İçeriğe geç
Anasayfa » TAŞKÖPRÎZÂDE’DEN TALEBELERE TAVSİYELER

TAŞKÖPRÎZÂDE’DEN TALEBELERE TAVSİYELER

Taşköprîzâde Ahmed Efendi 14 Rebîülevvel 901 (2 Aralık 1495) tarihinde Bursa’da dünyaya geldi. Çocukluğu Bursa’da geçti. Daha sonra sırasıyla Ankara, Bursa, İstanbul ve Amasya da tahsiline devam etti. Babası ve amcası başta olmak üzere birçok âlimden ders alarak tahsilini tamamladı.

Taşköprizâde 931 (1525) yılından itibaren sırasıyla Dimetoka Oruç Paşa Medresesi, İstanbul Hacı Hasan Medresesi, Üsküp Alaca İshak Bey, İstanbul Kalenderhâne, Koca Mustafa Paşa, Sahn-ı Semân, Edirne Üç Şerefeli, Edirne Sultan Bayezid gibi önemli medreselerde müderrislik yaptı. 952’de (1545) Bursa, 958’de de (1551) İstanbul kadısı oldu. 30 Receb 968 (16 Nisan 1561) tarihinde İstanbul’da vefat etti. Cenaze namazı Fâtih Camii’nde kılındıktan sonra Fâtih’te Âşık Paşa Camii’nin hazîresinde bulunan Seyyid Velâyet Türbesi yakınına defnedildi.

Taşköprîzâde ilimle meşgul olmuş, birçok eser kaleme almıştır. Onun İslamî ilimler tarihi ve tasnifiyle ilgili Miftâhu’s-Seâde ve Misbâhu’s-Siyâde Mevdûâti’l-Ulûm adlı kitabıyla Osmanlı dönemi âlimlerini tanıttığı eş-Şekâiku’n-Nu’mâniyye Ulemâi’d-Devleti’l-Osmâniyye adlı kitabı en önemli eserleridir.

Taşköprîzâde hat sanatıyla uğraşmış, sülüs, nesih ve ta‘lik yazılarında usta bir hattat olmuştu. Yazdığı el yazma eserler ile kazandığı geliri talebelerin hayrına kullanırdı. Bu konu hakkında şöyle demiştir:

“(1530 senesinde) Üsküp Alaca İshak Bey Medresesi’nde müderris olduktan sonra kendime bir adet edindim. Her sene Beydâvî Tefsiri’nden bir nüsha yazıyor ve bunu üç bin akçeye satıyorum. Bu parayı da Ramazan gecelerinde talebelerin yemeği için harcıyorum.”

TaşköprîzâdeMiftâhu’s-Seâde adlı eserinde talebelere tavsiyede bulunarak onların görevlerini dile getirir. Biz de bu görevleri özetleyerek sizlere aktarmaya çalışacağız. Bundan sonraki kısım onun eserinden kısaltılarak alınmıştır. Ayrıntılı bir şekilde okumak isteyen kitabın Arapça aslına başvurabilir.

TALEBENİN GÖREVLERİ

Bunlar çoktur.

Birinci görev:

Nefsi kötü huylardan arındırmaktır:

Bu, diğer görevlerden önce gelir. Tıpkı beden ibadeti olan namazdan önce uzuvları temizlemek gibi. Bunun için ilme başlamadan önce nefsi de arındırmak gerekir.

İkinci görev:

İhlas ve iyi niyettir:

Öğrencinin ilim öğrenirken ilmiyle amel etmeye, onu bilmeyene öğretmeye, gaflette olan kimseyi uyandırmaya, başıboş kimseye doğruyu göstermeye ve ilimde kuvvetli olmayanı desteklemeye niyet etmesi gerekir. Çünkü kim ilmiyle amel etmezse yaptığı vaaz, tıpkı yağmurun taş üzerinden kayıp gitmesi gibi kalplerden kayıp gider. Bazı âlimler şöyle söylemişlerdir:

«الكَلَامُ إذَا لَمْ يَخْرُجْ مِنَ القَلْبِ لَمْ يَصِلْ إلى القَلْبِ»

“Bir söz kalpten çıkmadığında kalbe ulaşmaz.”

Üçüncü görev:

Dünyevî alakaları azaltmaktır:

Öğrenci dünyevî alakaları azaltmalı, gerekirse ailesinden ve vatanından uzaklaşmalıdır.  Çünkü bu tür alakalar kalbi meşgul eder. Bu konuda şöyle bir söz vardır:

«العِلْمُ لَا يُعْطِيكَ بَعْضَه حَتَّى تُعْطِيَه كُلَّك»

“Sen ilme tamamını vermedikçe o sana parçasını vermez.”

Dördüncü görev:

Tembelliği bırakmak, yüksek derecelere ulaşmak için kolları sıvamak ve geceleri uykusuzluğu tercih etmektir:

Şöyle denmiştir:

«ما اشْتَارَ العَسَلَ مَن اختارَ الكَسَلَ»

“Tembelliği tercih eden bal elde edemez.”

