İçeriğe geç
Anasayfa » ÇARESİZ KALDIĞIMIZDA HÂCET NAMAZI

ÇARESİZ KALDIĞIMIZDA HÂCET NAMAZI

﴿ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَعِينُوا بِالصَّبْرِ وَالصَّلَاةِ إِنَّ اللَّهَ مَعَ الصَّابِرِينَ ﴾

“Ey iman edenler! Sabır ve namazla (Allah’tan) yardım dileyin. Şüphesiz Allah sabredenlerle beraberdir.”[1]

Herhangi bir durum karşısında çaresiz kaldığımızda, ne yapacağımızı bilemediğimizde hâcet namazı kılarak Cenâb-ı Allah’ın bize bir çıkış kapısı açmasını, bir yol göstermesini, sebeplerini yaratmasını niyaz etmeliyiz. Çünkü büyüklerimiz şöyle demişlerdir:

)إذَا أَرَادَ اللهُ شَيْئًا هَيَّأَ أَسْبَابَهُ.(

“Allah bir şeyi murâd ettiğinde sebeplerini hazırlar.”

Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri (r.h) bu mânayı şu dizeleriyle ifade etmiştir:

Hak tecelli eyleyince her işi âsân eder.

Halk eder esbâbını bir lahzada ihsân eder.

Bu dizelerin anlamı şöyledir:

Allah Teâlâ dileyince her işi kolaylaştırır.

Yaratır sebeplerini, bir anda ihsân eder.

(âsân: kolay; halk eder: yaratır)

Hacet Namazı

Hâcet namazının kaynağı olarak şu hadis zikredilmektedir:

“Kimin Allah tarafından veya insanlardan biri tarafından giderilecek bir ihtiyacı varsa güzelce abdest alıp iki rekât namaz kılsın, arkasından Allah’a hamd edip Peygamber’e salavat getirsin ve şöyle desin:

« لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ الحَلِيمُ الكَرِيمُ، سُبْحَانَ اللَّهِ رَبِّ العَرْشِ العَظِيمِ، الحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ العَالَمِينَ، أَسْأَلُكَ مُوجِبَاتِ رَحْمَتِكَ، وَعَزَائِمَ مَغْفِرَتِكَ، وَالغَنِيمَةَ مِنْ كُلِّ بِرٍّ، وَالسَّلَامَةَ مِنْ كُلِّ إِثْمٍ، لَا تَدَعْ لِي ذَنْبًا إِلَّا غَفَرْتَهُ، وَلَا هَمًّا إِلَّا فَرَّجْتَهُ، وَلَا حَاجَةً هِيَ لَكَ رِضًا إِلَّا قَضَيْتَهَا يَا أَرْحَمَ الرَّاحِمِينَ »

“Halîm ve kerîm olan Allah’tan başka ilâh yoktur. Büyük arşın rabbi olan Allah her türlü noksanlıktan uzaktır. Âlemlerin rabbi olan Allah’a hamd olsun. Senden rahmetine ve affına ulaştıracak davranışlarda bulunmayı, her türlü iyiliği elde etmeyi, her türlü günahtan selamette olmayı diliyorum. Bende bağışlamadığın günah, gidermediğin keder ve karşılamadığın rızana uygun bir ihtiyaç bırakma, ey merhametlilerin en merhametlisi!”[2]

Hâcet namazı, Hanefîler’e göre dört, Şâfiî mezhebindeki meşhur görüşle Hanefî mezhebindeki bir görüşe göre iki rekâttır. Yani iki ya da dört rekât olarak kılınabilir. Namazdan sonra bilenler hadîs-i şerîfte geçen hâcet duasını okur, bilmeyenler dilediği şekilde dua ederek isteğini Allah’a arz eder. Bu namaz mekruh vakitler dışında her zaman kılınabilir.

