İnsan aklının ilk vazifesi bu âlemin sahibi ve yaratıcısı olan Allah’ı tanıyıp ona iman etmek, İkinci vazifesi de, salih amel yaparak O’nun sevgisini kazanmaktır. “İman edip salih amel yapanları, Rahman (olan Allah kendine, meleklerine, mü’minlere) sevgili kılacaktır.”[1] Salih amelin, yani Allah’ın rızasına uygun olan amelin zıddı, amel-i seyyie, yani salih olmayan, kötü ameldir. Günah olarak bildiklerimizi de bu kötü ameller meydana getirir. Bunlar Allah Teâlâ’ya karşı işlenen suçlardır. Bu suçların neler olduğunu öğrenmesi her mükellefin üzerine farzdır. Aksi halde, bu suç ve günahlardan kurtulmak mümkün değildir.
Bu konuyla alakalı ilk makalemizde günah terimlerinin mana ve tariflerini yazmıştık. Şimdi ise bu günahları özetleyerek vermek istiyorum.
Bu suçlar;
Kişinin rabbine karşı işlediği suçlar.
Kendi nefsine zulmetmek suretiyle işlediği suçlar.
Diğer insanlara karşı yapmış olduğu haksızlıklar ve zulümler,
Hayvanata karşı işlenen suçlardır.
Haddi zatında, insanın kendi nefsine karşı işlediği suçlarla insanlara ve hayvanata karşı işlemiş olduğu suçlar, aynı zamanda Allah Teâlâ’ya karşı işlenen suçların birer parçasıdır. Diğerlerine yapılan haksızlık, bir taraftan Allah Teâlâ’nın koyduğu hükümlere baş kaldırma, diğer taraftan mahlûkata karşı zulüm olması hasebiyle afvı için mazlumların hakkı da işin içine girmektedir.
Kitaplarda delilleriyle açıklanan bu günahların bir kısmı, ayet-i kerimelerle, bir kısmı da hadis-i şeriflerle izah edilmiştir. Bunlardan büyük günah olanları yüz civarında, küçük günahlarsa daha fazla olarak sayılmıştır. Bu suçlar, ya o günahların yazılı olduğu kitaplardan, ya da, takva sahibi bir âlimin sohbetinden veya dizinin dibinde tedris edilerek öğrenilir. Maksada en uygun olanı da bu dur. Bu günahlarla alakalı yazılmış birçok Arapça eser mevcuttur. Türkçe olarak tavsiye edebileceğimiz, Mehmet Zahit Kotku Efendi Hazretlerinin “Mü’minlere Vaazlar” isimli eseridir.
Büyük günah olanlardan bir kısmı tafsilatına girmeden şöyledir.
1- Yasak olanları işlemek.
Kâfirlere, müşriklere, münafıklara, zalimlere itaat etmek, onlara arka çıkmak ve yardımcı olmak, Peygamber aleyhisselamın şahsında ümmetine yapılan şu tembihat ne kadar mühimdir.
“Ey Nebi! Allah’tan kork, kâfirlere ve münafıklara itaat etme. Elbette Allah her şeyi bilmekte ve yerli yerince yapmaktadır.”[2]
“Ey iman edenler! Eğer kâfirlere itaat ederseniz, onlar sizi dininizden gerisin geriye döndürürler. Siz de hüsrandakilere çevrilmiş olursunuz.”[3]
“Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar (birbirinin tarafını tutarlar). İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır. Şüphesiz Allah zalimler topluluğunu hidayete ulaştırmaz.”[4]
“Zulmeden (müşrik ve zalim)lere az da olsa meyledip sempati duymayın, yoksa yanarsınız. (Zaten) sizin Allah’tan başka yardımcınız yoktur. Sonra (ondan da) yardım göremezsiniz.”[5]
Kâfirlere küfrü, zalimlere zulmü devam ettirmeleri için el ile söz ile mal ile oy ile silahla, fikirle ve her türlü yardımda bulunmak, onları idareye getirmek ve onlar için çalışmak ve onlara beka duasında bulunmak, günah-ı kebâirdendir. Islah ve düzelmeleri için dua edilmesinde bir mahzur yoktur.
