İçeriğe geç
Anasayfa » ÂLİMLERİMİZ VAKTİ NASIL DEĞERLENDİRİRDİ?

ÂLİMLERİMİZ VAKTİ NASIL DEĞERLENDİRİRDİ?

Efendimiz (sav) vaktin önemiyle ilgili olarak şöyle buyurmuştur:

«نِعْمَتَانِ مَغْبُونٌ فِيهِمَا كَثِيرٌ مِنَ النَّاسِ: الصِّحَّةُ وَالْفَرَاغُ»  

“İki nimet vardır ki insanların çoğu bunlarda aldanmıştır: Sağlık ve boş vakit.”[1]

Bu hadis-i şerifte mü’minler, hem sağlıklı anın hem de boş vaktin iyi değerlendirilmesi hususunda uyarılmıştır. Aslında hadis-i şerifte bize sağlığın kıymetini iyi bilin, boş vakti de iyi değerlendirin, denmektedir. Bu uyarıyı en iyi dikkate alanlar ise:

﴿إِنَّمَا يَخْشَى اللَّهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمَاءُ﴾ “Kulları içinde Allah’tan ancak âlimler korkar.”[2] âyet-i kerimesinde övülen âlimlerdir.

Bu yazıda da âlimlerin zamanı nasıl değerlendirdikleri örneklerle anlatılacaktır.

İmam Şafi (ö.h. 204)

İmam Şafi (rh), sûfilerle beraberken onlardan iki söz öğrendiğini söyler:

Birincisi:  “Vakit bir kılıçtır, sen onu kesmezsen o seni keser.”

İkincisi ise şudur:  “Eğer sen nefsini hak ile meşgul etmezsen o seni bâtıl ile meşgul eder.”

Bu sözlerden anlaşılıyor ki tasavvuf ehli vaktini asla israf etmez, daima ilim, zikir ve ibadetle meşgul olurlardı.

Hammâd b. Seleme (ö.h. 167)

Büyük hadis âlimlerinden Hammâd b. Seleme (rh)’nin vaktinin her anını değerlendirdiği ve gününü belli amellere göre taksim ettiği rivâyet edilmiştir. O, vaktini ya hadis rivâyet ederek, ya okuyarak, ya tesbih çekerek ya da namaz kılarak geçirirdi. Hatta namaz kılarken vefât ettiği zikredilir.

İmam Ebû Yusuf (ö.h. 182)

İmam Ebû Yusuf (rh)’un ölüm anında dahi ziyaretine gelenlerle fıkhî bir mesele hakkında konuştuğu, ömrünün son anlarını ilimle geçirdiği nakledilir. Talebelerinden İbrahim b. el-Cerrâh (rh) bu durumu şöyle anlatır:

“Ebû Yusuf hastalanmıştı. Ben de ziyaretine gittim. Yanına girdiğimde baygın bir haldeydi. Kendine gelince bana “İbrahim şu mesele hakkında ne dersin?” diye sordu. Ben de “Bu haldeyken mi?” diye cevap verince “Bunda bir beis yok. Biz bu konuyu ele alırsak belki bir kimsenin kurtuluşuna vesile oluruz.” dedi.

Burada Ebû Yusuf, talebesine şeytan taşlamanın yaya mı yoksa binitli mi daha faziletli olduğunu sormuş, cevap noksan olunca da doğrusunu söylemiş, talebesi daha evden çıkmadan da ruhunu teslim etmiştir.[3]

İmam Ebû Yusuf 29 yıl boyunca hocası İmam-ı Azam Ebû Hanife (rh)’den hiç ayrılmamış, hastalığı hariç bütün sabah namazlarını onun yanında kılmıştır. Hatta Ebû Yusuf’un oğlu vefat etmiş, o gün dahi hocasının dersine katılmıştır.

İmam Muhammed (ö.h. 189)

İmam-ı Azam Ebû Hanife (rh)’nin talebelerinden İmam Muhammed (rh) de geceleri uyumaz, devamlı kitap okur, bir ilimden usandığında diğer ilme geçerek zihin tazelerdi. Uykusunu bastırmak de için sık sık yüzünü yıkardı. Onun bu hareketi bize şu beyitleri hatırlatmaktadır:

بِقَدْرِ الكَدِّ تُكْتَسَبُ الْمَعَالِي            وَمَنْ طَلَبَ الْعُلا سَهِرَ اللَّـيَـالِــي

تَــــرُومُ العِـــزَّ ثُم تَـــنَــامُ عَـنْـهُ             يَغُوصُ الْبَحْرَ مَنْ طَلَبَ اللَّآلِي

Yücelikler yorgunluk miktarınca elde edilir.

