İçeriğe geç
Anasayfa » Anne Babaya…Yakınlara…Yetimlere… İHSAN

Anne Babaya…Yakınlara…Yetimlere… İHSAN

Adem aleyhisselamın yaratılma-sıyla kâinatta yepyeni bir dönem başlamıştır. İnsanoğlu yaratılmış ve belirli zaman aralıklarıyla ona kendi cemiyetinden, yakın çevresinden elçiler gönderilmiştir. Bu elçiler vasıtasıyla insana yaratılış gayesi hatırlatılmış ve dünya hayatının bir oyun ve eğlenceden ibaret olmaması gerektiği tekrar tekrar bildirilmiştir.

İnsanoğlu arasından seçilen ve Allah katından tebliğatta bulunan peygamberlerin  ısrarla üzerinde durduğu tavsiyelerden biri de ihsanda bulunmak, insanlığa iyilikte bulunmaktır.

İhsan Nedir?

“Cibrîl Hadisi”nde Efendimiz (s.a.v) ihsan nedir? sorusunu şöyle cevaplan-dırmıştır:

“İhsan; Allah’a O’nu görüyormuşsun gibi ibadet etmendir. Her ne kadar sen O’nu görmüyorsan da O seni muhakkak görmektedir.”[1]

Peygamber Efendimizin bu ifadelerini esas kabul eden âlimlerimiz, ihsanı; “Basiret nuruyla Rabbü’l-âlemîn’in huzurunda olduğunu tasavvur ederek kulluğu yerine getirmek”[2] iyilik etmek, yaptığı işi güzel yapmak, gördüğü kötülükleri en güzel bir şekilde def etmek, daha güzeli ile mukabelede bulunma imkânı bulamadığı noktalarda en azından misliyle karşılık verebilmek,[3] şeklinde tarif etmiştir.

İhsan ehli bir kul, Kur’an’ı Kerim’de;

Daima iyilikte bulunan,[4]

Bollukta da darlıkta da[5] Allah yolunda infak eden,[6]

Haddinden fazla dahi olsa, hata işleyenlerin, hatalarına aldırış etmeden o kimseleri affeden,[7]

Öfkesini yutan,[8]

Sabırlı olan,[9]

Allah’a, korkarak ve rahmetini umarak dua eden,[10]

O’nun yolunda susuzluk, açlık çeken[11] ve

O’nun uğrunda cihad eden[12] kimse olarak karşımıza çıkar.

Kimlere İhsan?

Bu sorunun cevabını Nisa Süresi’nin 36. ayet-i kerimesi çerçevesinde, satır başlarıyla  incelemeye çalışalım:

“Allah’a kulluk edin, O’na bir şeyi ortak koşmayın.

Ana babaya,

Yakınlara,

Yetimlere,

Düşkünlere,

Yakın komşuya, uzak komşuya,

Yanınızdaki arkadaşa,

Yolcuya ve

Elinizin altında bulunan kimselere iyilik edin.

Allah, kendini beğenip öğünenleri elbette sevmez.”[13]

  1. Anne-Babaya İhsan

Allah Teâlâ’ya ibadet edip O’na hiçbir şeyi ortak koşmama emrinden hemen sonra anne babaya itaat etme ve onlara ihsanda bulunma tavsiyesi Kur’an-ı Kerim’de yer alan İlâhî bir emirdir:

“Rabbin şöyle buyurdu: Allah’tan başkasına ibadet etmeyin. Anneye ve babaya güzel muamelede bulunun. Şayet onlardan birisi veya her ikisi yaşlanmış olarak senin yanında bulunursa sakın onlara hizmetten yüksünme, onlara “öff!” bile deme, onları azarlama, onlara tatlı ve gönül alıcı sözler söyle.”[14]

Onlara iyilikte bulunmamızın sebebini Kur’an-ı Kerim yine kendisi haber vermektedir:

“Biz insana, anne ve babasına karşı iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Annesi onu, güçsüzlükten güçsüzlüğe uğrayarak karnında taşımıştı.”[15]

Allah Teâlâ’nın; ebeveyne ihsanda bulunmayı, tevhid akidesi ve ibadetlerle birlikte  zikretmesi, anne babanın çocuklar üzerindeki hakkının büyüklüğüne işarettir. Bu hakkı yerine getirebilmek; güzel sözle, fiille ve ihtiyaçları anında onlara infak etmek suretiyle olur.

Ahlakı bizatihi Kur’an-ı Kerim ile şekillenmiş bulunan ve İslâm’ın yaşanılırlığını bizlere hayatıyla isbat eden Peygamberimiz Efendimiz (s.a.v) de anne baba hukukuna daima dikkatlerimizi çekmiştir.

