İçeriğe geç
Anasayfa » GÖNÜL KOMŞUSU – (Orhan KOÇ)

GÖNÜL KOMŞUSU – (Orhan KOÇ)

MÜLAKAT: AHMET ER

Muhterem Hocam, arzu ederseniz öncelikle “Evde Sağlık Hizmetleri Birimi”nden başlayalım. Bu birim hakkında biraz bilgi verebilir misiniz? Ne zaman hizmet vermeye başladı, kimlere ne tür hizmet faaliyetleri göstermektedir…?

Sağlık Bakanlığı tarafından 2010 yılından bu yana yatağa bağımlı vatandaşlarımıza “Evde Sağlık Hizmeti” verilmektedir.  Yatağa tam bağımlı olan hastaların, aileleri ile yaşadıkları ev ortamında hastaya tanı koymaktan ziyade tanısı konulmuş, tedavisi ilgili kliniklerce düzenlenmiş olan tedavilerinin takibini, uygulanmasını ve hasta yakınlarının ya da bakmakla görevli kişilerin bu konudaki eğitimini sağlayarak hizmet vermektedir. Takibe alınan hastaların gerekli tetkiklerinin yapılması, sürekli kullandığı ilaçlarının doğru kullandırılması konusunda eğitim verilmesi, takibinin yapılması,  gerekli tıbbi malzeme ve heyet raporlarının yenilenmesi, yatak yarası varsa pansumanlarının yapılması ve gerektiğinde bakımından sorumlu kişilere de bu konuda eğitim verilmesi, gerekli durumlarda fizyoterapist desteği ile hasta yakınlarının egzersiz konusunda eğitilmesi “Evde Sağlık Hizmetleri Birimi” tarafından yapılmaktadır. Bu hizmetin genel hizmet alanı sosyoekonomik olarak güçsüz vatandaşlarımızdır.

Batılı ülkelerce de verilen evde sağlık hizmeti genelde sivil toplum kuruluşları, belediyeler tarafından verilmektedir. Ülkemiz bu yönden, örneği batı ülkelerinde yok denecek kadar azdır. Yıllarca solunum cihazına bağlı kalan, sonda vasıtasıyla beslenebilen hastalarımız var. Bunlar uzun süre hastanede kalmak zorunda kalıyor. Bu kalış süresinin uzaması hasta ve hasta yakınını olumsuz etkilediği gibi gerçek anlamda evde bakılması mümkün iken hastanelerde tedavi etmek, daha acil durumda kalan vatandaşlarımız için de yatak bulunamaması sorununu ortaya çıkarmakta. 2010 yılında nüfusumuzun binde birini hedefleyerek başlayan sağlık hizmeti 2017 yılında nüfusumuzun binde 4 seviyelerine çıkmıştır. Yaşam sürelerinin artması, kronik hastalıklar ve yaşlanma ile ortaya çıkan hastalıklara ve doğuştan kaynaklı ya da kaza sonucu yatağa bağımlı hale gelen vatandaşlarımıza yönelik sunulan evde sağlık hizmetinin kapsamı giderek genişleyerek atağa bağımlı ve yaşlılık nedeniyle kendi öz bakımlarını yapamayan hastaların, KOAH vb. solunum sistemi hastalıkların, engeli nedeni ile hastaneye gelemeyen engelli hastaların, terminal dönem palyatif bakım hastalarının, ileri derecedeki kas hastalarının, fototerapi uygulamaları ile yeni doğanların (0-1 aylık) ihtiyaç duyduğu sağlık hizmetini devletimiz, eli ile almalarını sağlamaktadır. Her ilde sunulan evde sağlık hizmetine ulaşım 444 38 33 ile alınabilmektedir.

