Günümüzde peynir ekmek gibi tüketilen antibiyotikleri ilk olarak 1928 yılında Londra’nın St. Mary’s Hastanesi’nde çalışan AIexander Fleming keşfetmişti. Tıp tarihinde devrim yaratan bu buluş tamamen bir tesadüf eseri gerçekleşmişti. Bir küf parçasının kazara bir bakteri kültürünün içine düşmesi antibiyotiklerin keşfine yol açmıştı. Sir Alexander Flemming, penicillum cinsinden olan küfün, yakınındaki bakterileri öldürdüğünü gördü. Uzun yıllar sonra 1945 yılında AIexander Fleming ve peşinden gidenler bu keşif nedeniyle Nobel Tıp ödülünü aldılar.
Bu o zamanlar tıp dünyası için çok önemli bir buluştu. Çünkü 20. yüzyılın başında büyük ölçüde öldürücü seyreden zatürre, zatülcenp veya frengi gibi hastalıklar antibiyotikler sayesinde çok daha kolay bir şekilde tedavi edilmeye başlanmıştı.
Zamanla teknoloji gelişti ve antibiyotikler sentetik yollarla da elde edilmeye başlandı. Böylece penisilinin yanı sıra çeşitli başka antibiyotikler de tıp biliminin kullanımına sunuldu. Ancak zaman geçtikçe anlaşıldı ki her antibiyotik her bakteriye etkili olmuyordu. Hatta bu mucize ilaçlar ilk kullanıldığında bir tür bakteriye etkili iken, zamanla etkisiz hale gelebiliyordu. Diğer bir deyimle bakterilerde antibiyotiklere karşı direnç gelişebiliyordu.
Günümüzde geldiğimiz noktada artık eczane raflarında yüzlerce antibiyotik var. Ve çevremizdeki bakterilerin çoğu bu ilaçlara dirençli hale gelmiş durumda. Hele hastane ortamlarında karşılaştığımız öyle enfeksiyonlar var ki çok pahalı antibiyotik çeşitlerinin birkaçını beraber kullansak da başa çıkamıyoruz. Başka bir deyimle eğer antibiyotiklere direnç gelişimi biraz daha artarsa neredeyse 90 yıl önce başladığımız yere döneceğiz.
Bu sıkıntılı durumun en önemli nedenlerinden bir tanesi -gerekse de, gerekmese de- her türlü hastalıkta antibiyotik kullanılması. Şüphesiz yeterli eğitim almayan bazı meslektaşlarımızın yerli-yersiz antibiyotik yazmasının bunda katkısı var. Ancak hastaların çoğunun reçetesiz olarak her basit ateş yükselmesinde antibiyotik kullanması veya acil servislerde ateşle başvuran hastalara antibiyotik yazılmaması durumunda hekime tepki göstermesi ise bir başka gerçek. Oysa kış aylarında gördüğümüz ateşli üst solunum yolları hastalıklarının çoğu virüs kökenli ve bu hastalıklarda antibiyotik kullanmanın hiçbir faydası yok.
Sonuç olarak ülkemiz Avrupa’da antibiyotik kullanımında birinci sırada. Ülke olarak kişi başı Hollanda’nın üç katı antibiyotik tüketiyoruz. Büyük kısmı ithal. Bu kadar ilaç kullanımının ekonomik yönü bir yana, gerçek bir enfeksiyon hastalığı geçirirseniz antibiyotik direnci nedeniyle yeterli tedavi olamıyorsunuz.
Antibiyotik direncinin artmasının bir başka nedeni ise özellikle hayvancılıkta verimi arttırmak amaçlı antibiyotiğin yaygın olarak kullanılması. Yani siz hayatınızda hiç antibiyotik içmemiş olsanız dahi yediğiniz et, yumurta veya içtiğiniz sütten yeterli derecede antibiyotikle karşılaşıyorsunuz. Bunun sonucu vücudunuzun doğal ve sizin için çok gerekli olan mikrop dengesi (flora) bozuluyor. Bozuk flora günümüzde ishalden egzamaya, astımdan kolon kanserine, hatta psikolojik bozukluklara kadar pek çok hastalığın ana nedenlerinden biri olarak gösteriliyor.
Hani ne kadar az yese de yine kilo alan, tabiri caizse, “su içse yarayan” hastaların çoğunda şişmanlığın ana nedenlerinden biri olarak vücudun doğal mikrop dengesinin bozulması gösteriliyor. Gerekli gereksiz yere kullanılan bir antibiyotik tarafından bozulan floranın düzelmesi çoğu zaman aylar alıyor ve bu süre içinde hastaların çoğu bir daha kolaylıkla veremeyecekleri kilolar alıyorlar.
İşte bütün bu nedenlerle Sağlık Bakanlığımız gereksiz antibiyotik kullanımını önlemek amacıyla bugünlerde önemli kampanya başlattı. Kampanya kapsamında Sağlık Bakanlığı tarafından önce doktorlara antibiyotik kullanımına ilişkin eğitim verilecek.
Yine hasta başında uygulanan, 5 dakika içerisinde sonucu alınabilecek testlerle rahatsızlığın bakteri mi yoksa virüs kaynaklı mı olduğu netleşecek. Hekimler test sonucuna göre hastalarına antibiyotik yazabilecek. Böylece nezle ve grip vakalarında kullanılan gereksiz antibiyotiklerin önüne geçilecek.
Bakanlık uygulamaya koyacağı bu çalışmalarla Türkiye’deki antibiyotik kullanım oranının gelişmiş ülkeler seviyesine indirilmesini ve gereksiz ilaç kullanmanın topluma vereceği zararların önlenmesini hedefliyor.