Peygamberimizin ashabından bir kimsenin, “Ya Rasûlallah! Kendisiyle sohbet etmeme en çok hakkı olan kimdir?” sorusuna Rasûl-i Ekrem (s.a.v) Efendimizin verdiği cevap bu meseleyi hülasa etmektedir:

“Annendir. Sonra annendir, sonra annendir. Sonra da babandır. Sonra da derece derece yakın olanlarındır.”[16]

Peygamberimizin bu tavsiyesini dikkate alıp yerine getirmek, yapıp yapmamakta serbest olduğumuz bir mesele değildir. Bu vazife yerine getirilmediği takdirde kötü bir akıbetle karşı karşıya kalmamız an meselesidir. Bu hususta hadis-i şerif gayet açıktır:

“Burnu yerde sürtülsün! Burnu yerde sürtülsün! Burnu yerde sürtülsün!”

Kimin ya Rasûlallah? denildi. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) “Yaşlandıklarında anasına babasına, onlardan birine yahut her ikisine de yetişen fakat onlara iyilik etmediği için cennete giremeyen kimsenin.” şeklinde cevap verdiler.”[17]

  1. Akrabaya İhsan

Akraba, insanın içinde doğup büyüdüğü ailenin biraz daha genişletilmiş yelpazesidir. Bu yakınlık hem anne hem baba tarafından olabilir. Akrabaya ihsanda bulunmak; akrabalık bağı olan herkese sıla-yı rahim yapmak, zaman zaman onları ziyaret etmek, onlarla akrabalık ilişkilerini kesmemek ve meşru yollarla onlara ikramda bulunmaktır.

Akrabalık bağlarını kesmek Kur’an-ı Kerim’de, yeryüzünde bozgunculuk çıkaranlardan beklenen bir tavır olarak zikredilmiştir.

“Demek ki; işbaşına sizler geçecek olursanız, yeryüzünde fesat çıkaracak, nizamı bozacak, akrabalık bağlarını keseceksiniz.”[18]

Rahim veya sulb yönünden bütün yakınları ifade eden akrabaya iyilik ve ihsanda bulunma mevzuu, ehemmiyetinden dolayı her hafta Cuma hutbelerinde tekrarlanması tavsiye edilen, şu ayet-i kerime ile bizlere bildirilmektedir:

“Allah adaleti, hatta adaletten de fazla olarak ihsanı, en güzel davranışı ve muhtaç oldukları şeyleri yakınlara vermeyi emreder. Hayasızlığı, çirkin işleri, zulüm ve tecavüzü yasaklar. Düşünüp tutasınız diye size öğüt verir.”[19]

Akrabaya ihsanda bulunmak Peygamber Efendimizin tabiriyle insanı cennete götürecek bir ameldir.

Bir kimse Rasûlullah’a:

“Ya Rasûlallah! Beni cennete girdirecek bir amel söyler misin?” diye sormuştu.

Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurdular:

“Allah’a ibadet eder, ona hiçbir şeyi ortak koşmazsın, namazı dosdoğru kılar, zekâtı verirsin. Akrabalık haklarını gözetir onlarla alakayı kesmezsin.”[20]

  1. Yetimlere İhsan

Yetimlik, çocuğun buluğ çağından önce annesi, babası veya her ikisinden ayrı kalmasıdır.

Kur’an-ı Kerim yetimler hakkındaki bir suale Peygamber Efendimizin şöyle cevap vermesini emretmiştir:

“Sana yetimler hakkında sorarlar, de ki: Onların gerek kendilerini, gerek mallarını iyileştirip geliştirmek elbette hayırlı bir iştir.”[21]

Yetimlerle ilgilenenlerin en büyük mükafatı ise belki de Rasûlullah (s.a.v)’ın şu hadis-i şerifiyle bizlere bildirilmiştir:

Peygamberimiz (s.a.v) bir sohbetlerinde şahadet parmağı ile orta parmağını işaret etti ve “Ben ve bir yetimin geçimini üstüne alan kimse cennette böyleyiz.”[22] buyurdu.

  1. Yoksullara İhsan

İslam inancında her şeyin gerçek sahibi Allah Teâlâ’dır. Allah’a ait bir şeyin Allah adına, O’nun muhtaç kullarına verilmesi manasına gelen fakirlere ihsanda bulunmak, her mü’minin vazifesi olmalıdır.

