İçeriğe geç
Anasayfa » DOĞAYA KAÇARKEN NELERİ KAÇIRMAK

DOĞAYA KAÇARKEN NELERİ KAÇIRMAK

Hakk’ı arar isen kalbinde ara

Kudüs’te Mekke’de hacda değildir

Mekânın insana etkisi su götürmez bir gerçek. İçinde bulunduğumuz ortam çoğu kez duygularımıza yön veriyor, hareketlerimizi belirliyor ve hatta bizi iyiye ve kötüye sevk edebiliyor. Evet, Yunus’un şiirinde belirttiği gibi kemâlâtın kaynağı içimizde. Ancak hepimiz dışımızdaki şartların hayatımıza olan etkisini görüp en doğru yerde bulunmaya çalışırız. Bu “doğru yer” çoğu kez “bir başka yer” olarak da algılanır. Öyle ya burada olabilecek olana zaten ulaştık daha iyisi bir başka yerde olsa gerek; gitsek ve kavuşsak. Bu hazır formül şehirli insanı uzunca zamandır doğaya yönlendiriyor. Şehirleri terk edip doğanın içinde bir hayat modası gittikçe revaç buluyor. El değmemiş doğa bizlere çocukluğumuzdaki saflığı ve hayallerimizdeki bitmek bilmeyen güzellikleri peşinen verince, beklentimiz iyice netleşiyor: Bizi iyiye ve güzele taşıyacak yer burası olmalı.

Doğa: güzellik, sağlık, erdem.

Ormanlara adım atmış herkes bilir, orada hayat bir başka yaşanır, zaman bir başka akar. Orada ses de sükût da olağanüstüdür. Bütün o canlılığın ve değişimin içinde tamamlanmış, bitmiş bir güzelliği seyrederiz. İlk kez bile görsek içimizin en derinlerinde aşina olduğumuz bir güzelliktir bu ve bizi bir yerlere taşıdığını sezeriz. Bu güzelliğin içinde insanı iyileştiren ve dahası eğiten bir taraf da vardır. Japonların orman banyosu geleneği güzel bir örnektir. Ormanda bulunmak suretiyle iyileşmeye dinçleşmeye çalışırlarmış. Herhangi bir egzersiz veya yürüyüş yapmadan yalnız ormanın manzarasını, sesini, tadını, kokusunu ve hissini yaşayarak. Tabiatın bu iyileştirici gücünde yalnız Japonlar değil tüm insanlık hemfikirdir herhalde.

Doğa, güzel ve iyileştirici olduğu kadar eğiticidir de. Çünkü oradaki canlıların hayatı birçok açıdan insana benzer. Mesela ağaçlar odundan bir gövde ve yapraklardan ibaret görünseler de aslında gören, duyan, koku alan etraftan haberdar ve birbirleriyle haberleşen canlılardır. Yine mesela anne ağaçların yavrusunu beslediğini, koruduğunu ve eğittiğini öğrenince onların da kendine ait yaşamı olan canlılar olduklarını hissediyoruz.[1]

Bize benzeyen bu canlılarda bilgece davranışlar görüp onlardan feyz almak da mümkün. Mesela ağaçlar tek başlarına ya da küçük gruplarla çok sağlıklı olamayacaklarını bilircesine hep birlikte yaşarlar. Zayıf ağaçlara destek olmaları, zor şartlara hemen adapte olmaları ve birçok ihtiyaçlarını takım çalışması yaparak gidermeleri bize kendilerince bir akla sahip varlıklar olduklarını hissettirir. Kendi güçlü özelliklerine hangisi uygunsa ona göre gölgede, sulak alanda, açık arazide ya da ormanda hayata tutunan ağaçları gözlemek dikkatli gözler için derin düşüncelere birer kapı açabilir.[2]

Peki doğa insanoğlu için de hep güzel mi? Güzellik, sağlık ve bilgelik ancak doğada mı bulunur?

