İçeriğe geç
Anasayfa » İSLAM’I BİR BÜTÜN OLARAK GÖRMEK İÇİN SÜNNETE BAKMAK

İSLAM’I BİR BÜTÜN OLARAK GÖRMEK İÇİN SÜNNETE BAKMAK

Elhamdülillâhi Rabbi’l-âlemin. Vessalâtü vesselâmü alâ Seyyidinâ Muhammedin ve âlihî ve sahbihî ecmaîn.

Allah Teâlâ’ya iman farz olduğu gibi,  Rasûlullah’a (s.a.v) da iman farzdır.

Cenâb-ı Hak, “Allah’a, Rasûlüne ve indirdiğimiz o nura (Kur’ân’a) iman edin. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.”[1]

Allah’a ve ümmî Nebî olan Rasûlüne iman edin ki O, Allah’a ve sözlerine iman etmiştir.”[2]

Kim Allah’a ve Rasûlüne iman etmezse, (o kâfirlerdendir).  Biz ise, kâfirler için şiddetli ateş hazırladık.”[3]

Allah ve Rasûlünü inkâr edenler ve iman hususunda Allah ile peygamberlerini bir birinden ayırmak isteyip, bir kısmına iman ederiz ama bir kısmına inanmayız, diyenler var ya, bunlar iman ile küfür arasında bir yol tutmak istiyorlar. İşte bunlar gerçek kâfirlerdir.”[4]

Bu âyet-i kerîmelerde Allah Teâlâ, Rasûlüne imanı, kendisine iman ile, Rasûlünü inkârı da kendisine inkâr ile beraber zikrederek, Allah’a ve Rasûlüne imanın bir bütün olduğunu bildirmiştir. İmanın bu parçalanmaz bütünlüğünü bozan, Allah’a iman ile rasûllerine imanı ayıran veya Rasûllerinden kimine iman, kimini inkâr ederek bu ikisi arasında başka bir iman ihdas edenleri hakiki kâfir saymıştır.

Rasûlüne iman farz olduğu gibi itaat etmek de farzdır.

“Ey iman edenler, Allah’a itaat edin. Rasûlüne itaat edin. Ve sizden olan ulü’l-emre de (itaat edin). Eğer herhangi bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz -Allah’a ve ahirete inanıyorsanız- onu Allah’a ve Rasûlüne götürün.”[5]

Allah Teâlâ’ya meseleyi götürmek, o meseleyi Allah’ın Kitabı’na göre çözmekle olur. Rasûlüne götürmek, o meseleyi Rasûlullah (s.a.v) hayatta ise şahsına götürmekle, vefatından sonra da sünnetine göre çözmekle olur.

Rasûlullah (s.a.v), “Kim bana itaat ederse, o Allah’a itaat etmiştir. Kim bana âsi olursa, Allah’a âsi olmuştur…”[6] buyurmuştur.

“(Habibim onlara) de ki: “Allah’a ve Rasûlüne itaat edin.” Şayet yüz çevirirlerse, bilsinler ki, Allah kâfirleri sevmez.”[7]

“Kim Rasûle itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur.”[8]

“Biz her peygamberi Allah’ın izniyle ancak kendisine itaat edilmesi için gönderdik.”[9]

“Allah Teâlâ, Rasûlüne itaat etmeyi, kendine itaat saymıştır. İkisini birlikte zikrederek, Rasûlüne itaat edilmesine bol sevap vaat etmiştir. Ona muhalefet etmeyi de kötü akıbetle tehdit etmiş, Onun emrine uymayı ve yasaklarından uzak durmayı da vacip kılmıştır.” [10]

“Rasûl size neyi getirdiyse onu alın. Sizi neden yasakladıysa onu bırakın. Ve Allah’tan (Rasûlünün emrine ve nehyine karşı gelmekten) korkun. Çünkü Allah, cezası şiddetli olandır.”[11] Bu âyet-i kerîmenin nüzûlü husûsi olsa da, hükmü umûmidir. Husûsi olanın hükmü umûmi olanına dâhildir.[12]

Rasûlullah (s.a.v) bir gün insanlara hitap ederek, “Şanı yüce olan Allah, sizin üzerinize haccı farz kıldı.” Buyurdu. Bir adam, “Her sene mi?” diye sordu. Rasûlullah (s.a.v) cevap vermedi. Adam üç defa tekrar etti. Daha sonra Rasûlullah (s.a.v), “Eğer, evet deseydim elbette vacip olurdu. Eğer vacip olsaydı onu yerine getiremezdiniz. Size açıklamasını yapmadığım şey hususunda beni bırakın (beni cevap vermeye zorlamayın). Çünkü sizden öncekiler fazla soru sorduklarından ve nebîlerine muhalefet ettiklerinden dolayı helâk oldular. Size bir şeyi emrettim mi, gücünüz yettiği ölçüde onu yerine getirin. Ama size bir şeyi yasaklarsam siz muhakkak ondan kaçının.”[13]  buyurdular.

Ona itaat etmek farz olduğu gibi getirdiklerine uymak da farzdır.

