İçeriğe geç
Anasayfa » BİAT’SİZ EHL-İ SÜNNET VE’L CEMAAT OLMAZ

BİAT’SİZ EHL-İ SÜNNET VE’L CEMAAT OLMAZ

Biat, sözlük manası, söz vermek, anlaşma yapmak manasınadır. Istılahî manası ise; söz dinleyip itaat etmek üzere, Müslüman bir emirin devlet reisliğini kabul etmektir.

Ehl, kelimesi ev halkı, aile, yakınlar manasınadır. Sünnet kelimesi, adet ve gidilen yol manasına, Cemaat ise topluluk, zümre ve gurup manalarına gelir.

Ehl-i Sünnet vel Cemaat ise; Rasûlüllah (s.a.v) Efendimizin ve sahabenin din hususunda takip ettiği yol ve metot üzere bulunanlardır. Onların takip ettikleri metot, Allah’a ve Rasûlüne imandan, İslam’ın bütün ahkâmını kabulden sonra, söz dinleyip itaat etmek üzere tuttukları biat yoludur.

Ehl-i Sünnet ve’l cemaat, Yetmiş üç fırkanın içinde cennete gidecek olanlardır. Rasûlüllah (s.a.v), “Yakın gelecekte benim ümmetim yetmiş üç guruba ayrılacak. Onlardan biri hariç, diğerleri cehennemliktir.”[1]  Abdullah ibn Ömer’in rivayetinde ise, “Bu gün benim ve ashabımın yolu üzerine olan bir gurubu hariç, diğerleri cehennemliktir.”[2] şeklindedir. Temel prensip olarak siyaseten, itikaden ve amelen, istihsanî olarak da, tasfiye ve tezkiye noktasından tam İslam’ın yolu üzere bulunanlar bu kurtuluş fırkasını teşkil etmektedir.

Biz bu makalemizde siyaseten Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat nasıl olunur diye, İslam’da biati işleyeceğiz. İtikaden, amelen, tezkiye ve tasfiye noktasından ise bir başka makalede ele alırız İnşallah.

Biatle ve İtaatle İlgili Ayet-i Kerimeler

“Muhakkak ki sana biat edenler ancak Allah’a biat etmektedirler. Allah’ın eli onların ellerinin üzerindedir. Kim ahdini bozarsa, ancak kendi zararına bozmuş olur. Kim de Allah ile olan ahdine vefa gösterirse Allah ona büyük mükâfat verecektir.”[3]

“Andolsun ki o ağacın altında sana biat ederlerken Allah o müminlerden razı olmuştur. Kalplerinde olanı bilmiş, onların üzerine huzuru indirmiş ve onları pek yakın bir fetihle müjdelemiştir.”[4]

“Ey iman edenler, Allah’ itaat edin. Rasûlüne itaat edin ve sizden olan ulü’l emre (devlet yöneticisine de) itaat edin.”[5]

Biat ve İtaatle İlgili Hadis-i Şerifler

“İmama biat etmeden ölen cahiliye ölümü ile ölür.”[6]

“İmama itaatten elini çeken kıyamet gününde bunun mazeretini gösteremeden Allah’ın huzuruna gelir. Boynunda biat olmadan ölen, cahiliye ölümü ile ölür.” [7]

Rasûlüllah (s.a.v); “…Size beş şeyi emrediyorum ki, onları Allah bana emretti. 1-Cemaatleşmek, 2-Söz dinlemek, 3-itaat etmek, 4-Hicret etmek, 5-Allah yolunda cihat etmek. Kim cemaatten bir karış ayrılırsa, İslam’ın bağını boynundan çözmüş olur. Ancak cemaate tekrar katılırsa o hariç. Kim cahiliye davasını güderse, bu cehenneme diz çöküştür. Dediler ki, Ey Allah’ın Rasûlü, namaz kılsa, oruç tutsa da mı? Buyurdu ki, namaz kılsa da, oruç tutsa da ve Müslüman olduğunu zannetse de…”[8]

Biat ve itaatle ilgili daha birçok Ayeti Kerime ve Hadisi şerif varsa da biz bu kadarıyla yetindik.

Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz ve Hulefa-i Râşîdin’e Yapılan Biatler.

Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz insanları İslam dinine davet etmeye başlayınca, onlar da gelip İslam dinine giriyorlardı.  İslamiyet’in ilk yıllarında durum böyle idi. İslam’ın kabulünde biat şart koşulmuyordu.  Rasûlullah (s.a.v), Akabedeki biatlerden sora, Medine’de hem erkek hem de kadınlardan söz dinleyip itaat etmek üzere biat alıyordu.