Unutmayalım ki bir fırsatı kaçırmak insanda pişmanlığa sebep olur.

Beşinci görev:

Kendini ömrünün sonuna kadar ilim öğrenmeye vermendir:

Şöyle bir söz vardır:

“İlmi öğrenmek beşikten mezara kadardır.”

Abdullah b. Mübarek’e şöyle sormuşlar:

“Ne zamana kadar ilim öğreneceksin?”

O da demiştir ki:

“Ölüme kadar inşallah. Belki de bana faydalı olacak bir sözü henüz duymamış olabilirim.”

Rivayet edilmiştir ki Hasan b. Ziyad 80 yaşındayken ilim öğrenmeye başlamış, 40 sene yatak yüzü görmeden ilim öğrenmiş ve ardından da 40 sene fetva vermiştir.

İmam Muhammed bir ilimden usandığında onu bırakır, başka bir ilimden okumaya devam ederdi.

Altıncı görev:

Uygun bir hoca seçmektir:

Talebe, kendisine nasihat eden, güvenilir ve adil bir hoca seçmelidir. Hoca aramak için gerekirse Musa’nın Hızır’ı iki denizin birleştiği yerde araması gibi ülkenin en uzak noktasına kadar yolculuk yapmalıdır. 

Muhammed b. Seleme şöyle demiştir:

“Talebe hakkında ilk konuşulacak şey hocasıdır. Eğer hocası büyükse onun da mertebesi büyük olur.”

Ayrıca talebenin dikkat etmesi gereken birçok adap vardır. Bunlardan birisi de kendisine bir harf dahi öğretene karşı tevazulu olması, ona hizmet etmesi ve açık ya da gizli ona dua etmesidir. Bu konuda şöyle bir söz vardır:

«مَنْ تَأَذَّى منه أستاذُه يُحْرَمْ بركةَ العلمِ ولا يَنْتَفِع به إلَّا قلِيلًا»

“Kimden hocası eziyet görürse o kimse ilmin bereketinden mahrum olur ve ilimden çok az istifade eder.“

Kitaba hürmet de ilme hürmettendir. Öğrenci kitabı sadece abdestli olarak alır, kitaba karşı ayağını uzatmaz ve kitabın üzerine hiçbir şey koymaz.

Yedinci görev:

Talebe medresedeki her ilim dalından yeterli miktarda okumalıdır. Çünkü ilim dalları birbiriyle bağlantılıdır ve ilimler birbirini tamamlar. Talebe, en önemli olan ilimle başlar ve bu şekilde tahsile devam eder. Çünkü bir ilim dalı diğerinin anahtarıdır. Ancak bu ilimlerin hepsini okumaya kabiliyeti, yaşı ve vakti uygun olmayan talebe, en önemli olan ilimleri öğrenmekle yetinir. Bu yolla dinini doğru bir şekilde yaşar, Allah’a samimiyetle ibadet eder ve insanlara İslam’ın gerektirdiği şekilde davranır.

Büyük âlim Burhaneddin Efendi şöyle demiştir:

“İlk zamanlarda talebeler ilim öğrenirken neleri okuyacaklarını hocalarına havale ederlerdi. Bu şekilde gayelerine erişirlerdi. Şimdi ise talebeler okuyacakları ilimleri kendileri seçiyorlar fakat gayelerine ulaşamıyorlar.”

Sekizinci görev:

Derslerini arkadaşlarıyla münazara etmesi.

Bunda niyet doğru bilgiyi ortaya çıkarmak olmalı, karşıdaki arkadaşı utandırmak değil. Bu münazara da karakteri düzgün ve insaflı kimselerle yapılmalıdır. İnatçı ve karakteri düzgün olmayan kimseyle münazara yapılmaz.

Dokuzuncu görev:

Öğrencinin bugünün işini yarına bırakmamasıdır:

Çünkü her yeni gün yeni meşguliyetlerle gelir.

Ayrıca talebenin yanında daima kalem olmalıdır. Bu şekilde duyduğu faydalı bilgileri hemen not eder. Bu konuda şöyle denmiştir:

«مَا حُفِظَ فَرَّ وَمَا كُتِبَ قَرَّ»

“Ezberlenen şey uçar, yazılan ise kalır. (Söz uçar yazı kalır)”


 (Kaynakça: Taşköprîzâde, Miftâhu’s-Seâde ve Misbâhu’s-Siyâde Mevdûâti’l-Ulûm, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1985, I, 17-37; Yusuf Şevki Yavuz , Taşköprizâde Ahmed Efendi”, XL, 151-152; Ali Bulut, İslam Medeniyetinden Örneklerle Kişiliği İnşa Etme Sanatı, İfav Yay., İstanbul 2017, s. 90; Ali Bulut – Suliman Alomirat, Câhiliyeden Günümüze Arapça Edebî Metinler ve Çözümlemesi, İfav Yay., İstanbul 2017, s. 37; Musa Alak, Tercemetü’l-Allâme Taşköprîzâde, İstanbul 2012, s. 15-16)