İçeriğe geç
Anasayfa » KANUNU BİLMEMEK MAZERET SAYILMAZ – Mülâkat: Cevat Akşit

KANUNU BİLMEMEK MAZERET SAYILMAZ – Mülâkat: Cevat Akşit

Mülâkat: Ahmet Çinar – Mahmut Emre Arslan

Helal – haram ne demek? İbadetlerimizde günlük yaşantımızda bunları bilmenin faydalarından ve bilmemenin zararlarından bahsederek önemini anlatır mısınız?

Elhamdülillah, bizler birer mü’miniz. Mü’minin başvuracağı kaynak, Kur’ân-ı Kerîm ve hadîs-i şerîftir. Hadîs-i şerîfe göre sahâbe ve müctehid efendilerimizin icmâı. İcmâ yoksa kıyas. Mü’min bunlara bakacak, bunlarda olana uyacak. Müslüman bu demektir; Allah’ın, peygamberlerin emrine, bahsettiğimiz icmâa teslim olan adam demektir. Müslüman kelimesi teslim kelimesi ile aynı kökten, s-l-m kökünden, geliyor. Allah’ın emirleri, Allah’ın rızasını kazandıracak işlerdir. İnsanı asl-ı hüviyetine uygun yaşatacak, ebedî mutluluğa eriştirecek şeylerdir.

Allah, insanı halifesi olarak yaratmış, yeryüzüne imtihan için göndermiş; bakalım iyi mi, kötü mü, nasıl hareket edecek diye. Onlara Kur’ân-ı Kerîm’inde, bunları yap, bunları yapma, demiş. Yap dedikleri, helaldir, yapma dedikleri de haramdır, günahtır.

Bizlerin en büyük hedefi; Allah’ın yanında sevgili bir kul olmak, Onun rızasına kavuşmak, rızasının yeri olan cennete kavuşmaktır. Günah işleyen biri işte bunları kaybeder. İnkârcı değilse, tevbe de etmemişse cezasını günahı kadar çeker. Günümüzde kanunları çiğneyen kimseler için nasıl, para, hapis, müebbet… gibi kademe kademe cezalar varsa İslam’da da günahlar için, Allah’ın kanunlarını çiğneyenler için muhtelif cezalar vardır. Mesela, Allah’a inanmak emirdir. Bu emre uymamak küfürdür. Küfür, insanı imandan çıkarır, ebedî azaba müstahak kılar.

Allah Teâlâ’nın, yap, dedikleri helaldir. Bunları yaparsak dünyada da mutlu oluyoruz, ahirette de ebediyen mutlu oluyoruz. Yapma dediklerini yapmak günah, bunları yaparsak günahların çeşitlerine göre, mesela, Allah muhafaza, küfre düşmüşse biri ebediyen kaybediyor. İnkâr etmemiş ama tembellik etmişsek nefsimize yahut kötü insanlara uymuşsak ve ölmeden önce tevbe etmemişsek cezasını çekiyoruz yine. Mesela, Allah’ın emirlerine uymuş, Allah’ın emrettiği şekilde güzel bir dünya hayatı geçirmiş, imtihanı kazanmış kimseler cennette birleşecekler, koltuklarına oturacaklar, konuşacaklar. Onlar böyle sohbet ederken Allah, cehennemi gösterecek bu kimselere ve onlar cehenneme bakacaklar ki adamın bir tanesi cehennemde yanıyor. “Sen iyi adamdın, senden kötülük görmedik, sen niye oraya düştün? diye soracaklar O da “Biz namaz kılmıyorduk.” diye cevap verecek. Kur’ân-ı Kerîm’de geçiyor bu. Namaz baraj sorusudur yani. İnsanların ilk sorguya çekileceği madde, namazdır. Bu sorguyu geçtiğimiz zaman işimiz kolay.