Nafile kılmanın mekruh olduğu vakitler:

Bazı vakitlerde bir kısım ibadetlerin yapılması yasaklanmıştır. Bu vakitlere kerâhet vakitleri denilir. Bunlar iki kısımdır. Birinci kısımda farz veya nafile, eda veya kaza hiçbir namaz kılınmaz. Ancak hazırlanmış cenaze namazı kılınır. Bunlara tahrimen mekruh vakitler denilir ki şu üç vakittir:

  1. Güneşin doğmasından itibaren, 40-50 dakika sonrasına kadar.
  2. Zeval vaktinde yani öğle vakti Güneşin tam tepede bulunduğu vakit. Aslında zeval vakti birkaç saniyeliktir. Ancak kerahete düşmemek için bu vakit de 40-45 dakika olarak uygulanmaktadır.
  3. Güneş batmadan önce, sararıp gözleri kamaştırmaz hâle gelmesinden itibaren batmasına kadar olan 40-50 dakikalık bir zaman dilimidir.
    Güneşin batmasından önceki kerâhet vaktinde, sadece o günün ikindi namazının farzı kılınabilir. Fakat mazeretsiz olarak ikindi namazını bu vakte kadar geciktirmek mekruhtur.

İkinci kısım kerahet vakitlerinde ise sadece nafile namaz kılınmaz. Bu vakitlere de tenzihen mekruh vakitler denilir ki şöyledir:

  1. Sabah namazının vakti girdikten sonra, farzı kılınıncaya kadar sabah namazının sünneti hariç başka sünnet/nafile kılınmaz.
  2. Aynı şekilde sabah namazının farzı kılındıktan sonra güneş doğuncaya kadarki vakit de böyledir.
  3. İkindi namazını kıldıktan sonra güneş batıncaya kadar olan sürede,
  4. Akşam namazı vakti girdiğinde farz kılınmadan önce,
  5. Cuma günü hatibin minbere çıkmasından sonra.[3]

İnşirâh Sûresi

Hâcet namazının ilk rekâtında biliyorsak Duhâ Sûresini (ve’d-Duhâ’yı), bilmiyorsak Kevser Sûresini, ikinci rekâtta da İnşirâh Sûresini (Elem neşrah leke sûresini) bilmiyorsak İhlâs Sûresini (Kul hüvallahu ehad) okuyabiliriz.

Bu namazda Duhâ ve Elem Neşrah sûreleri tefâül (iyimserlik) amacıyla okunur.

Elem Neşrah sûresiyle ilgili olarak şâir şöyle demiştir:

إِذَا ضَاقَتْ بِكَ الدُّنْيَا      فَفَكِّرْ فِي “أَلَمْ نَشْرَحْ”

فعُسْرٌ بَيْنَ يُسْـــــرَيْــــــنِ   مَتَى تَذْكُرْهُمَا تَفْرَحْ

Dünya sana dar geldiğinde Elem Neşrah’ı hatırla.

Bir zorluk varsa iki de kolaylık vardır. Bunu düşün ve rahatla.

Şâir burada içimize bir darlık geldiğinde bu sûreyi okuyalım rahatlayalım, diyor.

