İçeriğe geç
Anasayfa » 2017/1 - 45

2017/1 – 45

HANGİ ZAMANDAYIZ? BU ZAMANDA NELER YAPMALIYIZ?*

Allah Zülcelal ve’l Kemâl Teâlâ ve Tekaddes Hazretlerine celâl zâtına, kemâl sıfatlarına lâyık hamd ü senâlar ve şükürler olsun.

Bizlere sağlık, sıhhat ve afiyet bahşeden Rabbimiz, her birimize mahşerde Rasûlullah’ın sancağı altında, arş-ı a‘lânın gölgesinde bir araya toplanmayı, cennet âleminde de Rasûlullah’ın komşuluğunda bir araya gelip Cemâl-i İlâhiyesini müşahede etmeyi nasip ve müyesser buyursun.

Daha fazlasını oku »HANGİ ZAMANDAYIZ? BU ZAMANDA NELER YAPMALIYIZ?*

BİNDİĞİMİZ DALI KESMEK: HADİSLERİ İNKÂR ETMEK

Özellikle son senelerde yeni bir moda başladı: Hadis-i şerifleri toptan veya kısmen inkâr. Bu iddia sahiplerinin de çoğunlukla hadis ilmiyle hiç uğraşmamış kimseler olduğu görülmektedir. Bunların çoğu hiç hadis usûlü ve hadis tarihi okumamış, bu ilimlerden nasibini almamış kimselerdir.

Eğer bu kimseler hadis tarihini okumuş olsalardı İmam Buhârî (r.a) başta olmak üzere âlimlerin, hadisleri, âdeta kılı kırk yararak topladıklarını, sonra tekrar tekrar sağlam bir süzgeçten geçirerek eserlerine aldıklarını görürlerdi.

Hadisleri nasıl bir emekle topladıklarını bilmeden, tek bir cümleyle kolayca toptan veya kısmen inkâr etmek her şeyden önce ulemânın bu emeğine saygı duymamaktır.

Daha fazlasını oku »BİNDİĞİMİZ DALI KESMEK: HADİSLERİ İNKÂR ETMEK

SÜNNETE TÂBİ OLMAK MEZHEPLERE TÂBİ OLMAYA MANİ MİDİR?

  • Konunun Çerçevesi

Kitab ve sünnet, İslam’ın iki asıl kaynağıdır. Gerek âyet-i kerîmelerde gerekse hadis-i şeriflerde Müslümanların bu iki esasa uymaları emredilir, aykırı davranmaları zemmedilir. Uyanların felâha ereceği, uymayanların hüsrâna uğrayacağı bildirilir. Bundan dolayı, genel anlamı ile Kitab ve sünnete uymak her Müslüman için bir vecîbedir. Ve yine bundan dolayı “Kur’ân’ı rehber edinmek”, “sünnete tâbi olmak” gibi üst başlıklar her Müslümanı heyecanlandırır. Bu kavramlarda sözün mantuku alınıp icabı yerine getirilmek için gayret edildiğinde buna karşı söylenecek söz olmadığı açıktır. Ancak mefhumu alınıp bundan bazı “tâbi olmaların” dışarıda bırakılmasına kalkışılırsa, mesela, “Sünnete tâbi emreden deliller, mezheplere tâbi olmayı yasaklar.” gibi bir hüküm çıkarılırsa orada söylenecek söz olacağını düşünüyorum.

Daha fazlasını oku »SÜNNETE TÂBİ OLMAK MEZHEPLERE TÂBİ OLMAYA MANİ MİDİR?

KUR’ÂN IŞIĞINDA PEYGAMBER (S.A.V.) EFENDİMİZ’E HÜRMET ETMEK

Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz’e hürmet, getirdiği mesajın tesirini arttıran, ona kuvvet kazandıran en önemli unsurların başında gelir. Zira hürmet; bir şeye veya bir kimseye konumu gereği değer vermekten kaynaklanan çekinme ve özen gösterme duygusu olarak tarif edilmiştir. Rasûl-i Ekrem (s.a.v.), konum bakımından Allah’ın elçisi olması hasebiyle hürmetin en yücesine layıktır.

Kur’ân-ı Kerîm’de Fetih Sûresi 8 ve 9. âyette Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in bu konumuna işaretle O’na saygı gösterilmesi emredilmektedir: “Rasûlüm! Şüphesiz biz seni bir şâhit, bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Tâ ki ey insanlar, Allah’a ve rasûlü’ne iman edesiniz, O’nun dinine ve peygamberine yardım edesiniz, O’na ve peygamberine saygı gösteresiniz ve O’nu sabah akşam tesbih edesiniz!” Bu iki âyetin ardından da Allah Teâlâ, Rasûl-i Ekrem’e hitaben; “Rasûlüm! Sana bey’at edenler, gerçekte Allah’a bey’at etmektedirler” buyurmak suretiyle bizzat kendisi, peygamberinin şânını yüceltmiş ve O’nu şereflendirmiştir. Bu âyet mahiyet itibariyle tıpkı; “Peygamber’e itaat eden Allah’a itaat etmiş olur”[1] âyetine benzemektedir.

Daha fazlasını oku »KUR’ÂN IŞIĞINDA PEYGAMBER (S.A.V.) EFENDİMİZ’E HÜRMET ETMEK

VAHY-İ GAYR-İ METLUV ve TEŞRİ YÖNÜNDEN DEĞERİ

1.       KUR’AN DIŞI VAHYİN İMKÂNI

Kur’ân’ın, vahyi yazılı bir kitap ile sınırlandırıp sınırlandırmadığı, Kur’ân dışı vahyin mümkün olup olmadığı ve mümkün ise hangi alanları kapsadığı gibi konuların tespiti, Kur’ân dışı vahiyden söz eden hadislerin anlaşılması açısından son derece önemlidir.

