İçeriğe geç
Anasayfa » AKIL BÜYÜK BİR NİMETTİR*

AKIL BÜYÜK BİR NİMETTİR*

بِسْمِ اللهِ الرَّحْٰنِ الرَّحِيمِ

وَبِهِ التَّوْفِيقُ وَهُوَ الْمُستعَانِ وَبِهِ الثِّقَةِ وَ عَلَيْهِ التُّكْلَانُ

الْحَمْدُ للهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

عَلَى سَيِّدِ الْعَالَمِينَ  وَالصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ

وَعَلَى آلِهِ وَ صَحْبِهِ أجْمَعِينَ

وَمَنْ تَبِعَهُمْ بِإحْسَانٍ إلَى يَوْمِ الدِّينِ

Rahman ve Rahîm Allah’ın (c.c) adıyla.  

Âlemlerin Rabbi olan Allah Teâlâ ve Tekaddes Hazretlerine sonsuz hamd ve senâlar olsun.

Âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed Mustafa’ya (s.a.v), âline, ashabına ve ona (s.a.v) tâbi olanlara selâm olsun.

Kardeşlerim!

Allah Zülcelâl’e sonsuz hamd ü senâlar olsun ki bizlere hayat nimetini nasip buyurmuş ve hayatımızın devamı için muhtaç olduğumuz bütün imkânları da halk etmiştir.

Rabbimiz, bizlere sağlık, sıhhat ve afiyet ihsan ederek zaruri ihtiyaçlarımızı temin edebilmemizi ihsan buyurmuştur.

Bizler de ihsan edilen her yılın, her ayın, her günün ve her saatin hatta her anın kıymetini, karşılığı ödenemeyecek bir ganimet gibi bilerek bunlardan en güzel şekilde faydalanmaya gayret etmeli ve bu mükellefiyetimizi de asla unutmamalıyız.

Kardeşlerim!

İnsanoğlunun hayatı maddî ve mânevî olmak üzere iki cihetten ibarettir. Maddi varlığımızın sonlu olduğunu ispata herhalde hiçbirimizin ihtiyacı yoktur. Çünkü tarih boyu süregelen ölüm vakıaları hususu ispat edecek bütün fikirlerin önündedir.  

Öyleyse dünya hayatının faniliğini değil, bu hayatta unutulmaz olmanın yollarını araştırmalıyız.

Eğer yaratıldığından bugüne dünya tarihine doğru kısa bir seyahat yaparsak; nelerin ne şekilde gelip geçtiğini ve insanların tercihleri sonucunda, arkalarında nasıl bir isim bıraktıklarını görürüz.

Kardeşlerim!

Gördüklerimizi çok iyi düşünmeliyiz. Tarihi müşâhede edince bu âlemden gidenlerin ya hayırla ya da zulümle anıldıklarını görmekteyiz.

Bizler bu âlemden gidince arkamızdan güzel isimle anılmanın gayreti içerisinde olalım. Arkada iyi bir isim bırakmamız için iyi bir isim bırakanlara tâbî olup onlar gibi yaşayalım ki ölümsüz hayat yolculuğuna çıktığımızda insanlar iyiliklerimizin şahitleri olsunlar. Buyurulduğu gibi “Mü’minler ölmezler. Muhakkak bu yurttan ebedî olan bâkî hayat yurduna giderler.”  

Kardeşlerim!

Mü’min, aklını kullanarak nasıl kâmil bir mü’min olacağını araştırmalı. Mü’min bütün beşeri gücüyle; naklî delil olan Kur’ân-ı Kerîm ve sünnet-i şerîfin gösterdiği ve öğrettiği imân-ı hakîkiyi öğrenip, öğrendiklerine inanıp, inandıklarını yaşamaya çalışmalıdır.

Mü’min; Allah Zülcelâl’in, kullarına güçlerinin yetmediği hiçbir şeyi teklif etmediğini de bilmelidir.

Kardeşlerim!

Rabbimiz, kullarına onların menfaatleri gereği bazı yasaklar koymuşsa da onlara helâl kıldıklarının karşısında bu yasakların azların azı olduğunu bilmeliyiz.

Rabbimiz, bizlere bir şeyler emretmişse onlar bütünüyle bizim maddî ve manevî menfaatimiz içindir.

Rabbimizin bizlere zor olan tekliflerde bulunmadığını, âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflerden araştırınca; hanîf olan İslâm dininin güzelliğini, insanlığa huzur, saadet ve mutluluk getirdiğini en güzel şekilde öğreniriz.

Kardeşlerim!

