İçeriğe geç
Anasayfa » Allah’ın Sevgili Kulları – Abdülhakim el-Enîs*

Allah’ın Sevgili Kulları – Abdülhakim el-Enîs*

Bütün hamd Allah’a; salât ve selâm Resûlüllah’a, akrabalarına, ashabına ve izinde olanlara olsun.

Müslümanın, ışığıyla yolunu aydınlatan Allah’ın kitabını hayatına rehber edinmesi, vaktini Kur’an’ın ayetlerini okuyarak, onun öğütlerini düşünerek geçirmesi ne güzeldir! Bugün gelin de her birimizi ilgilendiren son derece önemli bir konudan bahsedelim: “Allah’ın sevgili kulu olmak”

Birçok insan büyük mevki sahibi kişilere yakın olmayı, onların nezdinde seçkin ve sevgili olmayı arzular. Şüphesiz bu insanlar, bundan büyük bir haz duyarlar. Onlar için bundan daha büyük bir mutluluk düşünülemez. Onların, mevki sahibi bu insanların kalplerinde yer bulmaları, nihai hedefleridir. İyi düşünürsek; Allah’a yakın, Onun nezdinde seçkin ve sevgili olmamız yukarıdaki durumdan elbette daha önemlidir. Zira “Allah’ın sevgili kulu olmak” nimeti, kalıcı bir nimettir. Bu yönüyle dünya ve ahiretimize yarar sağlayan, ebedi hayatımızda mutlu ve huzurlu olmamıza sebep olan, şüphesiz Allah’ın sevgili kulu olmaktır. İşte tam bu bağlamda şunu sormak lazım: Allah’ın sevdiği ve kendisine yakın kulları var mıdır acaba? Bu sorunun cevabını Kur’an’da buluyoruz. Allah’ın sevdiği dokuz grup vardır. Bunlar kimlerdir? Onları bu büyük makama ulaştıran nelerdir? Onların, Allah’ın sevgili kulu olmalarını sağlayan hâl ve hareketler nelerdir? Bu dokuz grup, Hz. Peygambere (sav) uyanlar, tövbe edenler, sabredenler, tevekkül edenler, cihad edenler, temizliğe riayet edenler, adaletli davrananlar, takva sahipleri ve Muhsinlerdir. Onları Allah’ın sevgili kulu yapan, hiç şüphesiz nitelendikleri sıfatlarıdır.

Allah’ın bu sevgili kullarını birer birer tanıyalım.

Allah Teâlâ şöyle buyurur: De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” De ki: “Allah’a ve Peygamber’e itaat edin.” Eğer yüz çevirirlerse şüphe yok ki Allah kâfirleri sevmez.1 Bu iki ayet Allah’ın kendilerini, kendilerinin de Allah’ı sevdiklerini iddia eden ehl-i kitap hakkında inmiştir. Ayetlerde, Allah’ı sevmenin gerçek yolunun, Hz. Peygambere (sav) tâbi olmak ve O’nun peygamberliğine inanmaktan geçtiğinin kesin ilanı ve beyanı vardır. Bu çerçevede İslam’ın koyduğu temel ilke şudur: “Allah’ı rab, Muhammed’i (sav) elçi, İslâm’ı da din kabul eden herkes Allah’ın sevgisiyle mutlak kurtuluşa ermiştir. Bu istikamette olan kimse, Allah’ın daimi sevgisini garanti etmiş, olmayanlar ise bunu kaybetmiştir.”

Günah işleyen kimsenin, dinde beklenen konumuna gelmesi için bir takım şeyler yapması gerekir. Bunlardan birincisi tövbedir. Yüce Allah, kitabında şöyle buyurur: “…Şüphesiz ki Allah tövbe edenleri sever.2 Tövbe, insanın davranışlarında temel ve esastır. Tövbe; insanı, anormal durumdan alıp hayattaki normal duruma taşır. Ona şer kapılarını kapatıp hayır kapılarını açar. Bundan dolayıdır ki İslam peygamberi tövbeye teşvik etmiş, şerefli sözleriyle Hak Teâlâ’nın bu husustaki sözlerini pekiştirmiştir. Peygamberimizin (sav) şöyle dediği rivayet edilir: “Gerçekten Allah tövbe eden genci sever.”3Hz. Peygamber’in (sav) şöyle buyurduğu da rivayet edilir: “Şüphesiz Allah günahlarla imtihan edilen tövbekâr mümin kulu sever.”4 Bu onurdan daha büyük bir onur, bu faziletten daha büyük bir fazilet var mıdır? Ey Müslüman! Allah’ın sevgili kulu olmak istiyorsan O’na dön ve tövbe et, O’na yalvar, gece gündüz O’na şöyle dua et: Ya Rabbi! Sana döndüm. Günahlarımı ve hatalarımı itiraf ederek, zayıflığımı şikâyet ederek huzuruna çıktım. Zira sen şöyle diyorsun: “Ey Âdemoğlu! Bana dua edip affımı ümit ettikçe senden her ne sadır olsa, aldırmam seni affederim. Ey Âdemoğlu! Günahların bulutlara erişse de sonra benden bağışlanma dilersen günahlarının çok oluşuna bakmam seni affederim.”5

