İçeriğe geç
Anasayfa » İZZETE GÖTÜREN YOL EMİR Bİ’L-MARÛF NEHİY ANİ’L-MÜNKER

İZZETE GÖTÜREN YOL EMİR Bİ’L-MARÛF NEHİY ANİ’L-MÜNKER

Doğru ve güzel olanı emir (yerine göre tavsiye), yanlış ve kötüyü  bertaraf ve uzaklaştırma yani nehy (yerine göre sakındırma). Tarif ve kısaca izahı bu. Ancak “Marûf” ve “Münker” in neler olduğunun kararını kim verecek? Tabiî ki; Rabbimiz verecek. Eğer bu karar insana bırakılacak olursa; iş içerisinden çıkılmaz bir hâl alır.

Herkesin kendisine göre nice doğruları olduğu gibi nice de yanlış saydıkları vardır. Hem, insanoğlunun doğruları ve yanlışları değişir, durur. Kanunların sık sık tadil edilmesi bunun en bariz göstergesidir.

Hak Teâlâ Hazretleri, varlıklar âlemini yaratıyor. Bunları da “insanoğlu” na emanet ediyor. İnsanın da kendi başına hareket etmesini doğru bulmayıp[1], Kitab ve Sünnet çerçevesi  içerisinde davranmasını istiyor.[2] Bütün bu tedbirlerle yeryüzüne “sâlih”lerin hâkim olmasını murad buyuruyor.[3] Nihâî hedef; “sâlih insan”, “sâlih âile”, “sâlih çevre”,“sâlih cemiyet” sıralamasıyla, “sâlih insanlık” ve “sâlih dünya” ya ulaşmaktır. Sâlih insanların oluşturduğu “sâlih dünya”, yalan dünyada Cennet demektir. Bunu da inansın inanmasın aklı başında her insan, elbette iştiyakla arzu edecektir.

İşte dünyada bu hedefi olabildiğince yakalayabilmenin tek çaresi; “mefsedet”in def’i, “menfaat”in celbidir. Yani bütün yanlış ve kötü şeylerin hayatın dışına itilmesi ve ne kadar güzellikler varsa onların da cemiyet hayatına buyur edilmesidir. Usûl kaidesine göre; önce“mefsedet” uzaklaştırılacak, sonra “faydalı ve iyi” davet edilecektir.[4]

Zaten temizlik yapılmaksızın o pis ortama davet edilecek temiz ve güzel nesneler orada zayi olup gidecektir.

Yukarıdan beri ifadeye çalıştığımız; salâh ve felâh mekanizmasının dinimizdeki adı: el-emru bi’l maruf ve’n-nehyu anil’-münker (emr-i marûf ve nehy-i münker)dir. Kur’an-ı Kerîm’imiz bunu ihtiyarî değil (yani olsa da olur olmasa da) mecburi kılmış ve müesseseleştirmiştir.[5]

Emir bil marûf nefsimizden/kendimizden başlayacak, ehl ü iyâlimizle devam edecek, yakın ve daha sonra uzak çevreye ulaşacak ve nihaî olarak da bütün toplumu kuşatacaktır. Bu konuda acil ve süratli hareket edilecek dikkatli davranılacak, en uygun olan metod tatbik edilecek. Fasıla verilmeyecek, ısrarlı bir takipten sonra neticesinin değerlendirilmesi yapılacaktır.[6]

Bu hususta bilgi ve donanıma sahip olmak, nefsinde tatbik eder olmak ve bütün bunlarla “Rızâ-yı Bârî” nin dışında bir şey düşünmemek gerekecektir. Bu arada; haşinlik değil, yumuşaklık ve mülâyemet şiarımız olacaktır.[7]

Aile reisi, kabile reisi, muhtar, belediye reisi, vezir, paşa, devlet reisi ve bilimûm idareciler; salâhiyetlerini “emir bil marûf…” çerçevesinde kullanacaklar ki, nihâi hedefe kolay ulaşılsın. Hemen hatırlamak ve hatırlatmak gerekir ki, öğretmenliğin bu hususta çok müstesnâ bir yeri vardır. Geniş çaplı, fitnesiz ve müeyyideli/yaptırımlı olması zaviyesinden bu mühim vazifenin, şüphesiz devlet tarafından yerine getirilmesi aklî ve mantıkî olandır. Sonuçta bundan eli en çok rahatlayacak olan da bilhassa idaredir, devlettir. Unutmamak icab eder ki, salahiyetler mesuliyetleri arttırır, sorumlulukların ifası ise manevî ecri ziyadeleştirir.

