İçeriğe geç
Anasayfa » ÇOCUKLAR HUSUSUNDA ÂLİMLERİMİZİN ÖRNEKLİĞİ

ÇOCUKLAR HUSUSUNDA ÂLİMLERİMİZİN ÖRNEKLİĞİ

Bizleri yaratan yüce Allah birçok şeyi emanet vermiştir. Canımız, bedenimiz, ailemiz, malımız, işimiz hep emanettir. Bu emanetler içerisinde en başta gelenlerden birisi de çocuklarımızdır.

Geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızı yetiştirmek emek ister, sabır ister, sevgi ve ilgi ister. Çocukların maddî ihtiyaçlarının yanında manevî ihtiyaçları da vardır. Onların bedenleri nasıl maddî gıdaya muhtaçsa gönülleri de manevî gıdaya muhtaçtır. Günümüz dünyasında varlıklı bir ailede yaşadığı hâlde sevgi ve ilgiye muhtaç hatta aç çocukların sayısı hiç de az değildir.

Biz bu yazımızda çocuklarımızın manevî gelişim ve eğitiminde bize faydalı olacağını düşündüğümüz bazı kıssaları aktaracağız. Âlimlerimizden aktaracağımız bu kıssaların bizler için çocuk eğitiminde faydalı olmasını ümit ediyoruz.

Seni Görevden Aldım

Bir devlet memuru Hz. Ömer’in (r.a) yanına gelir. ‎Bakar ki Hz. Ömer (r.a) sırt aşağı yere yatmış, çocukları ‎üzerinde oynuyorlar. Bu durum adamın hiç hoşuna gitmez. ‎Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a) ona sorar:‎

‎-  Senin ailenle ilişkin nasıl?‎

‎-  Ben eve girdiğimde herkes susar, çıt çıkmaz.‎

  • Seni görevden aldım. Çünkü sen ailene ve çoluk ‎çocuğuna merhamet etmiyorsun. Ümmet-i Muhammed’e ‎nasıl merhamet edeceksin?‎[1]

Önce Kendin

İmam Şafi (rh), Halife Harun Reşid’in (rh) oğullarına hoca tayin edilen Ebû Abdissamed’e (rh) şu tavsiyelerde bulunmuştur:

  • Halife çocuklarının davranışlarını düzeltirken yapacağın ilk iş kendi davranışlarını düzeltmek olsun. Çünkü onların gözü daima senin üzerindedir. Onlara göre senin yaptığın şeyler güzel, yapmadığın şeyler de çirkindir. Onlara Allah’ın kitabını öğret. Onları bu konuda zorlama ki usanmasınlar, tamamen de bırakma ki terk etmesinler. Onlara sözlerin en güzelini, şiirlerin en iffetlisini bolca öğret. Onlar bir ilmi iyice öğrenmeden başka bir ilme geçme. Çünkü kulağa çok fazla söz girmesi kafa karışıklığına yol açar.[2]

Mükâfat

Meşhur sûfîlerden İbrahim b. Edhem (rh) şöyle anlatmıştır:

“Babam küçükken bana şöyle demiştir:

  • Oğlum, hadis öğren. Bir hadis duyup da onu her ezberlediğinde sana bir dirhem.

Ben bu şekilde hadis öğrendim.”[3]

Ben de Geliyorum

Mevlânâ Hazretleri (rh) çocukları çok severdi. Çocuklar da onu severlerdi. Ne zaman mahalleden geçse koşarak yanına gelirlerdi. Yine bir defasında mahalleden geçerken çocuklar hemen yanına koştular. Fakat bir çocuk uzaktaydı. “Ben de geliyorum.” diye seslendi. Mevlânâ o çocuk gelene kadar bekledi.[4]

Çaresiz Kaldığımızda

Şaʻrâniyye tarikatının kurucusu ve binlerce talebe yetiştirmiş meşhur mutasavvıf Mısırlı Abdülvehhâb eş-Şaʻrânî (rh) şöyle anlatıyor:[5]

“Büyüklerin ahlâkından birisi de hem kendilerinin hem de çocukları ve talebelerinin işlerini Allah’a havale etmek yani Allah’a ısmarlamaktır. Büyükler çocuklarının hidayet üzere olması konusunda sadece Allah’a güvenirler. Çocukları haktan uzakken Allah’tan sadece kendileri için bir şey istemezler.

