Allah Teâlâ’ya hamd; Rasûlüne, Rasûlünün âl ve ashâbına, bi’l-cümle enbiyâ ve mürselîne, tâbiîne ve tebe-i tabiîne salât ü selâmdan sonra… Adalet mevzuuyla ilgili olarak bilinmesi icab eder ki: “el-Adl” Allah Teâlâ’nın işlerinin, sıfatlarının ve zâtının ismidir. Bu hakikati, yani Allah Zülcelâl’in zât, sıfat ve işlerinde âdil olduğunu en güzel şekilde kelâm-ı kadîminden öğrenebiliriz. Zira insanoğlunun, […]
Kategori: 2013/1 – 29
Mukaddes Kitabımız Kur’ân-ı Azîmüşşân’ın birçok âyet-i kerimesinde Allah Teâlâ, hangi cins ve milletten olursa olsun insanlara, hayvanlara ve bütün mahlûkâta karşı, her işte, her hal ve harekette adalet üzere bulunmamızı, adaletle hareket etmemizi emrediyor: “Ey iman edenler! Allah için (O’nun emir ve yasaklarına riâyetle) hukukunu ayakta tutan (insan)lar, adaletle (şehadet eden) şahitler olsun. Bir kavme […]
“Adâlet” ve “kıst” kelimeleri müterâdif (eş manalı) kelimelerdir. Kur’ân-ı Mübîn’imizde bazen biri, bazen de diğeri kullanılmıştır. Adaletin zıddı ise zulüm ve haksızlıktır.
Lügatte “istikamet, doğruluk” gibi manalara gelen adalet muhtevası geniş/zengin bir kelime olması hasebiyle: “insaf”: her şeyi yerli yerince yapmak ve her şeyi yerli yerine koymaktır. Zulmün her türlüsünden kaçınmak, her çeşit aşırılıktan uzak durmak, hakkın ve haklının yanında olmak gibi manaları ifade eder. Adaletin zıttı ise zulüm, haksızlık ve insafsızlıktır.
Mahkemeler, gasp edilen hakları sahiplerine ulaştıran, nizâ’ ve husûmetleri çözen yüce makamlardır. Buralara işi düşen herkesin en büyük isteği “haklı” çıkmaktır. Hâlbuki aslolan, hakkın yerini bulmasını istemek olmalıdır. Ancak hırs, tama, gurur gibi çeşitli duygular insanı hakkı teslim ve itiraf etmekten alıkoyup hakkı olmayanı “hakkımdır” iddiasında bulunmaya sevk eder. Bu yüzden her hak iddia edene, […]
“Çok adaletli” anlamına gelen “el-Adl” ism-i cemîli Kur’ân-ı Kerim’de; “O ki seni yarattı, düzeltti ve dengeli yaptı.”[1] yetinde insanın vücut yapısının dengeli ve estetik olduğunu ifade etmek için “adl” kökünden gelen fiil kullanılmıştır.
Adalet, adalet, adalet… Pek çoğumuzun, günümüzde olmadığından yakındığı bir mefhum. Hangi inanç ya da ideolojide olursa olsun herkesin istediği ve muhtaç olduğu bir değer. Peki nedir adalet, nasıl âdil olunur ve bu anlayış topluma nasıl hâkim olur?
“إِنَّ الْمُقْسِطِينَ عِنْدَ اللهِ عَلىَ مَنَابِرَ مِنْ نُورٍ، عَنْ يَمِينِ الرَّحْمَنِ عَزَّ وَجَلَّ، وَكِلْتاَ يَدَيْهِ يَمِينٌ؛ الَّذِينَ يَعْدِلُونَ فيِ حُكْمِهْمْ وَأَهْلِيهِمْ وَماَ وَلُوا.” “Verdikleri hükümlerde, ailesinin ve halkının yönetiminde adaletle davranan yöneticiler, -kıyamet gününde- Allah nezdinde Arşın sağında nurdan minberler üzerindedirler”.[1]
Ey ma’şer-i insâniyyet! Muhakkak Allah Teâlâ adl ile “i’tidâl ve istikâmet ile” emir buyuruyor. (Nahl Sûresi, 90)
İnsanoğlu, var oldu olalı, doğru-yanlış birçok fikrin ardınca gitmiş ve fikirleri uğrunda zamanını, malını hatta canını dahi göz kırpmadan verebilmiştir. İnsanı bunca fedakârlıklara sevk eden temel unsur sevgidir. Bu sebeple Allah Zücelâl’in en büyük nimetlerinden biri olan sevgi meylinin mecrâını çok iyi tespit etmek gerekmektedir.