İnsanoğlu yaşanan çağın etkisiyle çok hızlı bir hayatın içinde yer almaktadır. Bir tuşla büyük bir kütüphaneyi masasının önüne getirebiliyor, iki buçuk saatte kilometrelerce öteye gidebiliyor, küçücük bir telefon vasıtasıyla dünyayı cebinde taşıyabiliyor. Artık birçok şeyi uzun süre beklemeden yapan bir nesil olarak hayat sürüyor. Hamuru dahi bekletmeden mayalayabilen, ölçüp biçmeyi bilgisayara yaptıran bir nesil için uzun süre netice beklemek gerçekten zor bir imtihandır. Maalesef aceleci bir nesille karşı karşıyayız.
Günler hala 24 saat, yıl hala 365 gün… Ama ne günler yetiyor insanlara ne yıllar… Bir taraftan hızlı hayatlar istiyoruz, bir taraftan da “Ne çabuk geçti yıllar.” diye hayıflanıyoruz.
Sabahın erken saatlerinde, çalar saatin ziliyle başlıyor zamanla yarış. Tıraş olunacak, saçlar taranacak, kıyafet seçilecek… Kahvaltıya çokça vakit bulamadan apar topar evden çıkılacak, ayaküstü yolda bir şeyler atıştırılacak, itiş kakış otobüse, dolmuşa binilecek… Arı kovanından bozma işyerlerinde, telefonlar, randevular… Eyvah, yine gün akşam oldu! Yine bitmedi işler. Gün geceye sarkacak, gece gündüze…
İnsanoğlu, hayatında boşluk ve durağanlık istemiyor. Hızlı okuma kursu, hızlandırılmış eğitim, hızlı tren, çabuk çorba, fast food (hızlı yiyecek)… Yaşanacak ne varsa bir çırpıda yaşansın; ne olacaksa bir an evvel olsun bitsin diyerek hayatı oldubittiye getiriyor. Yaşananlar üzerinde durup düşünmek yok, hayatı anlama ve anlamlandırma çabaları yok. Acı, tatlı, hissetmiyorlar bile hayatı.
İnsanın acelecilik yönünü, Kur’an da özellikle vurgulamaktadır. “İnsan aceleci olarak yaratılmıştır. Size ayetlerimi göstereceğim. Bunu benden acele istemeyin.”[1] İnsan bir yandan bünyesinde var olan acelecilikle sıkışırken, bir yandan da hedefine doğru yürümektedir. Bu şartlardaki insana imandan sonra sabır kadar acil lazım olan ikinci bir şey herhalde yoktur.
Efendimiz (sav), “Teenni eden isabet eder. Acele eden hata eder.” buyuruyor. Çünkü acele işin içinde şeytan da yerini alıyor. Kimi zaman, nefse hoş gelen bir durumla karşılaştığımızda, içimizden bir ses, “Fırsatı kaçırma, böyle bir şans çıkmaz karşına.” gibi telkinlerde bulunabiliyor. Bu tür durumlarda ölçüp tartmadan karar vermek, bazen vâkıf olmadığımız bir işe girişmek sonrasında istemediğimiz sonuçlarla karşılaşmamıza sebep olabiliyor. Son zamanlarda yaşanan dolandırıcılık olaylarında fırsatları(!) kaçırmak istemeyip aceleci davrananların sayısı çoğunluktadır mesela.
Modern hayatın dayatmaları neticesinde, acele edilerek, düşüncesizce girişilen davranışların ceremesi ağır olabilmektedir. Onun için bazı kararları verirken aceleci davranmamalı ve Müslümanın tavrı gereği, verdiğimiz her kararda evvela ahiret eksenli düşünmeliyiz. Bir işi yaparken “Acaba İslam’a uygun mu? Haram mı, helal mi?” diye mutlaka düşünmek lazım. Sonrasında diğer kriterleri de göz önünde bulundurarak kararımızı vermemiz gerekir.
Aceleci olmamız gereken bazı durumlar da vardır tabi. Misafir gelince ikramda bulunmak, günah işleyince hemen tövbe etmek, vakti girince namazı kılmak, sadaka vermek, defin işini erken yapmak gibi konularda aceleci davranmakta fayda vardır. Yine kız ve erkek çocuklarına dini bilgilerini öğretmek, namaza başlamalarını sağlamak ve buluğa erip olgunlaştıktan sonra da dengi biriyle evlendirmek noktasında aceleci davranmak Efendimiz (sav) tarafından tavsiye edilmiştir. İbn Mâce’de geçen bir hadiste Peygamberimiz (sav); “Ölmeden önce tevbe edin. Hayırlı işleri yapmaya mani çıkmadan önce acele edin. Allah Teâlâ’yı çok hatırlayın. Zekât ve sadaka vermekte acele edin. Böylece Rabbinizin rızıklarına ve yardımına kavuşun.” buyuruyor.
Rabbimiz her şeyi bir anda yaratma gücüne sahipken, bunu yapmayıp yarattıklarında tedriciliği tercih etmiştir. Dünyanın ve insanın yaratılması, yağmurun yağması, sıcağın oluşması, ateşin yakması gibi pek çok olayı derinlemesine tahlil etme imkânımız olmasa bile, tüm bunlar bu kural çerçevesinde olup bitmektedir. Kâinatın hiçbir evresinde acelecilik yoktur.
Hızlı olmakla hiçbir şey yakalanmadığı gibi, ağır kalmakla da kaçırılan hiçbir şey yok. İnsanlar çalışıyor, plan üstüne plan yapıyor olabilir. Ortaya çıkacak sonuç, Allah’ın mülkünde koymuş olduğu kanunlara göre olacaktır. Ne yaparsak yapalım sünnetullahı aşamayız. Zamanın Efendisi kendi hükmünü icra edecektir nasılsa, işin hızlı veya yavaş olması neyi değiştirir ki? Öyle ise bu acele etmek niye?
[1] Enbiyâ, 21/37.