Öyle görülüyor ki biraz da modern zamanların abartısı olan bu rüyadan uyanmaya ihtiyacımız var. Bir yırtıcıya av olmak veya yuvarlanmak için fırsat kollayan bir kayaya basmak bize doğada olmanın büyülü rüyasını sorgulatabilir. Fotoğraflarına hayran kaldığımız okyanus adaları veya Grönland gibi izole ülkelerde gıda kıtlığıyla mücadele için yaşlıların düzenli olarak öldürüldüklerini öğrenmek[3] bize doğadaki insanın yalnızca orada bulunmakla kemale eremeyeceğini de öğretir.

Doğa güzellemesi modasından bir an kendimizi kurtarırsak insanoğlunun birçok güzelliğe ve erdeme aslında şehirlerde ulaştığını teslim ederiz. İlim, fen ve sanatın inkişafı bir yana insanın kendini tanıması da kendini gerçekleştirmesi de yine insanla oluyor. Bilinci, iradesi ve nefsi olan bir varlıkla ilişkimizden öğrendiklerimiz tabiatın öğrettiklerinden hem daha fazladır hem de içselleştirmeye daha müsait ve çok daha derinliklidir. Erdem sahiplerinden iyiliği, edepsizden edebi ve muhatap olduğumuz hemen her insandan bir şeyleri öğreniriz. İnsanla her karşılaşma tekâmül ettiren tecrübeler bırakır.

Bu bazen tabiata kaçmayacağımız manasına gelmez. Hatta kimi insanlar vardır dağlarda tek başına yaşayabilen istisnai ağaç türleri gibi bir dağ başında yalnız başına ömür sürüp kemalâtını tamamlar. Ancak bu istisnalar genele örnek teşkil edemez. İnsan, kendini gerçekleştirmek için kendi cevherini besleyecek, serpilmesine imkanlar açacak ve ortaya koyduğu eserin takdir edileceği ortamlara ihtiyaç duyar. Kaliteli bir kayın tohumu gibi. Ne kadar kaliteli bir toprağa düşse de orada tek başına olduğu takdirde kısa bir süre sonra dünyadaki nöbetini tamamlar. Eğer o tohum yüzlerce yıldır var olan bir kayın ormanına düşerse ne mi olur? Kendisini soğuktan, sıcaktan, hastalıktan koruyacak, yapraklarını silip süpüren orman hayvanlarından ve kemirgenlerden uzak tutacak, gerektiğinde ihtiyaç duyduğu mineral desteğini verecek ve fidanlarını sağlıklı yetiştirebileceği güçlü bir ağaç sisteminin içine doğmuş olur.

Kendi meşrebince hedeflerine doğru ilerleyen insan için de benzer bir durum söz konusudur. İyi bir yazar ciddi bir edebiyat ortamında, kaliteli bir tüccar büyük pazarlarda, ustanın kalfanın iyisi bile büyük şantiyelerde potansiyelinin zirvesini yakalayabilir. Bunu genelleyerek pekâlâ insanın gerçek potansiyeline ancak şehirlerde ulaşabileceğini kabul edebiliriz.

Boşuna gezmişim yok tabiatta

İçimdeki kadar iniş ve çıkış

O zaman diyebiliriz ki doğanın bütün güzelliğine ve terbiye ediciliğine rağmen insanoğlu ortaya koyduğu güzelliklerin çoğunu şehirlerde ortaya koymuştur. Hapishanelerde ve çilehanelerde dahi nice kemalâtlar yaşanmış nice eserler verilmiştir. Şehirler doğadan uzaklığıyla bizi ne kadar yorsa da kendini ve dünyayı keşfeden, maddî manevî tekâmüller yaşayan insanlar çoğunlukla buralardan çıkar. İnzivalar bile çoğu kez, şehirde ve diğer insanlarla beraberken elde edilen hâsılatın işlendiği zamanlardır.

Doğayla ilişkiyi koparmak kadar şehirle irtibatı koparmak da iyi olmasa gerek, ne dersiniz?


[1] Peter Wohlleben, Ağaçların Gizli Yaşamı, Kitap Kurdu Yay., 2018; Ayrıca bakınız; Bitkilerin Bildikleri (Metis Yay.)2018

[2] Peter Wohlleben, Ağaçların Gizli Yaşamı, Kitap Kurdu Yay., 2018.

[3] Judith Schalansky, Ücra Adalar Atlası, Kırmızıkedi Yay., 2019.