Bunlar için helali-haramı bileceksiniz. Bunun için de Kur’ân bileceksiniz, hadîs bileceksiniz. Kur’ân, hadîs bilmezseniz, sahâbe de değilsiniz, İmam A‘zâm, İmam Şâfî gibi imamların dediklerini bileceksiniz. Kur’ân-ı Kerîm’de âyet-i kerîme var; “Bilmediklerinizi ehl-i zikir âlimlere sorunuz.” Yahudi âlime değil. Benim doktora tez hocam, Tayyip Okiç, diyordu ki; “Bugün için dünyada en büyük İslam âlimi Masinyon’dur.” Masinyon, Yahudi bir profesördür. İşte mesela, ona değil, ehl-i zikir âlime soracaksınız. Bildiğini hayatına tatbik edecek, inandığını yaşayacak; namazlı, abdestli, oruçlu… Böyle âlimlere soracağız, bunlardan öğreneceğiz helal mi haram mı diye. Yani herkes, müfessir olamaz, İmam A‘zâm olup fetva veremez… Herkes böyle olmak zorunda da değil; bize terzi de lazım, berber de lazım, teknik adam da lazım… Bunları bilmezsek helali, haramı nasıl yapacağız? İyi yapalım derken boşuna kürek çekmiş oluruz. Helali haramı da böyle öğreneceğiz, bunları bilirsek kendimizi koruyabiliriz, bilmezsek kendimizi koruyamayız.

Muhterem hocam, peki, bilmeyen affedilir mi, bilmemek mazeret sayılır mı?

Hayır, bugünkü kanunlarda bile kanunu bilmemek mazeret sayılmaz. Kanunu bilmemek mazeret sayılsaydı hiç kimseye ceza veremezdin, herkes, bilmiyordum hâkim bey, der kurtulurdu. Hâlâ hukuk kuralıdır bütün dünya kanunlarında; kanunu bilmemek mazeret sayılmaz, bileceğiz, herkes bilemez, bilenlere soracağız. Bileceğiz, o bilgilerimize göre hareket edeceğiz. Aksi halde yaptıklarımızın hesabını vereceğiz mutlaka her şeyden. Zerre kadar bir şey içsek hesabını vereceğiz; zerre kadar kötülük, iyilik yapsak onun hesabını vereceğiz, karşılığını bulacağız, değil mi? Kur’ân’da, açıkça beyan ediliyor. Bunu bilmezsek boşuna kürek çekeriz. Her şeyin bir kuralı var, prensibi var, hükmü var. Mesela, namazın kuralları vardır, 12 tane farzı var. Bunları bilmezsiniz, boşuna yatıp yuvarlanırsınız. Maalesef şimdiki insanlar böyle; vaizler de hiç bilgi vermiyorlar. “Kardeş olun, temiz olun, birlik olun, birbirinizi sevin…” bütün vaazlar böyle yıllardır, olay çıkmasın diye Diyanet böyle emrediyor. Böyle olunca da adam camiye geliyor ama namaz kılmayı bilmiyor. Mesela, secde etmek namazın rükûnlarından, farzlarındandır; secde yoksa namaz yok, secde-i sehiv yapsanız bile namaz olmaz. Ben görüyorum; cumaya geliyor adam, ayaklarının tersini koyuyor secde ettiği zaman. Hâlbuki ayaklarının ucu yere değmedikçe secde olmaz. Bunu bilmedikçe boşuna Cuma kılıyor, beş vakit namazını böyle kılıyorsa boşuna beş vakit namaz kılıyor, kabul değil ki, kuralı bu. Mesela, abdest alırken dirsek yıkanmak zorunda; dirsek kuru kalırsa abdesti yok. Hadesten taharet namazın şartı, o yoksa namazı yok. Olmayınca boşuna yatıp yuvarlanır; yani bilmezseniz boşuna kürek çekersiniz, elinize bir şey geçmez. Onun için mutlaka helali, haramı bilmeliyiz. Bilmeliyiz, helali istemeliyiz; haramı bilmeliyiz ondan uzak durmalıyız. Başka türlü hedefe ulaşamayız.

Bu hedefe ulaşmak için mezheplerin yerini nasıl değerlendirebiliriz hocam?