Evde sağlık hizmetinin uygulamaya başlanması ile etrafımızda yaşadığımız çaresizlikler, sosyal düşkünlükler gün yüzüne çıkmaktadır. Aile bağlarının oldukça güçlü olduğu toplumumuzda hasta ve düşkünlerine, özürlülerine bakım yakınları tarafından üstlenilmektedir. Bu durum göz önünde bulundurularak engelli insanlarımızın hayatlarının idamesini evde yürütecek yakınlarına Sosyal Hizmetler İl Müdürlükleri tarafından aylık net asgari ücret kadar evde bakım parası ödenmektedir. Bu olanaktan durumları el veren hasta ve özürlü yakınları yararlanmaktadır. Hak sahipleri evde bakım parası sorgulama işlemlerini de internet üzerinden yapabilmektedir. Bu ücret, engelli veya hastanın bizzat kendisine değil, bakımını üstlenen akrabası olan kişilere verilmektedir. 2017 yılı için bakım maaşı 960 TL olup her yıl bu oran yeniden belirlenmektedir. Bakım maaşını alabilmek, haneye giren aylık gelirin, kişi başı asgari ücretin üçte ikisini geçmemesine ve engelli raporunda ağır engelli ibaresinin yer almasına bağlıdır. Engelli raporu günlük hayatın alışılmış, tekrar eden gereklerini önemli ölçüde yerine getirememesi nedeniyle hayatını başkasının yardımı ve bakımı olmadan devam ettiremeyecek derecede düşkün olduğu, bakım raporu ile tespit edilenlerdir. Raporda ağır engelli yazmayan vatandaşlarımız bu haktan faydalanamamaktadır.

Devletimizin hem sosyal hem de sağlık alanında bu hizmetleri verirken çok sayıda adanmış hayatlara tanık olmaktayız.

Muhterem Hocam, bu münasebetle “Türkiye Evde Sağlık Hizmetleri Derneği”nin ve “Gönül Komşum Projesi”nin kuruluş serüvenini, amacını, neler yaptığını soralım.

Türkiye Evde Sağlık Hizmetleri Derneği olarak bu tespitlerden yola çıkarak hizmet kapsamımıza sosyal hizmet desteğini de aldık. Evde Sağlık ve Sosyal Hizmetler Derneği olarak resmî kurum kuruluşlarımızın hizmetini, kalitesini artırarak sunmakla beraber millet olarak iç kazanımımız ve en büyük gücümüz komşuluk ilişkisini harekete geçirmek olduğunu fark ettik.  Şehirler büyüdükçe artan dikey yapılanma, yakın çevremizde yalnız yaşayan, yatağa bağımlı hastaları görmezden gelmek ve komşuluk ilişkilerinin unutulduğunu fark etmiş  olmak, projenin çıkış sebebi olmakla birlikte,  Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) de  “Yanı başınızdaki komşusu açken tok olarak geceleyen kişi (olgun) mü’min değildir.” hadîs-i şerîfinden feyz alarak, sevgiyi, gözetip kollamayı, yardımseverliği, misafirperverliği hatırlayarak, her birimizin anılarında silikleşen o eşsiz komşuluk tatlarını hatırlatmanın ilk adım olarak en doğru iş olacağını düşündük. Açlığın sadece maddi açlık olmadığı aşikârdır. Yardıma ihtiyacı olan bir komşumuz var iken bizlerin kayıtsız kalması mümkün değildir. İnancımız da buna müsaade etmez. “Gönül Komşusu Projesi” ile de amaçlanan;  yakın çevremizde,  apartmanda, aynı sokakta, aynı mahallede yaşadığı unutulan “İyi misin komşum?”, “Bir şeye ihtiyacın var mı?” sorusunu  bekleyen yatağa bağımlı hastaların yardımına koşmak, evde sağlık ekipleri ile sağlığı ayaklarına götürmek ve  onlara bakanlara destek olmaktır.

Yunus Emre’nin de dediği gibi:

Bir hastaya vardın ise,

Bir içim su verdin ise;

Yarın anda karşı gele,

Hak şarabın içmiş gibi.