Bu grup, Allah’ın sevgili kullarının ikincisidir. Üçüncü grup Allah’ın şu ayette işaret ettiği gruptur: “Nice peygamberler var ki, kendileriyle beraber birçok Allah dostu çarpıştı da bunlar Allah yolunda başlarına gelenlerden yılmadılar, zaafa düşmediler, boyun eğmediler. Allah sabredenleri sever.” 6 Şüphesiz hayat zorluklarla, sıkıntılarla sürüp gider. Abdullah b. Mesud (ra) şöyle der: “Rabbine kavuşmadığı sürece mümine rahat yoktur.” Ancak bu sıkıntıların şiddetini hafifletecek müminin karşılaştığı zorlukları aşmasına yardım edecek sakinleştiriciye ihtiyaç vardır. Bu sakinleştirici sabırdır; zorluklara, hoşa gitmeyen ve nefsin razı olmadığı şeylere karşı sabretmektir. İşte o zaman, sabreden Allah’ın sevgili kullarından olunur. İnsanın sabretmeden bu karanlık kasırgalara karşı koyması mümkün değildir. Bundan dolayıdır ki Efendimiz (sav) “namaz nurdur” derken “sabır da ışıktır”7 demiştir. Evet, sabır hayat yollarını aydınlatan bir ışıktır, kişiyi aydınlatıp onu sıkıntı karanlıklarından uzaklaştırır. “Ey iman edenler! Sabredin. Sabır yarışında düşmanlarınızı geçin. (Cihad için) hazırlıklı ve uyanık olun…”8 Sabrın sonunda mümin, en güzel neticelere ulaşır. “…Sabredenlere mükâfatları hesapsız verilecektir.”9 Çünkü onlar, Allah’ın sevgili kullarıdır. İnsan, birisini sevdiğinde ona ikramda bulunur. Ona, sahip olduğu tüm güzel şeyleri sunar. Peki, ikram eden, Allah Teâlâ ise buna ne demeli! O ki yerlerin ve göklerin sahibidir. O ki yerdeki ve gökteki hazinelerin sahibidir. Şüphesiz O’nun vergisi tüm vergilerin üstündedir. Dolayısıyla Allah, sabredenlere mükâfatlarını hesapsız verecektir.

