İçeriğe geç
Anasayfa » HARAMA VE HELÂLE KARŞI ORUÇ TUTMAK

HARAMA VE HELÂLE KARŞI ORUÇ TUTMAK

Bilmeliyiz ki inancımıza ait bütün meselelerimizde, ibadet ve itaatimizde asıl ve temel vazifemiz, yapacaklarımızın bütününü sadece Allah 9 rızası için yapmaya niyet etmek olmalıdır. Allah Teâlâ 9; bütün işlerimizi ihlasla ve kendi rızası için yapmamızı emir buyurmuş, Rasûlullah Efendimiz de “Amellerinizi yalnız Allah 9 rızası için, yani ihlasla yaparsanız, az da olsa size yeter.” buyurmuştur.

Elhamdülillah, Allah Teâlâ 9 bu mübarek Ramazan ayında bizlere hayat nimetimizi ihsan buyurarak sağlık, sıhhat, afiyet ve huzurla oruç tutma fırsatını lütfetmiştir.

Rasûlullah Efendimiz birçok hadis-i şerifinde, her şeyi olduğu gibi anlayıp yaşamaya dikkatimizi çekmiş ve ibadetlerin feyz ve bereketi için zaman ve zeminin önemine de işaret buyurmuşlardır.

Bundan dolayı hangi zamanda ve hangi zeminde olduğumuzu düşünmek hem dünyamız hem de ebedî hayatımız için çok önemlidir.

Çünkü her zaman ve zeminde ibadetlerin sevap, feyz ve bereketleri eşit olmadığı için zaman ve mekânın ibadetlerimizin sevaplarına tesiri olduğunu çok iyi bilmeliyiz.

Kâbe-i Muazzama ve Ravza-i Mutahhara’da yapılan ibadetlerin sevaplarının diğer mekânlarda yapılan ibadetlerden kat kat fazla olduğuna inancımız olduğu gibi, camilerimizde yaptığımız ibadetlerin sevaplarının da evlerimizde yaptığımız ibadetlerin sevaplarından fazla olduğuna inancımız tamdır.

Bilhassa namazlarımızı eda ederken camileri tercih etmeliyiz. Böylece Allah’ın evleri mesabesinde olan camilerimizi sadece Ramazan ayında değil bütün zamanlarda şenlendirmiş oluruz.

Cami ve cemaatin önemiyle ilgili olarak Rasûl-i Ekrem Efendimiz:

 “Allah bir beldeye belâ göndereceği zaman camilerine bakar. Eğer camiler cemaatle doluyorsa o belayı onların üzerinden kaldırır. Aksi halde üzerlerine sağanak halinde bela yağdırır.” buyurmuştur.

İnsanlara kadîm adet ve geleneklerini unutturmak için gayret edenler; insanlığın Hz. Âdem aleyhisselâm babamızla dünyaya gönderildiği andan itibaren başlayan Allah’a 9 kulluk görevlerini daima toplu olarak yerine getirdiğini görmemektedirler. Bunların fitnelerine kapılmayınız.

Bizden evvelki ümmetler, namazlarını sadece ibadethanelerinde eda ederlerdi. Allah Teâlâ Hazretleri bir lütuf olarak bu ümmete yeryüzünün bütününü secdegâh kılarak zaruri hallerde namazlarını istedikleri yerlerde kılmalarına müsaade buyurmuştur.

Bu müsaadenin bir ruhsat olduğunu, azîmetin yani daha faziletli olanın ise ibadetlerde cemaate devam etmek olduğunu ise asla unutmayınız.

İnşallah Ramazan-ı Şerif ayında devam ettiğimiz mübarek teravih namazları, bizlere Ramazan’dan sonra da cemaate devam etme alışkanlığını kazandırır.

Bu an itibarı ile Ramazan’dan sonra da cemaate devam etmeye niyet etmeli ve niyetimizi yerine getirmeye gayret ederek camilerimizi, camilerin süsü olan cemaatle buluşturmanın gayretinde olmalıyız.

Şunu da biliniz ki zamanlar içerisinde en faziletli zaman, Ramazan ayıdır. Allah Zülcelal bin aydan daha faziletli olan Ramazan ayı içerisinde yapılan ibadetlere büyük mükafatlar ihsan edeceğini bizlere vaad etmiştir.