Kur’ân dışı vahiy konusunun, öncelikli olarak Kur’ânî perspektiften hareketle çözülmesi gerekmektedir. Bu açıdan Kur’ân âyetleri incelendiğinde, vahyin sadece Kur’ân’a mahsus olduğu ve Kur’ân dışında vahiy bulunamayacağı görüşünü destekleyecek bir âyet bulunmadığı görülecektir.[1] Kural açıktır; mâni hükmün bulunmadığı yerde esasen âmir hükmün aranmasına gerek yoktur. Kaldı ki, Kur’ân dışında vahiy bulunduğunu, vahyin sadece kitaba mahsus olmadığını ve kitap dışında peygamberlere vahiy geldiğini gösteren pek çok âyet vardır.

Daha fazlasını oku »VAHY-İ GAYR-İ METLUV ve TEŞRİ YÖNÜNDEN DEĞERİ

İSLAM ŞERİATININ İKİNCİ KAYNAĞI SÜNNET

 

Bismillahirrahmânirrahim

Elhamdü lillahi rabbil âlemîn vessalâtü vesselâmü ala seyyidinâ muhammedin ve âlihi ve sahbihî ecmaîn.

Sünnet lügatte, gidilen yol demektir.  Rasûlullah (s.a.v)’ın risâlet hayatında insanlığa gösterdiği hidayet yoludur.

Bu hidayet yolu, Rasûlullah (s.a.v)’ın sözleri, fiilleri (yaptığı işler) ve takrirleridir. Takrir, sahabe tarafından söylenen sözlere ve yapılan işlere, bunları duyduğu ve bildiği halde ses çıkarmayarak olur vermiş olmasıdır.

Rasûlullah (s.a.v)’ın kavlî, fiilî ve takrirî şeklinde taksim edilmiş sünneti, mütevâtir, meşhur ve âhad haber diye üç kısma ayrılır. Mütevâtir, yani yalan üzere birleşmeleri mümkün olmayan çok sayıda sahabenin, onlardan sonra aynı şartları hâiz, tabiîn ve tebe-i tabiînin naklettikleri sünnetlerdir. Mütevâtir sünnet kesinlik gerektirdiğinden inkârı ve reddi, küfrü gerektirir.

Daha fazlasını oku »İSLAM ŞERİATININ İKİNCİ KAYNAĞI SÜNNET

HİTÂBI ANLAMADA BAĞLAMIN ROLÜ ÇERÇEVESİNDE SÜNNETİN DEĞERİ

Kelamın, mütekellimin asıl kastettiği anlam ile muhatapta oluşan algı olmak üzere iki yönü bulunmaktadır. Kelamda asıl olan ise muhataba asıl kastedileni ulaştırmak olup anlaşılmamak veya yanlış anlaşılmak değildir. Konuşanın asıl maksadı ya ona sorulmak suretiyle ya da muhatabın (kime söylendiği), hitâbın kendisinin (ne söylendiği), hitâbın söylendiği zaman ve mekânın (nerede ve ne zaman söylendiği) ve hitâbın vârid olma sebebinin (niçin söylendiği) göz önünde bulundurulmasıyla bilinebilir.[1]

Örneğin; bir satım sözleşmesi anında müşteri, satıcıya: “Ben bu kitabı on liraya aldım.” dese, bu cümleden (“hitâp”tan) konuşanın (mütekellimin) kastının satım sözleşmesini gerçekleştirmek olduğu anlaşılır. Aynı kişi kitabı aldıktan sonra, başka bir zaman diliminde kendisine kitabı kaça aldığı sorulduğunda: “Ben bu kitabı on liraya aldım.” dese bu cümleden konuşanın kastının geçmişten haber verme olduğu anlaşılır. Görüldüğü üzere muhataptan ve konuşanı çevreleyen ortamdan bağımsız bir şekilde aynı cümle iki farklı manaya gelebilmektedir. Konuşanın maksadı ancak sözünü ettiğimiz sâiklerin göz önünde bulundurulması ile anlaşılmaktadır.

Daha fazlasını oku »HİTÂBI ANLAMADA BAĞLAMIN ROLÜ ÇERÇEVESİNDE SÜNNETİN DEĞERİ

BAZI KUR’ÂN KAVRAMLARI YA DA KUR’ÂN’A BAŞVURUYORUZ O DA SÜNNETİ İŞARET EDİYOR

 

Müslüman olmamızın bir gereği olarak hiçbir ihtilafa mahal bırakmaksızın “Kitab”lı bir peygambere inanıyoruz ve bundan dolayı ortak bir ismi taşıyoruz. Yine hiçbirimiz Peygamber Efendimiz’in bir kitapla gönderilmesinden hareketle Yahudilikte olduğu gibi, kitap adına peygamberin kurban edildiği ‘Tevrat’ merkezli bir dinî düşünceye sahip değiliz. Böyle Peygambersiz bir ‘İsrailoğlu’ ahlâkı kokan itikadımız olmadığı gibi Kitab’ın hükmünün olmadığı tamamıyla ‘İsa’ merkezli bir itikadî zemine de sahip değiliz.

Esasında bu iki uca da sapmamamız dahi nasıl bir vasatta, ‘vasat’ ümmet olduğumuzu ortaya koymaya yetmektedir. Çünkü neden son ümmet ve seçkin olduğumuza dair sayılan birçok husustan biri de bizdeki Kitab-Sünnet arasındaki ayrılmaz bağdır.

Daha fazlasını oku »BAZI KUR’ÂN KAVRAMLARI YA DA KUR’ÂN’A BAŞVURUYORUZ O DA SÜNNETİ İŞARET EDİYOR