İçeriğe geç
Anasayfa » CEMAAT OLGUSU VE SOSYAL MEDYA MECRALARI VE GENÇLİK

CEMAAT OLGUSU VE SOSYAL MEDYA MECRALARI VE GENÇLİK

Karadeniz köylerinden birinde bir Mürşid-i Kamil’e müntesip olan ve ihvanıyla, hocaefendisiyle birlikte olmaya gayret eden biri, uzun bir süre cemaate devam edemeyip ara vermiş. O süre zarfında mürşidinin yanına da uğramamış. Bir gün yolu mürşidinin köyüne ve evine yakın düştüğünde, biraz zorlanarak da olsa mürşidine uğramış. Mürşit, müridini evine buyur etmiş, yanmakta olan ocağın başında birlikte oturmuşlar. Mürşid, müridinin halini hatırını sorduktan sonra uzun bir süredir cemaate devam etmediğini, gelip gitmelere ara verdiğini hatırlatmış ve bir problemi olup olmadığını sormuş. Mürid, önemli bir problemi olmadığını, sadece dünya işlerinden fırsat bulup gelemediğini anlatmaya çalışmış. Mürşid, kısa bir sessizlik arasından sonra yanmakta olan ocağın ateşinden kor halindeki bir kömür parçasını, müridinin de dikkatini çekecek tavırlarla, maşa ile alıp ateşin dışında ocağın kenarında bir yere koymuş. Bu esnada mürşid başka bir sohbet konusu açmamış, sessizce ateş içinden çıkardığı kor halindeki kömür parçasını izliyormuş. Beden diliyle aynı olayı müridinin de izlemesini sağlıyormuş. Bir müddet sonra doğal olarak ateşten ayrı düşmüş olan kor halindeki kömür, kızgınlığını yitirmiş, soğumuş ve sonunda tamamen sönmüş. Olayı izlemekte ve lisan-ı haliyle müridine de izletmekte olan mürşid bu sefer soğumuş ve sönmüş kömürü maşayla tekrar kaldırıp ateşin içine, yanmakta olan kor halindeki diğer kömürlerin arasına koymuş. Ateş dışındayken tamamen sönmüş olan kömür kısa bir süre sonra yanmaya başlamış ve bir müddet sonra eski haline dönmüş, kızgın kor olarak yanmaya devam etmiş. Olayı izleyen mürid, mürşidinin kendisine vermek istediği mesajı anlamış ve büyük bir nedamet içinde cemaatten ayrı kalmanın kendisine verdiği zararı kömür örneğinde izlediğini, bir daha nefsinin caydırıcı telkinlerine kulak asmayacağını, cemaati, ihvanı ve mürşidi ile birlikte olmaya gayret edeceğini söylemiş ve izin alarak mürşidinin huzurundan kalkmış.

Günlük yaşamımızda, cemaati içindeyken yanmaya devam eden, ayrıldığında ateş özelliğini kaybeden kömür örneğini hepimiz çok iyi biliriz. Haller, sevgiler, duygular, inançlar, tutumlar vs. birlikte olan insanlar arasında birbirine sirayet eder. Cemaate devam eden insanlar birbirlerini etkilemeye de devam ederler. Bir süre ayrı kalanlar ise cemaat içindeyken kazandıkları halleri hızla kaybederler. Cemaatinden ayrı düşen birey, nefsi, şeytanlar ve kötü haller içinde bulunan diğer insanlar arasında yalnız kalır ve cemaati dışındaki diğer insanların olumsuz hallerinden etkilenmeye başlar. Bir süre sonra da tamamen onların, yani yeni cemaatinin hallerine bürünür bambaşka bir insan olur.

Bu durum en çok da genç insanlar için geçerlidir. Başka kanallardan etkilenerek din ve iman açısından sakıncalı hallere bürünmüş olan diğer gençlerin arasında nefsinin de yönlendirmesiyle Müslüman genç, hızla dini hassasiyetlerini kaybeder. Çok kısa bir süre içinde iman konusunda dahi tehlikeli durumlara düşer. Babasının ya da başka büyüklerinin cemaate devam tekliflerini “canının istemediğini” düşünerek bir bahane uydurup atlatır. Hâlbuki cemaate gitmesini “istemeyen canı” kendisine devamlı olarak kötülüğü emreden nefsidir. Nefsi, cemaate devam edip halinin iyileşmesine engel olmaktadır, fakat genç bu tehlikeli durumun farkında değildir. Farkında olmadığından aleyhinde ilerlemekte olan tehlikeli süreci değerlendirme imkânı da bulamaz. Sonuç felaketle bittiğinde ise, iş işten çoktan geçmiş olur.

Cemaate devam konusunda nefsin caydırıcı istek ve telkinleri son derece güçlü ve etkileyicidir. İnsanların bu güce karşı koyması, hele genç insanların buna direnmesi oldukça zordur. Bu zorluk, günümüzde yaygınlaşan teknolojik cihazlar vasıtasıyla çok daha fazla artmıştır. Artık gençlerin, bu teknolojik cihazların ayartıcı etkilerinden kendilerini kurtarıp cemaate devam etmeleri adeta imkânsız hale gelmiştir.

