İçeriğe geç
Anasayfa » Dünya Hayatı Geçicidir

Dünya Hayatı Geçicidir

Dünya kelimesi “yakın olmak” manasına gelen “eddünüv” kökünden türemiş “en yakın” anlamını ifade eden “edna” kelimesinin müennesidir. Kur’an-ı Kerim’de ahiret ve ahiret hayatının karşılığı olmak üzere çok defa, en yakın hayat anlamındaki “elhayatüddünya” tamlamasında hayat kelimesinin sıfatı olarak kullanılmıştır. Bu yakın hayatın ardından gelecek olan hayata “sonraki hayat” anlamında gelen ahiret hayatı adı verilmiştir. Dünya kelimesinin “aşağılık, alçaklık, adilik” manasındaki “denaet” kökünden geldiği de ifade edilmiştir. Yani aşağıların en aşağısı demektir. Dünya ve “mâfîhâ”ya (dünya varlığına) karşı aşırı tutkusu olup gönlünü kaptıranların da süflileşip aşağıların en aşağı derecesine yuvarlanması kaçınılmaz olur. Dünya hayatı Kur’an-ı Kerim’de genellikle ahiret hayatı ile birlikte zikredilmiştir. Bazen ikisi arasında karşılaştırma yapılarak ahiret hayatının asıl (kalıcı) çok daha hayırlı ve en üstün bir hayat olduğu ifade ediliyor. Dünya; taliplerine (müşterilerine) karşı durmadan süslenip durur. Bu müşterilerini kendine bağladıktan sonra azı dişlerini göstererek sırıtmaya başlar ve bu müşteriler de yollarını karıştırıp mutedil, müstakim olan yolu seçemez, hak ve batıl seçeneğinden mahrum kalırlar. Onlara hayret edecekleri gizliliklerini açıklar, öldürücü zehirlerini bal şerbeti diye yutturur. İsabetli zehir oklarını onlara yağdırır. İnsanoğlu büyük emeller peşinde koşar. Mal ve servet toplar; yüksek binalar, gökdelenler, villalar, köşkler, apartmanlar inşa ederler. Hâlbuki günün birinde bütün bunların bir mezar olacağını, servetlerinin yok, bunca emeklerinin zayi, dünya ile alakalı tüm dilek, temenni, arzu ve isteklerin heba olup gideceğini insanoğlu hiç düşünemiyor. Çünkü dünya hayatı öyle bir hayat ki gelen kalmıyor giden de gelmiyor. Çünkü dünyaya her gelen insan misafirdir. Şu kadar zaman kalacağım diye mukim olma şansımız yok. Bu uzun yolculuğa ne zaman çıkacağımız da belli değil ama bu yolculuk kesin. Bu uzun yolculuğa çıkmak için hazırlığımız ne kadar olmalıdır? İsterseniz bunun en güzel cevabını Efendimiz (s.a.v’)’in fem-i saadetlerinden dökülen inci tanelerinden alalım. Yani sunacağım bir hadis-i şerif mealinden öğrenelim. Bu hadis-i şerif İmam Gazali’nin (r.a) “Eyyuhe’l-veled” isimli risalesinde geçen bir hadis-i şeriftir. İmam Gazali bu risalesinde İmam Şibli’den nakleder, der ki; “Dört yüz üstadın hizmetinde bulunmak suretiyle kendilerinden 4000 hadisi okuyup öğrenme imkânını bulduktan sonra bu hadis-i şeriflerin içinden sadece bir hadis-i şerifi seçip onunla amel etmeye karar verdim. Çünkü okuduğum diğer hadis-i şeriflerin içeriği özet olarak bu hadis-i şerifin içinde münderiç olduğunu gördüm. Ayrıca öncekilerin ve sonrakilerin ilmi de bu hadis-i şerifte mevcut olması hasebiyle kurtuluşuma vesile olacağını düşünerek bu hadis-i şerifle amel etme kararına vardım.”

Mealini sunmak istediğim hadis-i şerif şudur. Efendimiz (s.a.v) bir kısım sahabe-i kiramın şahsında kıyamete kadar gelecek bütün ümmet-i Muhammede hitaben şöyle buyurdular:

1) “Dünyada ne kadar kalacaksan(ız) (dünya için o kadar çalışın). Yani dünyada kalacağınız kadar çalışın.”

