İçeriğe geç
Anasayfa » BİZ BİZE EMANETİZ

BİZ BİZE EMANETİZ

Emanet: Emniyet kökünden gelen bir kelimedir. Arapça’da “güvenmek, doğruluk, itimat etmek, korku ve endişeden emin olmak.” manasındaki “emin” mastarından gelen “emanet” kelimesi hıyanetin zıt anlamlısı olarak isim şeklinde kullanıldığı gibi “güvenilir olmak” anlamında mastar şeklinde de kullanılır. Ayrıca itimat edilen bir kimseye koruması için geçici olarak tevdi edilen şey manasına da gelmektedir.1

Emanet kelimesi Kur’an-ı Kerim’de iki yerde müfred (tekil) olarak zikredilirken dört yerde de “emanat” şeklinde cemi (çoğul) olarak geçmektedir. Ayrıca aynı kökten gelen değişik fiil ve isim kalıpları da Kur’an-ı Kerim’de yer almaktadır. Kur’an-ı Kerim’de geçen bu ayetlerden bir kısmının meallerini nakletmek istiyorum.

1- “ Ehli kitaptan öyle kimseler vardır ki kantarlar (tonlarca, yüklerce) altın emanet etsen (ciddi ve karakterleri icabı) onu (o emaneti) sana aynen iade ederler. Yine onlardan (ehli kitaptan) öyle kimseler vardır ki onlara da bir dinar (bir tek altın bile) emanet etsen başlarına dikilip durmadıkça (peşine düşmedikçe, ısrarla üzerine gitmedikçe)  onu sana iade etmezler. Bunun böyle olması onların (Yahudilerin) ümmilerin (kendi ırkından ve dininden) olmayanların (mallarını yemek, gasp etmek) hususunda üzerlerine düşen bir sorumluluk (bir vebal, bir günah yoktur) demelerinden kaynaklanıyor. Böylece onlar kasıtlı olarak Allah’a karşı yalan söylemektedirler (yalan uydurmaktadırlar).

Cumhur müfessire göre ayetteki ehl-i emanetten maksat “Hristiyanlar” Ehli hıyanetten maksat da “Yahudilerdir”. Çünkü Yahudiler hıyanette çok meyyal bir karaktere sahiptirler. Bunun sebebi de dinlerindeki ırkçılık özelliğinden kendilerinden (kendi ırklarından) olmayanların mallarını ve kanlarını mubah (helal) saymalarından ileri gelmektedir. Zira (sözde) mukaddes saydıkları tahrif ve tağyir edilen Tevrat’ın bu tip örneklerle toplu olduğu çok açık ve net olarak görülmektedir. Tevrat’ın İşaya bölümü 61/5-6 da şöyle denilmektedir: “Sizden olmayan milletlerin servetlerini yiyeceksiniz (gasp edip tarafınıza geçireceksiniz) böylece onların servetlerine malik olacaksınız.”

Talmutta ise şu ifadelere yer veriliyor: “Yalnız Yahudi olanlara insan gözü ile bakılır (değer verilir). Yahudilerden gayrısı sadece bir hayvan hatta bir  …… dur!”

“Bir şey çalmayınız, hırsızlık yapmayınız hakkınızdaki bu emir sadece Yahudilere karşıdır (birbirinize karşıdır). Sizden olmayan diğer milletlerin malları, servetleri ve canları size helaldir.”2

“Rabbin sana miras olarak vermekte olduğu bu kavimlerin (Müslüman milletlerin) şehirlerinden (ehlinden) nefes alan kimseyi sağ bırakmayacaksın, rabbin sana emrettiği gibi tamamen yok edeceksin. (Filistin ve Gazze’de ki uygulama tıpkı bunun aynısı değil mi?)3

“Onları (Müslümanları) kasaplık koyunlar gibi ayır ve öldürme günü için onları hazırla.”4

“Onları (Müslümanları) demir çomakla kıracaksın, bir çömlekçi gibi onları parçalayacaksın”5

2-“Allah (c.c) size emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hüküm verdiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder.”6

Bu ayet-i celile de hem ahlakın hem de hukukun en geniş ve en kapsamlı ilkelerinden olan “Emanet ve Adalet” kavramlarının her ikisi bir arada zikredilmiştir.

Bu ayet-i celile müfessirlerce din-i mubini ve İslam şeriatını bütünüyle kapsayan temel hükümleri ortaya koyan bir ayet olarak değerlendirilmiştir.