Ancak yücelikleri talep eden, geceleri uykusuz geçirir.

Sen izzet ve şeref istiyor, sonra da onu aramayı bırakıp uykuya dalıyorsun.

Hiç şüphesiz inci talep eden kimse uykuya değil deryaya dalar.

İsâm el-Belhî (ö. h. 210)

Hanefî fakihlerinden İsâm el-Belhî (rh)’nin duyduğu şeyleri hemen yazmak için, eğer yanında yoksa hemen bir kalem satın aldığı zikredilmiştir. Bu rivâyeti değerlendiren Taşköprîzâde’nin de dediği gibi, ömür az, ilim ise çoktur. Bu sebeple talebelerin, hocalarıyla geçirdiği her anı fırsat bilmesi ve duyduğu güzel sözleri hemen bir deftere veya bir telefona yazması gerekir. Çünkü çoğu zaman “Söz uçar, yazı kalır” ifadesinde de olduğu gibi duyulan birçok şey yazılmadığında unutulup gitmektedir.

Muhammed b. Sellâm (ö.h. 227)

Âlimlerden Muhammed b. Sellâm (rh), ilim meclisinde hocasından bir şeyler yazarken kalemi kırılır. Acil kalem lazımdır. “Bir kaleme bir dinar” diye bağırınca kalemler kendisine doğru uçuşur. Bir kaleme bir altın verir. Ona göre, yazacağı ilim ve değerlendireceği vakit, altından da gümüşten de daha çok kıymetlidir.

Feth b. Hâkân (ö.247/861)

Abbasi halifesi Mütevekkil’in veziri Feth b. Hâkân (rh) vaktini en güzel şekilde değerlendirirdi. Daima elbisesinin yeninde[4] bir kitap bulundururdu. Abdest ya da başka bir ihtiyaç için Mütevekkil’in yanından kalktığında giderken de gelirken de kitap okurdu. Ya da Halife Mütevekkil onun yanından kalkıp gittiğinde o dönene kadar hemen kitabını çıkarır okurdu.

Son derece zeki birisi olan Feth b. Hâkân bu üstünlüğü sebebiyle sarayda büyümüştür. Zikredildiğine göre Halife Muʻtasım, komutanlarından Hâkân’ı ziyarete gittiği bir gün küçük yaştaki oğlu Feth’e, “Sizin ev mi daha güzel yoksa bizim ev mi?” diye sormuş, o da: “Halife bizim evde ise bizim ev daha güzel.” cevabını vermişti. Bu cevaptan hoşlanan halife, Feth’e 100.000 dirhem hediye etmiş ve sarayına almıştı. Feth, Halife Muʻtasım’ın oğlu Mütevekkil’in akranıydı. Onunla beraber büyümüş ve aynı eğitimi almıştır.[5]

Feth b. Hâkân’daki bu ilim sevgisini anlatan ünlü nahiv âlimi Müberrid (öh. 286) Kadı İsmail b. İshak (ö.h. 282)’la ilgili olarak da şöyle der:

“Ne zaman yanına girsem ya kitap okur, ya bir kitabı karıştırarak bir meseleye bakar ya da kitapların tozunu alırdı.”

Saʻleb (ö.h. 291)

Büyük nahiv âlimi Ahmed b. Yahya Saʻleb (ö.h. 291) misafirliğe gittiğinde dahi yanında kitap götürürdü. Yaşlanır ve kulağı zor duymaya başlar. Bir Cuma günü ikindi namazından sonra camiden çıkar. Yolda elindeki kitabı okurken hızla gelen bir at gelip ona çarpar, ağır yaralanır ve bir gün sonra da vefat eder.

İbn Cerîr et-Taberî (ö.h. 310)

Ömrü boyunca toplamda tam 351 bin varak (yaprak) eser telif etmiş olan büyük tarih âlimi ve müfessir İbn Cerîr et-Taberî (ö.h. 310) ölüm döşeğindeyken ziyaretine gelenlerden birisi bir dua zikreder. Taberî bu duayı yazmak için hemen bir kâğıt, kalem ve mürekkep ister. Duayı yazdıktan sonra sorarlar: “Bu halde de mi yazıyorsunuz?” O da bunun üzerine bize ders niteliğindeki şu sözünü söyler:

“İnsanın ölene kadar ilim öğrenmeyi bırakmaması gerekir.”

