İçeriğe geç

HASED DOLU EVLATLAR YETİŞTİRMENİN YOLLARI

Başlığı yanlış okumadınız. Bu yazımızda, tepeden tırnağa hased duygularıyla dolu olan, başka insanları çekemeyen, başkalarının elindekilerde gözü olan ve başkalarının bir şeylere sahip olmasına katlanamayan evlatlar yetiştirmenin yollarını gözden geçireceğiz. Ama göreceğiz ki bu yollara hiç de yabancı değiliz. Her gün, her saat ve her adım başı bu yöntemlere şahit oluyoruz. Yakın çevremizde her an, her saniye bu yöntemleri görüyoruz. Ve hatta kendi evlatlarımızda bile çoğu defa farkında olmadan bu yöntemleri sıkça uyguluyoruz. Ve doğal olarak, bütün idealizmimize rağmen tepeden tırnağa hased duygularıyla dolu bir nesil yetiştiriyoruz.

Aslında hepimiz hasetin bir felaket olduğunu biliyoruz. Yaptığımız iyiliklerin, kazandığımız ecirlerin hased yoluyla yanıp kül olduğunu/olacağını Efendimiz (s.a.v)’in uyarılarından öğrenmiş bulunuyoruz. Camilerde hocalarımız, kitaplarda yazarlarımız sık sık hased konusunu dile getirirler. Bu duygunun bir felaket olduğunu, hasetçi kişiliğimizle cennetin kokusunu alamayacağımızı, kutlu Nebi (s.a.v)’in ebedî komşuluğuna nâil olamayacağımızı çok iyi biliyoruz. Bütün bu bilgilerimize rağmen gerek kendimizde ve gerekse evlatlarımızda hased duygularının gelişmesine engel olamıyoruz. Hatta engel olmak bir tarafa, özellikle evlatlarımızı hasetçi olarak yetiştirme konusunda adeta birbirimizle yarışıyoruz. Bu yolla hem toplumumuzun geleceğini dinamitliyoruz ve hem de öz evlatlarımızın ebedî geleceğini bizzat kendimiz cehenneme çeviriyoruz. Suçu başkalarında aramayalım. “Yahudiler neslimizi mahvediyor.”, “Düşmanlarımız evlatlarımızın ahlâkını yok ediyor.”, “Batılılar toplumumuzu tahrip ediyor.”, “Müsteşrikler inancımızı katlediyor.”, “Ajanlar/misyonerler çocuklarımızı bizden çalıyor.”, “Ahlâksızların elindeki medya araçları yaptıklarımızı yıkıyor, bozuyor.” gibi düşüncelerle kendimizi temize çıkarmanın yollarını aramayalım. Rabbimizin huzurunda bu mazeretlerimizin hiç bir kıymetinin olmadığını fark ettiğimizde iş işten geçmiş olacak. “Onlar kâfirliğinin, bozgunculuğunun gereğini yaptılar, evlatlarınızın bozulması için misyonlarının gereğini yerine getirdiler. Sen onların bu oyunlarına, kumpaslarına, tahrip edici çalışmalarına karşı ne yaptın? Seni, kâfir kullarımla imtihan ettiği mi neden anlamadın? Seni nasıl imtihan edeceğimi düşünüyordun? İslamcılık, şeriatçilik, müslümanlık iddiaların boş bir yalandan ibaret miydi yoksa? Bu iddialarında ne kadar samimi olduğun nasıl ortaya konacaktı?” gibi yargılamalarına ne cevap vereceğiz? Ölüm ve hemen akabinde yaşayacağımız sorgulama günü hiç de uzak değil. Bu akşam öldüğümüzde her şey bitmiş olacak ve yapıp ettiklerimizin hesabını verme zamanı gelmiş olacak ve asla geri dönüş mümkün olmayacak.

Her şey bizim elimizde aslında. En azından kendi sorumluluğumuzdan kurtulabilir, elimizden geleni yapıp Yüce Mevlâmızın huzurunda “Ya Rab! Ben elimden geleni yaptım. Şu şu tedbirleri aldım. Şu mücadeleyi verdim. Şu davranışlarda bulundum. Şu şekilde çırpındım. Bilgim ve becerim dâhilinde elimden geleni geri bırakmadım. Gücümün, kudretimin en son noktasına kadar ben gayret ettim. Ama eksiklerle ve kusurlarla dolu bir kulum. Bu kadar becerebildim, bu kadar yapabildim. Beni affet!” şeklinde kendimizi savunmanın zeminini hazırlayabiliriz.