Onlar bu biatlerle Rasûlullah’ın İslam devletinin başı olduğunu, kendilerinin de İslam devletinin tebaası ve İslam ordusunun bir eri, olduklarını kabul etmiş oluyorlardı. Hudeybiye’de Şecere-i Rıdvan’da olduğu gibi, bin dört yüz sahabe Kureyişlilere karşı savaştan kaçmayacaklarına dair biat ettiler.[9] Rasûlullah (s.a.v) Hicretten sonra vefatına kadar bu işi gayet sıkı tutmuş, Müslümanların biatlerini almaya devam etmiştir. Necaşi’nin biatini dahi mektupla alıp kabul ettiği rivayet olunmaktadır.

Rasûlullah’ın vefatından sonra en önemli iş halifenin seçimi olduğundan, Sahabe-i Kiram istişare neticesinde önce Hz. Ebu Bekir (r.a)’e biat ettiler, daha sonra defin işlemini yaptılar. Diğer halifelerin ölümünden sonra da böyle yapıldı. Hz. Ebu Bekir hayatından umudunu kesince, Hz. Ömer’i, kendisinden sonra halife tayin ettiğini bir kâğıda yazarak insanlardan biat aldı. Bu yolla ashap Hz. Ömer (r.a)’e biat etti. Sonra Hz. Ömer şehit olduğu yaralanmada hilafeti, Osman, Ali, Abdurrahman, Talha, Zübeyir ve Sad ibn Ebi Vakkas arasında şuraya bıraktı. Onlarda işi Abdurrahman ibn Avf’a havale ederek vereceği hükme razı oldular. O da Hz. Osman’ı tayin etti. Sahabelerin tamamının huzurunda ona da biat böyle yapılmış oldu. Osman’ın şehit edilmesinden sonra ortada kalan hilafet meselesini, Muhacir ve Ensar’ın ileri gelenleri toplanıp Hz. Ali’nin kabul etmesini istediler ve ona biat ettiler.[10] Hz. Ali Efendimizin şahadetiyle hilafet dönemi bitmiş krallık dönemi başlamış oldu. Rasûlullah (s.a.v)  “Hilafet otuz yıldır. Daha sonra krallık gelir.” buyurmuştur.

Kur’an’ı Kerim’de; “Ey iman edenler, Allah’a itaat edin. Rasûlüne itaat edin ve sizden olan ulü’l emre (devlet yöneticisine de) itaat edin.”[11]  Burada Allah’a ve Rasûlüne itaattan sonra, ulü’l emre itaat emredilmiştir. Ancak Allah’a ve Rasûlune itaat kayıtsız şartsız olmakla birlikte, ulü’l emre itaat ise, şarta bağlanmıştır.

İslam dininin mensupları, başkalarının yöneteceği sahipsiz, başıboş bir topluluk değildir.  Şartlarını haiz bir yöneteni,  nizam ve intizamı olması lazım gelen seçkin bir topluluktur. Bu topluluğa da, Ehl-i sünnet ve’l cemaat denir. Ehl-i sünnet ve’l cemaat olmanın, imamında olması gereken şartları, cemaatinde olması ve uyması lazım gelen şartları vardır.

İmamında ve cemaatinde olması lazım gelen ortak şartlar, buluğ çağına ulaşmış Müslüman olmalarıdır.

İmamında aranan şartların en önemlileri şunlardır.

1-Müslüman biri olması. İtaat edilen ulü’l emr, ayet-i kerimede bildirildiği gibi – sizden biri-  yani Müslüman biri olmalıdır. Ubade ibn Sabit, Rasûlullah (s.a.v) bizden, Allah’ın kitabında delile dayalı açık küfürlerini görmediğiniz sürece, bolluk ve darlık zamanlarımızda, hoşumuza giden ve gitmeyen durumlarda, başkaları bize tercih edilse bile, imama karşı gelmemek, söz dinleyip itaat etmek üzere bizden biat aldı.”[12] diye nakletmiştir.

2-Allah’ın kitabıyla hükmetmesi. Veda haccında Rasûlullah (s.a.v), insanlığa son mesajını verirken şöyle demiştir. “Ey insanlar, başınızda burnu kesik Habeşli bir köle dahi olsa, Allah’ın kitabı ile sizi yönettiği sürece, Allah’tan korkun, sözünü dinleyin ve ona itaat edin.” [13]

3-Dış düşmanlara karşı milleti koruması. İslam ümmetinin birliğini, beraberliğini, bütünlüğünü, sınırlarını koruyacak, ordularını donatacak, sevk ve idare edebilecek bir kabiliyet ve yetenekte olması şarttır.[14]

4-Kureyşli olması. Rasûlüllah (s.a.v), “İmamlar Kureyş’tendir.”[15] “Hilafet otuz yıldır. Daha sonra krallık gelir.”[16] Başka rivayette de, “Benden sonra nübüvvet yolu üzere hilafet otuz yıldır. Ondan sonra krallık gelir.”[17] buyurmaktadır. İçerisinde bulanıklık ve eğrilik olmayan, uyanlarını hidayete ve kemale götüren, nübüvvet yolu üzere, kâmil manada hilafet otuz yıldır.

