İçeriğe geç
Anasayfa » et-TARÎKATÜ’L-MUHAMMEDİYYE ve’s-SÎRETÜ’L-AHMEDİYYE

et-TARÎKATÜ’L-MUHAMMEDİYYE ve’s-SÎRETÜ’L-AHMEDİYYE

“Faziletlerin hepsini, kaçınılması gereken haramlar ve rezil edici şeylerin her birini cem ettiğini, Rasûllerin Efendisinin sünnetlerini beyan ettiğini, selef-i sâlihînin ahlâkının bilinmesinde kâfi olduğunu… [fark edince] bu kitabı şerh etmek istedim.” der Recep b. Ahmed, Tarîkat-ı Muhammediyye’ye yazdığı şerhinin mukaddimesinde. Bir şerhin ale’l-`âde mukaddimesinden daha fazlasıdır bu cümleler. Bir eserin neden bu kadar takdir kazandığını, ilgi gördüğünü anlatır bizlere. Her dönem niçin okunduğunu; niçin ellerden, dillerden düşmediğini söyler. Farklı kılan özelliklerden bahseder, kıymetini bir nebze olsun belli eder. Bizi bu kitap hakkında yazmaya sevk edene işaret eder.

İmam Birgivi’nin et-Tarîkatü’l-Muhammediyye ve’s-sîretü’l-Ahmediyye’sidir bu eser. Hicrî 929’da Balıkesir’de doğar İmam Birgivi. İlk eğitimini müderris olan babası Pir Ali’den alır. İlk olarak Arapça ve mantık okur; hafızlığını ikmâl eder. Akabinde İstanbul’ a gelir ve Küçük Şemseddin Efendi, Ahîzâde Mehmed Efendi ve Kızıl Molla olarak bilinen Abdurrahman Efendi’den ders alır. İcazet aldıktan sonra ilk olarak hocası Abdurrahman Efendi’nin yanına mülazım olur. Bir yandan ders veren İmam Birgivî bir yandan da halkı irşad eder, vaazlar verir. Özellikle hurafelere karşı halkı uyarır ve Kur’an’a sünnete uymaya davet eder. Bir süre sonra Birgi köyüne yerleşir ve orada müderris olur. Dört bir taraftan gelen talebelere dersler veren ve eserler telif eden Birgivî 981 senesinde bir İstanbul yolculuğu sırasında veba hastalığına yakalanır ve hayatını kaybeder. Naaşı ömrünü geçirdiği Birgi’ye getirilir ve defnedilir.

Cilâʾü’l-kulûb, Vasiyetnâme, Risâle fî usûli’l-hadîs, Tefsîru sûreti’l-Bakara, el-ʿAvâmil, İzhârü’l-esrâr gibi hâlâ okunan birçok musannefâtı olan Birgivî’nin hiç şüphesiz en önemli eseri ahlâka dair, et-Tarîkatü’l-Muhammediyye ve’s-sîretü’l-Ahmediyye’dir. Bu eser daha önce İslam dünyasında Muhâsibî’nin er-Ri`âye’si ve İmâm Gazzâlî’nin İhya-i `ulûmi’d-dîn’inin bir devamı niteliğindedir.

Eserini üç ana bölüm ve bunların altında üç ana başlıktan meydana getirir İmam Birgivî. İlk bölüm [1] Kur’an ve sünnete tutunma, [2] bidatlerden, kötü hasletlerden uzaklaşma ve [3] ibadetlerde orta yollu olma, aşırıya kaçmama hakkındadır. Kitabın en uzun kısmı olan “Şerîat-ı Muhammediyye’de önemli olan hususlar” başlıklı ikinci bölüm yine üç ana başlıktan oluşur. Bunlardan ilki akaide dairdir. Sahih bir itikada sahip olunmadığı takdirde işlenecek güzel amellerin hakiki kıymetinin bulamayacağının farkında olan İmam Birgivî bu bahsi husûsen diğer ikisinden önce ele almıştır. İkinci başlık ilimlere dairdir. Burada yaptığı ilimler tasnifi, ameli ilimden soyutlayan anlayışın tam karşısında yer almaktadır. Nitekim burada ilimleri [öğrenilmesi] emredilen, yasaklanan ve mendup olan ilimler olarak ayırır müellif. Üçüncü başlık takvaya dairdir, kitabın üçte ikisini şamildir. İlk önce takvayı açıklayan, önemine işaret eden müellifimiz daha sonra nerelerde takvanın aranacağına geçer. Bu bağlamda kalp, dil, göz, el vs. olmak üzere insanın dokuz tür afeti olduğunu söyler. Özellikle bunların ilk ikisi olan kalp ve dil afetlerini tek tek ele alır, her birinin sebeplerine, çözüm yollarına değinir. Öyle ki sadece bu iki başlıkta yüz yirmi tane hastalıktan bahseder. Üçüncü bölüm ise takvayla bir ilgisi olmadığı halde öyle zannedilen hususlardır. Bu bölüm ile kitap hitama erer.