“De ki: Gelin Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım: O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana babaya iyilik edin (asi gelmeyin), fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Sizin de onların da rızkını biz veririz. Kötülüklerin (cinsi sapkınlıkların bütün nevilerine) açığına (fiilen yapılanına) da gizli olanına (niyet halinde gönülde bulunanına) da yaklaşmayın ve Allah’ın yasakladığı cana haksız yere (masum birinin kanını döken, ihsandan sonra zina yapan ve imandan sonra dinden dönen hariç diğerlerine) kıymayın. İşte bunlar Allahın size emrettikleridir. Umulur ki düşünüp anlarsınız.”[6]
“Ey iman edenler, içki, kumar, dikili taşlar(putlar), fal ve şans okları şeytanın amelinden olan birer pisliktir. Bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.”[7]
Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz; “Yedi helak eden şeyden uzak kalın.” buyurdu. Dediler ki; Ey Allah’ın Rasûlü onlar nelerdir. Buyurdu ki; “Onlar, Allah’a ortak koşmak, sihir yapmak, haksız yere Allah’ın haram kıldığı canı öldürmek, faiz yemek, yetim malını yemek, savaş gününde harpten kaçmak, iffetli gafil mü’min hanımlara zina iftirasında bulunmaktır.”
Başkalarına ait olan malları, kumar, gasp, hırsızlık, faiz, rüşvet, hile ile ele geçirmek, alış verişleri, icarları, iş sözleşmelerini İslam ahkâmına uymayarak yapmak. Bunlar için aracı ve yardımcı olmak. Komşulara, Müslümanlara, insanlara, hayvanata eza ve cefa etmek.
Sarhoş edici özelliği olan maddelerin üretimini ve ticaretini yapmak. Bunları zevk için kullanmak.
Zina yapmak. Livata (erkeklerin erkeklerle), Sihak (kadınların kadınlarla cinsi ilişki kurması), Deyyusluk eşinin ve mahreminin fasık biriyle kalmasını sağlamak. Kavatlık, yani eşi, mahremi ve başkalarının arasında aracılık yapmak. Aybaşı ve doğum kanından kesilmemiş olan hanımı ile ilişkide bulunmak. El ile istimnada bulunmak (zinaya düşmemek için yapılan hariç), hayvanatla ilişkide bulunmak kebâir günahlarındandır.
Sahabeye sövmek. Zalim idarecilere mazlum halkı, jurnallemek, onları şikâyet etmek. Rasûlüllah (s.a.v) Efendimize yalan isnat etmek. Yalan yere şahitlik yapmak. Kendisinden başka hakkın ortaya çıkmasını sağlayacak şahit olmadığı zaman şahitliği gizlemek. Yalan yere yemin ve Allah’ın adından başka adla yemin etmek. Günahı teşvik etmek, işlenmesine, yayılıp adet haline gelmesine çalışmak. Sözünde durmamak, söz taşımak, başkalarının gıybetini yapmak, kaderi yalanlamak.
Murdar olmuş ölü hayvan eti, kan ve domuz eti yemek. Canlı resmi ve heykeli tapınma maksadı olmadan yapmak, tapınılması için yapılırsa bu şirktir.
2-Emredilenleri terk etmek.
Allah ve Rasûlüne itaati terk etmek. İslam’ın Ulü’l emrine, ana ve babaya günahı emretmiyorsalar itaat etmemek de günahı kebâirdendir. Namazı, orucu, haccı, zekâtı terk etmek, namazı vaktinden sonraya bırakmak veya vakit girmeden kılmak. Orucu tutmamak, tutulan orucu, şer’î bir özür olmadan açmak. Allah yolunda cihadı, dine hizmeti, emri bi’l marufu ve nehyi ani’l münkeri terk etmek. Doğru sözlü olmayı, sıla-i rahimi bırakmak. Özürsüz cumayı, cemaati terk etmek.
3-Kötü ahlaklar, bunlar da ahlak kitaplarında yetmiş civarında sayılmıştır. İlim nasıl bir âlimden tedris edilerek öğreniliyorsa ahlak da, tahalluk edilerek, yani ahlak ile müeddep birisinden görerek, yaşayarak ve ona hizmet ederek alınır. Kitaplardan okumak suretiyle elde edilemez. Elde edilse de çok az faydası olur. Yukarıda sayılan günahların temelinde kötü ahlaklar yatmaktadır.
Kötü ahlakların temeli ise şu üç hususa dayanmaktadır.