Dedim ya; bilmiyorsanız, bilenlere sorun. Bilen kim; işte İmam A‘zâm, İmam Şâfiî, İmam Mâlik, İmam Ahmed… Bunlar 4 tane değilmiş, 29 taneymiş, ama Allah dördüne yol vermiş, diğerleri unutulmuş gitmiş. Yani herkes, “Ben imam olacağım.” diye ortaya çıksa da kalmıyor. Mesela İbn Teymiye de süper, dâhî bir imam, büyük âlim. 31 ciltlik kitabı var, Mecmûu’l-Fetâvâ, hepsini okudum, müthiş bir adam, ama kimse peşinden gitmiyor. Bu, Allah’ın bir lütfu. İmam A‘zâm, “Ben mezhep kuruyorum, peşimden gelin.” dememiş, hiç reklam vermemiş televizyona. Ama okuyorsun, “Allah!” diyorsun, ne güzel çözmüş meseleyi. Mesela ben doktor olacakken hocam, Atatürk Düşünce Derneği başkanıydı, süper Atatürkçü, hiç namaz kılmaz, her gün içer, hiç camiye gitmez. Çalıştığımız konu, İslâm ceza hukukunda insanî esaslar. El kesmek insanîdir, kısas insanîdir… bunu ispat edeceğim. Hâlbuki herkes ne diyor, ilkel, iptidai. “Ben Müslümanım, bunu ispat edeceğim.” dedim. Hazırladıktan sonra bir baktı gözleri açıldı adamın, sonra dedi ki, “Nasıl olsa bir şey bulamaz, kendisi bırakır diye düşünmüştüm. Ben inanmıyordum ki İslam hukukuna. İmam-ı Azam dediğin muazzam bir adam; batıdan bin sene önce bulmuş, keşfetmiş bu bütün insanî esasları…” Adam hayran oldu, 180 derece değişti.

İşte soracağız, biz bilemeyiz ki. Boyundan büyük laf edenler bir okusa İmamı A‘zam’ı onlar da hayran olacak Ona. Birisi diyor ki İmam A‘zâm’ı kastederek, “Ben ortaçağ kitaplarını okumam, zaman öldürmem.” Okumayınca bilmiyor, okusa hayran olacak. “Ben dil biliyorum. Bilgisayar çağındayım, tık diyorsun tüm bilgiler eline geliyor.” diyor bir havaya giriyor, kendi kapasitesine göre çözmeye çalışıyor meseleleri. Hâlbuki İmam A‘zâm onu 1000 sene önce çok daha güzel çözmüş, onu bir görse gözler açılacak, ama incelemiyor, okumuyor, okumadığı için de böyle boşuna at koşturuyor.

Muhterem hocam, helal haramlardan, bunların bilinmesinden bahsediyoruz. Bunlar arasında bir önceliğin bulunduğunu söyleyebilir miyiz?

Evet, “Def-i mefâsid celb-i menâfiden evladır.” şeklinde bir kaidemiz vardır bizim. “Mefâsid” dediğimiz, Allah’ın emirlerine aykırı olan şeylerdir. Allah’ın emirleri ise bizim yararımıza olan şeylerdir. Biz insanız, Allah’ın halifesi, bütün yaratıkların en şereflisiyiz. Allah Teâlâ bize, “Şunu yeme, şunu yapma…” diye çeşitli emirlerde bulunuyor. Niye demiş bunları? Yersen, yaparsan… hayvanlardan da aşağı olursun. Bu emirler bizim insanlığımızı koruyacak şeyler, eğer bu emirlere uymazsanız boşuna kürek çekersiniz. Mesela, ben dedim ki televizyonda, “Allah’a, peygambere küfredenin imanı kalmaz, imanı kalmayan adamın amelleri boşa gider, nikâhı da kalmaz.” Sonrasında kaç tane telefon geldi, özellikle Karadeniz’den. “Hocam, biz 30-40 senedir evliyiz. Benim herif beş vakit namazını kılıyor, camiye gidiyor. Ama kafası kızdı mı Allah’a, peygambere ağza alınmayacak sözler sarf ediyor.” Evet, şimdi bu, mefsedet, değil mi, küfür; en büyük kötülük. Adamın namazları ne oldu, hiçbir işe yaramadı. Kur’ân’da var, “Biz onların herhangi bir amel (ve hareket) yaptılarsa (hepsinin) önüne geçtik de bunları saçılmış (ve hiçbir değeri olmayan) zerreler yaptık.”[1] Kâfirlerin, yaptıklarından hiçbir nasibi yoktur, küfredince bütün o namazların, iyiliklerin toz oluyor, yok oluyor. Onun için önce zararlı şeyi bileceksin ki yaptığın iyiliği götürmesin. Bir küfredince, mefsedet, o imanını, namazını… hepsini götürüyor. Def-i mefâsid celb-i menafiden yeğdir, bu. Önce kötülüğü bileceksin ki yaptığın iyiliği, kazandığını elde tutabilesin, yoksa daha fazlasını da kaybedebilirsin. Şimdi, hacca gidiyor herif, parasını harcıyor filan. Sonra orada birbirleriyle nasıl kavga ediyorlar, nasıl küfrediyorlar birbirlerine, ama böyle olunca boşuna kürek çekmiş oluyorlar. Allah Teâlâ ne buyuruyor: “…işte kim onlarda (o aylarda) haccı (kendine) farz eder (ihrama girer)se artık hacda kadına yaklaşmak, günâh yapmak, kavga etmek yoktur…”[2] Hacda kavga yok, günah işlemek yok. Dünyanın her tarafından görgüsü, ahlâkı, kültürü farklı insanlar geliyor. Bir de çoluk çocuğundan uzak adam, sinirler gergin. Herkes gergin, yorgun-argın, uykusuz, kavga etmeye hazır; sonra dokunuverdin mi patlıyor. Burada o kadar değil, rahat. O yüzden oradakileri özellikle ikaz etmiş, uyarmış Allah Teâlâ. Bunları bilmeyen adam, gidiyor, yemek kuyruğuna giriyor mesela, birisi araya giriyor, “Hoop! Sen benim önüme nasıl geçiyorsun, eşekoğlueşek, hayvan…” Bunu diyen, hacı; hacılık ne oldu; Allah’ın beyanını çiğneyince paralar boşuna harcandı, o kadar sıcakta koşturdu filan… hepsi uçuverdi. Önce kötülüğü öğreneceksin ki yaptığın iyiliği koruyabilesin. O yüzden, def-i mefâsid celb-i menâfiden önce gelir. Bunu bilmezsen yaptığın iyilikleri de koruyamazsın. O yüzden önce neyin mefsedet, neyin menfaat olduğunu bilmek lazım ki ondan korunabilesin, kazandığını saklayabilesin. Mecelle’nin de maddesidir bu.

Muhterem hocam, irtikâp edilen bütün günahların iyi amellerin sevabına tesiri var mıdır bu şekilde?

Hepsinin var tabi ki. Küfür tamamen yok ediyor, ama başka günahların kaybettirdikleri çizilmiş. Mesela gıybet etmek… İnsanların en çok yıkıldığı, kaybettiği şey, gıybet. Konuşurken, filan hoca nasıl, deyip hemen paçasına sıvıyoruz mesela, değil mi? Çok basit. Hâlbuki, “…Birbirinizin gıybetini yapmayın…”[3] diyor Allah Teâlâ. Bir adamın yüzüne söyleyemeyeceğini o yokken de söyleme; gıybet, bu demek. Bu, bir. İkincisi de, o şekilde konuştuğun için kul hakkı. Bu yüzden gıybetini yaptığı arkadaşına gidecek, “Arkadaş, özür dilerim, filan zaman sana böyle dedim.” diyecek. Var mı böyle diyen? Gidip helalleşmen lazım. Allah, kul haklarına müdahale etmiyor. Allah, Erhamü’r-Râhimîn’dir. Kendi emirlerini çiğneyenlere imanını muhafaza etmişse çok acıyor, ama kul hakkına karışmıyor, helalleşin öyle gelin diyor. Aksi takdirde sevapların o kimseye verilecek. Bunları bilmezseniz elinizde bir şey kalmaz. Yani günahlar, sevapların bazen hepsini götürür, bazen çoğunu götürür, zedeler…

Bir haramı, günahı terk etmek sevap kazandıracak işleri yapmaktan önce gelir yani.

Tabi, işte aynı öyle. Dedim ya; günahlar bazen sevapların hepsini götürüyor. 

Ya helal veya haram olduğu hususunda şüphede kaldığımız şeyler, hocam; bu konuda nasıl davranmalıyız?

Peygamberimiz’in emri var; “Şüpheli şeylerden uzak durun.” diyor. Şimdi Diyanet, maalesef, eskileri hep yıkıyor. Cuma günü hutbede “Âmîn!” demek yasaktır Hanefî mezhebinde. Ama Şafiîlerde caiz. Şimdi Diyanet emir vermiş; “Duayı açıktan okuyacaksınız, herkese “Âmîn!’ dedirteceksiniz.” diye. Bu memleketin {e0a8e66316dc8f5d591ba55bcacf7338a4d87a0882161bf818f1807d6da55e8f}80’i Hanefîdir. Diyanet bunun tam aksini yapıyor. Güya iyi yapacak. Mezhepler üstü bir mezhep kuruyor Diyanet. Bütün kitaplarda da o vakitte konuşan kimseye “Sus!” diyen bile kaybeder diyor. Peygamber Efendimiz’in hadîsi var. İkisinden biri doğru. Değil mi? Şu halde biri yanlış, şüphe var yani. Şüpheli şeylerden uzak durmak için garanti olanı yapacaksın. Susana kimse bir şey demiyor. İmam Şâfiî de demiyor. Ama konuşana, kaybeder, diyen İmam A‘zâm var. Öyleyse bundan uzak durmak lazım. Şüphesiz olanları, garantili olanları yapması lazım insanların. Dinde asıl olan budur. Diyanet tam şüpheli şeyleri yaptırıyor şimdi, maalesef. Kendini mezhepler üstü görüyor, fetva ehli görüyor, içtihad ehli görüyor. Öyle fetvalar veriyor işte.

Hadîs-i şerîfte geçiyor temsil olarak; bir çoban koruluğun kenarında sürüsünü güderken, bir de bir şey oluverir, uyuyuverir çoban, sürü de koruluğu geçer, yasak bölgeye girer. Şüpheli şeyleri yapan kimsenin de yasak bölgeye girme, harama düşme tehlikesi vardır her zaman. Şüpheli şeylerde bir fetva veren olsa bile yaklaşmamak lazım. Çekinme, sakınma, utanma duygun zayıflar, haramı işlemeye çok yol bulursun.

İtham yerlerinden de uzak durun. İçki satan bir dükkâna gidemezsin. “Vaay, Cevat Hoca da artık içiyor.” derler. Buna sebep olursun. Bunu dedirtmeyeceksin. Şimdi hayızlı kadınsın sokakta yemeyeceksin. Evet, oruç tutamazsın, hayızlısın ama şimdi ne der, nasıl düşünür herkes.

“Şüpheli yerlerden uzak durun.” Bu, hadîs-i şerîftir; bir kanun maddesi. Şüpheli şeylerden uzak duracaksın, garanti olanı yapacaksın. Dinde böyledir.

Şüphe varsa ceza vermeyeceksin, ceza hukukunda böyledir. Şüphe varsa adama recm uygulamayacaksın. {e0a8e66316dc8f5d591ba55bcacf7338a4d87a0882161bf818f1807d6da55e8f}100 e varmadı mı cezayı uygulamayacaksın. Recm, taşlanarak öldürmek demek. El kesmeyeceksin şüphe varsa. Bu, el; bir daha bulunur mu, yerine gelir mi!? Şüphe varsa garanti isteyeceksin. Din konularında garantili hareket etmek lazım yani.

Muhterem hocam, insan, haramların/günahların cezbedici yönüne kapılıp haramı/günahı bile bile işliyor, işlemekte devam edebiliyor. Bunun üstesinden nasıl gelebilir, helal dairesi içerisinde bunun bir çözümünü bulabilir mi?

Evet, çözümü… bir, helali haramı iyi bileceksin. Allah’ın kanunu nedir, öğreneceksin.

Ama sadece bilgi yetmez. İki, iyi arkadaş edineceksin. “Kişi refikinden azar.” diye bir söz var ya. “Bana arkadaşını söyle senin kim olduğunu söyleyeyim.” Bu manada hadîs-i şerîfler de var. İyi arkadaş edineceksin. İyi çevrelerde bulunacaksın. Benim dinim sağlamdır, iradem kuvvetlidir, demeyeceksin. Tehlikeli bölgeye girdin mi irade filan kalmayabilir, insan böyle yaratılmış. Buna çok dikkat edeceksin. Hep senin inancını duygularını destekleyen arkadaşlarla, çevreyle düşüp kalkacaksın.

Bununla birlikte, daima Allah’a sığınacaksın. Devamlı besmele çekerek evden çıkacaksın. Kötülüklerden Allah’a sığınacaksın, Allah’ım  beni koru ya Rabbi diye. İşi kendine bırakmayacaksın sadece. İnsanın nefis tarafı var, ruh tarafı var, mücadele halindesin yani. Dua alacaksın dua, ana baba duası, hoca duası. Onlar da korur insanı. Evet, korunmak için bunları yapacaksın.

Muhterem hocam, Allah razı olsun, vaktinizi ayırdınız. Çok teşekkür ederiz.


[1] Furkân, 25/23.

[2] Bakara, 2/197.

[3] Hucurât, 49/12.