İçeriğe geç
Anasayfa » FÎL SÛRESİ KİMLERİ UYARIYOR? KÂFİRLERİ Mİ, BİZ MÜSLÜMANLARI MI?

FÎL SÛRESİ KİMLERİ UYARIYOR? KÂFİRLERİ Mİ, BİZ MÜSLÜMANLARI MI?

Fîl Sûresi’nde ilginç bir olaydan bahsedilir:

Rabbinin, fil sahiplerine ne yaptığını görmedin mi? ﴾1﴿

Onların tuzaklarını boşa çıkarmadı mı? ﴾2﴿

Üzerlerine balçıktan pişirilmiş taşlar atan sürü sürü kuşlar gönderdi. Nihayet onları yenilmiş ekin yaprakları haline getirdi. ﴾3-5﴿” (Diyanet, Meal)

***

Bu olay, hepimizin bildiği gibi Mekke’de yaşandı. Dikkat edilirse, bu sûrede fil olayının sebeplerine, gerekçelerine, hazırlayan gelişmelere değinilmiyor. Olayın sadece nasıl cereyan ettiği, nasıl gerçekleştiği ve neler yaşandığı tasvir ediliyor. Olayı yaşayanların başına nelerin geldiği, onlara verilen cezanın dehşeti anlatılıyor ama ayetler boyunca olayın sebebinden bahsedilmiyor. Bu durumda bu sûre, olayın sebebini bizim fark etmemizi istiyor. Bunu bizim fark etmemizi istemesinin sebebi ise, olayın gerçek gerekçelerini derinlemesine düşünüp idrak etmemizi sağlamak ve bu konuda ciddi bir hassasiyet geliştirmek olduğu açıktır. Cereyan eden olayın iç yüzünü, görünen, gösterilmek istenenler yanında saklanan gerçek gerekçeleri bizim tefekkür ve teemmül ederek tespit etmemizi ve bu önemli konuda ciddi bir farkındalık geliştirmemizi istemektedir.

Fil Sûresi, fil olayını yaşamış olan insanlar henüz hayatta iken nazil olmuştur. Sûrenin nüzulü sırasında yaşamakta olan insanlar, o olayın sebebini, gerekçelerini ve olayı hazırlayan şartları ayrıntılarıyla bilmekte ve hatırlamaktadırlar. Fil ordusunun Kabe’yi yıkmaya ne için geldiğini, ordu ele başısı olan Ebrehe’nin ne yapmak istediğini daha kırk-kırk beş yıl önce olaya canlı şahit olarak bilen insanlar henüz hayattadır ve olayı bütün boyutlarıyla hatırlamaktadırlar.

Olayın baş aktörü Ebrehe’dir. Ebrehe’nin kim olduğu hakkında TDV İslam Ansiklopedisi’nde şu bilgiler verilmektedir:

“Ebrehe mutaassıp bir Hristiyan’dı. Bu dini yaymak için yoğun bir faaliyete geçti. Bu maksatla San‘a’da, Arapça kaynaklarda Yunanca ekklessia kelimesinin Arapçalaşmış şekliyle Kalîs (Kulleys) olarak geçen muhteşem bir kilise yaptırdı…. Böylece bütün Arapları kutsal saydıkları Kâbe yerine bu kiliseyi tavaf etmeye zorlamak, aynı zamanda Mekkelilerin giderek gelişen ticarî faaliyetlerine engel olmak ve San‘a’yı hem dinî hem ticarî bir merkez haline getirmek istiyordu… Ve Mahmud adlı filin de bulunduğu bir ordu ile Mekke üzerine yürüdü.”

Ebrehe hakkında verilen bilgiler, onun görünüşte mutaassıp bir Hristiyan olduğunu, dinini yaymak için çalıştığını, gerçekte ise Kabe’nin çekim gücü vasıtasıyla Mekke’nin bir ticaret merkezi olmasına mâni olmak istediğini, bölge ticaretinin Mekke yerine San‘a (Yemen) şehrinde gelişmesini sağlamak olduğunu gösteriyor. Yani bu bilgilerden Ebrehe’nin, dini, dünyalık çıkarları için kullanmaya çalıştığı açıkça görülüyor.

