İçeriğe geç
Anasayfa » HAC BİR CİHATTIR

HAC BİR CİHATTIR

“Hac, bilinen aylardır. Kim o aylarda hacca niyet eder (ihrama girer) se hac esnasında (ihramlı iken) kadına yaklaşmak, günah işlemek ve kavga etmek yoktur. Siz ne hayır yaparsanız Allah onu bilir. Bir de (hac seferinize yetecek miktarda) azıklanın. Muhakkak ki azığın en hayırlısı takvadır. Ey akıl sahipleri benden (emirlerime muhalefetten) korkun.” (2 Bakara: 197)

Bilindiği gibi hac, İslamiyet’in beş esasından biridir. Bir yönden namaz gibi bedeni diğer yönden de zekât gibi mali bir ibadettir. Aynı zamanda cihat manasını da içine almıştır. Bir Hadis-i Şerifte Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurur:

“Hac bir cihattır. Umre ise tatavvu (nafile)dur.” (İbn-i Mace, Menasik: 44)

Bu münasebetle hac meseleleri cihad emriyle beraber inmiştir.

Hac, Mevla’mızın bize büyük bir lütfu olan sıhhat ve servetimizin bir şükran vazifesidir. Hac farizası, Cenab-ı Hakk’ın manevi dergâhına sığınılarak, son derece saygı ve hürmetle, O’ndan af ve mağfiret istenmesinin bir numunesidir.

En yüce bir mescidin içinde, binlerce din kardeşiyle yapılan bir ibadetin ve duanın uyanık ruhlar üzerinde yapacağı hoş tesirler, her türlü maddi zevklerin kat kat üstündedir.

Bütün Müslümanların kıblesi olan, İbrahim (a.s.) gibi muazzam bir peygamberin makamını içine alan Beytullah’ta yapılan ibadet ve taatın, Allah indinde ne kadar makbul ve ne derece sevap kazandıracağı pek açıktır.

Hele doğu ve batıdan gelen değişik ırklara bağlı Müslümanların, böyle kudsi bir yerde toplanarak aynı şekilde dini vazifelerini yerine getirmeleri de aralarında din kardeşliğinin canlanmasına, samimi bir sevgi ve dayanışmanın meydana gelmesine ve İslam âlemi ile alakalı birçok mühim bilgilerin elde edilmesine vesile olur.

Başka bir ifadeyle çeşitli ırk ve kültürlere mensup Müslümanların toplanmalarına vesile olan hac, bir maddi ve manevi değerler alış-verişine vasıta olmakta, Müslümanları birbirine yaklaştırmakta, problemlere ortak çözümler arama imkânı vermektedir.

Kâbe etrafında tavaf, tevhîd fikrini temsil etmekte, farklı yönlere fakat daima Kâbe’ye yönelerek kılınan namaz “…Nereye dönerseniz Allah’ın yüzü (zatı) oradadır…” (2 Bakara: 115)  prensibini ruhlara işlemektedir. Metotlar, içtihatlar, kanaatler farklı olabilir, ancak her şey Allah içindir. Allah rızasını kazanmak içindir.

İhram, tek tip ve basit bir elbisedir. Bütün hacı namzetleri bunu giyerek sonradan edindikleri mal, mülk, rütbe, makam ve benzerlerini geride bırakır, tek farkın şahsi faziletten, takvadan ibaret olduğu gerçek eşitliği yaşarlar.

Kefeni andıran ihram içinde yapılan Arafat vakfesi aynı zamanda bir mahşer örneğidir. Bu manzara, belki bir ömür boyu insana ölümü ve haşri hatırlatır.

Diğer ibadetler gibi haccın da ferde ve topluma sayısız faydaları vardır. Gayri Müslimler, kendileri için dini bir vazife olmadığı halde dünyanın değişik yerlerini gidip görmekte, seyahat etmektedirler. İslam dini en tarihi ve en kudsi bir muhite seyahat etmemizi emretmektedir. Artık bu ilahî emrin ne kadar fayda ve hikmetlerle dolu olduğunu her düşünceli insan takdir eder.

Hacca giden kardeşlerimiz özellikle şu üç güzel haslete sahip olmak için bütün güçleriyle gayret etmelidirler:

1-Kendisini Allah’ın yasaklarından men edecek bir Takva,

2-Gazabını yenecek yumuşak bir Ahlâk,

3-Beraberinde olan Müslümanlarla iyi geçinmek.

Hacca gidecek olan bir Müslüman, arkadaşlarından helallik almalı özellikle hak sahipleriyle helalleşmelidir. Hacdan döndükten sonra da yol arkadaşlarını hayırla anmalı, onlardan gördüğü eza ve cefadan söz etmemelidir. Arkadaşlarının güzel yönlerinden bahsetmelidir.

Geçmiş büyüklerimiz, seferlerinden döndüklerinde arkadaşlarını ancak hayırla anarlardı.