Bir miskini gördün ise,

Bir eskice verdin ise;

Yarın anda sana gele,

 Hak libâsın biçmiş gibi

Prof. Dr. Celal Ertuğ Etimesgut Devlet Hastanesi Başhekimliği ile yola çıkarak ilkini Etimesgut ilçemizde gerçekleştirdiğimiz projemiz 2018 yılı başında Bursa, Yalova ve Düzce de yaygınlaştırarak devam edilecektir. Gönül komşuluğu, hem hizmet alana hem de verene insan olmanın gereğini hatırlatarak manevi hazza vesile olmaktadır. Medeniyetimizden gelen iyilik, karşılıksız vermek, düşküne yardım etmek hasletlerini yeniden hatırlamamıza vesile olmaktadır.

Komşuluk ilişkileri, güncel hayatımızı sadece, “Ev alma, komşu al.” sözü ile değil tüm atmosferi ile çepeçevre bizleri kuşatmaktadır. Bir kötünün dokuz mahalleye zararı olduğu gibi, iyi bir komşu da kapıdan gelecek bir komşusunu bekleyen hasta ve yalnız yaşayan yatağa bağımlı komşularımız için bir umut ışığıdır. Küçük dokunuşlar hayatımıza çok şeyler katabilir. Gönül komşuları, ne yapar dediğimizde hayata temas eden küçük dokunuşları görebilmekteyiz.

Sağlığın kaybedilmesi bir anda olabilse de özellikle yaşlılıkta, doğuştan mevcut olan özürlülükte, organ kaybıyla sonuçlanmış kaza ve kronik hastalıklarda tam iyileşme mümkün değildir. Bu durumlarda evde sağlık hizmeti kapsamında olan evin, yatağa tam bağımlı kişilerin sosyal ve psikolojik ihtiyaçlarının belirlenip desteklenmesi gereklidir. 17 yıldır iki engelli çocuğun bakımını üstlenen anne, kızı çalıştığı için günün 9-10 saatini kimseyle konuşmadan ağrılarıyla ve duvarlarla baş başa kalan ortopedik engelli bir anne, MS hastası eşine yemek yedirebilmek için mesai aralarında koşa koşa eve gelip giden bir eş, anjiografi sonrası emboli atan ve solunum cihazına, beslenme pompasına bağlı yaşayan, altı bezlenen, sondalı bir babanın il dışında akademisyen olan oğlu, eğitim durumları ve gelirleri ne olursa olsun hiç kimsenin bilerek seçmeyecekleri senaryonun başrol oyuncuları.

Muhterem Hocam, örnek olarak birkaç faaliyetinizden de bahsedebilir misiniz?

  1. D. 82 yaşında. Geçirdiği felç yüzünden sağ tarafını kullanamıyor, tek başına yaşam mücadelesi veriyordu. Hayatın cilvesi onu asansörü olmayan bir binanın en üst katında tek başına yaşmak zorunda bırakmıştı. Yaşadığı evin şartları ve kendi sağlık durumundan dolayı kendi ihtiyaçlarını karşılayamadığı için kapısını açan kimse de yoktu. Sağlık kayıtlarında ağır bir sağlık sorunu olmamasına rağmen kendisini ziyaret ettik. Bizler evlerimizde sıcak yuvalarımızda otururken A. D., buz gibi evde battaniye altında oturuyordu. Hayatını adadığı çocukları ve eşi onu terk (vefat) etmişti. Bu terk ediliş onun hayata dair ümidini kesmişti. Çocuklarının, arkadaşlarının ve çevresindeki insanların vefasızlığından dolayı yaşamın bir anlamı olmadığını düşünüyordu. En yakınları tarafından yalnızlığa terk edilen ve hastalıklarıyla baş başa bırakılan birine kim sahip çıkardı, diye kendi kendine soruyordu. Kapının niçin sürekli açık kaldığını sorduğumuzda ise A. D., “İhtiyaç duyduğum zaman belki sesimi duyan biri olur, bana yardımcı olur.” düşüncesiyle kapıyı sürekli açık tuttuğunu ve günlerce kimsenin kendisini ziyaret etmediğini söylüyordu.

