İçeriğe geç
Anasayfa » ALLAH’IN EMRETTİĞİ ŞEKİLDE ÜLFET… MUHABBET… ÜNSİYET

ALLAH’IN EMRETTİĞİ ŞEKİLDE ÜLFET… MUHABBET… ÜNSİYET

Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…

Biiznillahi Teâlâ…

Allah Zülcelal Hazretlerine sonsuz şükürlerimizi ifade ettikten sonra; dergimizin bu sayısında konuyu “Müslümanlar arasında ülfet ve kardeşlik” olarak seçen kardeşlerime de teşekkür ederim.

Sonsuz salat ü selamlarımız, ebedi olarak “Ülfet” yarışını kazanıp makam-ı mahmuda yükselen habibullah Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) Efendimiz üzerine olsun.

Salat ü selamlarımız “Ülfeti” gerçek manası ile öğrenip yaşayarak bizlere örnek olan, cihar yar-i güzin ve aşere-i mübeşşerenin ve Rasûlullah’ın bütün ashabının üzerine olsun.

Salat ü selamlarımız ayrıca bu güzel insanları kendilerine misal kabul ederek bütün dünyaya ülfetin en güzel örneklerini sunan tabiin, tebe-i tabiin ve bu güne kadar ve bu günden kıyamet sabahına kadar insanlara en güzel şekilde ülfet örneği olan bütün mü’minler üzerine olsun.

Bizler de bu yolda yalnızca ülfetten bahsedip ülfeti anlatmakla yetinmeyip; ülfeti, lisanımızdan kalbimize indirerek gerçek manası ile yaşama gayretinde bulunabilmek için Allah Teala Hazretlerine tazarru ile dua ve niyaz edelim.

Dünyamızı, canlı ve cansızlar âlemini, akıl sahiplerini, hasılı bütün varlıkları manası ile kuşatmış olan ülfet kelimesini; yetersiz ilmimizle hakkıyla bilip, idrak edip kavrayamayacağımız inancıyla Allah Teala Hazretlerinden kardeşlerimizin istekleri üzerine bu hususla ilgili bir şeyler yazabilme kudretini bize ihsan buyurmasını dilerim.

Ülfetin gereği olarak kalplerimizden ülfete mani olacak bütün düşünceleri kaldırıp atmalı ve öncelikle kalbimiz ile ülfet tesis etme gayretinde olmalıyız.

Kalbimizde tesis edilen bu ülfet daha sonra ruha akseder.

Böylece kalplerde meydana gelen birlik ve samimiyet ruhlarda da meydana gelir. Bu durum kişiye manevî bir tat ve haz verir.

Tıpkı suyun içerisinde eriyen şekerin suyu tatlandırdığı gibi.

Bu manevî zevke sahip olan ruh sahipleri, daima bir arada yaşama arzusu için gayret gösterirler. Her ne vesile ile olursa olsun meydana gelecek olan ayrılıklar onları büyük bir hasretliğe sürükleyerek müteessir eder.

Ruh ile bedenin birbirleriyle olan ülfetinden dolayı vücudun bir azasına batan bir dikenin acısını bütün beden hisseder. Bu ruhla bedenin ülfetinin bir neticesidir. Ruhla irtibatı kesilen yani felç olan beden parçası ise bu acıyı hissetmez.

Ülfet sahibi olan insanlar da, birbirleri arasında ülfete mani olacak, ülfeti zedeleyecek bir şey meydana geldiğinde büyük bir hasretlik içerisinde kıvranıp dururlar. Basiret sahibi mü’minler ise ülfete mani olan bu yanlışlıkları aradan kaldırmak için bütün güç ve iradelerini kullanırlar. Bu gaye gerçekleşene kadar hasretlik ve ızdırap duymaya da devam ederler.

Gerçek manada insan olanlar arasında ülfete mani olan bir şey ortadan kalksa bu kişilerin kalplerinde duydukları zevki bizim anlayıp, kavramamızın ve hakkıyla anlatmamızın da mümkün olmadığını itiraf edelim.

Ashab-ı Kiram’ın, aralarında ülfete mani bir hadise meydana gelince birbirlerine karşı nasıl mütevazı davrandıklarının örnekleri sayılamayacak kadar çoktur. Bu örneklikleri sahih kaynaklardan öğrenerek aramızdaki ülfete mani hususlardan kurtulmanın yollarını araştırmalıyız.

Ülfet, ruhtan sonra büyümesine kalpte devam eder, ardından ülfet makamının üstündeki muhabbet makamına yükselir. Muhabbet makamına yükselenler, bundan sonra ünsiyet denilen bir üst makama yükselirler.

Bazı âşıkların, maşukları ile bir araya gelmeden de onlarla bir arada imiş gibi yaşadıklarını unutmayalım. Hz. Ebubekir (r.a) Efendimiz ile Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz arasındaki ünsiyet misali gibi.

