İçeriğe geç
Anasayfa » ALLAH VE RASÛLÜNE İTAAT

ALLAH VE RASÛLÜNE İTAAT

                  “Ey iman edenler! Allah’a ve Rasûlüne itaat edin, işittiğiniz halde O’ndan yüz çevirmeyin. İşitmedikleri halde işittik diyenler gibi olmayın. Şüphesiz Allah katında canlıların en kötüsü, düşünmeyen sağırlar ve dilsizlerdir. Allah onlarda bir hayır bilseydi elbette onlara işittirirdi. Fakat işittirseydi bile yine onlar yüz çevirerek dönerlerdi. Ey iman edenler! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Rasûlüne icabet edin. Ve bilin ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız.” [1]

İman ameli gerektirir. İnandığı halde amel etmeyen Müslüman, manen hasta sayılır. Tedaviye ihtiyacı vardır. Konuyla alakalı ilk ayet-i kerimede;

“Ey iman edenler! Allah’a ve Rasûlüne itaat edin. İşittiğiniz halde ondan yüz çevirmeyin” buyruluyor.

İşitmek işitilen hakikatlere uymayı gerektirir. İşitip itaat etmemek normalde kâfir ve münafıkların işidir. İşitip inandığı halde, işittiklerini yerine getirmemek büyük bir suçtur. Suçun büyüklüğü emir ve yasağın durumuna göre değişir. Bir de bu suç kime karşı işleniyor, bunun iyice düşünülmesi gerekir. Bu konuda Allah (c.c.) Müslümanları şöyle uyarıyor:

“İşitmedikleri halde işittik diyenler gibi olmayın.”        

Kâfirler, “işittik ve isyan ettik” diyorlar. Münafıklar ise işittiklerini ve dilleriyle de kabul ettiklerini iddia ediyorlar ama içlerinde inkâr ve küfrü gizliyorlar. Bunların işitmeleri kabul etmek ve gereğini yerine getirmek için değil, reddetmek ve isyan etmek için olan bir işitmedir. Bundan dolayı bu gibiler, dilleriyle işittik diye iddia ederler fakat hakkıyla dinlemez ve anlamazlar. Anlasalar bile tutup icra etmezler. Sanki hiç işitmemiş gibi olurlar. Müslümanlar bu duruma düşmemelidir.

Kurtubî şöyle diyor:

Bu ayet-i kerime delalet ediyor ki, Müslümanların “işittik ve itaat ettik” demelerinde “Allah (c.c.)’ın emirlerini yerine getirip yasaklarından uzak durmadıkça bir faide yoktur.” Bir Müslüman, Allah’ın emirlerini yerine getirmez yasaklarını işlerse “işittim, itaat ettim” demesinin ne faydası vardır. Bu nasıl işitmek ve nasıl itaat etmektir. Bu durumdaki bir Müslüman; küfrünü gizleyip Müslüman olduğunu söyleyen münafığa benzemektedir. Bunun için Allah (c.c.) “İşitmedikleri halde işittik diyenler (münafık ve kâfirler) gibi olmayın” buyuruyor.

Günümüz dünya Müslümanlarının birçoğu, Allah’ın emirlerini yerine getirmemek ve yasaklarını işlemek suretiyle münafık ve kâfirlere benzemektedirler. Bu sözde Müslümanlığı da iyi bir Müslümanlık görüp kurtulacaklarını zannetmektedirler. Bu zihniyetteki Müslümanların ne dünyada ne de ahirette kurtuluşu mümkün değildir. Ancak, kusur işlediği zaman tevbe eden ve Allah’a itaate yönelen Müslümanların durumu farklıdır.

Bugün batı dünyası kendileri gibi yaşayan nefsin esaretine düşmüş bir İslam dünyası istemektedir. Çünkü bu sayede Müslümanları rahatlıkla, yönetmekte, sömürmekte, kendi menfaatleri için köle gibi kullanmaktadırlar. Allah (c.c.) Müslümanları uyarıyor:

“Şüphesiz Allah katında canlıların en kötüsü, düşünmeyen sağırlar ve dilsizlerdir.”