  Valinin gönderdiği dört kese altın Ünlü müfessir ve tarih âlimi Muhammed b. Cerîr et-Taberî (ö. 923) ile Muhammed b. İshâk b. Huzeyme (ö.924), Muhammed b. Nasr el-Mervezî (ö.906) ve Muhammed b. Hârûn er-Rûyânî (ö.920) ilim tahsili için Mısır’a gitmişlerdi. Gün gelir yanlarındaki yiyecekler biter. Açlık yüzünden bitkin düşerler. Çaresiz bir şekilde geceleyin ne yapacaklarını konuşurlar. Kura çekmeye karar verirler. Kura kime çıkarsa, o, arkadaşları için komşularından yiyecek isteyecektir. Kura Muhammed b. İshâk b. Huzeyme’ye çıkar.  O da arkadaşlarına şöyle der: “Müsaadenizle önce bir abdest alıp hacet namazı kılayım, sonra gideyim.” Muhammed b. İshâk b. Huzeyme namaza durduğu anda kapı çalınır. Kapıyı açarlar. Gelenler Mısır valisinin gönderdiği saray memurlarıdır. Başlarındaki kişi tek tek isimleriyle sorar: “Muhammed b. Nasr hanginiz?” “İşte budur.” diyerek onu gösterirler. Bir kese çıkarıp ona uzatır. İçinde elli dinar (altın para) vardır. Sonra: “Muhammed b. Cerîr hanginiz?” der. Onu gösterirler. Ona da içinde 50 dinar olan bir kese verir. “Muhammed b. Hârûn hanginiz?” der. Onu gösterirler. Ona da içinde 50 dinar olan bir kese verir. Sonra: “Muhammed b. İshâk b. Huzeyme hanginiz?” der. “Namaz kılıyor” derler. Namazı bitirince ona da bir kese verir. İçinde yine 50 dinar vardır. Sonra da görevli der ki: “Valimiz bugün öğleden sonra kaylûle[4] uykusunda bir rüya görür. Rüyasında gördüğü kişi ona: “Muhammed’ler açlar. Açlıktan karınları sırtlarına yapıştı.” der. Bunun için valimiz size bu keseleri gönderdi. Bu paralar bittiğinde tekrar göndereceğine dair yemin ederek söz verdi.[5]  

Bazen de çaresiz kaldığımızda Şaʻrâniyye tarikatının kurucusu ve binlerce talebe yetiştirmiş meşhur sûfî Mısırlı Abdülvehhâb eş-Şaʻrânî (r.h) gibi yapmalı, işimizi Allah’a ısmarlamalıyız. O hikâyesini şöyle anlatır:

“Büyüklerin ahlâkından birisi de hem kendilerinin hem de çocukları ve talebelerinin işlerini Allah’a havale etmek yani Allah’a ısmarlamaktır. Büyükler çocuklarının hidayet üzere olması konusunda sadece Allah’a güvenirler. Çocukları haktan uzakken Allah’tan sadece kendileri için bir şey istemezler.

Benim oğlum Abdurrahman da ilim öğrenmeye hiç meraklı değildi. Benim de bu duruma çok canım sıkılırdı. Allah tarafından içime onun işini kendisine ısmarlama duygusu geldi. Ben de onun durumunu Allah’a ısmarladım. O gece ben bir şey demeksizin baktım ki kendiliğinden ilim öğrenmeye başladı. İçinde bir ilim zevki oluştu. Kısa sürede kendisinden önce ilim okumaya başlayanlardan daha iyi bir seviyeye geldi. Oğlumun işini Allah’a ısmarlayarak epeydir beni uğraştıran bu yorgunluktan kurtulup iç huzuruna ermiş oldum.”

Daha sonra Şaʻrâni’nin oğlu Abdurahman büyük bir âlim olur ve babasının yerine geçerek binlerce talebe yetiştirir.

Şaʻrâni’nin bu ifadelerinden şu anlaşılmaktadır:

Bir baba veya anne, çocuğunun eğitim ve terbiyesi için gayret gösterirken onun için çok önemli olan duayı da ihmal etmemelidir.

(Kaynakça: Yâkût el-Hamevî, Muʻcemü’l-Üdebâ, nşr. İhsan Abbas, Dâru’l-Garbi’l-İslâmî, Beyrut 1414/1993, VI, 2445; Ebubekir Sifil, “Hâcet Namazı”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, XIV, 435; Ali Bulut, İslam Medeniyetinden Örneklerle Kişiliği İnşa Etme Sanatı, İFAV Yay, s. 57-60; Ali Bulut, Âyet ve Hadisler Işığında Gönül Sohbetleri, İFAV Yay, s. 43)


[1] Bakara sûresi (2): 153.

[2] Sünen-i Tirmizî, hadis no. 479; Beyhakî, Şuabü’l-Îmân, hadis no. 2995.

[3] Buradaki bilgileri doğru bir şekilde aktarmamızda bize yardımcı olan Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Efe hocama çok teşekkür ederim.

[4] Kaylûle: Öğle vaktinden sonraki uyku.

[5] Yâkût el-Hamevî, Muʻcemü’l-Üdebâ, VI, 2445.