Hayatımızın vazgeçilmezi olan insanî ilişkilerin sağlıklı bir zeminde devam edebilmesi ve yaşadığımız toplumda huzur ve karşılıklı güvenin tesis edilebilmesi için gereken en önemli esaslardan birisi de edindiğimiz bilgilerin doğru ve güvenilir olmasıdır. Bu esasın gerçekleşebilmesi ise haber aldığımız, bilgi edindiğimiz mecraların güvenilirliği nispetinde olacaktır.
Günümüzde hayatımıza yön veren, herhangi bir konuda müspet ya da menfî kanaat sahibi olmamıza sebebiyet veren haberleri ve bilgileri aldığımız en önemli kaynağımız tüm çeşitleri ile birlikte medyadır. Hayatımızın içerisine girmesinden bu yana ve özellikle internetin yaygınlaşmasından sonra medyanın iyi ve kötü tarafları, insana kazandırdıkları ve kaybettirdikleri hep tartışılagelmiştir. Bu tartışmaların en önemli alanlarından birisi de ahlâktır. Medya sayesinde insanların edindikleri bilgileri hiçbir süzgeçten geçirmeden, doğrulama endişesi hissetmeden yalan yanlış ve fütursuzca paylaşmaları, muhatabın mahremiyetinin gözetilmemesi ve kitlelerin menfî olarak manipüle edilmesi bu tartışmaların zeminini oluşturmaktadır.
Ahlâk, insana dair bir kavram olduğu için insanla alakalı her konu ve alanda yani hayatımızın her sahasında bu kavramın yeri mevcuttur. İş ahlâkı, siyaset ahlâkı, ticaret ahlâkı nasıl ki hayatımızda yer ediyorsa haberleşme ve bilgi edinme mecrası olan medya alanında da medya ahlâkının tesis edilmesi zaruridir. Kur’ân-ı Kerîm’in ve sünnet-i seniyyenin içerisinde var olan ahlâkî kaideler bu hususta bize daima yardımcı olacaktır. Barındırdığı ahlâk ve adab-ı muaşerete dair ilkeler sebebiyle Hucurât Sûresi bu hususta zikredilmesi gereken sûrelerin başında gelmektedir. Sûrede Allah Teâlâ’ya ve Peygamber Efendimiz’ (s.a.v) karşı takınılması gereken tavır ve edeplerden insanların ikili ve ictimâî ilişkilerinde sahip olmaları gereken ahlâka kadar birçok önemli konuya atıflar vardır. Ayetlerde yer alan ahlâkî kaideleri tüm hayatımıza sevk edebileceğimiz gibi bazılarını ise medya sahası ile doğrudan ilişkilendirebiliriz. Dolayısıyla aşağıda zikredilecek olan kaideleri haberleşme, bilgi edinme ve iletişim gibi unsurlar açısından tekrar gözden geçirmek ve hayatımıza dâhil etmek büyük önem arz etmektedir.
- Fasığın Getirdiği Haberin Araştırılması
Allah Teâlâ, Hucurât Sûresi’nin 6. ayetinde şöyle buyuruyor:
“Ey iman edenler! Size bir fâsık bir haber getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o haberin doğruluğunu araştırın.”
Bu âyet-i kerîme esasen oldukça geniş bir uygulama sahasına sahip bir İslamî prensibi barındırmaktadır. İslam devletinin güvenilir olmayan bir kimsesin haberi üzerine savaş kararı almasının caiz olmaması, şahitlikle ilgili hükümler ve hadis ilminin bir parçası olan cerh ve tadil gibi birçok sahayı ilgilendiren bir prensiptir. Ancak bugün bu ilkeye muhtaç olan en önemli alan ise medyadır.
Bu âyet-i kerimeden, kişilere dair yahut özellikle de toplumu ilgilendiren ve büyük önem barındıran haberlerin kaynağının araştırılmadan, doğruluğu ve güvenilirliği sabit olmadan kabul edip yaymanın caiz olmadığı ve bu gibi haberlerin üzerine kanaat bina edilmemesi gerektiği anlaşılmaktadır. Ancak günümüzde medya mecralarında algıları yönetmek, karalamak, ya da menfaat elde etmek gibi birçok sebepten ötürü insanlar emin olmadıkları haberleri ve bilgileri inanıp yaymaktadır. Bu durum insanların birbirine olan güvenlerini sarsmakla kalmayıp birbirlerine kin beslemelerine sebebiyet vermektedir. İslam toplumunun temelini sarsabilecek en önemli tehlikelerden birisi yalan haber ve bu haberlere itibar etmektir.