Dördüncü gruba, tevekkül edenlere gelelim. Rabbimiz şöyle buyurur: “Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et, (ona dayanıp güven). Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.”10 Tevekkül nedir? Tevekkül edenler kimlerdir? Tevekkül, kalbin tam ve sağlam bir şekilde Allah’a dayanmasıdır. Tevekkül edenler ise, işlerini Allah’a bırakan, O’na teslim eden, O’nun, kâinatta tek tasarruf sahibi olduğuna inananlardır. Onlar, O’nun dışındakine dua etmez, sadece O’ndan korkarlar. Güç ve nüfuz sahibi birine güvendiğinde, kişi kendini güçlü ve huzurlu hisseder. Ya güçlülerin en güçlüsü, her şeyde tasarruf edebilen, her şeyin, kudretine bağlı olduğu aşkın güce güvenilirse…! Allah, kullarının kendisine tevekkül etmelerini emretmiştir: “…Müminler sadece Allah’a tevekkül etsinler.”11 Başka bir ayette de şöyle buyuruyor Yüce Rabbimiz: “Asla ölmeyecek olan O diri varlığa (Allah’a) dayanıp güven…”12 Bu ayette, dünyadaki vasıtaların fâniliğine açık bir işaret vardır. Efendimiz (sav) şöyle buyuruyor: “Kim (evden çıktığında) Allah’ın ismiyle (çıkıyorum) O’na güvenip dayandım, günahlardan dönüş ibadetlere kuvvet ancak onunlardır.” derse ona şöyle denir: “Doğruya iletildin, Allah’tan başka her şeyde ihtiyaçsız bırakıldın ve şerlerden korundun.” Böylelikle şeytan ondan uzaklaşır.13 Allah’a dayanıp güvenirsen O, seni korumasına ve gözetimine alır. Bundan sonra hiç kimse sana ne zulmedebilir ne de kötülük yapabilir. Çünkü seni artık Allah koruyor. İbn Abbas (ra) şöyle der: İbrahim (as), ateşe atıldığında en son duası şu olmuştur: “Allah bana yeter, O ne güzel vekil (yardımcı)dır.”14 Bu duanın sonucu şu oldu: “Ey ateş! İbrahim’e karşı serin ve esenlik ol” dedik.”15 Efendimiz (sav) şöyle buyurur: “Eğer siz Allah’a hakkıyla güvenip dayanırsanız şüphesiz O, sizi kuşları rızıklandırdığı gibi rızıklandırır. Onlar günün ilk vakitlerinde aç, mideleri boş olarak çıkar, günün sonunda mideleri dolu olarak tok dönerler.”16

Rabbimiz bu gruplardan başka hangi sevgili kullarından bizlere haber verir? Şöyle buyurur Rabbimiz: “Hiç şüphe yok ki Allah, kendi yolunda, duvarları birbirine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever.”17 Başka bir ayette de şöyle buyurulur: “Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, (bilin ki) Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler. Onlar müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı güçlü ve onurludurlar. Allah yolunda cihad ederler. (Bu yolda) hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. İşte bu, Allah’ın bir lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.”18 Bunlar, Allah’ın sevgili kullarından beşinci gruptur. Bunlar, İslam beldelerini düşmanların zulmünden koruyan, yeryüzünde i’lay-ı kelimetullah ve İslam’ın zafer kazanması için Allah yolunda canlarını seve seve veren, sadece Allah’ı rab olarak bilen mücahidlerdir. Onlar, nefislerine karşılık Allah’ı seçmişlerdir, Allah da onları nimetlendirmiş, sevdiği kullar zümresine katmıştır. Onlar, “Allah’ın kolay da olsa zor da olsa sefere çıkın ve mallarınızla, canlarınızla Allah yolunda cihad edin…”19 hitabına icabet eden, Allah’ın elçisinin gösterdiği yolda yürüyenlerdir. Ebu Hureyre’den (ra) rivâyet edilir, der ki; Rasûlullah’a (sav) “En üstün amel nedir?” diye soruldu. Rasûlullah (sav), “Allah’a ve elçisine iman etmektir”, diye cevap verdi. “Sonra hangisidir?” dendi. Rasûlullah(sav), “Allah yolunda cihad etmektir” dedi.”20 Gerçekten cihad, imandan sonra amellerin en üstünüdür. Ebu Zerr (ra) “Amellerin en üstünü hangisidir?” diye sorduğunda Allah Rasûlü (sav) “Allah’a iman ve O’nun yolunda cihattır.” diye cevap vermiştir.21 Sevgili kulları mücahidlere hazırladığı şeyleri sadece Allah bilir. Efendimiz (sav) şöyle buyuruyor: “Cennette yüz derece vardır ki Allah, onları yolunda savaşanlara hazırlamıştır. İki derecenin arası yer ile gök arası kadardır.”22

Allah’ın sevgili kullarından altıncı grup temizliğe riayet edenlerdir. Kur’ân şöyle buyurur: “…Şüphesiz Allah çok tövbe edenleri sever, çok temizlenenleri sever.”23 Başka bir âyette de şöyle buyurulur: “…İlk günden temeli takva (Allah’a karşı gelmekten sakınmak) üzerine kurulan mescit (Kuba mescidi), içinde namaz kılmana elbette daha layıktır. Orada temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah da tertemiz olanları sever.” 24 İslam, temizlik dinidir. Hem kalbin hem de bedenin temizliğini ister. Temizliği ibadetlerde asıl sayar. Bu açıdan bakıldığında kim İslam dini gibi bir din gösterebilir? Temizliğe riayet edenleri, Allah’ın sevgili kulları derecesine ulaştıran bir din…? Allah, temizliğe riayet etmeyenleri sevmez. Nitekim Allah Rasûlü (sav) temizliği önemsemeyenlerin bunu önemsemelerine dikkat çekmiş, kabir azabının çoğunun, temizliğe riayet edilmemekten kaynaklandığını belirtmiştir.