Kendilerine yardımda bulunmamız istenen fakir insanları, Kur’an-ı Kerim bizlere şöyle tanıtmaktadır:

“Sadakalarınız, kendilerini Allah yoluna vakfeden yoksullar içindir. Bunlar yeryüzünde dolaşıp geçimlerini sağlama imkânı bulamazlar. Halktan istemekten geri durmaları sebebiyle, onların gerçek hallerini bilmeyen kimse, onları zengin sanır. Ey Rasûlüm, sen onları simâlarından tanırsın! Onlar yüzsüzlük ederek halktan bir şey istemezler. Şunu bilin ki; hayır adına her ne verirseniz mutlaka Allah onu bilir.”[23]

İhtiyaçlar – daha doğrusu ihtiyaç zannettiğimiz şeyler – özellikle günümüz dünyasında bitmıez tükenmez gözükmektedir. Yine de kanaat ehli olmaları sebebiyle ellerindekiyle yetinmeyi bilenlerin, zarurî ve temel ihtiyaçlarını karşılayabilenlerin, kendilerinden daha muhtaç olanlara yardım etmeleri, onlara sadaka kabilinden ikramda bulunmala fakirlere ihsan kapsamındadır.

Fakirlere maddî bir ikram da bulunulmayacaksa en azından onlara hoş bir şekilde muamele edilmeli ve bu kardeşlerimiz güzellikle geri çevrilmelidirler. Allah Teala bu hususta “ İsteyene gelince, onu da azarlayıp kovma”[24] buyurmaktadır.

  1. Komşuya İhsan

İhsan halkasının beşincisini komşuya ihsan oluşturmaktadır. Ayet-i kerimede bu sınıf yakın ve uzak komşu şeklinde ikiye ayrılmıştır.

Yakın ve uzak komşunun ne mana ifade ettiği hususunda çeşitli izahlar yapılmıştır. Kimi âlimlere göre kendisiyle akrabalık bağı bulunan kişi yakın, bulunmayan ise uzak komşudur. Bazıları ise yakın komşudan maksadın Müslüman komşu olduğunu, uzak komşudan maksadın ise gayr-i müslim komşu olduğunu söyler. İbn Mesud (r.a)’dan gelen bir rivayete göre ise yakın komşu kişinin eşi veya yolculuk esnasında arkadaşlık edilen kimsedir.[25]

Komşuluk hakkı Peygamber Efendi-miz’in üzerinde ısarla durduğu mevzulardan biridir. Efendimiz (s.a.v) bir hadis-i şeriflerinde : “Cibril bana komşuyu o derece tavsiye etti ki; onu bana mirasçı yapacak sandım.” buyurmaktadır.[26] Başka bir hadis-i şeriflerinde ise komşuluk hukuku iman mevzuuyla irtibatlı ele alınmaktadır: “Allah’a ve ahiret gününe iman eden komşusuna ikram etsin.”[27]

Allah katında komşunun en hayırlısı Rasûlullah Efendimiz’in tabiriyle  “Komşusuna hayırlı olandır.”[28]

Hayırlı bir komşu olmanın çeşitli görünümleri vardır. Fakir ise malî olarak yardımda bulunmak ve ilişkileri nezaketle devam ettirerek komşuya eziyet vermekten kaçınmak gerekir. Arada sırada ziyaretleşmek, hastalandığında hal hatır sormak da komşuya iyilik babındadır.[29]

Komşuya iyiliğin en alt sınırı olarak da komşusunun, komşusundan bir zarar görmemesidir diyebiliriz.

  1. Yakın Arkadaşa İhsan

Arkadaşlık basit bir hadise değildir. Zira kalıcı dostluklar arkadaşlılarla kazanılır. Dostluk kuracağımız kişileri seçerken ne kadar titiz davranmamız gerektiğini zikredeceğimiz ayet-i kerime çarpıcı bir şekilde göstermektedir:

“Eyvah! Keşke falanı dost edinmeseydim! Vallahi bana gelen öğütten (Kur’an’dan) beni o uzaklaştırdı. Zaten şeytan, insanı (işte böyle uçuruma sürükleyip sonra da) yüzüstü, yalnız bırakır.”[30]

Peygamber Efendimiz (s.a.v) de arkadaşa ihsan konusunda şöyle buyurmaktadırlar:

“Allah indinde arkadaşın en hayırlısı, arkadaşına hayırlı olandır.”[31]

  1. Yolcuya Karşı İhsan

Malından uzakta kalmış yolculara[32], yolculuktan gelen misafire iyilik[33] etmek de İslam’ın emirlerindendir. Bu yardım sayesinde yolda kalmışların memleketlerine varmaları misafirlerin de ihtiyaçlarının giderilmeleri sağlanır.