Camın kenarında yatarak sürekli dışarıyı seyrediyor ve birilerinin kendisini fark etmesini bekliyordu. Yaşadığı binada komşulara sorduğumuzda herkesin çalıştığını öğrendik. Ne yapacağız derken, yan binaya geçip A.D.’nin durumunu bina sakinleri ile paylaştık. İki komşuyu alıp A. D.’nin evine geçtik. A. D.’nin anlattıkları yüreğimizin bam teline dokunmuştu.

Çocukları ve eşine adanmış bir hayat. Çalışmış, çabalamış, çocuklarım meslek sahibi olsun diye gecesini gündüze katan A. D.,  önce eşini kaybetmiş, üzüntü ile yatağa düşmüştü; kolay değil 52  yıllık yol arkadaşının hayatından çıkması. “Çoluk çocuk var mı?” diye sorduğumuzda gözlerinden iki damla yaş, yıllara meydan okuyan, hayatın zorlukları yansıyan yanaklarından süzüldü; “Bir kız, bir erkek evladım vardı. Okuttum, büyüttüm, iyi meslek sahibi olsunlar istedim. Ne kadar birikimim varsa hayatta iken onlara verdim. Ömrümü adadım onlara. Onlar ki benim ciğerparem, hayatımın ışığı. Bir baba, evladına neler yapmaz ki… Uzun zaman oldu torunlarımı görmeyeli. Acaba bende mi babama böyle yaptım, diye kendime hep sordum, evladım kapımı neden açmaz diye. Oğlumdan en son hatırladığım, “Baba işlerim çok yoğun, ben seni ararım, sen arama.” sözü idi. Baba olarak evladının, arama, sözü anne baba olarak bizim çok zorumuza gitmişti. 2 yıl önce annesini kaybettik. Hani o anne ki, cennet analarının ayağı altında idi. Evladı cenazesine gelmedi. “Hatun, gelirler.” derdim, ama içimden, gelmeyecekler artık kaderim bu imiş, der ona belli etmezdim. Eşim son nefeslerini vermeden önce, “Keşke şu kapıdan giriverseler.” derdi. Kapıdan onlar girmedi, ama eşimin cansız vücudu çıktı. Yüreğimizin burkulduğunu hissederek dinliyor, tarifi imkânsız duyguları yaşıyorduk.

Komşuları bizimle birlikte ilk defa duymuşlardı A.D.’nin yaşadıklarını. “Ne yaparız?” diye onlarla konuştuğumuzda, “Bize biraz zaman tanıyın, 15 gün sonra yeniden görüşelim.” dediler ve biz ayrıldık.

15 gün sonra yeniden A. D.’yi ziyarete gittik. Ama evde bulmadık. Yan komşularına soralım diyerek yan binaya geçtik, komşularına A. D.’yi sorduk. “Bizi takip edin.” diyerek 3 bina sonra bir daireye bizi götürdüler. İlk gittiğimizde, evde acaba ne oldu, diyor ama cevabını o an bulamıyorduk. Gittiğimiz daire, binanın giriş katında yer alan 1+1 bir daire idi. A. D. bizi karşıladı. Bu kez şaşkınlık sırası bizde idi ve olanları dinlemeye başladık.

İki komşusu mahalledeki arkadaşlarını da toplayarak önce A. D.’nin daha rahat edebileceği, kendi imkânlarıyla dışarı çıkıp alışveriş yapabileceği, temiz hava alabileceği giriş katta bir daire kiralamışlar. Her şeyiyle ilgilenmeye başlamışlar, Gençler seferber olmuş, Sürekli arayıp ihtiyacı olup olmadığını soruyor, her fırsatta ziyaretine gidiyorlardı. Bina sakinleri, A. D.’yi sevmişler, “Kendince sevimli, tecrübe dolu yaşam.” diyorlardı. Evinde pişirdikleri yemekleri paylaşıyorlar. Daha önce yaşadığı sıkıntılardan dolayı yaşamanın bir anlamı olmadığını düşünen birisi gitmiş, yerine, yapılan fedakârlıklar sayesinde hayata yeniden tutunan A. D. gelmişti. Onun için hayat yeniden başlamıştı ve gözyaşları içerisinde Allah’a şükrediyordu. Komşuları vesilesiyle hayata yeniden tutunan A. D., artık insanlarla konuşurken yüzü gülüyordu. Ve artık çevresindeki insanlara da ümit veren bir dedemizdi.