Eşsiz tertibi eserin bu kadar revaç bulmasında etkilidir. Delil olarak ayet ve sahih hadisler kullanması, çokça kullanılan ancak anlamına pek vâkıf olunmayan ıstılahları şerh etmesi, selef-i sâlihînin sözlerini aktarması ile kitap temeyyüz eder. Daha önce ahlâka dair eserler telif eden Ebü’l-Leys es-Semerkandî ve Abdülkerîm el-Kuşeyrî’den faydalanır, özellikle İmam Gazzâlî’nin İhyâ kitabını başucundan ayırmaz İmam Birgivî.

Böyle bir eser daha yazıldığı günlerden itibaren hak ettiği değeri görmeye başlar. Talebeler tarafından çoğaltılır; okunur, okutulur. İlk olarak Birgivî’nin talebesi Akşehirli Hocazâde Abdünnasîr Efendi bir şerh kaleme alır. Şerh bi’l-kavl ʿale’t-Tarîka isimli notlarını büyük ihtimal müellif nüshasının kenarına alır, et-Tarîkatü’l-Muhammediyye istinsah edildikçe onunla birlikte şerh de istinsah edilir. Takriben bir asır sonra yukarıda ismini zikrettiğimiz Receb b. Ahmed, el-Vesîletü’l-Ahmediyye ve’z-zerîʿatü’s-sermediyye fî şerhi’t-Tarîkati’l-Muhammediyye isimli şerhini kaleme alır. İlim adamları tarafından pek rağbet gören bu eser ilk defa 1261 senesinde Matbaa-i Amire’de tek olarak, daha sonraları diğer Tarîkati’l-Muhammediyye şerhleri ile birlikte tab` edilir.

En meşhur şerhlerinden biri de Ebû Saîd Hâdimî’nin kaleme aldığı el-Berîkatü’l-Mahmûdiyye fî şerhi’t-Tarîkati’l-Muhammediyye ve’ş-şerîʿati’n-nebeviyye fi’s-sîreti’l-Ahmediyye’dir. Konya- Hadim’de doğup ilk eğitimini orada alan Hâdimî, İstanbul’daki medrese eğitiminden sonra tekrar köyüne dönmüş, orada müderrislik yapıp talebe yetiştirmiştir. Hadim’de bulunduğu sırada yazdığı bu şerh büyük ilgi görmüş, ulemanın elinden düşmemiştir.[İmam Birgivi’nin] her bir [meseleyi] hoş bir üslûp, benzersiz bir tertip ve eşsiz bir yöntemle ele alışını fark ettiğimde bir şerh yazmak istedim.” diyen Hâdimî kendi şerhinde de bu esasları göz önünde bulundurmuştur. Bundan dolayı eseri büyük ilgi görmüş, yüzlerce kez istinsah edilmiştir. Matbaanın çalışmaya başladığı dönemlerde de İstanbul başta olmak üzere Bulak ve Kahire’de birçok baskısı yapılmıştır.  

İsmini zikretmeden geçemeyeceğimiz şerhlerden birisi de hicrî 1143 senesinde dâr-ı bekâya irtihal eden Abdülganî b. İsmâil en-Nablusî’nin telif ettiği el-Hadîkatü’n-nediyye şerhu’t-Tarîkati’l-Muhammediyye’dir. Hicrî 1093’te kırk üç yaşında iken tamamladığı bu şerh, Berîka ile birlikte Tarîkat-ı Muhammediyye’ nin en çok müracaat edilen iki şerhinden biri olmuştur. İlk olarak 1279 senesinde Kahire’de basılmıştır. İki cilt halinde daha güzel bir baskısı 1290’da İstanbul’da Matbaa-i Amire’de yapılmıştır.

Farklı dillere tercüme edilen Tarîkat-ı Muhammediyye’nin ilk Türkçe tercümesi İmam Birgivi’nin torunu Kazasker İsmetî Mehmet Efendi’ye aittir. Bir diğer tercüme ise Yusuf Vedâdî’ye ait olan Tekmile-i Terceme-i Tarîkat-i Muhammediyye’dir. Tarikatçı Emir Efendi de Tarîkat-ı Muhammediyye’yi Türkçeye tercüme edenler arasındadır. Burada zikrettiklerimiz ve yer darlığından adını zikredemediğimiz birçok şerh, tercüme ve tahrîc eseri hâlâ çalışılmayı beklemektedir.