanı sana emretmiştir.

Bakınız meleklerden birisi şeytan Âdem’e secde etmedi diye secdeyi terk etmiş midir?

Eğer insan bunu idrak edemeyecek kadar akılsızsa, böyle kimselerin insanların önüne geçerek rehberlik etmeye hakları yoktur. Böyle ahmakların rehberliğini kabul etmeye ise hiç kimsenin hakkı yoktur.

Onun için Allah Zülcelâl Hazretleri sadece akıl nimetine sahip olanlara yani akıllılara hitap eder.

İnsan ancak kendisine ihsan edilen aklıyla Allah’ın muhatabıdır.

Aklını kaybetmiş olan insan asla Allah’ın muhatabı olamadığı için mahlûkun muhatabı olma zilletine düşer.

Allah Teâlâ Hazretleri bize vermiş olduğu aklı, müstakilen sadece hakkın muhafazası için vermiştir.

Bilmeliyiz ki mü’minler olarak bizler sadece Halikımızın, Rabbimizin muhatabıyız. Bunun için bizler de “Şeytan niçin secde etmedi? Acaba bir bildiği mi vardı?” şeklinde fâsid düşüncelere kapılmayarak Allah’ın emrine itaat eden melekler gibi Rabbimize itaat ederek masumane bir şekilde yaşamaya gayret edelim.

Allah masumane bir şekilde hayat sürmeyi gaye edinen insanlara, dünya ve ahiretin saadetini vaad etmiştir. Selam bu vaadin muhatapları üzerine olsun.