Bir gün Hz. Ebubekir, Rasûl-i Ekrem Efendimize gelerek:

“Ya Rasûlallah size bir şey sormak istiyorum ama utanıyorum.” der. Rasûlullah (s.a.v):

“Sor Ya Ebabekir.” diye buyurunca Hz. Ebubekir (r.a)

“Ya Rasûlallah hayaliniz hayalimden hiç gitmiyor. O kadar ki; kaza-i hacet anımda bile sizi unutamıyorum.” der. Rasûlullah (s.a.v),

“Dost olanın böyle olması gerekir.” buyurur.

Ünsiyet makamı, insanlığın ilk ve son makamıdır.

Bundan dolayı Allah Zülcelâl Hazretleri:

“Ey insanlar” diye seslenerek bütün insanlara, kemalatlarının karşılığında ülfet sahibi olma ve ünsiyet makamını kazanma imkânına sahip olduğunu bildirerek, Allah katında ünsiyetin önemine işaret buyurmuştur.

Kur’an-ı Kerim’de:

“Ey insanlar” diye seslenilen ayet-i kerimeler pek çoktur.

Gerçek insan olabilmek için, ülfetin gerçek zirvesi olan ünsiyete kavuşmayı Allah Zülcelal Hazretleri bizlere ve ümmet-i Muhammed’e nasip buyursun.

Ülfet kelimesi hakkında değişik tarifler de yapılmıştır.

Dikkatli bir şekilde araştırırsak ülfetin canlı ve cansız varlıklar arasında ilk günden itibaren var olduğunu da görürüz.

Hz. Âdem babamızın dünyaya geldiği andan itibaren bütün varlıklarla ünsiyeti vardı. Hatta yırtıcı kuşlar Hz. Âdem (a.s)’in omuzlarına konar, vahşi hayvanlar Hz. Âdem’in etrafında dolaşır, Hz. Âdem (a.s) gerekirse arslan ve kaplanların sırtlarına yüklerini yükler, istediği yere götürürdü.

Kabil’in Habil’i öldürdüğü an iki varlığın ülfeti, düşmanlığa dönünce, dünyayı vahşet ve şiddet kaplamaya başlar.

Âdem babamız Mekke-i Mükerreme’yi ziyaret edip yaşadığı yere dönüp daha önce yanından ayrılmayan hayvanların ve kuşların kendisinden kaçmaya başladığını görünce bir suç işlendiğini düşünür. Ardından Kabil’in Habil’i öldürdüğünü öğrenir.

İki kardeşin bu davranışıyla insanlar arasından ülfetin kalkışının insanlığı günümüze kadar ne büyük felaketlere sürüklediğini görmüşüzdür ve hâlâda görmeye devam etmekteyiz.

Tabiî ki Allah Teala Hazretleri kullarının kalplerine insanlara, çiçeklere, bitkilere, ağaçlara canlı ve cansız varlıklara karşı bir saygı ve ülfet verir, güzel gördükleriyle, çiçeklerle bitkilerle ünsiyetlerini artırır. Onlardan hoşlanır kokularından meyvelerinden ve değişik özelliklerinden faydalanıp hoşlanırlar.

Bunun ispatı için etrafınızdaki mahlûkata bakarsanız Allah Teâlâ Hazretlerinin hepsinin yapısına birbirlerine karşı ülfet kabiliyetini koyduğunu görürsünüz.

Ağacın içine, ateşle ağacın arasına, suyun içine, ateşle suyun arasına, havaya, hava ile ateşin arasına velhasıl arş-ı aladan yedi kat yerin altına kadar olan bütün eşyanın varlığının içine Allah Teala Hazretleri birbirlerine karşı bir ülfet koymuştur.

İnsan gafleti sebebi ile Hakk’ın koyduğu bu ülfet ölçülerinin dışına çıkmaya çalışırsa; eşyanın arasında var olan bu ülfet dengelerini bozduğu gibi insanlar arasındaki var olan bütün ülfet dengeleri de bozulur.

İnsanlardaki bu bozuluş sebebi ile ormanlardaki ağaçların, bağ ve bahçelerdeki sebze ve çiçeklerin kara, deniz ve havadaki hayvanların arasındaki dengeler de bozulur ve yeryüzü fesada ve felakete doğru sürüklenir.

Allah Zülcelâl Hazretleri Bakara Sûresi’nde gaflet içindeki bu insanlara:

“Gelin yeryüzünü ifsad etmeyiniz.” buyurunca onlar “Biz yeryüzünü ıslah edicileriz.” derler.

Ama akıl sahibi mü’minler sahip oldukları feraset ile bakınca günümüz insanlık âleminin aralarındaki ülfetin terkiyle nasıl bir felaketin içerisine sürüklendiklerini görürler.