Şimdi de yedinci gruba gelelim. Allah şöyle buyuruyor: “Eğer hüküm verirsen aralarında adaletle hükmet. Şüphesiz Allah âdil olanları sever.”25 Başka bir ayette şöyle geçer: “Eğer inananlardan iki grup birbirleriyle savaşırlarsa aralarını düzeltin. Eğer biri ötekine karşı haddi aşarsa, Allah’ın buyruğuna dönünceye kadar haddi aşan tarafa karşı savaşın. Eğer (Allah’ın emrine) dönerse, artık aralarını adaletle düzeltin ve (onlara) adaletli davranın. Çünkü Allah, adaletli davrananları sever.”26 Yüce Allah başka ayette şöyle buyurur: “Allah din konusunda sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızda çıkarmayanlarla iyi ilişkiler içinde olmamızı ve onlara adaletli davranmamızı yasaklamaz. Allah adaletli olanları elbette sever.”27 Bu üç âyette Allah, adilane davrananları sevdiğini belirtir. Peki, Allah’ın bu saydığı kullar kimdir? Bunlar, tutum ve davranışlarında Allah ve kul hakkını gözetip kimseye zulmetmeyenlerdir. Her şeye hakkını verip insaflı davrananlardır. Adalet, hayatın temelidir. Yeryüzünün kendisiyle bayındır olduğu, insanın dinine, canına, onuruna ve malına karşı kendisiyle güvende olduğu şeydir adalet.

Ey Allah’ın sevgili kulu olmayı isteyip uman kimse! Ey evdeki baba! Ey okuldaki öğretmen! Ey idareci! Ey kurumdaki amir, yaptıklarında adil ol. Kimseye zulmetme. Haklarını tevdi etmede insanlara eşit davran. Allah’tan kork. Zulümden kaçın. Zira zulüm, kıyamet gününde zifiri karanlıktır. Unutma, zalimler cehennem odunu olacaklardır. Şair ne güzel söylemiş:

Gücün yettiğinde zulmetme sakın,

Pişman olursun, haydi bırak, şimdi yakın,

Mazlum uyanıktır, sen uyusan da,

Sana beddua eder, göklere arzda.

Allah böylece adalete önem verdiği gibi takvaya da şiddetle vurgu yapar. Yüce Rabbimiz üç ayette takva sahiplerini sevdiğini haber verir: “Hayır, öyle değil! Her kim ahdine vefa gösterir ve günah işlemekten sakınırsa bilsin ki Allah o sakınanları (takva sahiplerini) sever.28 “…Onların antlaşmalarını, süreleri bitinceye kadar tamamlayın. Şüphesiz Allah, kendine karşı gelmekten sakınanları (takva sahiplerini) sever.”29 “…Bunlar size karşı dürüst davrandığı sürece, siz de onlara dürüst davranın. Çünkü Allah kendine karşı gelmekten sakınanları (takva sahiplerini) sever.”30 Takva sahipleri, Allah’ın sevgili kullarından sekizinci gruptur. Peki, takva nedir? Hz. Ömer (ra), Ka’b el-Ahbar’a (ra) takvanın ne olduğunu sorar. Ka’b şöyle cevap verir: “Ey müminlerin emiri! Hiç dikenli yolda yürüdünüz mü?” “Evet.” der Ömer. Ka’b yine sorar: “Bu durumda ne yaptınız?” Hz. Ömer: “Dikenlerden sakınıp elbisemi topladım” deyince, Ka’b şöyle devam eder: “İşte takva budur, sakınarak yaşamaktır.” Takva; Allah’tan korkmak, daha doğrusu yasakladığı şeylere bulaşmaktan korkmaktır. O’na ibadet etmede çaba sarf etmektir takva. Kişinin, yapması gerekip de yapmadığı şeylerde nefsini hesaba çekmesidir. Allah, takvayı emredip şöyle buyurur: “Ey iman edenler! Allah’a karşı gereği gibi saygılı olun ve ancak Müslüman olarak can verin.”31

İnsanların yollarını kesen değildir kahraman,

Asıl kahraman, Allah’a gereği gibi saygılı olan.

