İçeriğe geç
Anasayfa » BİREYSEL VE TOPLUMSAL EĞİTİMİN TEMEL İLKESİ: İYİLİĞİ EMRETMEK, KÖTÜLÜĞÜ ENGELLEMEK

BİREYSEL VE TOPLUMSAL EĞİTİMİN TEMEL İLKESİ: İYİLİĞİ EMRETMEK, KÖTÜLÜĞÜ ENGELLEMEK

Bildiğimiz gibi İslam’ın tebliğ edilmesi de farzdır, iyiliği emretmek ve kötülüğü engellemek de farzdır. Ancak uygulama açısından bu iki farz birbirinden farklıdır. Tebliğde sadece iletmek, ulaştırmak, sunmak, karşımızdaki gayrimüslimi bilgilendirmek söz konusudur. Ayrıca tebliğ sadece gayrimüslimlere yapılır. Muhatabı, söylediklerimizi kabul etmeye zorlamak ise yasaktır. Bu durum birçok ayette açıkça ifade edilmektedir. “Bizim görevimiz sadece açık tebliğden/sunuştan ibarettir”[1] Buna benzer birçok ayette bu durum açık olarak belirtilmektedir.

İyiliği emretmek ve kötülüğü engellemekte ise durum farklıdır. Kötülük söz konusu olduğunda uyarmak, önermek, bilgi vermek, haberdar etmek değil; önlemek, engel olmak, durdurmak farzdır. Bu farz ise daha çok, Müslümanları muhatap alır, Müslümanlara yapılır. Kötülüğü engellemek ve durdurmak ile İslam’ı tebliğ etmek genelde karıştırılır. Bu iki görevi yaptığını iddia eden Müslümanlar da bu iki farzı birbirine karıştırır, İslam’ı eleştirmek isteyen muhalifleri de.

Müslümanların önemli bir kısmı “tebliğ” ile “emr bi’l-ma‘rûf nehy ani’l-münker” arasındaki farkı idrak etmez. Tebliğ ediyorum derken güç kullanır. Bir gayrimüslime İslam’ı, onun güzelliklerini, diğer din ve felsefelerden farkını ve üstünlüğünü anlatmak bir tebliğ faaliyetidir. Ama bu konuda muhatabı zorlamak Kur’an’ın yasakladığı bir tutumdur ve haramdır. Tebliğ, yine Kur’an’ın ifadesiyle, güzellikle ve hikmet boyutlarıyla yapılır. Bunun ötesine geçilmez. Günümüzde birçok radikal grup ve insan, “kâfir” olarak niteledikleri insanlara karşı, öldürmeye kadar varan zorbalıklar icra ederler. Bu ciddi yanlış, onun şahsında İslam’a mal edilir. Hatta İslam muhalifleri “kötülüğü engelleme” tutumlarını, “İslam’ın dayatılması, bunun için şiddet uygulanması” olarak lanse edip İslam ve Müslümanları tehlikeli olarak göstermeye çalışırlar. Tebliğ ile iyiliği emretmeyi birbirine karıştıran kişi ise bu durumda İslam’a hizmet etmiş olmak yerine İslam düşmanlarının ekmeğine yağ sürmüş olur.

İslam’ın haram kıldığı davranışların tamamına yakını zulüm ve kötülük niteliği taşıyan davranışlardır. Dolayısıyla birçok Müslümanın, kötülüğü engelleme tutumları, İslam’ın haramlarının önemli kısmının uygulanması ile aynıdır. Yani bir Müslüman bir kötülüğü engellemeye giriştiğinde İslam’ın bir haram hükmünü uygulama durumunda olur. Bu durum dışarıdan, İslam’ı dayatma olarak görünür. Yani bir kötülüğü engelleyen bir Müslüman, dinini başkasına zorla kabul ettirmeye çalışan bir zorba olarak görünür. Toplumsal barışı tehdit ve yok eden davranışları engelleme ile İslam’ı tebliğ etme birbirine karışır.

İslam’ı benimsemek bireysel bir tercih, barışa zarar veren girişimleri engellemek ise toplumsal bir sorumluluktur. Bu yüzden İslam sadece tebliğ edilir; barışa zarar veren davranışlar ise tebliğ edilmekle yetinilmez fiilen engellenir.