“Emir bil marûf” için belirli bir zaman ve mekân yoktur. Her zaman ve her zeminde ara vermeksizin ve ömür boyu mükellef olduğumuz bir vecibedir. Usûl ve metodda, zaman ve zemine göre ve muhatabın durumuna göre değişiklikler yapılabilir. Burada vurgulanması gereken nokta; herkesin salahiyet, imkân ve gücü nispetinde bu vazifeyi ifâdan mes’ul oluşudur. Peygamber-i Zişân Efendimiz Hazreti Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi veselem: “Sizden bir münkere şahid olan onu eliyle, şayet güç yetiremezse diliyle, buna da gücü yetmiyorsa kalbiyle karşı çıksın ki; bu sonuncusu imanın en zayıf tezâhürüdür” buyurmuştur.[8] Bir diğer hadis-i şerife göre; “Marufu emir ve münkeri nehy” vazifesinin ihmali, duaların kabul olunmamasının sebebidir.[9] Huzeyfe radıyallahu anh’ın Efendimizden naklettiği bir hadis-i şerife nazaran bu vazifeden ictinab etmek; dünyalık sıkıntı ve elemlere sebep teşkil eder ve bu azâbın kaldırılması için yapılan duâlar da kabul görmez.[10]

İşin uygulama yani hayata geçirme kısmına gelir isek deriz ki:

Emir bil marûf nehy anil münker mücadelesiz olmaz. Önce nefsinizle mücadele edeceksiniz. Zira o size; “işine bak, sana mı kaldı bu iş, kendini yıpratma..” gibi iğvâlarda bulunacaktır. Nefs barajını aştığınızda ise, karşınıza icabında en yakınlarınız çıkacaktır. Bu engeli de bertaraf ettiğinizde resmî problemlerle karşılaşacaksınız. Sürgün gibi, maaş kesintisi gibi, işden atılmak gibi, kanun ağına takılmak ve benzerleri gibi müşkiller sizi bekliyor olacaktır. Hulâsa bu iş, bir takım riskleri göze almayı ve neticesine isyansız katlanmayı gerektirmektedir. Netice itibariyle yapılan; davettir, tebliğdir ve irşaddır.

Bütün peygamberler bunları yaparlarken neler çektiler bir düşünelim. Efendimiz: “Canım Mekke!” buyurduğu ata-dede ocağından hangi sebeple Hicret’e mecbur olmuştu? Emir bil-maruf nehy anil-münker sebebiyle değil mi?

“Sizden öncekilerin başlarına gelenler sizin de başınıza gelmeden Cennet’e gireceğinizi mi sanıyorsunuz?..”[11]

Mevzuyu noktalarken bilhassa şu âyet-i kerimeleri hatırlatmak ve teemmül ve tefekkür konusunda okurlarımızın dikkatlerini çekmek isteriz.

“İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. Felâha erenler işte onlardır.[12]

Emir bil maruf ve nehy anil münker felah ve kurtuluş sebebidir.

“Siz bütün insanların faydası için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. Emir bil maruf ve nehy anil münker yaparsınız.”[13]

Ümmet-i Muhammed aleyhisselam’ın “en hayırlı ümmet” olmasının temel sebebi; emir bil maruf ve nehy anil münker yapıyor olmasıdır.

“(Müminler) Allah’a ve âhiret gününe iman ederler, emir bil maruf ve nehy anil münker yaparlar, hayırlı işlerde de birbirleriyle yarışırlar. İşte onlar sâlihlerdir.”[14]

Emir bil maruf ve nehy anil münker Allah’a ve âhiret gününe iman etmenin bir göstergesidir.

“Erkek ve kadın bütün mü’minler birbirlerinin dostları/velileridirler. Emir bil maruf ve nehy anil münker yaparlar.”[15]

Emir bil maruf ve nehy anil münker erkeklerin vazifesi olduğu gibi, kadınlar için de bir vecibedir ve Allah tarafından afv u mağfiret olunma vesilesidir.