Fiîl olayının yaşandığı tarih, Rasûlullah’ın x doğum tarihinden 52 gün öncedir. Yani O x henüz doğmamıştır ve Muhammedî İslam yeryüzünde henüz yoktur. Dönem, Hz. İsa aleyhisselâm dönemidir. Yani dönemin hak dini Îsevîlik’tir, Hristiyanlık’tır. Ebrehe, koyu bir Hıristiyan’dır, yani dönemin hak dininin (görünüşte) sıkı bir bağlısıdır. Saldırdığı, yıkmak istediği Kâbe ise o dönemde, içinde üç yüz civarında put bulunan ve şirkin en şiddetli ritüellerinin yaşandığı bir merkez konumundadır. Yani Kâbe, o gün için, hak dinin, İslam’ın değil, şirkin merkezi konumundadır. Kabe’nin etrafında yaşayan Mekkelilerin tamamına yakını müşriktir ve Kâbe’yi, şirkin merkezi olarak kullanmaktadırlar. Dolayısıyla o insanlar, dönemin hak dininin dışında kalmış insanlardır.

Ebrehe de dönemin hak dini adına harekete geçmiştir ve görünüşte hedefi, dönemin hak dinine hizmet etmektir. Gerçekte niyeti ise hak dini kullanarak dünyalık çıkarlar, menfaatler devşirmektir. Mekke’nin bir ticaret merkezi olarak gelişmesine vesile olan Kâbe’yi ortadan kaldırırsa, dönemin hak dinine ait olarak inşa ettiği büyük kilise, insanları San‘a’ya cezbedecek ve bir süre sonra Mekke merkezli ticârî hareketlilik San‘a’ya doğru kayacaktır. San‘a’nın bir ticaret merkezi olarak gelişmesi ise San‘a/Yemen valisi olarak kendisine nice nice ikballer ve imkanlar sunacaktır. İşte Kâbe’yi bu yüzden yıkmak istemektedir. Açık ifade ile söylersek Ebrehe’nin esas hedefi din değil ticarettir. Ve dini, hem de dönemin hak dinini bu art niyeti için kullanmaktadır. İşte bu nokta, bu sûrenin bizlere yani biz Müslümanlara mesajı açısından son derece önemlidir.

Sûrenin tefsirini yaparken Elmalılı’nın kaydettiği aşağıdaki not, çarpıcı bir soruya dikkatimizi çekmektedir:

“Fahreddin Râzî burada, şöyle bir soru sorar: “Kureyş kâfirleri eski zamandan beri Kâbe’yi putlarla doldurmuş değil miydiler? Bu ise hiç şüphe yok ki Kâbe’nin duvarlarını tahrip etmekten daha çirkin, daha büyük suçtur. O halde Allah Teâlâ o azabı niçin yıkma kastında bulunanlara musallat kıldı da onu putlarla dolduranlara musallat etmedi?” Sonra da buna şu cevabı verir: “Çünkü Kâbe’ye putları koymak Allah’ın hakkına tecavüz, Kâbe’yi yıkmak ise halkın hakkına tecavüzdür. Bunun benzeri yol kesenler, kanuna karşı gelen, katildir. Bunlar Müslüman olsa bile şer’an öldürülürler. Halbuki kocamış, ihtiyar, kör ve sabih savmea (manastırda ibadete çekilen) ve kadın kendi hallerinde iken kâfir iseler de öldürülmezler. Çünkü halka zararları dokunmaz.”

Demek ki Ebrehe’ye verilen cazanın sebebi, onun kafir olması ve İslam’ın merkezi olan Kabe’yi yıkmaya teşebbüs etmesi değil, dindar bir mü’min olarak görünüp hak dini kişisel çıkarlarına alet etmesidir. Bu durumda, bu mübarek sûrenin esas muhatabı kafirler, müşrikler değil, biz Müslümanlarız. Bu muhteşem sûre, kafirleri değil biz Müslümanları uyarmaktadır. Dini dünyalık menfaatlerimiz için kullandığımızda biz de çok dindar bir mü’min tablosu sergileyen Ebrehe’ye benzeme yolunda adım atmış oluyoruz demektir.

Hak dinin dünyalık çıkarlar için kullanılmasının türlü türlü şekilleri mevcuttur. Tarih boyunca ve çeşitli toplum katmanlarında çeşitli din istismarı türleri kullanılmıştır. Günümüzde en yaygın istismar şekli ise, Kur’an ayetleri, hadis-i şerifler ve ashab-ı kiram hakkında tartışma çıkararak, düşünceler bulandırılarak, inançlar kurcalanarak şöhret kazanma teşebbüsleridir. Tarih içinde tartışılmış, buruşturularak çöpe atılmış nice konuların yeni fikirlermiş gibi gündeme getirilmesi ve çürük fikirlerle dinin tartışılır hale getirilmesi; kısa yoldan ve kolayca tanınma, medyatik olma ve bu yolla dünyalık kazançlar elde etme imkân ve fırsatları sunmaktadır. Bu mübarek sûreye göre ise dini, kendi ebedi geleceğini kurtarmak için değil de dünyalıklar elde etmek için kullanmak Ebrehe’leşmekten başka bir şey değildir. Allahu a‘lem bi murâdihi bihî.