- Alay Etmek, Karalamak ve Lakap Takmak
Hucurât Sûresi’nin 11. âyet-i kerimesinde, Müslümanların birbirlerini küçümsememesi ve aşağılamaması gerektiği, alay etmenin, ayıpları zikretmenin ve kötü lakaplar takmanın caiz olmadığı anlaşılmaktadır:
“Ey iman edenler! Bir topluluk bir diğerini alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da diğer kadınları alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Birbirinizi karalamayın, birbirinizi (kötü) lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir namdır! Kim de tevbe etmezse, işte onlar zâlimlerin ta kendileridir.”
Âyet-i kerîmede zikredilen kötü ahlâklar Müslümanlar arasındaki huzur ve kardeşlik ortamını bozacak dikkat edilmesi gereken hususlardır. Maalesef günümüz medyası bu hususlara dikkat etmemekte özellikle sosyal medyada insanlar rahatça birbirleri ile alay etmekte ve hoş olmayan, karşı tarafın rızasının olmadığı lakapları kullanmaktadır. “Alay etme”, “karalama” ve “kötü lakap takma” davranışları Kur’ân-ı Kerîm’de yasaklandığı için gerek gündelik hayatımızda gerekse medya ortamında bu davranışlardan sakınmamız elzemdir.
- Su-i Zan
“Zan” kelimesi kesin bilgiye dayanmayan, ihtimal üzere bina edilmiş hüküm demektir. Su-i zan terkibi ise bilgi ve belge olmadan sadece bazı ihtimallere dayanarak bir kimse hakkında menfî yargılara varmak demektir. Hucurât Sûresi’nde bu hususa dikkat çekilmiştir:
“Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır.”
Maalesef insanlar yukarıda da bahsedildiği gibi duydukları bir haberin veya bilginin ardını araştırmadan, güvenilirliğini sorgulamadan kabul etmekte ve birçok kimse için önceden menfî kanaatlere varmaktadır. Bu durum Müslümanlar arasındaki itimadı zedelemekte ve ictimâî bünyeyi zayıflatmaktadır.
- Tecessüs
Tecessüs, insanların ayıplarını ve sırlarını araştırmak anlamına gelmektedir. İnsanların özel hayatlarını araştırmak ve ayıplarını kurcalayıp durmak Müslümanlara yakışmayan bir davranış tarzıdır. Ancak medya ortamı bu konuda da yeterince hassasiyete sahip değildir. İnsanlar muhataplarının rızasını almadan özel hayatlarını ifşa edebilmekte ve habercilik adı altında insanların mahremiyeti zedelenebilmektedir. Bir kimsenin rızası olmadan özel hayatı hakkında bilgi edinmeye çalışmak ister iyi niyetle isterse kötü niyetle olsun caiz değildir. Allah Teâlâ bu hususta Hucurât Sûresi’nin 12. ayetinde şöyle buyurmuştur:
“Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın.”
- Gıybet
Toplum hayatımızı felakete götürecek ahlâkî bozukluklardan birisi de gıybettir. Gıybet bir kimsenin gıyabında onun hoşlanmayacağı, razı olmayacağı ve incineceği her türlü söz ve imayı kapsamaktadır. Allah Teâlâ Hucurât Sûresi’nde bu kötü ahlâkı şu şekilde nehy etmektedir:
“Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tevbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.”
Özellikle sosyal medya mecralarında çokça rastlanılan ve gittikçe yaygınlaşan bu hastalıklı tavır, insanî ilişkileri zedelemekte ve toplumdaki güven duygusunu sarsmaktadır. Bu noktada insanların yanlışa düştükleri bir konu da söylenilen şeyin muhatabımızda var olması halinde gıybet olmayacağının düşünülmesidir. Hâlbuki bir kimse hakkında hoşlanmayacağı bir şeyi onun gıyabında söylemek, doğru olduğu zaman, gıybet; yalan olduğu zaman ise iftiradır. Neticede bu kötü ahlâktan sakınmak insanların ve medyanın ehemmiyet vermesi gereken bir konudur.
Hucurât Sûresi içerisinde Allah Teâlâ ve Peygamber Efendimiz (s.a.v) ile insani ilişkiler hususunda pek çok ahlâki kaideleri barındırmaktadır. Yukarıda kısaca izah edilen kaideler ise medya ile doğrudan ilişkilendirebileceğimiz ve günümüz medyasının dikkat etmediği kaidelerdir. Eğer doğru düzgün bir haberleşme ve bilgi edinme imkânları kullanmak isteniyorsa bu kaidelere muhakkak uyulması gerekmektedir. Bu hususta dikkati çeken önemli bir nokta bahsi geçen kaidelerin esasında genel ahlâkî ilkeler olduğudur. Yazının konusu siyaset ahlâkı yahut ticaret ahlâkı olsaydı bu kaideler yine kendilerine yer bulacaklardı. Dolayısıyla insan, ahlâklı ise hayatın bütün mecralarında bu ortaya çıkar. Eğer ahlâkî zaaflar mevcutsa yine bütün mecralarda bu tezahür eder.