Allah’ın sevgili kullarından dokuzuncu ve son grup muhsinlerdir. Onları sevdiğini Allah, şu ayetlerde belirtmiştir: “…İhsanda bulunun, Allah Muhsinleri sever.”32 O takva sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar, öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da Muhsinleri sever.”33 Nice peygamber vardı ki beraberinde birçok Allah erleri bulunduğu halde savaştılar da, bunlar, Allah yolunda başlarına gelenlerden dolayı gevşeklik ve zaaf göstermediler, boyun eğmediler. Allah sabredenleri sever. Onların sözleri, sadece şöyle demekten ibarettir: “Ey Rabbimiz, günahlarımızı ve işimizdeki taşkınlığımızı bağışla, ayaklarımızı (yolunda) sabit kıl, kafirler topluluğuna karşı bizi muzaffer kıl. Allah da onlara dünya nimetini ve (daha da önemlisi) ahiret sevabının güzelliğini verdi. Allah Muhsinleri sever.”34 “…Yine de sen onları affet ve aldırış etme. Şüphesiz Allah Muhsinleri sever.”35 İman eden ve iyi işler yapanlara, hakkıyla sakınıp iman ettikleri ve iyi işler yaptıkları, sonra yine hakkıyla sakınıp iman ettikleri, sonra da hakkıyla sakınıp yaptıklarını, ellerinden geldiğince güzel yaptıkları takdirde (haram kılınmadan önce) tattıklarından dolayı günah yoktur. (önemli olan inandıktan sonra iman ve iyi amelde sebattır.) Allah Muhsinleri sever.36 Allah bu âyetlerde muhsinleri sevdiğini haber verir. Nedir ihsan? Muhsinler kimlerdir? Gelin ihsanı anlamak için Efendimiz’in (sav) açıklamasına başvuralım. Cebrail (as), Efendimiz’e (sav) “İhsan nedir?” diye sorar. Efendimiz (sav) şöyle cevap verir: “İhsan, Allah’ı görür gibi ibadet etmendir. Sen O’nu görmüyorsan şüphesiz O, seni görür.”37Yani, ihsan, Allah’ın seni gözettiğini hissetmen, Allah’ın senden haberdar olup seni gördüğünün farkında olmandır. Başka bir ifadeyle ihsan, bu hayatta her şeye iyi davranmaktır. Rasûlullah (sav) şöyle buyurur: “Allah, ihsanı her şeye farz kılmıştır. Kısası uyguladığınızda iyi uygulayın. Hayvanı boğazlayacağınız zaman iyi boğazlayın; Bıçağınızı iyi bileyin de boğazlayacağınız hayvanı rahatlatın.38 Evet, şüphesiz Allah ihsanı her şeye farz kılmıştır.

Ey Allah’ın malına bolluk, bereket verdiği insan! Fakir ve yoksullara malınla yardım et. Malınla İnsanlara ihsan et ki, kalplerini fethedesin, ne de çoktur ihsanın, insanların kalbini fethi.

Ey Allah’ın kendisine makam, mevki verdiği insan! İhtiyaçlarını gidermede insanlara yardım et. Çünkü makam ve mevkiinin de malın zekâtı gibi zekâtı vardır.

Şimdi, Allah’ın sevgili kullarıyla yaptığımız böyle bir gezintiden sonra herkes kendisine şu soruyu sorsun: Ben Allah’ın sevgili kullarından mıyım? Kendisinde böyle bir nitelik bulan Allah’a hamd etsin, değilse bu niteliklerden en azından birini elde etmek için çabalasın. Çabaladığında kuvvetle muhtemel, yüksek derecelere erişecektir. Allah’ı seviyorsanız, elçisine uyacaksınız ki Allah da sizi sevsin. Böylelikle sizinle Rahman arasında bir muhabbet köprüsü kurulur.