2) “Ahirette de ne kadar kalacaksan- (ız) (orası için de) o kadar çalışın (o kadar ibadet ediniz).

3) “Allah’a ne kadar muhtaçsan(ız) Allah için de o kadar (çalışın, ibadet ediniz).”

4) “(Cehennem) ateşine ne kadar sabredip dayanabilirsen(iz) (cehennem için de) o kadar çalış(ın) (günah işleyerek cehennem ateşine hazırlanın).”

Hz. Ebuzer (r.a) diyor ki: “Efendimiz (s.a.v) bana şu dört şeyi yerine getirmemi emir ve tavsiyede bulundular:

1) “Ey Ebuzer! (Bineceğin) gemin yepyeni olsun, çünkü deniz çok derindir.” Gemiden maksat imandır. Taklidî imandan tahkikî imana geçiş yap demektir. Denizden murat da cehennemdir.

2) “Azığın da çok olsun, çünkü çıkacağın sefer, yolculuğun çok uzaktır.” Azıktan kasıt salih amellerdir.

3) “Yükün de (çok) az olsun, zira (seyir edeceğin) yol (çok) korkunç ve tehlikeli (bir yoldur).” Buradaki yükten maksat  kişinin işlediği günah ve isyandır.

4) “Amelini de ihlas üzere icra eyle (ihlasla iç içe ol). Çünkü Allah (c.c) her şeyi layık-ı vechi ile bilen ve görendir.”

Kur’an-ı Kerim ayetlerinin çoğu, dünyanın zemmi, insanları ondan vazgeçirmek ve ahirete yönlendirmekle alakalıdır. Hatta peygamberlerin gönderilmesinin sebeb-i hikmeti de budur. Dolayısıyla Kur’an-ı Kerim’in en çok üzerinde durduğu hususlardan biri de dünya ve ahiret hayatıdır. Dünyayı tanımadan onun hile ve tuzaklarından nasıl korunabilirsiniz ki? Dünya hayatını bize en açık bir şekilde tanıtan ve onun kimliğini ortaya koyan Kur’an ayetlerinin bir kısmının meallerini sunmaya çalışalım inşallah.

  1. Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, oyalanma, bir süs, aranızda bir övünme ve daha çok mal ve evlat sahibi olmaktan ibarettir. Bu tıpkı; bitirdiği bitkiyle çiftçilerin hoşuna giden bir yağmur gibidir. Sonra o bitki kurur da sen onun sapsarı olduğunu görürsün. Nihayet çerçöp olur.  Âhirette ise çetin bir azâb vardır, Allah’tan mağfiret ve rıza vardır. Dünya hayatı aldatıcı bir menfaatten (geçimden) ibarettir.”1

    Dünya hayatı, çocukların oyunu, kadınların süsü gibi bir övünme; tüccarların biriktirmesi gibi bir biriktirmeden ibarettir. Akıllı bir mümin onunla yetinmek, mutmain olmak, huzur bulmak şöyle dursun ona kalben meyil bile etmez.

    2) Dünya hayatının misali gökten indirdiğimiz bir suya (yağmura) benzer. İnsanların ve hayvanların yediği yeryüzü bitkileri bu su ile birbirlerine karışır. Nihayet yeryüzü, zinetini takınıp süslendiği ve halk ona kadir olduklarını zannettikleri bir anda gece veya gündüz ona afet emrimiz gelir de sanki dün hiç yokmuş gibi onu kökünden koparılarak biçilmiş bir hale getiririz. İşte biz iyi düşünecek bir kavim için âyetleri böyle açıklarız.”2

    3) (Râsulüm) “Onlara dünya hayatının misalinin tıpkı şöyle olduğunu anlat: Dünya hayatı gökten indirdiğimiz su gibidir. Yerin bitkisi onunla karıştı (yemyeşil oldu) ardından rüzgârların savurduğu çöp kırıntısı haline geldi. Allah her şeye muktedirdir.”3 Onun için akıllı bir mümin aldanmayan kimsedir. Bu hayat uzunca bir hayat gibi görünse de sonunda yok olup gidecektir. Süsleri hoş da olsa nihayet solup ve sönüp yok olacağı kesindir.

