Geçtiğimiz yüzyılın en önemli buluşlarından birisi de -şüphesiz- antibiyotikler olmuştur. Londra’da St. Mary Hastanesi’nde çalışan Alexander Fleming, 1927 yılında ilk kez elde ettiği bulgular üzerinde uzun yıllar çalıştıktan sonra 1939 yılında penisilini üretmeyi başardı. Prof. Fleming, bu keşfiyle 1945 yılında Nobel Ödülünü kazandı. Başlıca etkisi bakteriler tarafından oluşturulan enfeksiyonları tedavi etmek olan antibiyotiklerin çeşit ve sayıları yıllar içinde çok arttı. Antibiyotiklerin yaygın kullanımı daha önceleri yüksek oranda öldürücü olan pek çok hastalığın etkili şekilde tedavisine sebep oldu. Ancak hemen her alanda olduğu gibi uzun dönemde antibiyotikler konusunda da daha önceden öngörülmeyen gelişmeler yaşandı.
Bunlardan ilki, pek çok bakterinin, kullanılan antibiyotiklere direnç geliştirmesiydi. İlk geliştirildiğinde belli bakterilere karşı çok etkili olan bu ilaçlar, zaman içinde etkisiz hale gelmeye başladı. Yapılan çalışmalar sonrasında anlaşıldı ki bakteriler -aynen diğer canlılar gibi- kendilerine karşı savaşan bu ilaçlara karşı savunma mekanizmaları geliştiriyorlar. Nitekim günümüzde gerekli-gereksiz çok yaygın antibiyotik kullanımı sonucu bazı bakteriler çoğu antibiyotiğe dirençli hale gelmiş durumda.
Antibiyotik kullanımıyla ilgili yapılan hatalardan en önemlisi, bu grup ilaçların -yalnızca bakterilere karşı etkili iken- virüs ve mantar gibi diğer tür mikroplarla oluşan hastalıklarda da kullanılmasıdır. Özellikle en sık rastlanan hastalıklardan olan gribal enfeksiyonlar, virüs dediğimiz farklı mikroorganizmalarla oluşur. Antibiyotikler, virüslere etkili olmadığı için fayda etmemekte, gereksiz maliyete yol açmakta, tam tersine gerekmediği halde kullanılan antibiyotikler direnç gelişmesine yol açmaktadır. Daha sonraki bir dönemde gelişen bir bakteri enfeksiyonu sırasında kullanılmak zorunda kalındığında bu sefer etkisiz kalmaktadır. Özellikle her hastaya ağır antibiyotiklerin kullanıldığı hastanelerde ve yoğun bakım ünitelerinde öyle dirençli bakteri türleri gelişir ki bunlarla oluşan enfeksiyonlar (hastane enfeksiyonu) çok zor tedavi edilebilmektedir.
Bünyemizde antibiyotiklere karşı direnç gelişmesinin sebebi yalnızca bizim antibiyotik kullanmamız değildir. Özellikle hayvancılıkta gereksiz ve kontrolsüz olarak kullanılan bu tür ilaçlar da, et ve süt gibi hayvani ürünler yoluyla vücudumuza girerek aynı etkiyi göstermektedir.
Antibiyotik kullanmanın bir diğer yan etkisi ise bu ilaçların vücudun doğal mikrobik ortamını (flora) bozmasıdır. İnsan organizmasında ağızdan başlayarak makat (anüs) kısmına kadar çok sayıda ve muhtelif çeşitte milyonlarca mikroorganizma mevcuttur. Bu mikroplar normal şartlarda hastalık yapmamakta, tam tersine vücudun dengesini sağlayarak çok çeşitli fonksiyonları düzenlemektedir. İşte gerekli-gereksiz olarak kullanılan antibiyotikler normal mikrobik ortamı bozmakta, bunun sonucunda öldürücü ishalden astıma kadar çok değişik hastalıklar ortaya çıkabilmektedir.
Antibiyotik kullanımının son yıllarda anlaşılan çok önemli bir başka yan etkisi ise şeker hastalığı ve şişmanlıktır. Son zamanlarda yapılan çalışmalara göre antibiyotik kullanımı, barsak florasını bozarak kişilerin metabolizma hızlarını yavaşlatır. Bunun sonucu olarak da diyetle uyumsuz olarak hastalar kilo alır, deyim yerindeyse “su içse yarayan” metabolizmalara sahip olurlar. Tek bir kür antibiyotik kullanımı sonucu bozulan mikrobik ortamın iyileşmesi için yaklaşık olarak altı ay gerekmektedir. Özellikle yaşamın ilk dönemi olan yenidoğan evresinde veya yılda beş kereden daha fazla olarak kullanılan antibiyotiklerin hastada şeker hastalığı gelişme riskini {e0a8e66316dc8f5d591ba55bcacf7338a4d87a0882161bf818f1807d6da55e8f} 37’lere kadar arttırdığı görülmüştür.
Bu konuda hayret verici başka bir bilgi de doğum şekli ile vücudun doğal mikrobik ortamı arasındaki ilişkidir. Doğal yolla yani -sünnetullaha uygun olarak- normal doğumla doğanlar, anne doğum kanalındaki mikroplarla tanıştığı için floraları daha kolay gelişmektedir. Bunun sonucu olarak da sezeryan ameliyatı ile doğanlara göre daha sağlıklı olup şişman ve şeker hastası olma ihtimalleri azalmaktadır.
Sonuç olarak dünyada yaşamamız için belirlenen sürede ne kadar doğal bir şekilde yaşar ve doktorlar tarafından verilmediği sürece -antibiyotik dâhil- gerekmeyen ilaçlar kullanmaz isek o kadar sağlıklı bir şekilde yaşamımızı sürdürebiliriz.