Bu ayet-i kerimenin tefsirinde Elmalı Hamdi Yazır şöyle diyor: Kulak yok, dil yok, akıl yok bu hal en aşağılık hayvanların halidir. Var fakat hakka gelince yok. Bu da hayvanlardan daha aşağı olan insan suretinde bulunan şerli canlıların durumudur. Yılanlara bile bir şey duyurmak mümkün olur da bunlara olmaz. Kulağı var hakkı duymaz, duymak istemez, dili var hak söylemez söylemek istemez, akıl var hakkı anlamaz, anlamak istemez, böyle sağır, böyle dilsiz, böyle akılsızlar yok mu hayvanların hayvanı, fenaların fenası ve şerlilerin en şerlileridir. Bu gibilerde hayır namına hiçbir şey yoktur.

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

“Allah onlarda bir hayır bilseydi elbette onlara işittirirdi. Fakat işittirseydi bile yine onlar yüz çevirerek dönerlerdi.” 

Bunlarda hayır istidadı yoktur. Eğer hayır kabiliyetleri olsaydı, Allah onlara ayetlerinin gerçek manasını işittirirdi. Bu konuda İsmail Hakki Bursevî, Ruhu’l Beyan tefsirinde şöyle diyor:

İnsan en üstün şekilde yaratılmıştır. Terbiye ve yükselmeye kabiliyeti vardır. Büyük meleklerin dahi ulaşamayacağı kemalatın istidadı vardır. Başlangıçta melekten aşağı ve hayvandan üstün olan insan, şeriatın terbiyesi ile melekten daha üstün olur. Canlıların en hayırlısı olur. Şeriata muhalefet edip nefsi hevasına uymakla da hayvandan daha aşağı bir seviyeye iner, canlıların en kötüsü olur. Akıllı insana gereken, Rasûlüllah’ın emrine ve şeriata muhalefet etmemektir. Hayvanların dahi kıymetini bildiği bir peygambere Müslüman nasıl teslim olup itaat etmez. Rasûlullah’ın bütün emir ve yasaklarında hikmet ve maslahat vardır. Ne faydası var diye araştırma yapmana gerek yok. Sana düşen sadece itaat ve boyun eğmektir. Allah katında yüksek derecelere ulaşmak iki şeye bağlıdır. Bir Rasûlüllah’ı sevmek, iki, O’na tabi olmak. Ona tabi olduğun ölçüde yükselirsin.

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

“Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Rasûlüne icabet edin. Ve bilin ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız.”

“Hayat verecek şeyler” şöyle izah edilmiştir: Allah ve Rasûlünün bütün emir ve yasakları, akaid, tefsir, hadis, fıkıh, usul, feraiz gibi başta dini ilimler. Müslümanların inanç, din ve namusunu koruyan cihad, Allah yolunda şehidlik, ilim ve amel. Bütün bunlar dünya ve ahiret saadetini oluşturmaktadır.

Ayette “Allah kişi ile kalbi arasına girer” buyruluyor. Bunun manası; Allah insanın kabiliyetine göre kalbini dilediği tarafa çevirir. Peygamber Efendimiz (s.a.v) şöyle dua ederdi:

“Ey kalpleri çeviren Allah’ım! Benim kalbimi senin dinin üzerinde sabit kıl.”

Allah, insana kalbinden, kalbine de kendisinden daha yakın ve daha hâkimdir. “…Biz insana şah damarından daha yakınız”[2] buyuruyor. Allah insandakini gönlünden, gönlündekini de ondan daha iyi bilir, insanı bir anda gönlündeki emellerinden mahrum ediverir. Azimlerini bozuverir, niyetlerini değiştirir. Aklın şuurunu alır. Nihayet canını alır.

O halde kalbinizle aranız açılmadan, canınız elinizden alınmadan, fırsat elinizde iken Allah’ın Rasûlü sizi ihya edecek, ebedi hayata yükseltecek ilim veya amel her hangi bir şeye davet ettiği zaman ihmal etmeyip istekle icabet ediniz. İsmail Hakkı Bursevî şöyle diyor:

Allah’ın veli kullarına ve ilmi ile amil olan İslam âlimlerine icabet etmek de Allah’ın Rasûlüne icabete dâhildir. Çünkü bunların yolu Rasûlullah’ın yoludur. Bundan dolayı Allah’a kavuşmak isteyen kimse, makam ve mertebeleri bilen kâmil bir mürşidin sohbetinde bulunup davetini kabul etmesi gerekir.

Hayatta olmamızı fırsat bilip inancımızı yeniden gözden geçirip sâlih amellere daha ihlâslı bir şekilde yönelmeli kıyamet ve hesap gününü unutmamalıyız.

[1]  Enfal, 8/20-24.

[2]  Kâf, 50/16.