    4) “İnsanlara kadınlardan, evlatlardan, kantarlarca yığılmış altın ve gümüşten, salınmış cins atlardan, davarlardan ve ekinlerden gelen zevklere aşırı düşkünlük süslü gösterildi. (Bütün) bunlar dünya hayatının (geçici) bir metaıdır. Asıl varılacak güzel mekân Allah katındadır.”4

    5) “Dünya hayatı aldatıcı bir metadan başka bir şey değildir.”5 Bu ayette dünya hayatı aldatıcı ve basit mala benzetiliyor, öyle bir mal ki insanlara satmak için kusuru gizleniyor. Nihayet o malı alanlar aldanırlar. Dünyayı ahirete tercih edenlerin durumu budur. Ahireti dünyaya tercih edenler ise dünyayı bir gaye olarak değil, asıl hayat olan uhrevi hayatın kazanılmasına bir vasıta olarak görürler.

    6) “İşte onlar ahiret hayatını verip dünyayı satın alanlardır. Onların azabı hafifletilmeyecektir ve onlara yardımda gönderilmeyecektir.”6 Bu gibi kimselere gelecek olan ilahi azaba, şefaat yolu ile veya başka bir şekilde hiç kimse engel olamayacaktır. Şüphesiz ki hem dünya hem ahiret lezzetlerini birlikte tatmak mümkün değildir.

    7) “Dünya hayatı sadece bir oyuncak ve  eğlenceden ibarettir.”7 Dünya hayatının oyun ve eğlenceye benzemesi iki şekilde olur. Birincisi; oyun ve eğlencenin çabuk bitmesi ve sürekliliği olmamasına göredir ki buna göre ayetin ifade ettiği mana şöyledir: Süs ve cazibesiyle birlikte dünya yok olacak bir şekilde kısa ömürlüdür, devamı mümkün değildir. Bundan dolayı kalbin onunla huzur bulması ve ona meyil etmesi doğru olmaz. Dünya hayatının oyun ve eğlenceye benzetilmesinin ikinci veçhesi ise eğlence ve oyunun akıllı ve basiret sahibi kişilerin yapacağı bir iş olmaması; çocuk, ahmak ve aptal kimselerin işi olmasıdır.

    8) “Onlar dünya hayatıyla sevindiler. Oysa dünya hayatı ahiretin yanında (geçici ve oyalayıcı) bir metadan başka bir şey değildir.”8 Dünya hayatı; aldatıcı, oyalayıcı, gaye ve hedeften uzaklaştırıcı, gaflet ve sefalete düşürücü, gelip geçici bir süs olma özelliklerini içinde barındıran bir sürgün hayatından ibarettir.

    9) “Her kim, bu hemen geçiveren dünyayı isterse ona, yani dilediğimiz kimseye dilediğimiz kadarını dünyada verir, sonra ona cehennemi tahsis ederiz. Kınanmış ve kovulmuş olarak oraya girer.”9

    10) “Kim ahiret kazancını istiyorsa onun kazancını arttırırız. Kim de dünya metaını istiyorsa ona da dünyadan bir şeyler veririz. Fakat onun ahirette hiçbir nasibi olmaz.”10

    Rağıb el-İsfahani der ki: “İnsan dünya hayatında ekin eken birisine benzer. (Kişinin) yaptığı amel, ekinidir; dünyası ise ekin ektiği tarlasıdır. Ölüm anı, hasat zamanı; ahiret  ise harman yapma yeridir. Kişi sadece ektiğini biçer, neyi hasat etmişse onu ölçeğe vurabilir.”

    11) “Mal ve evlatlar dünya hayatının süsüdür.”11

    12) “Ey insanlar! Şüphesiz Allah’ın va‘di haktır. Dünya hayatı sizi aldatmasın, aldatıcı (şeytan ve insan şeytanları) sizi Allah’ın affına güvendirerek aldatmasın.”12