Bu duayı yazmasının üzerinden bir saat geçmeden ruhunu teslim eder.

Ömrünün bir dakikasını dahi boşa geçirmeyen bu büyük âlimin yukarıda geçen sözü aslında bize Rasûlullah Efendimizin (sav) şu hadis-i şerifinin tatbikini hatırlatmaktadır:

«مَنْ جَاءَهُ الْمَوْتُ وَهُوَ يَطْلُبُ الْعِلْمَ لِيُحْيِيَ بِهِ الْإِسْلَامَ، فَبَيْنَهُ وَبَيْنَ النَّبِيِّينَ دَرَجَةٌ وَاحِدَةٌ فِي الْجَنَّةِ.»

“Her kime, İslam’ı ihyâ etmek amacıyla ilim tahsil ederken ölüm gelirse cennette onunla peygamberler arasında sadece bir derece vardır.”[6]

İbnü’l-Hayyât (ö.h. 320)

Büyük nahiv âlimi İbnü’l-Hayyât (ö.h. 320)’ın da her anını dolu dolu geçirdiği, yolda yürürken dahi kitap okuduğu rivâyet edilir.

Ebû Nuaym el-İsfehânî (ö.h. 430)

Meşhûr sûfî, hadis ve tarih âlimi Ebû Nuaym el-İsfehânî (ö.h. 430)’nin yolda yürürken talebelerinden ders dinlediği aktarılır.

İbn Akîl (ö. h. 513)

Büyük nahiv âlimi Ebu’l-Vefâ İbn Akîl kitap okumaktan dolayı dili kuruyup gözü yorulduğunda istirahat ederken yazacağı konu hakkında düşünür ve yerinden kalkmadan aklına güzel bir fikir gelir, kalkar hemen onu yazardı. O içindeki ilim aşkını şöyle ifade etmiştir:

“Bendeki ilim hırsı ki şu an seksen yaşındayım, yirmi yaşımdakinden daha fazladır.”

İbn Akîl yemekle vaktini israf etmemek için ekmek yerine ıslak keki tercih ederdi. Çünkü ıslak keki çiğnemek ekmeğe göre daha kolay ve daha çabuk olurdu. Bu şekilde vakitten tasarruf eder, ilimle meşgul olurdu. O, sekiz yüz ciltlik “el-Fünûn” adlı eserinde tefsir, fıkıh, dil, tarih, nahiv gibi ilimlerin yanında sohbet meclislerinde geçen konuları da yazmıştır. İmam Hâfız Zehebî’ye göre dünyada bu eserden daha büyüğü yazılmamıştır. Bu eserin bir kısmı günümüze ulaşmış ve iki cilt halinde neşredilmiştir (Dâru’l-Meşrik, Beyrut 1970-1971).

Aslında 1970’lerde Avrupa’da konuşulmaya başlayan ve birçok araştırmaya konu olan “hayat boyu öğrenme” (lifelong learning) gibi projelerin aslında İslam’ın doğuşundan itibaren âlimlerimiz tarafından zaten tatbik edildiği ve 20 yy.da ortaya konmuş yeni bir şey olmadığı açıktır.

Kültürümüzdeki şu meşhur sözde olduğu gibi:

“اُطْلُبُوا العِلْمَ مِنَ المَهْدِ إلى اللَّحْدِ”

“Beşikten mezara kadar ilim tahsil ediniz.”[7]

 

Kaynakça

Abdülfettâh Ebû Gudde, Kîmetü’z-Zemen inde’l-Ulemâ, Mektebü’l-Matbûâti’l-İslâmiyye, yy ts.

 

[1] Buhârî, Sahîh, V, 2357, hadis no. 6049.

[2] Fâtır, 35/28.

[3] Abdülfettâh Ebû Gudde, Kîmetü’z-Zemen inde’l-Ulemâ, Mektebü’l-Matbûâti’l-İslâmiyye, yy ts., s. 29.

[4] Yen: Giysinin kol kısmı.

[5] Hakkı Dursun Yıldız, “Feth b. Hâkân el-Fârisî”, DİA, XII, 452.

[6] Sünen-i Dârimî, hadis no. 366.

[7] Abdülfettah Ebû Gudde Hocaefendi bu sözün, manası güzel olsa da, hadis olmadığını söyler. Kîmetü’z-Zemen, s. 30, 1 no.lu dipnot.