Allah Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’de “Ey iman edenler! Sizden önceki milletlerin bütününe farz kılındığı gibi sizlere de oruç farz kılınmıştır.” buyurmaktadır. Hemen ardında da orucun farz kılınmasının sebebini “takvaya ulaşmak” olarak bizlere açıklamıştır.

Yani Allah’a 9 karşı saygı ve sevgiye alışarak kendimizi zarar verici kötülüklerden kurtarmamız için orucun farz kılındığını bildiren Rabbimiz iki önemli meseleye de dikkatimizi çekmiştir.

“Savm/Siyam” kelimeleri bir manada; kendimizi, dünyamıza ve ahiretimize zarar verici şeylerden korumak demektir. Oruca bu manayla baktığımız zaman Allah Teâlâ’nın 9 bizlere iki şekilde oruç tutmayı emrettiğini anlamaktayız.

Rabbimizin, takvaya alışalım diye bize oruç tutmayı farz kılmasını akıllı insanlara çok izah etmeye ihtiyaç yoktur.

Birinci olarak Allah Teâlâ 9 Hazretleri bizden belirli saatler arasında, helâl olan bazı şeylere karşı oruç tutmamızı istemektedir. Helâl şeyler için orucun sebebi ne olabilir ki?

İnsanlar helâlleri sınırsız bir şekilde yaşayınca, yeme, içme, heva ve hevesin sınırsız arzularına kapıldığı için bütün düşünce ve derdi yeme, içme, dünyanın zevk ve sefası olur. Bu istek ve hırs helâl olan nimetlere karşı kişide bağımlılık yapar.

Allah Teâlâ 9 mü’min kullarını yılda bir ay bu bağımlılıktan kurtarıp, ona diğer insanların halini düşünerek kendi muhasebesini yapması için, imsakla iftar arasında helâl olan nimetleri yasaklayarak helâllere karşı oruç tutmayı farz kılmıştır.

 Böylelikle insan bu dünyaya sadece yeme, içme, zevk ve sefa için gönderilmediğini düşünerek bu fani hayatın sonunda başlayacak olan ebedi hayatta, insanların başına gelecek olan hesap ve azabı hatırlayıp kalbine Allah (c.c) saygı ve korkusunun yerleşmesini sağlar.

 Bize ikinci olarak tutmamız emredilen oruç ise haramlara karşı oruç tutmaktır.

Harama oruç tutmak gece ve gündüz ayrımı olmadan mü’minin bütün zamanını kuşatmıştır. Bu oruçta belirli bir zamanda oruç tutup ondan sonra iftar etmek gibi bir müsaade yoktur.

Çünkü Allah’ın 9 nehyettiği yasaklar, kulun âkıl bâliğ olduğu andan itibaren başlayıp hayatını ömrünün sonuna kadar bütün kuşatmıştır. Yani Allah Teâlâ Hazretleri ergenlik çağından dünyaya gözümüzü kapatacağımız ana kadar bizlere isyanlara karşı oruç tutmamızı emretmektedir.

Şunu çok iyi bilmeliyiz ki yasaklar bütün zamanları kuşatır. Bir şey için herhangi bir kayıt olmaksızın “Yapma!” denilmişse, o şey için, “Daha sonra yaparsın.” hükmü yoktur.  

Bu inanç ile Ramazan-ı Şerif içerisinde geçmiş hatalarımıza samimiyetle tevbe ederek, bundan böyle son nefesimize kadar isyanlara karşı oruç tutmaya niyet edip, niyetimizi gerçekleştirme hususunda da kararlı olarak yeni bir hayata başlarsak inşallah kurtuluşa erenlerden oluruz.

Allah Teâlâ’dan hepimize bu niyetimizde muvaffakiyetler ihsan buyurmasını, bizleri, gösterdiği doğru yol olan irşad yoluna eriştirip, isyanları terk edip itaate devam ederek yüzümüz ak bir şekilde kendisine kavuşmayı nasip etmesini tazarru ve niyaz ederim.

Selâm inanlar ve inandığı gibi yaşayanlar üzerine olsun.