    Dünya, insanı nasıl aldatır? Dünyanın birçok nimetine sahip olup “Allah bizi çok seviyor, bu mal ve serveti bize iyi olduğumuz, buna layık kimseler olduğumuz ve doğru yolu takip ettiğimiz için veriyor.” diyenler, dünyanın aldattığı kimselerdir. Fakir olup “Allah bizi neden hesaba çeksin ki; malımız mülkümüz zaten yok, verseydi de hesaba çekseydi.” diyenler de aldanmışlardır. Veya mal varlığı yok ama ibadeti, hayrı, hasenatı çok olup “Allah benden daha iyi bir kul mu bulacak?” diye düşünen kimse de aldanmıştır. Dünya hayatı; tatlılığıyla, takındığı süs ve güzelliğiyle, yeşilliği ve güzel manzarasıyla, makam, mevkii, şan, şöhret, şehvet ve servetiyle de  insanoğlunu aldatıyor. “(Aman ha!) dünya hayatı sizi aldatmasın (şeytan da) sizi Allah ile aldatmasın.” âyet-i kerimesinde geçen “el-ğurur” kelimesini bir kısım kurralar “el-ğarur” şeklinde okumuşlardır. Bu kıraate göre kelimenin ifade ettiği mana, “(Ey müminler!) Batıl sizi aldatmasın batıla aldanmayın.” olur. Kur’an ve onun mübelliği olan Efendimiz (s.a.v)’in getirdiği İslam nizamını hazmedemeyen Allah hasımları ve peygamber düşmanları, batılın savunucuları sizi aldatmasın demektir. İbn-i Kesir (r.a), bu gibi kimseler için eşkıya kelimesini kullanır. Bu ifade aynı zamanda kurranın üslubuna da uygun düşmektedir. Çünkü Kur’an-ı Kerim’de geçen ve çoğulu “eşkıya” olan “şaki” kelimesi bu anlamda kullanılmıştır. Eşkıya kelimesi Kur’an-ı Kerim’de kervan soyan, banka soyan, ülkeyi soyup soğana çeviren, mal ve servet eşkıyası anlamında değildir. Kur’an-ı Kerim’in haber verdiği bu tehlikeli eşkıyalar, müminlerin imanını, ihlasını, ahlakını, İslami örf ve adetlerini, izzet ve şereflerini, onur ve şahsiyetlerini soyanlardır. “Dünya hayatını ahiret hayatına tercih eden bu eşkıyalar, insanları Allah’ın (Kur’an ve İslam’ın) yolundan uzaklaştıran, Allah’ın doğru yolunu eğri göstermeye (ve hak yolunu tıkamaya) çalışan zavallılardır.”13

    Batılın bizi (Müslümanları) nasıl aldattığını merak ediyorsak İslam coğrafyasına bakmamızın yeterli olacağı kanaatindeyim. Biz Müslümanlar olarak kendi değerlerimizi geri plana ittik. Batılı ve batının tefessüh etmiş ve kokuşmuş ahlâkını, daha doğrusu ahlâksızlığını, örf ve adetlerini baş tacı edindik. İslam medeniyetinin Avrupa medeniyetine yenik düştüğünü savunduk. Kur’an-ı Kerim’in eşkıya dediğini biz evliya kabul ettik ve eteklerine yapışıp medet umma zilletine düştük ve batıl bizi bu şekilde aldattı.

    Dünyayı levm eden birçok hadis-i şerif de mevcuttur. Bunlardan sadece birkaç tanesini nakletmek istiyorum: “Vallahi ahirete göre dünya sizden birinin şu parmağını (şahadet parmağını kastederek) denize batırıp çıkarması gibidir. Bu parmak denizden ne kadar su ile geri döner, ona (bir) baksın.”14

    “Dünya; yeri olmayanın evi, serveti olmayanın malıdır. Aklı olmayan(ın ömrü) dünyalık toplamakla (meşgul) ilmi olmayan dünyalık üzerinde husumete başlar. Fıkhı olmayanlar (anlamayanlar) dünyalık için haset eder. Tahkikî (bir) imana sahip olmayanlar dünya için (dünyaya) hizmet için koşuşup dururlar.”15 İbn-i Ömer (r.a) der ki: “Rasûlullah (s.a.v) bir tarafından tuttu ve “Ey Abdullah! Dünyada bir garip (yabancı) gibi veya gelip geçen bir yolcu gibi yaşa. Kendini kabir  ahalisinden (ölülerden) biri say.” buyurdular.”16

    Efendimiz (s.a.v) ölü bir koyunun yanından geçerken “Gördüğünüz şu koyun ölüsünün, sahibi yanında bir kıymeti var mı?” diye sorunca oradakiler “Kıymeti olmadığı için onu buraya attı.” dediler. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v) “Nefsim yed i kudretinde olan Allaha yemin ederim ki bu dünyanın Allah katındaki kıymeti; bu koyunun, sahibi yanında olan kıymetinden daha değerli değildir. Eğer dünyanın Allah katında sivrisinek kanadı kadar kıymeti olsaydı Allah Teâla ondan kâfire bir yudum su içirmezdi.”17            