Taberani, özellikle devlet ricalının (devlet adamlarının) hem emanet hem de adalet ehli olmalarını gerekli kılmıştır. Emanet ehli olmaları ülke imkanlarını, sevk u idaresi altında bulunan halkı arasında hiçbir ayrım ve haksızlığa meydan vermeden paylaştırılmasıyla, adalet ehli olmaları da almış oldukları bütün kararlarında hukuka son derece riayetkar olmaları ile gerçekleştirilebilir.7

3-“Biz emaneti göklere, yere ve dağlara arz (ve teklif) ettikte onlar bunu yüklenmekten (uhdesine almaktan) çekindiler. (Bundan endişeye düştüler) insana gelince o tuttu bunu (sırtına ) yüklendi. Çünkü o çok zulümkar, çok cahildir.”8

Müfessirini kiram bu ayet-i celilede geçen “Emanetin” Allah (c.c)’ın tekliflerinin tamamına bir isim olduğu hususunda ittifak halindedirler. Taberani bu ayetin tefsirini yaparken emanetin Allah’ın kullarına gönderdiği hak din ve bu dinin yüklediği sorumluluklar, vecibeler ve hükümler olduğunu ifade eden birçok rivayeti naklettikten sonra ayetteki emanetle hem dini vecibe ve yükümlülüklerin hem de insanlar arasında ki emanetlerin yani bütün emanet çeşitlerinin kastedildiğini belirtilen  görüşün en isabetli bir görüş olduğunu ifade etmişlerdir.9

Hz. Âdem (a.s) Allah (c.c)’a emanetin ne olduğunu sormuş. Allah (c.c): “İyilik edersen mukafat, kötülük edersen ceza görürsün.” buyurmuştur.

Usul-i fıkıhta emanet: Allah (c.c)’nın gerek kendi hukuku gerekse mahlukatın (bütün yaratılmışların) hukuku ile ilgili olarak insana yüklediği vazifelerin (görev ve sorumluluklarının) tamamına verilen bir isimdir.10

Böyle olunca emanet olmayan hiçbir şey kalmamış ki; canımız, tenimiz, aklımız  fikir ve düşüncelerimiz mi? Evladımızı mı? Allah’ın verdiği namutenahi zahiri ve batıni nimetleri mi? Bunların hangisi emanet değil ki.

Hava nimeti mi?

Hava nimeti Allah’ın sunduğu nimetlerin en güzeli ve en kıymetli olanı değil mi? Bedava olarak bize verilen bu nimetin şükrünü eda edebiliyor muyuz? Biran duralım ve aldığımız nefese (soluğa) bir yoğunlaşalım nefesin yerini tutabilecek dünya nimetleri içinde böyle bir nimet daha olup olmadığını bir düşünelim. Nefes alıp vermeye ara verebiliyor muyuz?

Yani nefes alıp vermeden hayatın devam imkânı var mıdır? 24 saat içinde 50 bin nefes alıp verdiğimizi hiç düşünebildik mi?

Bu nefesleri alıp verirken harcadığımız havaya ücret ödeyip ödemediğimizin farkında mıyız? Bu nefes nimeti ve bu arada harcanan hava nimeti acaba neden hiç hatırlanmıyor ki? Parayla satın alınmadığından, kimsenin tek eline verilmediğinden mi? Eğer bu büyük nimet Allah ve peygamber düşmanlarının etkisi ve yetkisi altında olsaydı şayet. Vallahi derhal hava musluklarını kapatıp hiçbir müslümanın havayı teneffüs etmesine imkân vermezler ve onlara hiçbir hayat hakkı tanınmazdı. Şeyh Sadi Şirazi “Her nefes alıp vermede iki büyük nimet vardır her nimet içinde şükür lazımdır.” der.  Bir şair de:

”Şükür eylemeyem bir nefesin nimetine; Her bir nefes etsem sana  bin havlu sana.” diye şiirlendirmiştir. Birçok dünya nimetlerine sahip olan ve nimetler içinde yaşayan Kudretli Sultan Kanuni: “Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” olmayacağını yaşayarak söylemiştir bu dünyada.

İnsanın geçirdiği hayat bütün nefesleri ile birlikte tam bir hayat olur. Cennetteki dereceleri de alıp verdiği nefeslerinin sayısı kadardır. Gafletle geçirilen her nefes cennette kayıp ettiği bir derecedir. Cennetteki bir derecenin yüksekliği (büyüklüğü) de yer ile gök arası kadardır ve aralarında dünya ile ahiret  kadar değer farkı vardır.11 ü

1             T.D.V. İslam Ansiklopedisi, c.11.

2             Talmut

3             Tevrat’ın Tesniye Bölümü 20/11-18.

4             Tevrat’ın Yeremya Bölümü 12/3.

5             Tevrat’ın Mazmumlar Bölümü 2/8-9.

6             Nisa, 4/58.

7             Camiu’l Beyan, 5/92-93.

8             Ahzap, 33/72.

9             Camiu’l Beyan, 21/53-57.

10           Mir’atu’l-Usul.

11           Ahmet Yaşar Hoca Efendi.