İmamın tayini Allah Teâlâ üzerine değil ümmet üzerine vaciptir. Bu icma ile sabittir. Şia ise imamın tayini nas (delil) ile sabit olup Allah üzerine vaciptir görüşündedirler.[18] Onlara göre imamet, nas ile Hz. Ali Efendimize verilmiştir. İnsanlara ise itaat etmekten başka bir yol kalmamıştır. Ali Efendimizden sonra, onun evlatları, evlatlarından sonra devam eden nesillerde nas ile tayin nasıl olacaktır. Bu onların aleyhine, usul bakımından içinden çıkılması mümkün olmayan bir müşkülat arz etmektedir.

Cemaatin uyması gereken şartlar ise, Cemaatin, siyaseten, itikaden, amelen ve tasfiye ve tezkiye noktasından tam İslam’ın yolu üzere olmalarıdır.

1-Halifeye biat, biat edilen ulü’l emr, ayet-i kerimede bildirildiği gibi -sizden biri- yani Müslüman biri olmalıdır. Rasûlullah (s.a.v) bolluk ve darlık zamanlarımızda, hoşumuza giden ve gitmeyen durumlarda, başkaları bize tercih edilse bile, imama karşı gelmemek, söz dinleyip itaat etmek üzere bizden biat aldı.”[19]  Rasûlullah (s.a.v) hadis-i şeriflerinde, “İmama biat etmeden ölen cahiliye ölümü ile ölür.”[20] buyurmaktadır ki; şartlarını haiz olan bir imam bulunduğu zaman durum böyledir.

Şayet imam bulunur, ama şartlarına haiz değilse o zaman ileride vereceğimiz hadis-i şerife göre şartlarına haiz olmayanlar için de bir ruhsat doğar kanaatindeyiz. “Ey insanlar, başınızda burnu kesik Habeşli bir köle dahi olsa, Allah’ın kitabı ile sizi yönettiği sürece, Allah’tan korkun, sözünü dinleyin ve ona itaat edin.” cümlesiyle, hilafetten sonra kurulacak, şartlarına tam haiz olmayan idareleri Rasûlüllah (s.a.v) tamamen silip atmış değildir. Zarûretlerin İslam milletini mecbur ettiği zamanlarda, Kureyişli olma şartını koymadan, Habeşli bir köleye de biat edip itaati emrederek nakıs manada da olsa bunlara zımnen müsaade etmiş oldu.

Asr-ı Saadetten sonra İslam ümmetini idare eden üç büyük hanedan olan, Emeviler, Abbasiler ve Osmanlılar meşruiyetlerini yukarıdaki hadis-i şeriflerden aldıkları kanaatindedirler.

Bu sayılanların dışında, tarih boyu, dünyanın çeşitli yerlerinde kurulan biatten uzak kalmış sultanlıklar, beylikler ve devletler hususunda durum gayet müşkildir. Değişik bölgelerde kuvvet ve şevket sahibi insanlara tabi olmakla bu biat, yerine gelmiş olmaz.[21]

2- Halifeye itaat, hadis-i şeriflerde, “İmama itaatten elini çeken kıyamet gününde bunun mazeretini beyan edemeden Allahu Teâlâ’nın huzuruna gelir.  Boynunda biat olmadan ölen, cahiliye ölümü ile ölür.” Ve yine Rasûlullah (s.a.v) “Halifeye itaatten elini çekenin kıyamet gününde bir mazereti kalmaz. Cemaatten ayrılarak ölen kişi cahiliye ölümü ile ölmüştür.” “Kim emirinden hoşuna gitmeyen bir şey görürse sabretsin. Çünkü cemaatten bir karış ayrılan cahiliye ölümü üzere ölür.”[22] buyurmuştur.