  1. Ellerinizin Altında Bulunanlara Karşı İhsan

Bu kimseler kişinin mülkiyeti altında bulunan erkek köle ve cariyelerdir.[34]

Peygamber Efendimiz (s.a.v); kişinin, hizmetinde bulunan kimselere karşı nasıl bir tavır takınması gerektiğine birçok hadis-i şeriflerinde dikkat çekmiştir. Bunlardan birkaçını zikredelim:

Enes (r.a)’dan şöyle nakledilmektedir: Vefatı yaklaştığı sırada Rasûlullah’ın en çok tekrarladığı nasihati şuydu:

“Size namazı ve malik olduğunuz kölelere dikkat etmenizi tavsiye ediyorum.”[35]

Diğer bir hadis-i şerifte ise Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmaktadır: “Onlar Allah’ın sizin eliniz altına koyduğu kardeşleriniz ve etbaınız (size bağlı kişiler) dır. Kimin eli altında kardeşi varsa yediğinden ona da yedirsin, giydiğinden de giydirsin. Altından kalkamayacakları işleri onlara yüklemeyin. Şayet ağır işler verirseniz siz de onlara yardım ediniz.”[36]

***

Biraz zaman ayırıp düşündüğümüzde, ayet-i kerimede sırasıyla zikredilmiş olan bu kimselerin hemen hemen her gün karşılaştığımız insanlar olduğuna şahit oluruz.

Senelerce kendileriyle aynı evi paylaştığımız, belki hala birlikte hayat sürdüğümüz annemiz-babamız,

Evden çıktığımızda selamlaştığımız komşularımız,

Hiç olmazsa mübarek gün ve gecelerde telefonlaştığımız, ziyaretleştiğimiz akrabalarımız,

Varlıkları her zaman farkına varamasak da bizler için rahmet olan çevremizdeki ihtiyaç sahibi kardeşlerimiz,

Saçlarını okşadığımızda kalplerimizin yumuşayacağını Peygamber Efendimizin haber verdiği yetimler, öksüzler,

Zamanımızın çoğunu birlikte geçirdiğimiz arkadaşlarımız,

Evimize, işyerimize gelen misafirler, yolcular,

Ve ismi, sıfatı ne olursa olsun kendisinden yardım gördüğümüz, hizmetinden istifade ettiğimiz herkes.

Cenneti kazanmak, Rabbimizin razı olduğu, Peygamberimizin meth ü senasına layık bir kul olmak istiyorsak işte bu kimselerle her karşılaştığımızda, onlardan ayrıldığımızda, haklarında konuşurken, daima Rabbimizin bizi gördüğünü bilelim ve gerçek manada ihsan ehli bir kul olmanın ancak böylece mümkün olacağına samimiyetle inanalım.

[1]  Buharî, Tefsir, 31/2; İman, 37; Müslim, İman, 1

[2]  Cürcânî, “ihsan” maddesi

[3]  Elmalılı, Muhammed Hamdi YAZIR, Hak Dini Kur’an Dili, c.2, s.195

[4]  Bakara 2/195

[5]  Âl-i İmran 3/134,

[6]  Bakara 2/195

[7]  Âl-i İmran 3/134, Maide 5/13

[8]  Âl-i İmran 3/134

[9]  Hûd, 11/115

[10] A’raf 7/56

[11] Tevbe, 9/120

[12] Hac, 29/69

[13] Nisa, 4/36

[14] İsra 17/23

[15] Lokman 31/14

[16] Buharî, Edeb, 2; Müslim, Birr ve’s-Sıla, 1

[17] Müslim, Birr ve’s-Sıla, 10

[18] Muhammed 47/22

[19] Nahl 16/90

[20] Ebu Davud, Et’ime, 5; Tirmizî, İman, 1

[21] Bakara 2/220

[22] Buharî, Edeb, 24 ; Müslim, Zühd, 42

[23] Bakara 2/273

[24] Duha, 93/10

[25] İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-azîm c.2, s.331

[26] Müslim, Birr, 140; Tirmizi, Birr, 28

[27] Müslim, İman, 74

[28] Tirmizi, Birr, 28

[29] Zuhaylî, a.g.e, c.3, s.62

[30] Furkan 25/28,29

[31] Tirmizi, Birr, 28

[32] Zuhaylî, a.g.y.

[33] Elmalılı, c.3, s.288

[34] Abdullah en-Nesefî, Medâriku’t-tenzil, c.1, s.357

[35] Ebu Davud, Edeb, 5

[36] Buhari, İman 30; Müslim, İman, 38