“Onlar (o müminlerdir ki, eğer kendilerini yeryüzünde iktidar mevkiine getirirsek namazı kılarlar, zekâtı verirler, emir bil maruf ve nehy anil münker yaparlar.”[16]

Emir bil maruf ve nehy anil münkerden öncelikli olarak ellerinde idari güç olanlar sorumludurlar.

Mevzuyu müşahhas hale getirmeden yazıyı noktalarsak muhtemelen; “ben bunları biliyordum” ile bu mühim vazife savsaklanabilir. İşin pratiğe yönelik cihetini tebarüz ettirmek belki de hayırlı uygulamalara sebep olabilir.

Şimdi ilk nazarda hatıra gelen emr-i maruf konularını sıralayalım:

  1. Her türlü içtima ve bir araya gelişlerde münasip bir tarzda “Hakkı tavsiye” sadedinde bir şeyler söylemek.
  2. Okuduğu bir kitap ve yazıyı veya dinlediği bir konuşmayı uygun zeminlerde dile getirip tavsiye etmek. Hele bunları ihtiva eden malzemeyi (kitap, dergi, kaset, CD v.d.) muhatabına takdim edebilmek şüphesiz aliyyül a’lâ olur.
  3. Hayırlı konferans, sohbet ve benzeri toplantılardan başkalarını da haberdar etmek. Sözlü olabilir (telefonla veya yüz yüze), yazılı olabilir (faks veya e-mail ile).
  4. Yardım konularını hatırlatmak ve yardım teşekküllerine yönlendirmek.
  5. Çeşitli vesilelerle dünya Müslümanlarının meselelerine dikkat çekmek.
  6. Hak söz ve davranışlar kimden sâdır olursa olsun; tebrik ve takdirlerini bildirmek. Devlet ve siyaset adamları, ilim ve fikir adamları dâhil, konuşma ve beyanatları ile hareket ve davranışları ve çıkışları ile temel ölçülerimiz açısından takdir edilmesi gerekenlerin tebrik ve takdirleri gibi.

Nehy-i münker konusunu pratiğe aktarırken de öncelikli olarak akla gelenlerden bazılarını şöylece satır başları olarak düşünebiliriz:

  1. Yanlış söz ve davranış kimden sâdır olursa olsun, gecikmeden münasip bir dille ikaz.
  2. Sözlü, yazılı ve görüntülü; ahlâk dışı bir yayının bertaraf edilmesi için şahsî gayretinin yanı sıra kamuoyu oluşturucu çabalar sarf etmek. Bu hususta takipçi ve ısrarcı olmak
  3. Kılık kıyafeti, söz ve davranışları ile ahlâk ve edep sınırlarının dışına çıkanları usûlü dairesince ikaz etmek.

Emir bi’l maruf ve nehy ani’l münkerde dikkat edilecek en mühim husus; fitne ve kargaşa çıkarmadan netice almanın yol ve yordamını araştırıp ona göre hareket etmektir. Bilhassa kendinden ilim ve irfanca hatta yaşça ileride olanlara; şahıslarını hedef alıyor gibi değil de, bir haber nakilcisi gibi davranırken, diğerlerine karşı tavsiye ve teşvik tarzını benimsemektir.

EMİR Bİ’L MARUF NEHY ANİL MÜNKER İZZETE, TERKİ ZİLLETE SEBEPTİR.

Dünya müslümanlarının hali de zaten bunu teyid etmiyor mu? Vesselam…

 

[1] bkz. Kıyâme, 75/36.

[2] bkz. Ahzab, 33/36.

[3] bkz. Enbiyâ, 21/105.

[4] Mecelle, md.30.

[5] bkz. Âl-i İmran, 3/104.

[6] bkz. Tâhâ, 20/132.

[7] bkz. Âl-i İmran, 3/159; Nahl, 16/125.

[8] Müslim/Îman.

[9] İbn Mâce/Fîten.

[10] Tirmizi/Fiten.

[11] Bakara, 2/214).

[12] Âl-i İmran, 2/104.

[13] Âl-i İmran, 3/110.

[14] Âl-iİmran, 3/114.

[15] Tevbe, 9/71.

[16] Hacc, 22/41.