Bir Müslüman bir kötülüğü, bir zulmü engellerken şöyle demek ister: “Arkadaş sen Müslüman, Hıristiyan, Yahudi, Budist, ateist, sosyalist, kapitalist olabilirsin. Ben buna karışmam. Ancak bir insana zulmedemezsin, kötülük yapamazsın. Ben bunu engellemek için her şeyi göze alırım”

Hz. Peygamber (s.a.v) Efendimiz’in çok bilinen bir hadisi bu hususu açık ifadelerle önümüze koyar: “Kim bir kötülük görürse onu eliyle düzeltsin. Buna gücü yetmezse diliyle engel olsun. Buna da gücü yetmezse buğz etsin (içsel tepki göstersin) ki bu, en zayıf iman düzeyidir.”[2] Hadis açıktır,  bir kötülüğe şahit olan, o kötülüğü fiilen engellemek zorundadır. İmanının güçlü olduğunu söyleyen kimse bunu yapmalıdır. Sadece sözlü ikazla yetinmesi ise kişinin, zayıf bir iman düzeyine sahip olduğu anlamına gelir. Sözle ikaz edecek kadar bile gücü ve cesareti kendisinde göremiyorsa bu durumda imanı en düşük düzeyde demektir. Eğer en düşük düzeyde de olsa imanı varsa o kötülüğe hiç değilse içinden tepki göstermelidir. Bunu da yapmıyorsa o kişinin imanı yok demektir.

Buradan esas konumuza geçelim. Emr bi’l-ma‘rûf ve nehy ani’l-münker, en temel eğitim etkinliğidir. Başka bir ifadeyle bu ilke, eğitimin temelidir. Bir insanı ve bir toplumu değiştirmek ve geliştirmek, sadece bu farz yoluyla mümkündür. İnsanı, “BİLGİ” değil “İNSANLARIN BİRBİRİNE MÜDAHALESİ” değiştirir, geliştirir. Çünkü bir davranışın zararlı, yasak, haram olduğunu bilmek onu terk etmek için yetmez. Bu gerçeğin en önemli kanıtı, sigara kullanımının yaygınlığıdır. Hâlbuki her sigara paketinin üzerinde “Sigara Ölümdür” tarzında yazılar ve resimler vardır. Sigaranın çok zararlı olduğunu bizzat içmekte olanlar çok iyi bilir. Ama bu bilgi o insanların sigara içmesini engelleyemez. Aynı şekilde hangi davranışların haram olduğunu da herkes bilir. Ancak bu bilgi insanları haramlardan uzaklaştırmaya yetmez, haramların birçoğu yaygın bir şekilde işlenmeye devam edilir. Peygamber Efendimiz’in, üzerinde durarak vurguladığı gibi insanları “bilgi” değil, insanların birbirini ikaz ve engellemeleri değiştirir. Eğitimin hedefi, davranışları değiştirmektir. Sigara örneğinde olduğu gibi sadece bilginin, davranışları değiştirmeye yetmediği açık bir gerçektir. Bu durumda ayet ve hadislerde güçlü bir şekilde vurgulanan “iyiliği emretmek ve kötülüğü engellemek” farzı dışında davranışları değiştirecek bir mekanizma mevcut değildir.

Egoların, nefislerin iyice azgınlaştığı günümüzde kimse kimseye müdahale etmemektedir. Bu durum zararlı davranışların hızla yaygınlaşmasına sebep olmaktadır. Bu kötü gidişin durdurulması, bir süredir toplumsal yaşamımızdan uzaklaştırdığımız “emr bi’l-ma‘rûf ve nehy ani’l-münker” farzına yeniden dönmemizle mümkündür.

Bu farzın ilk ve en etkili şekilde uygulanması gereken yer tabii ki evimizdir. Bu farzı ilk uygulayacağımız kişiler kendi aile efradımızdır ve hassaten çocuklarımızdır. Çocuklarımızın yanlışlarına, günahlarına engel olmak en önemli görevimizdir.

Bu noktada şu iki hususa dikkat edilmelidir:

1- Çocuklarımızın özellikle diğer insanlara karşı işledikleri haramlara engel olmaya öncelikle çalışılmalıdır. Tabi ki henüz buluğa ermemiş küçük çocuk için haram söz konusu değildir. Ancak onun eğitilmesi ve buluğ çağına geldiğinde haramlardan sakınabiliyor olması için küçük yaşlardan itibaren başka insanlara karşı işledikleri haramları engellemeliyiz.

2- Çocuklarımıza müdahale ederken göstereceğimiz tepki, onun işlediği suç ile doğru orantılı olmalıdır. Evde bir bardağı kırdı diye dünyayı başına yıkarız. Aynı çocuğumuz bir çocuğu dövdüğünde ise sadece tatlı tatlı uyarırız. Bu durumda çocuğumuz, bardağın insandan daha önemli olduğunu düşünmeye başlar. Bunun için çocuğumuza göstereceğimiz tepki, onun yaptıklarıyla doğru orantılı olmalıdır. Bunu yapabilmemiz için günahları iyi bilmemiz gerekmektedir. Bireysel hürriyetlerin sınırsızlaştığı, nefsin ilahlaştırıldığı günümüzde biz Müslümanların en önemli ve öncelikli görevi, emr bi’l-ma‘rûf nehy ani’l-münker farzını en yakınımızdan başlayarak yeniden toplum hayatına sürmemiz ve ona işlerlik kazandırmamızdır.


[1] Yâsîn, 36/17

[2] Müslim, Îmân 78; Ayrıca bkz. Tirmizî, Fiten 11; Nesâî, Îmân 17.