Allah Zülcelâl ve’l Kemal Hazretlerine celâline ve kemâline lâyık hamd ü senâlar olsun ki; yarattığı varlıklar içerisinde insanoğlunu en güzel şekilde yaratarak onu akıl nimeti ile şereflendirmiştir. Allah Teâlâ Hazretleri insanoğlunu akıl nimeti ile şereflendirdikten sonra kendisine muhatap kabul edip ona iyilikleri emir buyurmuş, kötülükleri de nehy etmiştir.
Kategori: 2012/3 – 27
Doğru ve güzel olanı emir (yerine göre tavsiye), yanlış ve kötüyü bertaraf ve uzaklaştırma yani nehy (yerine göre sakındırma). Tarif ve kısaca izahı bu. Ancak “Marûf” ve “Münker” in neler olduğunun kararını kim verecek? Tabiî ki; Rabbimiz verecek. Eğer bu karar insana bırakılacak olursa; iş içerisinden çıkılmaz bir hâl alır.
Âli İmrân Sûresi’nin 102. ayet-i kerimesinde Cenâb-ı Hakk mü’min kullarına hitaben şöyle buyuruyor: “Ey mü’minler! Allah’a karşı gelmekten sakının, kendisinden nasıl sakınılması gerekiyorsa öyle sakının, bir yandan korkuyoruz deyip de bir yandan karşı çıkmayın, yasaklarını da işlemeyin, bu şekilde bir hayat içinde devam edin ve tam bir müslüman olmak sıfatından başka bir şey üzerinde vefat […]
1. ÇOK ÖNEMLİ: Müslüman, önce kendi nefsine ma’rufla emr edecek, onu münkerden nehy edecektir. Nazariyatı bırakalım, hemen somut örnekler verelim: Sabah ezanları okunmaya başladı, Müslüman gece geç yatmış, uykusunu alamamış, günahkâr ve âsi nefs-i emmâresi namaz kılmak istemiyor, bir miktar daha uyumak istiyor… Vicdanlı, şuurlu, uyanık, Allah’tan korkan Müslüman tembel ve günahkâr nefsine “Yooo seher […]
Maruf: Aklın kabul ettiği tab-i selîmin uygun gördüğü ve dinimizin de emrettiği şer-i mübîn’in güzel gördüğü, Allah’ın razı ve hoşnut olduğu söz ve fiillerin cümlesine verilen isim. Münker: Allah’ın razı olmadığı söz ve fiilleri ifade eden kelime.
Allah Teâlâ Hazreleri lütuf ve rahmetinin nişanı olarak gönderdiği Kitabını ve Rasûl-i Ekrem –sallallahu aleyhi ve selem- Efendimizi biz kullarına “müjdeleyici” ve “uyarıcı” olarak tanıtmaktadır.
Peygamberimiz (s.a.v) buyuruyor ki: “Cihadın en faziletlisi: haksızlık yapan idareciye karşı hakkı söylemektir.”[1] İslâm’ın ana ilkesi Hakkı hayata hakim kılmaktır.
Arapça’da “bilmek, tanımak, düşünerek kavramak” anlamındaki ‘irfan kökünden gelen “ma’ruf”, sözlükte “bilinen, tanınan, benimsenen şey” mânasına gelir. “Bir şeyi bilmemek, bir şey zor ve sıkıntılı olmak” gibi anlamlar taşıyan “münker” ise marufun zıddı olup tasvip edilmeyen, yadırganan, sıkıntı duyulan şey” demektir. Buna göre iyiliği emredip kötülükten vazgeçirmeye çalışma yönündeki tüm faaliyetler için dinî, ahlâkî ve hukuki […]
İnsan olmak hata etmeye müsait olmaktır. Babamız Âdem aleyhisselam bile, hata şartlarının oluşmaması gereken bir konumda iken hata etmiştir. Hata eder olmak ne insanlıktan ne de İslam’dan uzaklaştırır.
“Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki, ya iyiliği emreder kötülüğe engel olursunuz, ya da, Allah, yakında umûmi bir bela verir. O zaman dua edersiniz, fakat duanız kabul olmaz.”[1] “İçlerinde kötülükler işlenen bir toplum, bu kötülükleri bertaraf edecek güçte olduğu halde seyirci kalır, müdahale etmezse, Allah’ın hepsini saran umûmi bir bela göndermesi yakındır.”[2]