Batılılar; dost edinme, dost sevgisi ve dost güveninin nasıl kazanılacağı ile ilgili birçok kitap kaleme almışlardır. Ancak, bize Allah’ın sevgisinin nasıl kazanılacağını bildiren kitap sadece Kur’an’dır. Üzülerek belirtmek gerekir ki bugün birçok insan Kur’an’ın asıl hedeflerini unutmuş, toplumda tesis etmek istediği ilkelerden yüz çevirmiş, böylece onun ruhuna uymayan boş ve batıl şeylerle oyalanır olmuştur. Şairin sarf ettiği şu mısra tam da bu durumu anlatır:

Ey cehaletine milletlerin güldüğü ümmet!

Din, bıyık kısaltıp sakal uzatmaktan mı ibaret?

Dünyadaki ideoloji ve fikir akımlarının bizi silip süpürmemesi ve sorumluluklarımızı unutmamamız için gözümüzün önünden ayırmayacağımız bir sayfaya şöyle yazalım: “Ben Allah’ın sevgili kullarından mıyım?”

(Ey Habibim) öğüt ver. Doğrusu öğüt müminlere fayda verir.39 i


 (*) Bu metin, Dr. Abdülhakim el-Enîs’e ait “Ehbâbullâh fi’l-Kur’ân” (Birleşik Arap Emirlikleri, 2013) adlı risalenin tercümesidir. Risalenin tercümesinde teşviklerinden dolayı Prof. Dr. Ahmet Turan Arslan’a müteşekkirim.

Tercüme: Sabahattin Gümüş. Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi Araştırma Görevlisi

1 Âl-i İmran, 3/31-32.

2 Bakara, 2/222.

3 Yazar, bu hadisin Ebu’ş-Şeyh’den rivayet edildiğini ifade eder. Ancak Tahricini bulamadım.

4 Hadisin isnad açısından çok zayıf olduğu kaydedilir. Bkz. Ebu Ya‘lâ, Ahmed b. Ali b. el-Müsennâ, Müsned Ebî Yâ‘lâ, tah. Hüseyin Selim Esed, Dâr’ul-Me’mûn li’t-Türâs, Dımeşk, 1984, I, 376.

5 Tirmizi, Muhammed b. İsa, Sünen-i Tirmizi, tah. Ahmed Muhammed Şakir ve arkadaşları, De‘avât, Tevbenin fazileti, Dâru İhyâit’-Türâs el-‘Arabî, Beyrut, t.y..

6 Âl-i İmran 3/ 146.

7 Müslim, İbnü’l-Haccâc Ebu’l-Hüseyin, Sahih Müslim, tah. Muhammed Fuad Abdulbaki, Taharet, 1, Dâru İhyâit’-Türâs el-‘Arabî, Beyrut, t.y..

8 Âl-i İmran 3/200.

9 Zümer 39/10.

10 Âl-i İmran 3/159.

11 Âl-i İmran 3/ 122

12 Furkan 25/ 58.

13 Ebu Davud, Süleyman b. el-Eş‘as, Sünen-i Ebi Davud, Edeb, 112, Daru’l-Kitâbi’l-‘Arabî, Beyrut, t,y..

14 Buhari, Muhammed b. İsmail, Sahih-i Buhari, tah. Mustafa Dîb el-Buğâ, Tefsir, Âl-i İmran, Daru İbn Kesir, Beyrut, 1987.

15 Enbiya 21/ 69.

16 Ahmed b. Hanbel, Müsned, tah. Şuayb el-Arnaût ve arkadaşları, 2. bs., Müessesü’r-Risâle, y.y., 1999.

17 Saff, 61/ 4.

18 Mâide, 5/ 54.

19 Tevbe, 9/ 41.

20 Buhari, a.g.e., İman, 16.

21 Müslim, a.g.e., İman, 36.

22 Buhari, a.g.e., Cihad, 4.

23 Bakara, 2/ 222.

24 Tevbe, 9/108.

25 Mâide, 5/ 42.

26 Hucurat, 49/ 9.

27 Mümtehine, 60/ 8.

28 Âl-i İmran, 3/ 76.

29 Tevbe, 9/ 4.

30 Tevbe, 9/ 7.

31 Âl-i İmran, 3/ 102.

32 Bakara, 2/ 195.

33 Âl-i İmran, 3/ 134.

34 Âl-i İmran, 3/ 146-148.

35 Maide 5/13.

36 Maide 5/ 93.

37 Buhari, a.g.e., Tefsir, Elif-Lâm-Mîm Ğulibet er-Rûm; Müslim, a.g.e., İman, 1.

38 Müslim, a.g.e., Sayd, 11.

39 Zâriyât 51/55.