Peki, bunu nasıl yapabiliriz? Sorumluluğumuzu nasıl yerine getirebiliriz? Rabbimizin hesabının şiddetinden nasıl kurtulabiliriz? Yazımızın konusuyla ilgili olarak kendimizi ve evlatlarımızı/nesillerimizi hasetçilikten uzaklaştırmak için neler yapmalıyız?

Bu soruların cevaplarını bilgi olarak bulmak oldukça kolaydır. Biz bunun için bu soruların cevaplarını aramaktan ziyade günlük hayatımızı yaşarken bu konuda yaptığımız yanlışlara dikkat çekmek istiyoruz.

Çocuklarımızı yetiştirirken düştüğümüz en büyük yanlış, çocuğumuzun eğitimi hususundaki hedef ve niyetimizdir.

Biz çoğumuz evlatlarımızı sadece bu dünya için eğitmeye çalışıyoruz. Para pul sahibi olmasını, makam mevki elde etmesini, mal mülk kazanmasını sağlamaktan başka bir derdimiz yok. Bazı İslamî hedeflerin lâfını, edebiyatını yaparız ama gerçek amacımız sadece dünyalıktır. Çocuklarımızın ölüm ve ötesini algılamasına engel olan çağdaş yaşam tarzının etkilerine biz de kendimizi kaptırmış durumdayız. Hayatımızın hiç bir anında ölüm gerçeğine yer yoktur. Öylesine dünyevîleşmişiz ki, İslam adına sözünü ettiğimiz şeyler bile daha çok İslam Siyaseti, İslam Ekonomisi, İslam Sosyolojisi gibi dünyevî konulardır. Ahireti, ölümü, ölüm sonrasını, mahşer gününü, hesaba çekileceğimizi gündemimize hiç almayız. Hâlbuki yapmamız gereken bunun tam tersidir. Kendimizin ve çocuklarımızın ölüm ve kıyamet bilincini geliştirmek en önemli görevimizdir. Efendimiz (s.a.v)’in emrettiği ve tasavvuf büyüklerinin de “Rabıta-i Mevt” olarak sistematize ettiği ölüm ve ötesi ile ilgili bilinç geliştirme yöntemlerini kullanarak bu dünyadaki var oluş sebebimizin sadece bir imtihan olduğunu, bu dünyanın sunduğu her şeyin aldatıcı/çeldirici imtihan yaşantıları olduğunu, gerçek mutululuğun ve huzurun, sonsuz zevklerin yerinin bu dünya olmadığını idrak düzeyimizi geliştirmeliyiz. Buna öncelikle bizim ihtiyacımız var. Kendimizde geliştirmeye çalışacağımız bu bilinci, evlatlarımızda da geliştirmenin yolarını bulmalıyız. Ölüm gerçeğini yaşamımızdan iyice çıkaran çağdaş yaşam tarzının bu çok tehlikeli etkisinden kendimizi ve çocuklarımızı kurtarmak öncelikli görevimizdir.

Çocuklarımızı yetiştirirken içine düştüğümüz bir başka büyük yanlış, elimizde bulunanlara hamd ve şükür etmeyişimizdir.

Hem kendimizin ve hem de evlatlarımızın yaşamında hamd ve şükre yer vermeyiz. Ara sıra hamd ve şükrün yarım ağız lâfları dudaklarımızdan dökülür ancak gönül dolgunluğu içinde cân u gönülden samimi ifadelerle hamd ve şükre yaşamımızda yer yoktur. Hele fiilî hamde ve şükre yaşamımızda asla yer vermeyiz. Hasetçi duygularımızın kaynağı, Rabbimizin verdiklerinin kıymetini idrak etmemek, elimizdeki nimetlere nankörlük etmektir. Daha fazlasının peşinde olmak, elimizdekilerin kıymetini idrak etmemizi engellemektedir. Bu tutumumuz, çocuğumuza da örnek teşkil etmekte, onun da yaşamında küfran-ı nimet en yüksek düzeyde yer tutmaktadır. Sonuç olarak başkalarına verilmiş nimetlerin düşmanlığı çocuğumuzun gönlünde gelişmekte, haset duygularıyla dolu bir kişilik oluşturmaktadır.