Yukarıda geçen hadis-i şeriflerde cemaat; halifeye biat ve itaat edenlere denmiştir. Biati ve itaati olmayanlara ehl-i sünnet ve’l cemaat denmez. Bunlara bâği denir. Bâği denmesinin sebebi, İslam’ın ulü’l emrine biat ve itaat etmeyip cemaatten ayrı kalmalarından dolayıdır. Bunlar her ne kadar şahsi kullukların da çok ibadet ehli olsalar da, bunlara İslam fıkhında bâği (anarşist) denir. Haricilerin büyük bir çoğunluğu bunlardandır. Şu kadar var ki, bunlar dalalet ehli olmalarına rağmen kâfir sayılmazlar. Buradaki temel prensip şudur.  Kesin ilim ve amel gerektiren bidatler, küfürdür. Sadece amel icap ettiren hususlara muhalif olanlar bidat ve sapıklıktır ama küfür değildir.[23]

İslam ülkelerinin kurduğu İslam kalkınma örgütü, Türk Cumhuriyetler Birliği,  Arap birliği gibi teşkilatların var olması önemlidir. Bu devletlerin bünyesinde, iyi niyetli insanların kurduğu vakıflar, sivil toplum örgütleri, bunun dışında siyasi manada örgütlenmeler, Tarikat şeyhlerine yapılan intisaplar, namaz için cami imamlarına iktida etmek, bunlar mühim bir boşluğu doldurmalarına ve müntesipleri de Müslüman olmalarına rağmen, bunlar İslam’ın istediği manada Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat değildirler.

Cemaat deyince, İslam’ın Halifesine biat edip itaat eden topluluk kastedilir. Rasûlullah’ın yolu biat ve itaat ile tamamlandığı zaman, o topluluğa ancak o zaman Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat denir.  Cennete gidecek olanlarda bunlardır. Diğerlerinin sorgusu ve hesabı olacaktır.

İdari manada tek bir birlik halinde olmayan İslam ülkelerinin ve halklarının yapacağı iş, İslam birliğini oluşturmak ve bu birliğin muhtevasını, İslam’ın istediği dinamizme kavuşturmak için tam bir gayret ile çalışmaktır. Yoksa kendilerini bu mesuliyetten kurtarmanın başka yolu yoktur.

Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz, “Ümmetimden bir gurup kıyamet kopuncaya kadar aşikâre Hak üzere olmaya devam eder.”[24] buyurmaktadır. Tarih boyu kâmilinden sonra nakısı, kraliyeti, fetret dönemleri dahi mevzu bahis edilmeden Hak üzere oldukları duyurulmuştur. Bu uğurda çalışanların kıyamete kadar Hak üzere olmaları sorumluluktan kurtulacaklarının delilidir. Allah’ım, bizi onların zümresine ilhak eyle!

Rasûlullah (s.a.v), “Aranızda Nübüvvet Allah’ın istediği kadar sürer. Sonra onu kaldırmayı istediği zaman da kaldırır. Sonra Allah’ın sürmesini murat ettiği kadar(otuz sene) Nübüvvet yolunda halifelik gelir. Sonra kaldırmayı istediği zaman onu da kaldırır. Ve Allah’ın murat ettiği kadar devam eden, şiddetli bir krallık idaresi gelir. Sonra onu kaldırmayı istediği zaman kaldırır. Sonra zorba bir idare gelir. Sonra da nübüvvet yolu üzere hilafet gelir.”[25] buyurmaktadır.

İslam birliği için kurulan D-8’ler bunun ilk adımını oluşturur diye ümit ederiz.

Ve âhiru da’vana eni’l hamdü lillahi rabbi’l âlemin.

[1]  – Muvatta, 1-355.

[2]  – İbanetü’l-Kübra, 1-280.

[3]  – Fetih, 48/10.

[4]  – Fetih, 48/18.

[5]  – Nisa, 4/59.

[6]  – Müsned-i Ahmed, 36-282.

[7]  – Sahih-i Müslim, 6-22.

[8]  – Müsned-i Ahmet, 37-102.

[9]  – Sahih-i Müslim, 6/26.

[10]  – Ramazan Efendi (Haşiye-i Akaid), 296.

[11]  – Nisa, 4/59.

[12]  -Sahih-i Buhari, 23-229. Sahih-i Müslim, 6-16.

[13]  -Müned-i Ahmed, 36-8.

[14]  -Ramazan Efendi, Nesefî Şerhi, 298.

[15]  -Beyhaki, Sünen-i Kübra, 2-57.

[16]  -Mu’cem-i ibn Asâkir, 1-70.

[17]  -Sahih-i Müslim, 3-1452.

[18]  -Ramazan Efendi, 297.

[19]  -Sahih-i Buhari, 23-229. Sahih-i Müslim, 6-16.

[20]  -Müsned-i Ahmed, 36-282.

[21]  -Ramazan Efendi, 298.

[22]  -Sahih-i Müslim, 6-26; Müsned-i Ahmed, 12-41,6-280.

[23]  -İhtiyar, 677.

[24]  -Mecmaü’z-Zevaid, 7-230.

[25]  -Ramuzu’l-Ehâdis, 257.