İçeriğe geç
Anasayfa » ALLAH’IM! BİZLERİ ZÂHİRÎ VE BATINÎ HER TÜRLÜ FUHŞİYATTAN UZAK EYLE. (Mülâkat)

ALLAH’IM! BİZLERİ ZÂHİRÎ VE BATINÎ HER TÜRLÜ FUHŞİYATTAN UZAK EYLE. (Mülâkat)

           M. Emin SARAÇ Hocaefendi ile…

Muhterem hocam, Peygamber Efendimiz (s.a.v) bizlere, güzel ahlakı tamamlamak için gönderildiğini bildiriyor. Bu durumda onun ümmetinden olan bir kimse için de en büyük gayelerden biri güzel ahlak sahibi olmaktır, diyebilir miyiz?

Elbette. Ahlak-ı hamîde elbette çok mühimdir. Rasûlullah Efendimiz de Kur’an-ı Kerim’de bizlere bu vasfıyla tanıtılmamış mıdır?

وَإِنَّكَ لَعَلَىٰ خُلُقٍ عَظِيمٍ

“Hiç şüphesiz ki sen pek yüksek bir ahlak üzeresin.” (Kalem, 68/4)

Ve yine Kur’an-ı Kerim’de Rasûlullah Efendimiz’in her hâl ve harekâtının bizler için nümûne-i imtisal olduğu defaatle beyan edilmiştir.

لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ

“Andolsun ki en güzel misaller sizler için Rasûlullah’ta toplanmıştır.” (Ahzab, 33/21)

Bir nebze Arapça tahsil edenler bilir. Zikrettiğimiz ayet-i kerimede de var olan “fî” harf-i cerri zarf ifade eder. Yani bütün güzel hasletler, misal alınması gereken güzel ahlakın tamamı Rasûlullah Efendimiz’de toplanmıştır.

Bu durumda Rasûlullah Efendimizin her şeyi bizler için misaldir. Nasıl ki namaz kılmayı, oruç tutmayı ondan öğreniyorsak insanlarla muamelelerimizi de, ahlakımızın nasıl olması gerektiğini de ondan öğreneceğiz. O her konuda örnek aldığımız yegâne kimsedir.

Tekrar edelim, onun gibi itikat edeceğiz. Bize öğrettiği itikadın dışına çıkmayacağız. Amellerimizde, fiillerimizde, güzel sîretimizde yani her şeyimiz ama her şeyimizde Rasûlullah’ı örnek alacağız.

Muhterem hocam, sîretimizin güzelleşmesi yani kalbimize güzel ahlakın yerleşebilmesi aynı zamanda kalbimizin kötülüklerden temizlenmesi manasına geliyor. Bu kötülüklerden biri olarak hased için neler diyebiliriz?

Hased, başkasındaki nimetin ondan zâil olup sadece kendisinde olmasını istemektir. Bende olmadığı takdirde onda da olmasın demektir. Hatta bende olsa bile
onun elinde olan güzel nimetlerin yok olmasını istemektir. Ne  dünyalık olsun ne de ahiretlik, kendi dışındaki hiçbir kimseden güzel işlerin meydana gelmesini istememektir. Hâlbuki Müslümana yakışan dünyamızda da ahiretimizde de iyi olan şeyleri kendimiz için istediğimiz gibi din kardeşimiz için de istemektir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v) de böyle olmasını öğretiyor bizlere. Hem de imanımızın kemâle ermesinin şartı olarak öğretiyor Rasûlullah Efendimiz:

“Sizden biriniz kendi nefsi için istediğini müslüman kardeşi için de istemedikçe kâmil mü’min olamaz.”

Hem… Şeytanın Allah katından tard olunmasının, kovulmasının sebebidir de hased. Hasedin ilk tecrübesini şeytanda görüyoruz. Neticesinde ne olduğunu da hepimiz biliyoruz: Ebedî lânete maruz kaldı… O ana kadar kendisinde var olan bütün meziyetler bir anda tersine döndü. Sanki hepsi eriyip gitti.

Rasulullah Efendimiz buyuruyorlar ya: “Ateşin odunu yakıp bitirmesi gibi hased de insanın güzelliklerini yer bitirir.”

Hased insanın amellerini yakar, yok eder. Böyle bir neticeye götüren düşünce hiç şüphe yok ki kötü ahlaklardan biridir. Hem de en çirkin ahlaklardan biridir.

Bu çirkin ahlakın sebebi olarak neyi zikredebiliriz?

Hasedin bir değil, nefsâniyet, enâniyet gibi birçok sebebi vardır.