    Dünya; Allah’a, Allah’ın veli kullarına ve hatta Allah’ın düşmanlarına da düşmandır. Dünyanın Allah (c.c) düşmanlığı, Allah’a giden yolları Allah’ın kullarına kapatması ve vuslata engel olmasından dolayıdır. Bunun içindir ki Allah Teâla, dünyayı yarattığından beri onun yüzüne bir defa bile bakmamıştır. Dünyanın Allah’ın dost kullarına olan düşmanlığı ise onlara karşı her türlü süs ve zinetini takınarak kendi yaldızlı ve çekici parlaklığıyla onları kuşatması ve aldatmaya çalışmasıdır. Dünyanın bu hilesinden kurtulmak için bunca meşakkatlere katlanmaları, dünyanın onların sabır ve tahammül sınırını zorlayarak bunca acı ve zorluklara duçar olmalarına sebep olduğu içindir. Dünyanın Allah’ın düşmanlarına karşı olan düşmanlığı ise çeşitli hilelerle onları aldatarak kendi tuzağına düşürmekle ciğerlerini parçalayan hasret ve nedamet içine sürüklemesi, ebedi kurtuluş ve mutluluktan mahrum bırakmasındandır. Bir mü’minin hem ana yurdu hem de baba yurdu cennettir. Yaşamakta olduğu dünya hayatı ise sürgün hayatıdır. Ölüm ise bu sürgün yurdundan ana yurdu olan cennet vatanına vuslat için Rabbimizin bir hediyesi, bir armağanıdır. Buna rağmen insanoğlu ölümden korkuyor. Neden? Çünkü mamur bir evden harabe olan bir eve (kabre) taşınıyor da ondan. Eğer mamur olmayan bir dünya evinden süslendirilmiş, donanmış, her türlü ihtiyaç karşılanacak şekilde imar edilmiş bir eve (kabir evine) taşınacak olsa korkmadan, mahzun olmadan tebrik ve müjdelerle o evine taşınacaktır. Ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerin açıklamalarından yola çıkarak konuyu özetleyecek olursak dünyayı gaye edinip ona gönül bağlamak, dünyanın sevgi ve muhabbetini kalbe yerleştirmek suretiyle ehl-i dünya olmak zem ediliyor ve yasaklanıyor. Ancak bu, dünyaya önem vermemek, dünyayı tamamen terk etmek manasına gelmez; eğer dünyada yapılan bütün çalışmalar dünyaya münhasır değil de hep ahirete  yönelik ise, dünya gaye değil de gaye ahiret ise, tercih edilen hep ahiret ise, ahirete mukabil dünya hayatını satın alma zilletine düşmek yerine dünyaya mukabil ahireti satın alma izzet ve şerefine nail olabilmek için tüm imkânlar sonuna kadar kullanılıyorsa, dünyaya aldanma yerine dünyayı aldatıp uhrevi hayatı kazanmak için dünya basamak olarak kullanılıyorsa o zaman dünyanın ahiret için vazgeçilmez bir vasıta, bir araç olduğu ortaya çıkar. Hz Mevlana (r.a), dünyayı deryada yüzen bir gemiye benzetir; geminin seyr u sefer etmesi için denize (suya) muhtaç olması gibi insanların da hayatlarını idame ettirmek ve ahiret hayatını kazanmak için dünyaya ihtiyacı vardır. Burada dikkat edilecek husus geminin delinmemesidir. Yani dünyayı gaye edinip dünyanın sevgi ve muhabbetini kalbe yerleştirmemektir. Ehl-i dünya olmamaktır.

    Gam değildir gide dünya kala din

    Gam odur ki kala dünya gide din


1 Hadid, 57/20

2 Yunus, 10/24

3 Kehf, 18/45

4 Âli İmran, 3/14

5 Âli İmran, 3/185

6 Bakara, 2/86

7 En’am, 6/32; Ankebut, 79/64

8 Rad, 13/26; Nisâ, 4/77; Tevbe, 9/38

9 İsra, 17/18

10 Şûrâ, 42/20

11 Kehf, 18/46.

12 Lokman, 31/33; Fâtır, 35/5.

13 İbrahim, 14/3.

14 Müsned-i Ahmed, 24270.

15 Mişkâtü’l-Mesâbîh, 5211 nolu hadis.

16 Buhari, İbn-i Mace, Tirmizi.

17 Sahih-i Müslim, 2957 nolu hadis.