Muhakkak ki maddî hayatımızın devamı için faydalı ve zararlı olan gıda maddelerini öğrenmekte ve faydalı olanlardan istifade etmeye, zararlılardan da korunmaya çalışmaktayız.

Ama maalesef mânevî hayatımız olan ruh âlemine sıra gelince; bu hayatımız için nelerin faydalı, nelerin zararlı olduğunu araştırmamaktayız. Bu noksanlığımız bize hatırlatılmak istendiğinde de tepki göstermekte ve söylenenlere müdâhale etmekteyiz.

Kendisini hayır üzere bir hayat yaşaması için ikaz edip yanlışlarına müdahale edenlere karşı akıllı bir insanı,  itiraza sevk eden şeylerin neler olduğunu niçin araştırmıyoruz?

İmam Gazâlî (r.a) şöyle buyurmuştur:

Yolda giden bir kişiye bir çocuk “Ceketinizden yukarı bir akrep çıkıyor.” veya “Arkanızdan bir yılan hızla size yaklaşıyor.” dese o kimse, söyleyenin kim olduğuna bakmadan hemen ceketini çıkarır veya oradan uzaklaşır.

Yine bir insan hiç tanımadığı hatta başka dine mensup olan bir hekime gitse, o hekim ona “Bu gözünüzde bir hastalık var bundan dolayı bu gözünüzü almalıyız. Almazsak diğer gözünüzde kör olabilir.” dese veya “Bacağınızda bir damar tıkanması, kolunuzda kangren var, bunları kesmezsek hayatınıza mal olur.” dese hasta onun dediklerini kabul eder ve sıhhate kavuşmasına vesile olan kimseye de kimliğine bakmadan teşekkür eder.

Bir mü’min, bir çocuğun veya bir hekimin sözüne güvendiği kadar Allah’ın (c.c) ve Rasûlünün (s.a.v) sözlerine güvenip güvenmediğinin muhasebesini yapmıyorsa veya yapmayı düşünmüyorsa o kişiye veya onun gibilerin meydana getirdiği topluma hakikatten bir şey anlatmak; zamanı boşa harcamaktan başka bir şey değildir.

Akıllı insanlar imanını kemâlâta erdirmek için Allah ve Rasûlünün (s.a.v) emir ve yasaklarını düşünmeye muhtaçtır.

Eğer insanın düşünmeye ihtiyacı olmasaydı Allah Teâlâ (c.c) Hazretleri ona akıl ihsan etmezdi.

Ama maalesef herkes tefekkürü bırakmış, aklını her şeyin üstünde görüp iyi ve kötüyü, doğru ve yanlışı kendisi tespit etme gayretine düşmüştür. Bu düşünce peşinde koşanlar, ebedî hayatı kazanacakları bu âlemden en büyük zararlarla bâkî âleme göçerler.

Aklını emredildiği gibi kullanmayan bu toplumlar dünyevî işlerde din düşmanlarına güvendikleri kadar; ahiret hususunda Allah (c.c) ve Rasûlüne (s.a.v) güvenemiyorlar maalesef.

Akıl gerçekten en büyük bir nimettir. Aklın çalıştığının ispatı ise tefekkürdür. Fikir aklın anahtarıdır. Bundan dolayı aklımızın bizleri sonsuz nimetlere kavuşturması için düşünmeliyiz.

Acaba bizler akıl hazinesinin anahtarını mı kaybettik?

Yoksa aklımızın anahtarını başkalarına mı teslim ettik?

Acaba aklımızı da, dünyamız gibi yabancılar mı idare ediyor?

Eğer hangi hususlarda nasıl aldandığımızın hesaplarını güzelce yapmadan,

Aklımızı en güzel şekilde kullanarak sonsuz hayata doğru nasıl gidileceğini öğrenmeden,

Allah ve Rasûlünün (s.a.v) gösterdiği yolu bâtıl yollardan ayıramadan,

Dünya hayatındaki fikir karanlığının kabrin azap ve karanlığına sebep olacağını akletmeden bu dünyadan göçersek akıbetimiz hayrolmaz.

Rabbimizin emrettiklerini düşünerek, aklımızı çalıştırıp, sonsuz hayat ve ruhun gıdası olan ibadetlerimizi yerine getirmeyi Allah Teâlâ cümlemize nasip buyursun.

Kurtuluş ve selâmet, akıl nuru ile Kur’ân-ı Kerîm ve sünnet-i şerîfe bakanlar içindir.

Allah’ın (c.c) selâmı, onların üzerine olsun.


* Bu makale merhum Ahmed Yaşar Hocaefendi’nin 05.02.2008 tarihinde İrşad Mektupları ismiyle internet üzerinden yayımladığı yazılardan beşincisidir.