Bu sebeplerin başında enâniyeti sayabiliriz. Ben olayım da başkası olmasın. Ben her şeye hâkim olayım. En güzel hasletler sadece bende olsun. Bende, benim cemaatimde, benim sevdiğim kimselerde…

Muhterem hocam, işaret buyurduğunuz gibi hasedin en çok tezahür ettiği yerler maalesef dinimizi daha iyi yaşama gayesiyle bir araya gelen cemaatler. Bu durum cemaatleşmenin menfi bir şey olduğu manasına gelebilir mi?

Hayır, ne münasebet. Elbette ki cemaat olalım ama gayemiz Allah’ın dinine sımsıkı sarılmak olmalı başka bir şey değil. Hem de bütün halinde, tefrikaya mahal vermeden. Rabbimiz de öyle buyuruyor ya:

وَاعْتَصِمُواْ بِحَبْلِ اللّهِ جَمِيعًا وَلاَ تَفَرَّقُواْ

“Hepiniz toptan, sımsıkı bir şekilde Allah’ın ipine sarılın. Parçalanıp ayrılmayın.” (Âl-i İmran, 3/109)

Toplu olarak yapıştıktan sonra sakın ha dikkat, gözünüzü dört açın ayrılığa düşüp de birbirinize düşman kesilmeyin.

Böyle olduktan sonra, birbirimizin aleyhinde bulunmayıp, hak yolda hepimiz birbirimize destek olarak ilerledikten sonra cemaat olmanın ne kötülüğü olabilir. Keşke insanımız bu gibi birliktelikler sebebiyle hak hukuk bilen, namazını güzelce kılan, ahlak-ı hasene sahibi, bu dine hizmet etme gayretiyle yanıp tutuşan kimseler olarak yetişse. Bunlar ne güzel hasletler.

Ama benim bulunduğum cemaatten başka hiçbir yerde fayda yoktur demek, onların aleyhlerine çalışmak, bu meydanda sadece ben olayım, benim hâkimiyetim olsun demek, bir de sahip olduğu hâkimiyeti bâtıl yolda, hak yoldakilerin önlerini kesecek şekilde kullanmak, bâtıl tertipler içinde olmak… bunlara sebep olacaksa cemaatin rahmetinden söz edilebilir mi? Böyle niyetler İslam ümmetini parçalamaktan başka bir şey değildir ki bu da şeytanın yapacağı bir iştir.

Muhterem hocam, ilk hasetçi olarak bilinen şeytanın ilim sahibi olması, sadece bilginin kötü ahlaka mani olmadığını bize gösteriyor. Bu gibi kötü ahlaklardan korunmak için, kurtulmak için neler yapılmalıdır?

Hased gibi kötü ahlaklardan tamamen kurtulmak mümkündür demek kolay değil. Ama sürekli gayret edeceğiz. Çünkü biz imtihandayız. Kötü şeylerden kendimizi korumak için hem fikrimizle hem fiilimizle gayret edeceğiz.

Öncelikle hasedin kötülüklerini ilmen öğrenmemiz gerekir. Bu hususta yazılmış, ahlâkımızı güzelleştirmek için kaleme alınmış çok kıymetli eserler mevcut. Onlara müracaat etmeyi ihmal etmemeliyiz. Mesela, Tarîkat-ı Muhammediye, İhya-u ulûmiddin’de bu bahisler tekrar tekrar okunmalı.

Bakınız! Memleketimizin ulemâsı ne güzel düşünmüşler. Medreselerde talebe ibareyi biraz geliştirdiğinde Tarîkat-ı Muhammediye okuturlarmış ki ahlâkı güzel olsun. Bu talebe hocaefendi olacak. Güzel misal olmalı âleme… Çünkü hocaefendi takip edilen kimsedir. Yalnız vaazlarındaki sözleri değil, yaptıkları hareketleri de bizim için örnek ve misaldir. Onların yaptıkları ameller isabetli olmalıdır. O halde insanların misali olacak kimseler evvela kendileri güzel ahlâklı olmalılar.

Ahlakımızı kötülüklerden koruyabilmenin en emin yollarından biri de görüştüğümüz insanları sâlihler arasından seçmektir. Bu tercihimiz, güzel ahlak sahibi olmanın yanında bu halimizin muhafazası için de gereklidir. Çünkü ahlakta sirayet etme hususiyeti vardır. Ayet-i kerimede de takva ehli olunuz emrinin hemen akabinde sâlihlerle, sadıklarla birlikte olmamızın istenmesi buna işaret etmektedir diyebiliriz:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اتَّقُواْ اللّهَ وَكُونُواْ مَعَ الصَّادِقِينَ

“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve sadıklarla beraber olun.” (Tevbe, 9/119)

Güzel insanlarla temas etmenin faydası çoktur. Hele de tahsil hayatında.