Bir Hadis-i Şerif’te Peygamber Efendimiz şöyle buyurur:

“Her kim eliyle ve diliyle Müslümanlara eziyet vermeyerek hac vazifesini bitirirse, o kişinin geçmiş günahları affolunur.”

Bir başka Hadis-i Şerif’te şöyle buyruluyor:

“Kim Allah rızası için hac yapar da müstehcen çirkin söz söylemez, fasıklık yaparak günah işlemezse, anasının onu doğurduğu günkü gibi (hacdan) tertemiz dönmüş olur.”

Ayet-i Kerime’de “Hacda refes, fusuk ve cidal yoktur” buyruluyor.

Refes: Cima veya müstehcen konuşmalar anlamındadır. Umre için ihrama girildiğinde tavaf, sa’y ve saçını tıraş edip veya kısaltıp ihramdan çıkıncaya kadar hanımına yaklaşmak yasaktır. Hac için ihrama girildiğinde ise Arafat vakfesi,    şeytan taşlama, kurban kesecek hacılar için kurban kesme, saçını tıraş edip veya kısaltıp ihramdan çıktığında diğer yasaklar kalktığı halde hanıma yaklaşma yasağı ancak farz olan ziyaret tavafını yaptıktan sonra kalkar. Sövgülü müstehcen konuşma yasağı her zaman devam eder.

Fusûk: Lugatta çıkmak demektir. Şeriatta ise yasakları işlemek suretiyle şeriatın hududundan çıkmaktır. Buna bütün isyanlar giriyorsa da, hususen sövmek ve lâkap takmak murad edilmiştir.

Bir Hadis-i Şerif’te şöyle buyruluyor:

“Mü’mine sövmek fasıklık (yoldan çıkmak) tır. Onunla harp etmek ise küfür (kâfirliğe götürecek büyük bir günah)tır.”

Mü’minler birbirlerini incitici her türlü davranıştan kaçınmalıdırlar. Bu konuda Hücurat Suresi 11. Ayet-i Kerime’de şöyle buyruluyor:

“Ey iman edenler, bir topluluk diğer bir toplulukla alay etmesin. Olur ki (alay edilenler Allah indinde) kendilerinden (yani alay edenlerden) daha hayırlıdır. Kadınlar da kadınları (eğlenceye almasın). Olur ki onlar (Eğlenceye alınanlar) kendilerinden daha hayırlıdır. Kendi kendinizi ayıplamayın.  Birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir isimdir. Kim de tevbe etmezse işte onlar zalimlerdir.”

Ayet-i Kerime’de, erkeklerin ve kadınların birbirleriyle alay etmeleri, birbirlerini ayıplamaları ve kötü lakap takmaları yasaklanmıştır. Bunları yapmanın yoldan çıkmak anlamına gelen fasıklık olduğu hatırlatılmaktadır.

Cidal: Bundan maksat, arkadaş ve hizmet edenlerle çekişmektir. Aslında bu çekişmelerden her zaman sakınılması vacip ise de hacda daha büyük bir önem arzetmektedir.

“…Bir de (hac seferinize yetecek miktarda) azıklanın. Muhakkak ki azığın en hayırlısı takvadır…” Bu Ayet-i Kerime Yemen ehlinden fakir oldukları halde azıksız ve bineksiz hac yolculuğuna çıkan bir cemaat hakkında inmiştir. Şöyle ki: Onlar parasız yola çıkarlar ve “Biz, Rabbimize tevekkül ediciyiz, Rabbimizin evini ziyaret edeceğiz de O, bizi aç mı bırakacak” derlerdi.

Fakat açlık onları zor duruma düşürür, dilenciliğe başlarlar ve halkı rahatsız ederlerdi. Bir ibadet edelim derken bin kabahat işlerlerdi. Bundan dolayı Cenab-ı Hak, Müslüman’ın yolculuk için gerekli tedbirlerini aldıktan sonra Allah’a güvenip dayanması gerektiğini hatırlatmaktadır. Tevekkül sahibi olmak, üzerine düşen çalışmayı yapmayarak başkalarına el avuç açmak değildir. Müttaki insan, Allah (c.c.)’ın yasaklarından kaçınan ve her hususta vazifesini en iyi yerine getirendir.

Dünya yolculuğunda azık lazım olduğu gibi ahiret seferinde de azığa ihtiyaç vardır. Ahiret yolculuğunun azığı ise takvadır. Bedenin yemeğe ve içmeye olan ihtiyacından daha çok ruh ve kalbin takvaya ihtiyacı vardır. Çünkü ruhun gıdası takvadır. Takva azığı ile bizi cennete götürecek büyük yolculuk gerçekleştirileceği için “azığın en hayırlısı takva azığıdır” buyruluyor. Diğer ibadetlerde olduğu gibi hac ibadetinde de ana maksat takva azığını elde edip Allah’ın rızasını kazanarak sonsuz cennet nimetlerine kavuşmaktır.