İnsanlar içine yuvarlanmakta oldukları bu halin sebebi nedir diye araştırmalıdırlar. Eğer bu hakikat; cemiyet olarak araştırılmıyorsa, fertler olarak araştırıp ülfetin karşılığında bizlere ihsan edilecek olan cennet bahçelerindeki mükâfatları nasıl elde edeceğimizi öğrenmeliyiz.

Ülfet aynı zamanda varlıkların birbirleri ile muvafakata varmaları demektir. Bütün varlıkların birbirleriyle muvafakatının Allah Zülcelal Hazretleri ile muvafakata bağlı olduğu bilinmeli ve buna inanarak gerektiği şekilde yaşanmalıdır.

Rasûlullah (s.a.v)’ın buyurduğu “Allah ile muvafakata varırsanız  bütün varlıklarla muvafakata varmış olursunuz.” hadis-i şerifi bunu bize hatırlatan güzel bir tavsiyedir.

Günün insanları içerisinde yaygınlaşmaya ve yerleştirilmeye çalışılan “diyalog” kelimesini ülfetin karşılığı olarak dayatmanın hiçbir manası olmadığı gibi, hiçbir faydasının da olmayacağını bilmemiz gerekir.

Bunların diyalog dedikleri kelimeyi, ülfetle karşılaştıracak olursak ilmen ve aklen bir benzerliği olmadığını görürüz.

Bazı kimseler korktukları ile diyalog kurmak isterler. Fakat sonunda en buyük belaya onlar vasıtası ile uğrarlar.

Bazı kimseler dünyevî servetler karşılığında bazıları ile diyalog kurmak isterler. Onlar da bir gün bu sebeple sahip oldukları servetlerin tamamını kaybettiklerini görürler.

Bazıları makam ve mevki hırsı ile bazı kimselerle diyaloga girerler. Bunlar da bir gün kendilerinden beklenen elde edilince sahip oldukları makam ve mevkilerden acımasız bir şekilde uzaklaştırılırlar.

Velhasıl herkes değişik bir vesile ile insanları aldatmak için diyalog gayretleri içerisine sürüklenirler. Bir gün bu gafletlerinin sebebi ile dünya ve ahirette felakete sürüklenmekten kurtulamayacaklarını görüp öğrenirler, fakat artık iş işten geçmiştir.

Durum böyle olunca tek çaremizin Allah Teâlâ Hazretleri ile ülfet, ünsiyet kurabilmek için Kur’an ve sünnetin kopmayan sağlam ipine sarılmak olduğunu bilmeliyiz.

Evliyadan bir zatın tazarru ile Rabbine seslenişine dikkat edelim.

“Ey Allah’ım!

Yalnızlığımda enîsim olan,

korkulu zamanlarımda enîsim olan,

karanlık gecelerde enîsim olan,

bütün dünya çevremde el bağlayıp durduğunda enîsim olan,

dünyada, ölüm anımda, ölüm âleminde ve ölüm âleminin ötesinde enîsim olan Sensin.

Sen de merhamet ederek beni ve bütün kullarını bu ünsiyet makamına yükselt.”

Bu önemli hususu dergimizin kısıtlı sayfalarından öğrenmekle yetinmeyerek kâinattaki sayısız varlıklara bakmalı ve aralarındaki ülfete şahit olmalıyız. Berrak havalarda yerlerinde sabit duran veya belli bir düzen içerisinde dönüp dolaşan cisimlere ve yıldızlara bakınız.

Artık aklımızı başımıza alalım. Rabbimizin bizlere kemale ermemiz için gönderdiği kitabına müracaat edelim. Bu ilahi sedayı can kulağımızla dinleyelim.

Allah Zülcelal Hazretleri ayet-i kerimede:

“Ey habibim yeryüzündeki bütün varlıkları infak etseydin, mü’minlerin kalplerine ülfeti yerleştiremezdin. Lakin Allah ülfeti onların kalplerine yerleştirmiştir.” (Enfal Sûresi, 63) buyurarak dikkatimizi bir noktaya çekmektedir. Bizler de bu gerçeği asla unutmayalım ki; dünyada birlik ve beraberlik içerisinde yaşayarak cennet bahçelerinde de bir arada yaşama şeref ve saadetine kavuşabilelim.

Sözlerimizi şu şekilde noktalayalım: Gerçek manada ülfet, muhabbet, ünsiyet, kardeşlik; yalnız Allah rızasını kazanmak için O’nun emrettiği şekilde yapılarak Allah’a itaate vesile olursa kullar için bir fayda sağlar. Aksi halde boş bir gayret ve hoş olmayan bir felaket sebebi olur. Allah Teâlâ hepimizi böyle felaketlerden muhafaza buyursun.

Selam;

Her şeyde Rabbimizin gönderdiklerini okuyup, düşünenler üzerine olsun.

Rabbim bizleri ilmini zihninde saklayıp, dilinde dolaştırdığı halde kalbine indiremeyen cahiller zümresinden muhafaza etsin.

Âmin bi hürmeti seyyidi’l mürselin.