İnsan kendisinden istifade edeceği, ilim öğreneceği hocalarını seçerken de çok dikkatli olmalıdır. Zira hoca kendisine imreneceğimiz, müstakbelde kendisi gibi olmak istediğimiz insandır.

Bunlara dikkat ederken bir yandan da Rabbimize ahlakımızı güzelleştirmesi için niyazda bulunacağız. Peygamber Efendimizin aynaya bakarken yapmamızı tavsiye buyurduğu bir dua vardır. Bu duaya sürekli devam etmemiz gerekir:

اَللَّهُمَّ اَحْسِنْ خُلُقِی كَمَا اَحْسَنْتَ خَلْقِی

“Ya rabbi! Hilkatimi (yaratılışımı) güzel eylediğin gibi ahlakımı da güzel eyle.”

Biz Allah Teâlâ’nın güzel yarattığı bir mahlûkuz. Eşref-i mahlûkat, efdal-i mahlûkat, ahsen-i mahlûkat olan insanız. Sahip olduğumuz bu imtiyazı bize Allah Teâlâ ihsan etmiştir. Güzel ahlakımızı da Allah’tan isteriz.

Peygamber Efendimiz başka bir hadis-i şeriflerinde de bizlere

اللَّهُمَّ جَنِّبْنَا الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَ مَا بَطَنَ

“Allah’ım! Zâhirî ve batınî her türlü fuhşiyatı bizlerden uzak eyle.” duasını öğretiyorlar.

İşte bu duadaki batınî fuhşiyattan maksat hased, riya, ucb gibi kötü ahlaklardır.

Hâsıl-ı kelam; diyebiliriz ki bize düşen her an için “Ya Rabbi! Kötü ahlaklardan bizi koru.” diyerek şeytanın şerrinden Allah’a sığınmaktır. Çünkü şeytan bizi daima kötülüklere sevk eder. İnsanın zihnine kötü vesveseler getirir. Bu kötü vesveselerin neticesi de, Allah muhafaza, insanı azaba sürükleyen kötü fiillerdir.

Muhterem hocam, son olarak, hasedin kötülüğüne dair sizin talebelik yıllarınızda şahit olduğunuz bir hatıranız var mı, öğrenebilir miyiz?    

Hayatımda hiç unutamadığım bir hadise vardır. İlim talebesinin hasede mübtela olmasının ne çirkin bir şey olduğunu gördüm bu hadiseyle.

Mısır’a gitmezden evvel bir süre kaldığım Bağdat’ta, daha önce Türkiye’den oraya tahsile gitmiş birkaç arkadaşın aralarında geçen hadise. Talebelerden bir ikisi imtihan için kendilerinden daha iyi bilen arkadaşlarına gidiyorlar. O arkadaşları ne diyor: Biz şimdi dersimizi beraber çalışabiliriz. Amma bir şartla. Biz ders yaptıktan sonra filanca kimseye gideceğiz ve onu meşgul edeceğiz. Tâki imtihanda muvaffak olamasın. Bu tezgâh sonradan pek çok arkadaşın huzurunda ifşa olmuştu. Bu hadiseye şahit olduğumda ne diyeceğimi şaşırmıştım. Bu hadise benim Bağdat’tan kaçmama sebep oldu diyebilirim. Allah korusun ya Rabbi. Bütün kötülüklerin hepsi ahlaktan geçiyor.

Bir mesele daha hatırlatmak isterim:

Hasetten korunmanın bir yolu da arkadaşlarımızın gıyabında onlara dua etmektir. Onların başarıları için niyazda bulunmaktır.

Bunu çok tecrübe etmişimdir. Mesela, Mısır’da tahsildeyken imtihanlarımız bize çok zor gelirdi. Farklı bir lisanda olduğu için. Biz de haftalar öncesinden çalışmaya başlardık. Bu çalışmalarıma bir de arkadaşlarıma dua etmeyi eklerdim. İsim isim zikrettiklerim olurdu dualarımda.

Çünkü Peygamber Efendimizin müjdesini hep hatırımda tutardım:

“Bir kimse Müslüman kardeşine gıyabında dua ederse yanı başındaki melek de

 وَلَكَ مِثْلُ ذَلِكَ

 istediğin şeyler aynen senin için de olsun diyerek ona dua eder.”

İşte bu gibi dualar hasede mani olacaktır inşaallah.

 

Mülakat: Murat Yılmaz, İbrahim Esad Ergen