“Hayır, Rabbine yemin olsun ki, aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden dolayı içlerinde hiç bir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar.”[14]

Allah’a ve ümmî Nebî olan Rasûlüne iman edin ki O, Allah’a ve sözlerine iman etmiştir. Ona uyun ki, doğru yolu bulasınız.”[15]

(Rasûlüm) de ki, eğer Allah’ı seviyorsanız bana tâbi olunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.”[16]

Mikdat ibn Ma‘di Keribe şöyle anlatmıştır. Rasûlullah (s.a.v) Hayber’in fethi gününde (Kur’ânda haram edilmeyen) bir takım şeyleri haram kıldı ve şöyle dedi. “Sizden biriniz koltuğuna gerilir, sözümü nakleder ve beni yalanlayarak, “Sizin ve bizim uyacağımız sadece Allah’ın Kitabı’dır; orda neyi helal bulursak onu helal kabul ederiz, neyi de haram bulursak onu haram kabul ederiz.” der. Dikkat edin! Allah’ın Rasûlü’nün haram kıldığı da Allah’ın haram kıldığı gibidir.”[17]  buyurmuştur. Bu hadîs-i şerîf aynı zamanda Rasûlullah’ın (s.a.v) bir mucizesidir. Zamanımızda bazı hokkabazlar, Rasûlullah’ın (s.a.v) haber verdiği gibi davranıyorlar.  Şüphesiz ki, Rasûlullah (s.a.v) bu yetkiyi, ” O elçi onlara temiz şeyleri helal, pis şeyleri haram kılar.”[18] âyetinden almıştır.  Ama bu müfsitler, Kur’ân bize yeter, derken Kur’ân’ında cahili olduklarını ifşa ediyorlar.

“Rasûl size neyi getirdiyse onu alın. Sizi neden yasakladıysa onu bırakın. Ve Allah’tan (Rasûlünün emrine ve nehyine karşı gelmekten) korkun. Çünkü Allah, cezası şiddetli olandır.” Kendisine gelen bütün ahkâmı yaşaması itibariyle İslam’ın tamamı aynı zamanda Rasûlullah’ın (s.a.v) sünnetidir. Farz olanlarda farz, vacip olanlarda vacip, sünnet olanlarda sünnettir.

Sulanmış akılları, yozlaşmış dinî hayatları, yapboz tahtasına dönen ahlâklarıyla Rasûlullah’ı (s.a.v) anlama yanlışına düşen zamanımızın fikir zavallıları, kendilerine bakıp Rasûlullah’ın (s.a.v) da, din hususunda yanılabileceğini düşünüyorlar. Onun düşmanları dahi,  Onu bunların hafife aldığı kadar hafife almamıştır.  Bunların yaptığı gibi kendilerini Rasûlullah (s.a.v) ile hiçbir zaman kıyaslamamışlardır.

Eğer Rasûlullah da yanlış yapabilir denirse, o zaman Onun getirdiği risâlete şüphe girer, risâleti töhmet altında kalır. Bunu iddia edenler, Onu ve Ona gelen kitabın münkiri olurlar. Ona bu şekil iman edenlerin imanı akamete uğrar.

Irbaz ibn Sâriye şöyle dedi: “Rasûlullah (s.a.v) bir gün bize va‘z u nasihatte bulundu.  O va‘zdan kalpler ürperdi. Gözler yaşardı. Biz dedik ki, “Ey Allah’ın Rasûlü, bu sanki veda konuşması, bize vasiyet et.” Buyurdu ki, “Size Allah’tan korkmayı, başınıza köle dahi tayin edilirse sözünü dinleyip ona itaat etmenizi tavsiye ederim. Sizden yaşayanlar çok ihtilaflar görecekler. (Size) uymanız gereken, benim sünnetim (yolum) ve hidâyet üzere giden râşid halifelerin sünnetidir. (Bunlar ilk dört halife ve onların tarzıyla idare eden İslam halifeleridir.) Bu hususta dişlerinizi sıkın, sabredin. Sizi, ihdâs edilip uydurulan şeylerden sakındırırım. Çünkü her ihdâs edilen bidattir ve her bidat sapıklıktır.”[19] Bidatler ise sünnetin zıddı şeylerdir.

Mü’mine yaraşan, Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in sünnetine uyması, dalâlet ve bidat olan şeylerden kaçınması, zâhirini şeriatla içini tarikatla düzeltmesidir. Ta ki kıyamet gününde Rasûlullah’ın (s.a.v) şefaatine nail olsun. Cehennem azabından kurtulsun. Ebrâr insanlarla cennete girebilsin.

Vessalâtü vesselâmü alâ Rasûlina Muhammedin ve âlihî ve sahbihî ecmaîn. Ve âhiru da‘vânâ eni’l-hamdülillâhi Rabbi’l-âlemîn.

 

[1] Teğâbün, 64/8.

[2] A‘râf, 7/158.

[3] Fetih, 48/13.

[4] Nisâ, 4/150-151.

[5] Nisâ, 4/59.

[6] Buhârî, 4-50

[7] Âl-i İmrân, 3/32.

[8] Nisâ, 4/80.

[9] Nisâ, 4/64.

[10] Şifâ, 2-17

[11] Haşr, 59/7.

[12] Keşşaf, 4-503.

[13] Nesai, 5-110.

[14] Nisâ, 4/65.

[15] A‘râf, 7/158.

[16] Âl-i İmrân, 3/31.

[17] Müsned-i Ahmed, 4-132

[18] A‘râf, 7/157.

[19] -İbni Mace,1-15