Benim oğlum Abdurrahman da ilim öğrenmeye hiç meraklı değildi. Benim de bu duruma çok canım sıkılırdı. Allah tarafından içime onun işini kendisine ısmarlama duygusu geldi. Ben de onun durumunu Allah’a ısmarladım. O gece ben bir şey demeksizin baktım ki kendiliğinden ilim öğrenmeye başladı. İçinde bir ilim zevki oluştu. Kısa sürede kendisinden önce ilim okumaya başlayanlardan daha iyi bir seviyeye geldi. Oğlumun işini Allah’a ısmarlayarak epeydir beni uğraştıran bu yorgunluktan kurtulup iç huzuruna ermiş oldum. Allah Teâlâ onu öğrendiğiyle amel eden âlimlerden eylesin. Âmîn”

Daha sonra Şaʻrâni’nin oğlu Abdurrahman büyük bir âlim olur ve babasının yerine geçerek binlerce talebe yetiştirir.

Şaʻrâni’nin bu ifadelerinden şu anlaşılmaktadır:

Bir baba veya anne çocuğunun eğitim ve terbiyesi için gayret gösterirken onun için çok önemli olan duayı da ihmal etmemelidir.

Sonuç

Bu kıssaları çoğaltmak mümkündür. Medeniyetimize baktığımızda çocuk eğitimine büyük bir önem verildiği görülür. Bizlerin de yeni bilgiler ışığı altında medeniyetimizden gelen bu engin tecrübeden istifade etmesi, onların eğitimi açısından son derece önemlidir.

 Fransız şarkiyatçı J.H.A. Ubicini Osmanlı’yı kastederek şöyle demiştir:[6]  “Çocuklarını daha fazla sevgi, özen ve şefkat içinde yaşatan bir memleket bilmiyorum.”


[1] el-Ebşîhî (el-İbşîhî), Ebü’l-Feth Bahâüddîn Muhammed b. Ahmed b. Mansûr el-İbşîhî el-Mahallî, el-Müstetraf Külli Fennin Müstezraf, Âlemü’l-Kütüb, Beyrut 1419, s. 137.

[2] Ebû Nuaym el-İsfahânî, Ahmed b. Abdillâh b. İshâk, Târîhu İsbahân (Ahbâru İsbahân), nşr. Seyyid Kisrevî Hasan, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1410/1990, IX, 147.

[3] Muhammed b. Muhammed el-Âmirî el-Gazzî ed-Dımaşkî, Necmüddîn, Hüsnü’t-Tenebbüh li-mâ Verede fi’t-Teşebbüh, Dâru’n-Nevâdir, Suriye 1432/2011, X, 223.

[4] Hidâyetoğlu, A. Selâhaddin, Hazret-i Mevlânâ Muhammed Celâleddin-i Rûmî Hayatı ve Şahsiyeti, Konya 2012, s. 60.

[5] Ebü’l-Mevâhib (Ebû Abdirrahmân) Abdülvehhâb b. Ahmed b. Alî eş-Şa‘rânî el-Mısrî, Tenbîhü’l-Muğterrîn Evâhıre’l-Karni’l-ʿÂşir ʿalâ mâ Hâlefû fîhi Selefehümü’t-Tâhir, nşr. Abdülvâris Muhammed Ali, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut ts, s. 23.

[6] https://www.fikriyat.com/galeri/tarih/osmanlida-cocuk-olmak/4