İçeriğe geç
Anasayfa » TEDRİSÂT VE MEDÂRİSTEN İMTİHANLAR-I -MEHMED FATİN EFENDİ-

TEDRİSÂT VE MEDÂRİSTEN İMTİHANLAR-I -MEHMED FATİN EFENDİ-

Neşre Hazırlayan: Abdullah Taha İmamoğlu

Geçen haftaki nüshalarımızda gerek daire-i askeriyenin ve gerek ders vekâletinin tertip eyledikleri programları dercetmiş ve her iki program hakkında mütalaa dermeyan eyleyeceğimizi dahi va‘d eylemiştik. İcab eden mütalaât ve iktizâ eden tenkidâta bir mukaddime  olmak üzere evvelemirde tahsil ile imtihan arasındaki münasebattan bahsedeceğiz.

Umumun taht-ı tasdik ve itirafındadır ki: İnsanlar daima rekabet, takib-i emel, taltif ve takdire nâil olmak hislerine fevkalade mağlub ve enzar-ı umumiyede zillet ve mahcubiyetten son derece müctenibdirler. Ebnâ-yı cinsimizin fıtratında merkuz olan bu kuvâ-yı ihtisâsiyeyi ifratla tefrit arasında bir cihet-i mutedileye sevk ederek hüsn-i istimâl sayesindedir ki bazı yerlerde medeniyet ve levâzımı fevkalade terakkî etmiş ve bazı akvâmın ahlâk-ı fâzılası muhafaza edilegelmiştir.

Terakkiyâtı, heyet-i umumiyeleri için medâr-ı hayat bilen akvâm, muhafaza-i hayatları için yalnız iki şey düşünürler.

Biri, kendilerine intikal eden terakkiyâtı daha ileri götürmek. Diğeri, haleflerini kendilerine intikal edecek terakkiyâtı muhafaza edebilir ve daha ileri götürebilir bir istidâda mâlik etmek; işte daima şu iki esasa ehemmiyet vermelerinden dolayıdır ki kendi terakkîlerinin kuvâ-yı müessiresi olan ihtisasât-ı maneviye ve esbâb-ı maddiyeyi güzelce tefrik etmişler ve masdar-ı terakkî olan tedrisâtın intizam ve istikmâline bu kuvvetleri istimâl eylemişlerdir.

Tedrisâtın istikmâline esbâb olan bu kuvvetlerin maddi olanlarını; evsâf-ı lâzimeyi hâiz muallimîn, şâkirdlerin muhafaza-i sıhhati, ihtiyaç ile mütenasip program ve kitaplar, âlât-ı fenniye ve levâzım-ı saire teşkil eylediği gibi manevi olanlarını daha doğrusu en mühim bulunanlarını imtihan ile ulûm ve fünûna olan rağbet-i umumiye ve tahsilin bahşedeceği istifade-i maddiye ve maneviye temin eyler.

Biz diğerlerini bırakalım da mevzu-ı bahsimiz olan imtihanı nazar-ı itibara alalım. İmtihanlar, ittifaken beyan ettiğimiz ve terakkiyât-ı insaniyenin başlıca müessirlerinden olduğunu izah ettiğimiz ihtisâsâtın kâffesinden istifade edilecek yegâne bir vesiledir.

Filhakika küçüklerimizin daha safvetle daha kuvvetle tâbi bulundukları rekabet, takib-i emel, taltîf ve takdire nâil olmak, zillet ve mahcubiyetten tevakkî etmek hislerini tahsilde istimâl etmek yalnız imtihanla mümkündür. İşte bu nokta-i nazardan mekâtibde talebenin her sene imtihana tâbi tutulmaları kabul edilmiş, artık imtihanların fevâidi kazâyâ-yı bedihiye ve tecrübe sırasına geçmiştir.

Tedrisât-ı İslâmiye’nin en şaşaalı, en müterakkî zamanlarında bile tahsilin her nevʻ ihtiyâcâtı nazar-ı itibara alındığı hâlde imtihan usûlünün, kavânîn-i tedrisiye meyanına vazʻ edilmemiş olduğunu görüyoruz. Filvaki medâris-i İslâmiye için bu bir nakîsa sayılabilir. Fakat bu nakîsa, talebenin üstatlarına karşı olan merbûtiyet-i kaviyyeleri ve hocalarının mazhar-ı takdiri olabilmek için şürekâ arasındaki rekabet ve tahsil bir emr-i dinî olduğu için takip eyledikleri emel-i manevî ve ayrıca da kemâlâta olan rağbet-i umumiye gibi tesirât-ı manevîye ile telafi edilir ve imtihanlardan edilecek istifade bu suretle temin olunurdu.