2 ay sonra komşularının da iknası ile Aile Ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın huzur evine yerleştirildi. Bugüne kadar neden tercih etmediğini sorduğumuzda, “Hep bir umudum vardı evlatlarım gelecek diye. Siz geldiniz. Sizin gelmenizden önce defalarca isyan edip kendimi pencereden atmayı bile düşünmüştüm. Sizinle birlikte komşular geldi, sağ olsunlar, hepsi evlatlarım gibi oldu. Maaşım yetersiz olduğu için özel huzurevine gidemedim. Komşumun birisi gerekli işlemleri halletmiş ve bir akşam, “Dede, seni huzurevine yerleştirsek ister misin?” dedi. Ben de artık tek başıma yaşamın zorluğunu bilerek, inşallah, dedim ve sabah buraya geldim.” dedi.

Aslında yapılan çok şey değildi; sadece komşuların biraz duyarlı olması, onun hayatını değiştirmiş ve yaşamına destek olmuştu.

  1. Y. ve Y. Y. İnsanoğlu doğar büyür gelişir ve nihayetinde ebediyete uğurlanır. Gün geçtikçe, yaş ilerledikçe önceki yılların güzel veya kötü anılarını hep konuşuruz. Birileri askerlik anılarını, birileri okul yıllarını anlatır. Keşke dediğimiz günler olmuştur hep. Sizlere, hayatlarında keşke diyemeyen, sürekli bir ümitle iyileşmeyi bekleyen iki kardeşi anlatacağım. Hayalleri yarım kalan iki kardeş. İkisi de hayat dolu. Daha çocuk yaşlarda başlayan sağlık problemleri, çevrelerinde bulunan insanlara neşe, sevinç ve ümit veren bu gençlerin yakasını bir türlü bırakmamıştı.

Hastalık yavaş yavaş belirtilerini göstermişti. Eklem ağrıları başlamıştı. İlerleyen yaşlarda hastalık iyice kendini hissettirmeye başlamıştı. İki yıl arayla dünyada çok nadir görülebilen kemik kırılmasına ve eklem bozukluğuna neden olan “winchester torg sendromu” rahatsızlığına yakalanıyorlardı.

Yıllarca aynı odada karşılıklı olarak birbirlerine arkadaş, dost, kardeş olan iki kardeş hayat dolu. Yattıkları yerden birlikte oyun oynuyorlar, internete giriyorlar ve kitap okuyorlar. Bütün ihtiyaçlarını bir odanın içerisinde gideriyorlar. Oturamadıkları için tekerlekli sandalye ile bile olsa balkona ya da dışarıya çıkıp bir temiz hava almak istiyorlardı. Ama çok zordu. Yataktan bile kıpırdamaları bir eklemin kırılmasına neden olabilir diye yerlerinden kıpırdayamıyorlardı. Çok uzun süre sonra zor şartlarda balkona kadar çıkarılmışlardı. Balkondan sokağa bakınca, “Oh! Dünya varmış.” diyorlardı.

Hastalanınca çevrelerinde kimse kalmamıştı. Ara sıra gelen arkadaşları da artık ziyarete gelmiyorlardı. Tamamen yalnızlaşmışlardı. Tek dayanakları anne-babalarıydı. Sohbet edecek kimseleri yoktu. Eski arkadaşlarından da vefa göremeyince hayalleri tamamen yıkılmıştı. Arkadaşlığın, dostluğun hep iyi günlerde olmaması gerektiğini düşünüyorlardı. Artık yalnızlığa alışmışlardı. Aynı kaderi paylaşan kardeşler, aynı odada yan yana birbirlerine hem arkadaş hem dost olmuştu. Birbirlerine teselli veriyor, gelecek güzel günlerin hayallerini kuruyorlardı.

Nadiren görülen bir hastalıktı. Bizlere ulaşıldığında, istişare ederek nasıl yaparız sorusuna cevap aradık. Genç bireyler vardı. Bizim gönül komşularımız, genelde ev hanımı ve orta yaş sınıfı idi. Bu gençlere göre kimsemiz yoktu.

Ve bir anda “Gönül Komşusu Projesi” sayesinde hiç tanımadığı üniversiteli gençler onlarla arkadaş olmuştu. En yakın arkadaşlarının vefasızlığı onları hayal kırıklığına uğratmıştı. En zor zamanlarında “Genç Gönüllüler”, onlara sahip çıkmıştı. İki kardeşi evinde ziyaret ediyor, birlikte kahvaltı yapıyor, sohbet ediyor, film seyrediyor, kitap okuyorlardı. Genç Gönüllüler, onların hayatına farklı bir boyut kazandırmıştı. Artık yalnız değillerdi. Ve onlar, gerçek dostlarını bulmuştu.

  1. M. A. Mısır’dan Türkiye’ye gelen bir aile. İç savaş sonrası Türkiye’ye taşınıyorlardı. M. M. A., diyaliz ve kalp hastası. Eşi ve iki erkek çocuğu ile birlikte yaşamaya başlamışlardı. Mahalleye geldiklerinde hiçbir şeyleri yoktu. Ailenin çaresizliğini gören mahalle sakinleri önce bir ev kiraladılar. Oturdukları binadaki iki komşusu Mısırlı aileye kol kanat geriyordu. Diğer komşularının da desteğiyle evin bütün ihtiyaçları giderildi. İlk önceleri komşular aileye sırasıyla yemek pişirip veriyorlardı. Zaman zaman kendi evlerine davet ederek ikramlarda bulunuyorlardı. Ailenin uyumu için önce Türkçe öğretmeye başladılar. Çocuklarını mahallenin çocuklarıyla tanıştırdılar. Artık çocuklarının da arkadaşları vardı. Mısırlı aile komşularının sayesinde sağlık ihtiyaçlarını ve diğer ihtiyaçlarını karşılıyor ve bütün resmî işlemlerini takip ediyorlardı. Komşuları sayesinde ayakta duran ailenin en önemli problemi, geçimlerini sağlayabilecekleri bir iş.
  2. K. Felçli hasta. Hastaya ikinci eşi bakıyor. Manevî ve psikolojik desteğe ihtiyacı olan bir aile. Eşi G. H. de kanser tedavisi görüyor. Bir kızı bakım evinde kalıyor. Eşinin ve kendisinin rahatsızlığının yanında maddî olarak da zor günler geçiriyordu. Zaman zaman temizliğe giderek geçimini sağlıyordu.

Aileye yardım etmeleri için apartmanda iki aile ile görüşme yapıldı. Ancak bir sonuç alınamadı. Aynı mahalleden E. H., ailenin Gönül Komşusu olmayı kabul etti. E. H., şimdi arkadaşlarıyla birlikte aileyle yakından ilgilenerek çocuklarına ve G. H.’ye her türlü desteği vermeye başladı. Birlikte oturup çay içiyorlar, dışarıdaki işlerini takip ediyor, çocuklarıyla zaman geçirip diğer ihtiyaçlarını karşılıyorlar.

Yaşanan komşuluk ilişkilerinden sadece birkaç örnek vermeye gayret gösterdim. Buna benzer hikâyeleri olan insanlara siz de bir el uzatabilir, ihtiyaçlarını giderebilirsiniz. Bunun için bütün gününüzü ayırmanıza gerek yok. Bu insanların, bazen sizin sesinize, merhaba demenize, gülümsemenize, omuzlarına dokunmanıza ve karşılıksız sevginize ihtiyaçları var. Bunu çok geciktirmeden hemen bulunduğunuz apartmanda ihtiyacı olan insanlara koşun ve onların dualarını alın.

Unutmayalım! Bir gün biz de yalnız kalabilir, bir dost eli bir yardım eli bekleyebiliriz.

Muhterem Hocam, vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederiz.