İçeriğe geç
Anasayfa » EZÂN-I MUHAMMEDÎ

EZÂN-I MUHAMMEDÎ

Ezan, sözlükte “mutlak olarak ilam, bildirmek, duyurmak” demektir. Istılâhî manada “Muayyen vakitlerde, belirlenmiş lafızlarla yapılan özel bir ilamdır.” Namaz vaktinin geldiğini duyurmak içindir. Ezanın meşruiyeti kitap, sünnet ve icma ile sabittir. “Ey iman edenler! Cuma günü namaz için ezan okunduğu zaman Allahın zikrine koşunuz.”[1]

Ezan, hicretin birinci yılında Medine-i Münevvere’de meşru kılınmıştır. Efendimiz (s.a.v) bir gün mü’minleri namaza toplamak için ne yapılması gerektiği hususunda ashabı kiram ile istişare etti. Bu istişarede sahabenin bir kısmı çan, bir kısmı boru çalınmasını, bir kısmı da ateş yakılmasını teklif etti. Bunların Hristiyan, Yahudi ve Mecusi adetleri olmasından dolayı Efendimiz tarafından hiçbiri kabul görmemiştir. Hiçbir Müslüman, ibadetinde, sosyal hayatının herhangi bir alanında ehl-i salibe (küfür ehline) özenmesini, ona benzemeye çalışmasını ne inancı ne şeref ve haysiyeti ne de izzet ve vakarıyla bağdaştırabilir. Sahabenin bir kısmı da hâkim bir noktada bayrak dikilmesini teklif etti, bu da kabul görmedi. Bu istişarede hiçbir karara varmadan dağıldılar. Ensardan olan Abdullah bin Zeyd der ki: “O gece ben uyku uyuyamadım, uyku ile uyanık bir halde iken elinde bir çan yeşil elbiseli bir şahsın gökten indiğini gördüm. Elindeki çanı bana satmasını istedim. Ne yapacağımı bana sorunca namaz vakitleri için çalacağımı söyledim. O da, “Namaz vakitleri için bundan daha hayırlı olanını sana öğreteyim mi ?” dedi. Ben de “Olur.” dedim. Hemen kıbleye yönelerek yüksek bir yere çıktı ve ezanı okudu. 19 kelimeden ibaret olan ezanı okuduğumuz şekli ile okudu, bir süre vakarla bekledikten sonra kamet getirdi. Bu da aynen ezan gibiydi. Ancak ezana iki kere “Kadkametissalah” lafzını ilave etti. Bu gördüğümü hemen Efendimiz (s.a.v)’e haber verdim. “Rüyan sadık ve haktır inşallah. Onu hemen Bilal’e öğret, çünkü onun sesi seninkinden daha gürdür.” buyurdular. Ve Hz. Bilal yüksek bir yere çıkıp ezanı okuyunca Hz.Ömer (r.a), yatak elbisesi ile sadece bir izar içinde heyecanla huzur-u Rasûlullaha gelir. “Ya Rasûlallah! Abdullah’ın gördüğünün aynısını ben de gördüm, ancak Abdullah beni geçti.”

Ayrıca aynı gecede aynı rüyayı farklı sahabiler de görmüşlerdi. İmam Serahsi, 7 sahabenin daha aynı rüyayı gördüğünü nakleder. Bir başka rivayette 14, diğer bir kavle göre de 20 sahabe-i kiram tarafından aynı gecede aynı rüyanın görüldüğü nakledilmiştir. Nikâye sahibi ve diğer bir kısım ulemanın nakline göre ise Rasûlullah (s.a.v)’e İsra gecesinde Cibril aleyhisselam, Burak ile Efendimize gelir. Burak nazlanır. Cibril-i Emin, “Allah katında derecesi en üstün olan ahir zaman peygamberidir.” diye uyarınca, Burak edep ve hayâsından dertlere boğulur. Burak’la Mescid-i Aksa’ya varılır. Orada Cibril-i Emin, ezan okur. Ardından kamet getirir ve Efendimiz (s.a.v)’e mihrabı takdim eder, mihraba alır. Ve bilumum melaike-i kiram ve binlerce peygamberân-i izâma imam olur.

Ezan, muhkem ve müekked bir sünnettir. Fakat bir belde halkı ezanı terk edecek olsa hepsi birden günahkâr olurlar. Çünkü ezan, din-i mübinin bir şiarıdır. Ezanın terki delalettir (sapıklıktır). Ezan, zarûrât-ı diniyedendir. İmam Muhammed’e göre ezanı terk eden toplumlara karşı savaş açılır. İmam Ebu Yusuf’un içtihadına göre ise hapse atılırlar ve dövülürler. Ezan, din-i mübinin ve İslam şeriatının bir şiarıdır. Ezanı hafife almak ezanla alay etmek küfrü mucibtir. Dünyaya gönderilen ahir zaman peygamberi Efendimiz (s.a.v)’in getirdiği, beş vakit minarelerimizden gönüllere nur ve huzur saçan ezan-ı Muhammedi, doğudan batıya, güneyden kuzeye kadar dünyanın her tarafında karanlıkta kalan kalpleri aydınlatarak yoluna devam ediyor. Ezana verilen değeri,  önem ve ehemmiyetini, fazilet ve üstünlüğü şu ayet-i celilenin delaletinden de anlayabiliriz: “İnsanları Allah’a davet edip salih amel işleyen ve “ben Müslümanlardanım” diyen kimseden daha güzel sözlü kimdir?”[2] Bu ayet-i celile; Hz Aişe validemize, İkrime, Mücahid ve Kays bin Hâzim’e göre müezzinler hakkında nazil olmuştur.

Ezanların okunduğu mahal minarelerdir. İlk minare hicri 58 tarihinde Hz. Muaviye’nin Mısır valisi Mesleme bin Muhalled el-Ensâri tarafından Amr bin As Camii’nde inşa edilen minaredir. Bu minareden ilk ezan okuyan Şurahbil bin Amri’l Murâdî’dir. Cuma gününün ezanı cami içinde verilen ezandır. Çünkü asr-ı saadetten Hz Osman (r.a)’ın hilafetine kadar bu şekilde devam etmiştir. Hz Osman (r.a) döneminde insanların sayısı çoğalınca içerdeki ezan duyulmaz hale gelmiş ve dış ezan da okunmaya başlanmıştır.

 

DİPNOT

Şir’atü’l-İslam, Ezan bahsi.

İmam Serahsî, Mebsût,  c. 1, s. 127.

Dürru’l Hukkam, c. 1, s. 146-147.

El-İhtiyar, c. 1, s.55.

İbn Humam, Fethu’l Kadîr, c. 1, s. 240, 241, 242.

El-Bedâiu’s-sâni, c.1, s.146,147.

Tarihu’l-Mevlevî,  Müslümanlıkta İbadet Tarihi.

[1] Cuma, 62/19.

[2] Fussilet, 41/33.