1-Hevâi arzular. Hevâi arzulardan meydana gelen günahları şöyle sıralamak mümkündür:
a-Bidatler: Rasûlüllah (s.a.v) ve sahabe zamanında dinde olmayan şeyleri dine eklemek veya dinde olanları çıkarıp atmak.
b-Dalalet: Şahsî hayattan, millet idaresine kadar bütün sahalarda şaşkınlığa düşüp, doğruyu seçememe, doğru diye yanlışı kabullenmek demektir. Bu bir şeyin doğru veya yanlış olduğuna karar verip kabul etmede bir nevi kabiliyet yetersizliği demektir. Hevâi arzularına teslim olanların girdikleri bir çıkmaz yoldur.
c- İrtidat: Bilerek, isteyerek, şuurlu bir vaziyette dini terk etme, şahsî hayattan ve millet hayatından İslam’ı söküp atmak.
d-Şüpheler: Allah Teâlâ’ya imanda, dinin ahkâmında şüpheye, manevî kararsızlığa düşmek.
e-Şehvetler: Zevkine, sefasına, şehevî arzularına tabi olmak, ibadet ve taatleri terk etmek, anaya babaya asi olmak, akrabay-ı taallukatla bağları koparmak, iffetli hanımlara zina suçu isnat etmek, bütün bunlar ve benzerleri hevâi arzulardan kaynaklanan günahlardır. Onun için Allah Teâlâ, “Heva ve hevese uyma! Sonra bu seni Allah yolundan saptırır.”[8] Buyurmuştur.
2-Dünya sevgisi: Adam öldürme, zulüm, gasp, yağma, hırsızlık, faizcilik, yetim malını yeme, zekâtı vermeme, yalan yere şahitlik ve yapılması gereken yerde şahitliği yapmama, yalan yere yemin etmek gibi. Bunların dışında, vasiyeti değiştirip yerine getirmeme, yapılan antlaşma ve sözleşmeleri bozma, haramları helal sayma ve emsali birçok günahın ortaya çıkmasına ve işlenmesine, dünya sevgisi sebep olmaktadır. Bunun için Cenab-ı Hak; “Kim ahiret kazancını istiyorsa, onun kazancını artırırız, Kim de dünya kazancını istiyorsa ona da bundan veririz. Ama ahirete ona hiçbir nasip yoktur.”[9]
Rasûlullah (s.a.v); “Dünya sevgisi bütün hataların başıdır.”[10] buyurur ve şöyle ilave eder: Bana Cebrail gelerek Allah Teâlâ’nın şöyle dediğini söyledi. “İzzet ve celalim hakkı için yanımda dünya sevgisinden daha büyük günah yoktur.”[11] Dünya malı helâlından kazanılıp kasaya ve keseye konsa da, sevgisi kalbe konmamalıdır.
3- Kişinin vicdanında nefsinin ve başkalarının, Allah’tan fazla yer tutması: Bundan da, şirk, nifak, riya, süm’a, yani amellerini başkaları görsün, duysun, reklamı yapılsın gibi, Allah Teâlâ’yı insan vicdanından silip, O nu ikinci plana iten enfüsi günahlar ortaya çıkar. Kişi kendi varlığını ve şahsiyetini, başkalarının insan vicdanında Allah’tan fazla yer edinmesini silmeden, bu günahlardan kurtulması mümkün değildir. Onun için, vücudun başka günahlarla kıyas edilmeyecek bir günahtır,[12] denmiştir.
Kişinin vicdanında nefsi Allah’tan fazla yer tutmaz, ön plana çıkmaz, varlık hastalığından kurtulursa, şirkten de, dünya sevgisinden de, hevâi arzularının yanlışından da kurtulur. Bu yukarıda sayılanların hepsinden daha fazla mühimdir. Belki hepsinin ana sebebidir.[13]
Allah’ım bizi nefislerimizin şerrinden koru. Ve bize rüştümüzü, akl-ı selimle davranma yeteneğini ilham eyle. Ve ahiru davana enil hamdü lillahi rabbil âlemin.
[1] Meryem, 96.
[2] Ahzab, 1.
[3] Al-i İmran, 149.
[4] Maide, 51.
[5] Hud, 113.
[6] Enam, 151.
[7] Maide,90.
[8] Sad, 26
[9] Şura, 20.
[10] Cami-i Kebir, Suyuti,41-326.
[11] Ruhul Beyan, 2-451.
[12] a.g.e, 2-451.
[13] a.g.e, 2-451.