İçeriğe geç
Anasayfa » Aile İçi Muhalefet: Nesiller Arası Çatışma

Aile İçi Muhalefet: Nesiller Arası Çatışma

Küçüklerin muhalefet gösterdikleri konularda tamamen haklı olmaları durumunda bile, muhalefet ediş tarzlarının son derece edep ve saygı dâhilinde gerçekleştirilebileceğini toplumun küçüklere öğretmesi gerekir.

“Bugünün gençleri çok sorumsuz davranıyorlar. Çalışma ve yaşam disiplinleri kalmadı. Tembel tembel vakit öldürüyorlar. Hiçbir şeyi ciddiye almıyorlar. Toplumumuzun kültürüne yabancılaştılar.”

Yukarıya alıntıladığımız şikâyetler çok tanıdık geliyor değil mi? Çevremizdeki insanlardan ya da yakınlarımızdan birinin iki hafta önce ya da geçen hafta dile getirdiği şikâyetlerden biri gibi duruyor sanki. Bu şikâyetlerin günümüze ait şikâyetler olmadığını, 2500 yıl önce dile getirildiğini söylesek ne dersiniz?

Günümüzdekilerin tıpa tıp aynısı olan bu şikayetlerin asırlar öncesinde dile getirilmiş olması, kuşaklar arası çatışmaların, çağdaş ilerlemenin sonucu doğmuş çağdaş bir problem olmadığını ifade etmiyor mu?!

Kuşaklar çatışmasını değerlendiren birçok yazar bu çatışmaların, çağdaş yaşama ayak uyduramayan bir önceki kuşaktan kaynaklandığını dile getirirler. Bu iddialarını da genellikle şu şekilde ifade ederler: “Gencin yaşadığı kültür kesinlikle anne ve babanın yaşamış olduğu kültür değildir. Ebeveyn daha klasik bir kültürün içinde büyümüştür. Onun gençliğinde yaşam bu günkü kadar hızlı ve değişken değildir. Giyilen kıyafetler, dinlenilen müzik, kullanılan iletişim araçları, tartışılan konular v.b. tümüyle birbirinden farklıdır. Genç, annesinin veya babasının yaşamış olduğu dönemdeki saygıdeğer birçok duruma artık saygı duymuyordur.”

Bu ve benzeri iddialara göre bugün modern olan yaşam tarzı yirmi sene sonra klasikleşiyor ve klasik kalan eski kuşaklar yirmi sene sonranın modern yaşamını yaşamakta olan yeni kuşaklarla çatışıyor. Yani her modernin topu topu yirmi sene modernlik ömrü var. Bu ömrü tamamlayan modern yaşam, modernliğini kaybediyor ve klasikleşiyor. Çatışma, işte eskiyen ve klasikleşen bu yaşantıların sonucu gerçekleşiyor. Bu durumda çatışma, daima eski kuşakların ürünü… Yani çatışan hep eski kuşaklar oluyor. Daha açık ifade ile çocuklar anne babalarıyla değil, anne babalar çocuklarıyla çatışıyor.

Bu temel yaklaşım sonucu, nerede kuşak çatışmasıyla ilgili bir yazı okursanız mutlaka büyüklere, anne ve babalara öğütlerle dolu olarak sonlandırıldığını görürsünüz. Yani bu yazarlara göre kuşak çatışmasından kurtulmak için büyükler ayağını denk atacak, büyükler geri vitesine takacak, büyükler çocuklarına ayak uyduracak, büyükler kendilerini çocuklarının heva ve nefislerine göre düzenleyecekler. Böyle yapmayan büyükler toplum nazarında suçlu duruma düşüyorlar ve toplum tarafından kınanıyorlar.

40-50 yıl önce toplumumuzda kuşak çatışması yok denecek kadar azdı, sözü edilmiyordu. Günlük yaşamda kuşaklar arası çatışma sayılabilecek problemler pek görülmezdi. Çünkü toplumsal mekanizma tam tersi işliyordu. Anne, baba ve büyükleriyle ters duruma düşmek küçüklerin aklına bile gelmiyordu. Çünkü böyle bir durum reel hayatta yoktu. Bunun en etkili sebebi ise toplumsal tepkinin tamamen küçüklere yönelik olmasıydı. Büyükleriyle ters düşen küçük, yargılanır ve toplumdan tepki görürdü.

Şu anda kırk yaşı üzerindeki bireyler tamamen yukarıda bahsettiğimiz toplumsal ortamda yetişmiştir. Kırk yaş üstündeki her bir ferdimiz, annesine, babasına ve büyüklerine karşı olabildiğince saygılı olarak yetişmiştir. Bu jenerasyon halen aynı saygıyı sürdürmektedir. Büyüklerinin yanında temkinli davranırlar, büyükleriyle ters düşen kanaatlerinde yüzde yüz haklı olsalar bile saygıyı elden bırakmazlar, haklıyı ve doğruyu savunurlarken edep sınırlarını aşmazlar. Kısacası küçükler büyüklerine göre kendilerini düzenlerler, küçükler alttan alırlar, küçükler ayaklarını denk atarlar. Bütün bunlar bu jenerasyonların kişiliklerine olumsuz etki yapmamıştır. Dikkatle incelersek şu gerçeği çok açık olarak görürüz: Bahsettiğimiz bu jenerasyon, şu an ülkemizde bütün alanlarda iş başında olan jenerasyondur. Bu jenerasyon, siyasette, bilimde, ekonomide, uluslararası ilişkilerde son derece etkili, özgüven sahibi ve beceriklidirler. Yani büyüklerine göre kendilerini düzenlemiş olmaları onları silik şahsiyetler konumuna düşürmemiş, etkin kişilik geliştirmelerine engel olmamıştır.

Tekrar eski yapıya dönülebilir mi, kuşaklar arası çatışma eski düzeyine inebilir mi bilemeyiz. Ancak inmesinin yolu, küçüklerin büyükleriyle çatışmasının gerçek sebeplerinin tamamen nefis kaynaklı olduğunu belirlemekten geçmektedir. Çatışma durumunda büyükleri ve anne-babayı suçlamak ve yargılamak yerine toplumsal baskıyı küçüklere göstermek gerekmektedir. Gençlerimizin özgüven kazanması lazım diyerek oluşturduğumuz bu edep ve terbiyeden yoksun ortamı tamamen toplumsal tepkiyle, Emr Bi’l-Maruf ve Nehy Ani’l-Münker ile aşmamız mümkündür. Anne babanın ve büyüklerin bilgi ve tecrübesine küçüklerin her hal ve durumda muhtaç olduklarını toplumsal tepki olarak küçüklere bildirmek gerekir. Muhalefet gösteren küçüklerin muhalefet gösterdikleri konularda tamamen haklı olmaları durumunda bile, muhalefet ediş tarzlarının son derece edep ve saygı dâhilinde gerçekleştirilebileceğini küçüklere toplumun öğretmesi gerekir. Aksi takdirde, tamamen nefis kaynaklı olan ve hiç de çağdaş olmayan bu problemin çözülmesi asla mümkün olmayacaktır.