Bilgisayarlar ve bilgisayarların bütün fonksiyonlarıyla üretilmekte olan ileri teknoloji ürünü cep telefonları kapsamında oluşturulmuş sosyal medya kanalları, gerçek sosyal ilişkilerin yerini almış, sağladığı “göreli özgürlük” vasıtasıyla hayata yeni başlayan acemi insanlar (gençler) için kolay iletişim alternatifi olmuştur. Bu alternatifin sağladığı özgürlük ve kolaylık, bu medya kanallarının vazgeçilemezlik ve karşı konulamazlık düzeylerini kat kat artırmış, bunlardan kurtulma imkânlarını adeta yok etmiştir. Yani etkisi ve tehlikesi gittikçe artan, kurtulma yollarını ve imkânlarını gittikçe yok eden bir süreç içine girilmiştir. İnsanı ve gençleri bireyselleştiren bu ürkütücü gelişmenin esas felaketi ise bu ifade ettiklerimizden çok daha farklıdır. Gençler için en büyük felaket, bu sosyal medyayı yönlendiren mercilerin kötü niyetleri ve toplumsal yapımızı bozmaya yönelik iradî eylemleridir. En ileri düzeyde psikolojik veriler kullanılarak gençlerin hayırdan uzaklaştırılmaları, şerre yönlendirilmeleri, bu cihazların oluşturduğu en büyük felakettir.

Bu kötü gidişe engel olma adına iyi niyetli fikir sahibi düşünürler, sosyal medyayı bizlerin de etkin olarak kullanmaktan başka çaremiz olmadığını ileri sürüyor. Ancak gençlerin sosyal medya mecralarında gezindiği ve paylaştığı yerler ve metinler incelendiğinde bu işin hiç de kolay olmadığı anlaşılır. Çünkü gençler, gerçek sosyal yaşamlarında kolayca kurabilecekleri ilişkileri bile sosyal medya üzerinden yapma budalalığını yaşıyorlar. Mesela birlikte veya çok yakın mekânlarda yaşadıkları halde oğlunun doğum gününü, eşinin evlilik yıl dönümünü, babasının bayramını kutlamak için sosyal medya kanalları tercih ediliyor. Gençler bu mecralarda, süflilik ve pespayelik sınırlarını parçalayan rezaletleri paylaşıyor. Sosyal kanallar ve teknoloji, nefsin can attığı sanal fuhuş ortamlarına dönüşmüş durumda. Ciddi konular için açıldığı ifade edilen grup veya sitelerin birçoğunda bile ciddiyetsizlik had safhalarda cereyan etmekte. Genelde insanlarımız, özelde ise gençlerimiz, sosyal ilişkileri yürütme ve geliştirme bağlamında öyle kötü durumlara düşmüş ki, sıradan bir konuyu tartışmak, organize olup bir pikniğe gidebilmek bile iyice zorlaşmış olgular haline gelmiştir. Bu durumda sosyal medyanın hayır işlerinde kullanılması alternatifi de geçerliliğini gittikçe kaybetmektedir.

Peki çare nedir? Bu kötü gidişe nasıl engel olunur? Düşmanların ekmeğine yağ süren, dostların umudunu yitirmesine sebep olan bu felaketin önüne nasıl geçilir? Şüphesiz bu ve benzeri sorular, yüreği dertli, gönlü yaralı, ümmetin dertlerine derman arayan gönüllerin cevaplarını canhıraş çırpınışlarla aradığı sorulardır. Yine şüphesiz bu sorulara çareler sunan insanlarımız mevcuttur. Ancak durum her geçen gün daha da kötüleşmekte, sunulan çare ve dermanlar sadece teorik öneriler olarak kalmaktadır. Bu satırların yazarı olarak biz de aynı kervana katılıp uygulanma ihtimali bulunmayan önerilere yenilerini ekleme malumatfuruşluğuna soyunmak istemiyoruz. Sadece Yüceler Yücesi Mevlâya sığınarak dua ediyoruz: Ya Rabbel Âlemîn! Ey Âlemlerin Geliştiricisi, Terbiyecisi! Sen dilemedikçe bizim alacağımız terbiye ve gelişim tedbirleri hiçbir işe yaramayacaktır. Terbiye Edicilik sıfatını ümmetin mürşitlerinde, eğitimcilerinde en etkili düzeyde tecelli ettir, ümmetin kurtulmasını irade buyur. Sen düzeltmezsen hiçbir şey düzelmez. Sen terbiye etmezsen hiçbir kişi gelişmez. Sen istemezsen hiçbir kimsenin hiçbir isteği karşılığını bulamaz. Yalnızca sana sığınırız, yalnızca senden yardım isteriz. İstediklerini bizlere de istettir. Ümmetin gelişmesini irade buyur, yapılması gerekenleri bizlere ilham et. Bunları en etkili düzeyde yapabilme azim ve iradesini bizlere ihsan et. Âmin.