Bu durumdan kurtulmanın yolu hiç şüphesiz hamd ve şükür ifade ve davranışlarımızı olabildiğince artırmaktır. Başkalarının elindekilere göz dikmekten kurtulmanın yolu elimizde bulunanların kıymetini idrak emekten, bunun da yolu Rabbimizin verdikleri için çokça şükretmekten geçmektedir. Şükretmek ise sözlü ve fiilî bir davranış ve tutumdur. Sözlü şükrün nasıl olduğunu hepimiz biliriz ancak fiilî şükür konusunda pek bilgimiz yoktur. Hz. Aişe (R.Anha) validemizin rivayet ettiği bir hadis-i şerifte, kuru ve küçük bir ekmek parçasını gördüğünde Hz. Peygamber (s.a.v)’in onu büyük bir hürmetle alıp temizleyip yemesi, fiilî şükrün ve eldeki nimetin kıymetini bilmenin en etkili göstergesi olarak dikkatimizi çekmektedir.

Çocuklarımıza şükrü ve kanaati öğretmemizin önündeki engellerden bir diğeri, onların her istediklerini zaman geçirmeden temin etme gayretimizdir.

Çocuklarımız maalesef istediklerine hiç zorlanmadan sahip olabilmektedirler. “Benim çektiklerimi çocuklarım çekmesin, benim yaşadığım mahrumiyetleri çocuğum yaşamasın.” şeklindeki düşüncemiz, onların istediklerini hemen temin etmemize sebep oluyor. İstediklerine zorlanmadan bu şekilde sahip olmaları ise, elde ettiklerinin kıymetini onların gözünde düşürmektedir.

            Çocuğumuzun haset duygularının gelişmesine sebep olan davranışlarımızdan biri de, onun bencilliklerini bir marifetmiş gibi görmek, bencilce davranışlarına prim vermek, onaylamak ve desteklemektir.

Hâlbuki görevimiz onu bencilliklerden uzaklaştırmak, bencil davranışlardan kurtarmaktır. Bencillikten kurtulması haset duygularının da gerilemesine yardım edecektir. Çocuğumuzu bencillikten kurtarmanın yollarından biri gerek bedenen ve gerekse maddeten yardım davranışlarına onu sevk etmektir. Ona yaptıracağımız bedenî ve malî yardımlar çocuğumuzun hased duyguları geliştirmesine engel olacaktır. Çok küçük yaşlardan itibaren başkalarına yardım etme konusunda çocuklarımızı teşvik etmeli, bununla yetinmeyip yardım etmesi için ortamlar/zeminler hazırlamalıyız.

            Çocuklarımızın haset duygusunu en çok geliştiren davranışlarımızdan biri de onu arkadaşlarıyla kıyaslamak ve onlarla yarışmaya sevk etmektir.

Başkalarıyla kıyaslamak, kıyaslandığı arkadaşlarına karşı öfke duyguları geliştirmesine sebep olur, gayret ederek ilerlemek yerine arkadaşlarının geri kalmasının yollarını aramaya onu yöneltir. İç dünyasında gelişecek hased duyguları, arkadaşlarını birer rakip ve düşman olarak görmesine, onların elde ettiği imkânların yok olması isteklerine sebep olur. Çocuğumuzu arkadaşlarıyla değil, kendi davranışlarını birbirine göre kıyaslamalıyız. “Şu işi şöyle yaparak şu sonucu elde ettin; şunu da şöyle yaptın, şu sonucu elde ettin.” tarzındaki diyaloglar daha etkili ve doğru yaklaşımlar olacaktır.

Gördüğümüz gibi önemsemeden sergilediğimiz ve basitmiş gibi gördüğümüz birçok davranışımız, hedeflerimizin tersi sonuçlar doğmasına sebep olmaktadır. Doğru sonuçlar elde etmek için doğru davranışlar sergilememiz gerekmektedir. Bütün bunlar için öncelikle kendi zihniyetimizin ve davranışlarımızın değiştirilmesi ve bunların, Allah’ın iradesine uygun şekilde düzeltilmesi gerekmektedir. Bunun için de kullanabileceğimiz en etkili ilaç Fatiha Sûresi’dir. Yazımızı, her gün en az kırk defa okuduğumuz Fatiha Sûresi’ndeki şu dua cümleleriyle bitirelim: “Bütün varlık guruplarının Rabbi/geliştiricisi Allah’a hamdolsun. Rahman ve Rahîm olan, Din/sorgu gününün sultanı olan Allah’a… Yalnızca sana kulluk ederiz ve yalnızca senden yardım dileriz. Yaşamımızın her anında ve her ayrıntısında bizi en doğru olana ilet… Gazabı hak etmişlerin ve sapmışların yoluna değil…”