Hüsn-i niyetin bulunduğu ve itirazın nüfuz edemediği yerlerde teşebbüs nisbetinde intizam ve tekâmülün tecelli edeceği maddiyatla daima te’bid edilmesine ve onunla her zaman müterafık bulunmasına dikkat edilmelidir. Ta ki münceli olan bu intizam ve tekâmülün bir mizan-ı maddisi göz önünde bulunsun ve derece-i teâlâ ve tedennisi mukayese edilebilsin. İşte Garb medeniyetini mevkiinden pek ileri gösteren ve Şark’ı mevkiinden pek geride zannettiren şey; biri terakkiyatını maddiyâtla müterafık ve mütevazi götürmesi ve diğeri bu cihete himmet edememesi olduğunda şüphe edilmemelidir.

Bedâyi-i fikriyeye meclûb olan ve birçok esbâb-ı içtimâiye tesiriyle bedâyi-i maddiyeyi mühim görmeyen Müslümanlar tedrisâtta da bu mesleği takip etmişler ve terakkiyât-ı tedrisâtı bir nâzım-ı mâddiye rabt edememişlerdir ki mevzuu, bahsimizi teşkil eden ve tedrisâtta nâzım-ı mâddilerin en birincisi olduğu gösterilen imtihan dahi tedrisâtın bir lâzım-ı gayr-ı mufarıkı olduğunu bittabi düşünememişlerdir.

Gerçi şu nakîsa-i evvelleri mevcudiyetini belli etmez ve ulûm-ı İslâmiye’nin tarik-i terakkî ve tekâmülden  geri kalmasına bâis olmaz idiyse de hüsn-i niyet şeklini değiştirmeye ve ağrâz her işte temin-i muvaffakiyet etmeye başlamış olduğunu zamandan itibaren tarik-i terakkîmizdeki sâik-i maneviyede yavaş yavaş tezelzüle uğramış, medreselerimiz, tedrisâtımız velhasıl İslâmiyet’imizin esbâb-ı tekmili acınır bir hâle derin bir inhitata düçar olmuştu.

Sadhezar teessüf ki hükümetimiz altmış seneden beri her şube-i idarede az çok, iyi kötü bir teceddüd göstermek istediği hâlde maarif-i İslâmiyemizi inhitat-ı tabiiyesinde bırakıyormuş ve belki tesriʻ-i inhitatı için darebât-ı mütevaliyede indirmiş ve memleketin terbiye-i fikriyesini başka noktalarda başka çığırlarda aramaya başlamıştır ki hissiyat-ı umumiye ile kâbil-i telif olmayan şu tarz-ı hareket, şu hata-yı fâhiş heyet-i umumiyemizi -düştüğü yerden kalkmak isteyen bir adamın muvazenesizliği ile tekrar düşmesi ve bu hâlin tekerrürüyle bütün bütün hareketten muattal bir hâle gelmesi kabilinden olarak- hareketten mahrum bir hâle getirmişti.

Tedrisât-ı İslâmiye’nin gerek devre-i teâlîsinde ve gerek devre-i tedennisinde öteden beri bir imtihan usûlü cari idi ki o da bir matlab için ikmâl-i tahsil edenler arasında ihtiyarî olarak müsabaka imtihanı icrasından ibaret bulunuyordu. Fakat bu imtihandan matlûb olan istifade temin olunamıyordu ve olunamayacağı da tabiidir. Çünkü tahsilin en çok ehemmiyet verilecek devresi, en ziyade müşkilâta tesadüf olunacak safhası devre-i ibtidâiyesidir. İmtihanlara tahsilin bu devirlerinde ehemmiyet verilmelidir ki matlûb olan istifade istihsal edilebilsin. Devre-i âliye-i tahsilde imtihanlara lüzum bile kalmaz. Çünkü tahsil-i âliye giren bir tâlib için mukaddimât-ı ulûm istihsal olunmuş, müşkilât iktiham edilmiş, gayeye yaklaşılmış, menâfi-i malumatı takdir edecek seviye-i fikrîye hâsıl olmuş demektir. İşte buna binaendir ki Avrupa darülfünûnlarında sınıf imtihanlarından sarf-ı nazar edilmiştir.

Halbuki bir matlab için icra olunacak müsabaka imtihanı edvâr-ı tahsilden sonra yapılacağından ibtidaî ve tâlî devrelerine hiç bir tesir-i manevî icra edemeyeceği aşikardır.

Lügatçe

Tevakkî: Sakınmak; Nakîsa: Eksiklik, Lazım-ı gayrı mufarık: Ayrılmaz parçası; Sadhezar: Yüz bin kere; Matlab: Osmanlı devlet teşkîlâtında müderrislik, kadılık gibi memûriyetler için şeyhülislâmlık veya kazaskerlik makâmına baş vuranların mürâcaat talebi; İktiham: Göğüs germe.

* Yrd. Doç. Dr., Trakya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi.