İçeriğe geç
Anasayfa » HÜSN-İ HAT HEM SANATTIR HEM SEVAPTIR (Mülâkat)

HÜSN-İ HAT HEM SANATTIR HEM SEVAPTIR (Mülâkat)

Hattat Yusuf İzzeddin SAV Hocamızla Hüsn-i Hat Sanatını Konuştuk…

 

-Muhterem hocam, hüsn-i hatla alâkanız ilk olarak ne zaman, kimin teşvikiyle başladı, bu sanatla tanışmanız nasıl oldu?

-Hat konusunda beni ilk teşvik eden ve yönlendiren, rahmetli babam olmuştur. Babam, harf inkılâbından önce okurken, hüsn-i hat ve ciltçilik gibi sanat dersleri de görmüştü, sanata merakı çoktu. İstanbul’a yüksek tahsil için yola çıktığımda hat üstadlarını bulup hüsn-i hat dersi almam hususunda bana sıkı tembih ve tavsiyelerde bulunmuştu. İşte bu tavsiyeler, beni 1972’de Üstad Hâmid Bey’in Cağaloğlu’ndaki “Yazı Evi”ne yönlendirdi. Kendimi tanıtarak, yazı öğrenme arzusunda olduğumu belirttim. Üstad Hâmid Bey, beni çok hoş karşıladı, alâka ile dinledi. Özellikle, araya hiçbir vasıta koymadan bizzat kendisiyle tanışmak isteyişimdeki medenî cesareti takdir etti. Bir sülüs “Rabbi Yessir” meşki vererek beni hat sanatıyla tanıştırdı.

Ancak “Her şeyin bir mâniası vardır, ilim ve sanat öğrenmenin bin mâniası vardır.” sözünün tecellisi olacak ki, aradan kısa bir müddet sonra askerlik emrim geldi ve doğru Erzurum Hınıs, er öğretmenliğine…

Nihayet 1981 yılında hattat ve kurrâ hâfız Sâim ÖZEL Hocamla, Allah rahmet eylesin, tanışıp kaynaşarak içimdeki unutulmaz yazı yazma arzusunu tatmine çalıştım. Muhterem Sâim Hocam, şahsiyetindeki muhabbet, tevazu ve sıcak ilgiyle birlikte bizleri hat sanatına öylesine ısındırdı ki, ne yazıdan ne de hocadan vazgeçebildik. Her ikisinin muhabbeti hâlâ devam etmektedir. Allah (c.c) kendisinden ebeden razı olsun. Her yazı yazışımda merhum hocama cân-ı gönülden duâ ederim. Bu arada kendisinden rik’a meşk ettiğim merhum hattat Ali Rüştü ORAN hocam ile kendisinden divânî, celî divânî ve tâ’lik yazılarını meşk ettiğim merhum üstad Prof. Dr. Ali ALPARSLAN hocamı da zikretmeden geçemem. Allah cümlesine rahmet eylesin. El-ân hayatta olan ve hizmetlerine devam eden Üstad Hafız Hasan Çelebi Hocamı da zikretmek isterim. Kendisinden bir müddet sülüs meşk etmiştim. Allah (c.c) cümlesinden razı olsun.

-Hat sanatı dışında herhangi bir sanat dalıyla meşgul oldunuz mu?

-1971 yılında, sekiz aylık özel bir kurstan geçerek “teknik ressam” oldum. Grafikerlik, Klişe ressamlığı ve Perspektif çizimlerle bu sahada çalışmalarım olmuştur. Tasarı ve görüş ufkumdaki gelişmeleri bu çalışmalara borçluyum.

İkinci bir sanat dalı olarak 1972’de başlamış olduğum Tezhib sanatını zikredebilirim. Hat ile Tezhib, et ile tırnak gibi birbirinden ayrılmaz iki İslâm sanatıdır. Tezhib sanatını, Tıp Tarihi Profesörü merhum M. Süheyl ÜNVER Bey, Cerrahpaşa’daki özel bir atölyede meraklılarına öğretiyordu. Tezhib sanatının az bir bölümünü öğrenmiş olduğumu belirtmeliyim.

-Muhterem Hocam, hat sanatındaki yazı çeşitlerinden ve kullanım alanlarından kısaca bahseder misiniz?

a- Nesih: Kûfî yazının köşelerinin yuvarlanması ile meydana gelmiş bir yazı çeşididir. Kur’ân-ı Kerîm yazımında bu yazı kullanılır.

b- Sülüs: Dekoratif başlık yazısıdır. Önemli bir mesaj veren ayet-i kerime ve hadis-i şerifler umûmiyetle sülüs yazısıyla yazılır. Levha, kitap başlığı, cami, kubbe ve kuşak yazıları… gibi mekânlarda kullanılır.

c- Ta’lîk: Çoğunlukla kıymetli beyitler veya hikmetli sözler yazılacağında tercih edilir. Edebî metinler, Mesnevî yazıları gibi.

d- Dîvânî: Padişah fermanları için kullanılan yazıdır.

e- Rik’a: Resmi yazışmalar ve mektuplar için kullanılan günlük yazıdır.

f- Kûfî: Ümmü’l-Hutûttur, yazıların anasıdır. Geometrik karakterli bir yazıdır. Dikey ve yatay parçalardan oluşan kûfî yazı daha ziyade âbide yazısı olarak zikredilebilir.

g- Celî Dîvânî: Ferman, berat ve anlaşma metinlerinin yazılmasında kullanılır. İhtişamlı bir saray yazısıdır.

-Peki, hocam, hüsn-i hat öğrenmeye istekli olan bir talebe yazmaya nasıl başlar, hangi usûlü takip eder?

-İlk olarak “Rabbi Yessir” duâsı ile birlikte hurufât dediğimiz Elif-Bâ yazdırılır. Bundan sonra, iki harfin birleşmesi “Bâ, Beb, Beç” merhalesi gelir. Bundan sonra, “temmeti’l hurûf” ibaresi ile başlayan mürekkebât safhasına geçilir. Genellikle “Bânet Süâde” diye başlayan meşhur bir kaside yazdırılır. Böylece talebe, istifi ve harflerin satırdaki yerlerini bütün incelikleriyle kavramış olur. Bundan sonra sıra, icâzetnâme merhalesine gelir.

– Sizin icâzetnâme alma maceranızdan bahsedebilir misiniz?

-1413 hicrî yılında Hattat Hafız Hacı Sâim ÖZEL Hoca’mdan nesih ve sülüs hatlarından icâzetnâme alma şerefine nâil oldum. Tarih olarak özellikle hicrî seneyi ifade ettim. Zira kitâbeler, mezar taşları, hilye-i şerîf ve buna benzer bütün hat levhalarındaki yazılara hicrî tarih koymak bir teâmüldür. İcâzet tarihim, milâdî olarak 1992’ye tekâbül eder.

-Hattın güzel sanatlar arasındaki yüksek mevkiini ve hat ile estetik arasındaki ilişkiyi açıklar mısınız?

-Burada bazı kavramlar üzerinde durarak söze başlamalıyım. Önce, sanat nedir?

Sanat; duygu, düşünce ve tasarılarımızı, herhangi bir vasıta ile hayranlık uyandıracak şekilde, göze ve kulağa hitab edebilir hale getirmeye denir.

Başka bir söyleyişle sanat; iç dünyamızı ses, renk, çizgi ve şekil âhengi içinde madde plânına aksettirerek, bizde hayranlık uyandıran eser ve hareketlerdir. Kısaca sanat; ruh güzelliğinin madde plânında parlaması ve yansımasıdır.

Güzel sanatlar içindeki hat sanatı da her ne kadar cismânî âletler ile meydana gelse de aslında rûhî bir hendesedir. Hat sanatındaki maddî güzellik, rûhî güzelliğinin ifadesidir. Yani hat, mevzuunu tabiattan değil insan ruhundan alır. Hat kompozisyonları evvelâ zihinde şekillenir, sonra el, göz ve irade vasıtasıyla tezahür eder.

Sanat, fertlerin zekâsına hitab ettiğinden daha fazla, gönüllerine hitap eder. İnsanın üç boyutu vardır:

  • İçgüdü Boyutu: İnsanların sahip olduğu bu özelliğe diğer canlılarda da rastlanır.
  • Akıl Boyutu: Sadece insana mahsustur.
  • Gönül Boyutu ise; güzelliklere karşı duygulanma ve etkilenme hâlidir ki, estetik dediğimiz yüksek rûhî hendese keyfiyeti burada başlar ve âlemleri aşar.

Estetik ve güzelliklerin kaynağı Allah Teâlâ (c.c)’nın tecellîleridir. İnsanın gözü renklere, kulağı güzel sese, gönlü aşka mübtelâdır. Güzel yazıya bakınca göz terbiye olur, gönül ise haz duyar ve olgunlaşır. Estetik düşünce, bizi manevî dünyanın kapısına yaklaştırır. Hat sanatı, estetiğin zirvesini yakalamıştır. Bu sebepten güzel sanatlar arasında birinci sıradadır. Çünkü başka sanat akımlarından etkilenmemiş ve orijinalliğini koruyabilmiş tek sanattır. Batıda karşılığı ve alternatifi yoktur. Batı mimarisinden, batı mûsikîsinden bahsedebilirsiniz; fakat batı hüsn-i hattından söz etmeniz mümkün değildir. Zira hat sanatı, batıda sürrealist (hakikatin üstünde) gibi görülür.

Avrupa’da modernizmin öncüsü Picasso’nun, öğrenmek için altı ay mesaiden sonra bu konudaki aczini ortaya koyması, hat sanatının üstünlüğüne güzel bir örnektir. Aynı zamanda, bu sanatın sadece Müslümanlara has özel bir sanat olduğuna da delildir. Gerçekten hat sanatı, içinde yabancı tesiri olmayan tek İslâm Sanatıdır. İslâm Sanatı, en güzel ifade şeklini hat sanatında bulmuştur. Çünkü hat sanatı, bizzat İslâm toplumu içinde yaşamış, o toplum içinde gelişmiş ve zirvesine o toplum içinde ulaşmıştır.

Hüsn-i hat; tenasüb, ahenk, ihtişam, zerâfet ve ulvîlik gibi estetik unsurlarla donanmış olduğundan, güzel sanatlar içerisinde ön sıralarda hattâ zirvededir. Avrupalıların modern resim anlayışıyla varmak istedikleri yere, Müslümanlar hat sanatıyla asırlarca önce varmışlardır.

-Osmanlı döneminde hat sanatına verilen önem, kıymet ve teşvîki açıklar mısınız?

-Ecdâd, sanatı en büyük bir mürebbî (terbiyeci) olarak telakkî ettiği için, tahsîl çağındaki gençleri kötü alışkanlıklardan uzaklaştırmak ve bir hayat disiplini kazandırmak için sanatlarla meşgul ederlerdi. Hocaların dizi dibinde hem sanat öğrenirler, hem de şahsiyetleri teşekkül ederdi. Çünkü tahsîl ve tedrîs hayatı ile birlikte sabır, disiplinli çalışma, temizlik, tertip ve düzen gibi hasletler kazanılırdı. Bunun resmî yeri enderûn, sivil ve halka açık mekânları ise tekkeler ve vakıflar idi.

Hüsn-i hat, ecdâdın bize yadigâr bıraktığı bir sanattır. Bu kültür mirasını öğrenip öğretmek suretiyle muhafaza etmek mecburiyetindeyiz. Mânevî mesûliyetten ancak böylece kurtulabiliriz. İslâm-Kur’ân yazısı deyip de geçmeyelim. Yazımız mukaddestir. Harflerin sırları vardır. Okunması da yazılması da sevaptır. Bu cihetle “Hüsn-i hat hem sanattır hem sevaptır.” Bir gün ömür biter, hatlar kalır. Onlar bâkî kaldıkça yazanlar rahmetle anılır, hayır duâlara nâil olurlar.

Sultan II. Bâyezîd’in, hocası Şeyh Hamdullah’ın hokkasını tutarken: “Hocam, sizden sonra sizin gibi yazı yazacaklar acaba gelir mi?” sorusuna, Şeyh Hamdullah: “Siz ki bir cihan padişahısınız. Benim hokkamı tutacak kadar tevâzû gösteriyorsunuz, bu tevâzûu padişahlar gösterdiği sürece, daha nice büyük hattatlar yetişecektir.” cevabını vermiştir. Bu çarpıcı misal Osmanlı’nın hüsn-i hatta verdiği önemi, değeri ve desteği izah etmeye kâfidir sanırım.

-Hat sanatının geleceğini nasıl görüyorsunuz?

-Harf inkılâbından sonra, önüne birçok yasak ve engellerin konduğu, İslâmî kültür ve zeminin kaydığı, İslâm harflerinin yasaklanması üzerine teessüründen ölen Seyyid Tâhâların bulunduğu karanlık bir dönem geçtiği halde, hat sanatı unutulmamış ve unutturulamamıştır. Böyle bir cendereden geçerek bugünlere gelinmiştir. Yüzlerce kalem erbâbı tarafından, etrafına hat halkaları teşkil ederek, binlerle ifade edebileceğimiz meraklı gençlere yazı öğretilegelmiştir. Bu, bizim için sevindirici ve ümit verici hâdisedir. Bu ilgi halkalarının dalga dalga yayılması ve genişlemesi hat sanatının istikbâlinin parlak olacağına delildir.

-Son olarak bu sanatla uğraşan ve merak duyanlara iletmek istediğiniz bir mesajınız var mı?

-Hat sanatı, büyük bir sabır ve sebât işidir. Sabır ve sebât gösterebilmek için de yazıya âşık olmak lazımdır. “Aşk olmayınca meşk olmaz” derler. Bu sanata merak duyan kişi, mutlaka bir üstad ile çalışmalı ve devamlı yazmalıdır. Yani her gün, az bir miktar da olsa yazıya devam etmeli ve hiç ara vermemelidir. Hz. Ali (r.a) şöyle buyurmuştur: “Hattın öğrenilmesi üstadın ta’lîminde gizlidir, onun kıvâm ve kemâl bulması çok yazmakla olur. Yazının devamı ise İslâm dini ve İslâm edebi üzerinde bulunmakla mümkündür.”

Hatta merakı olan gençlere, yalnız yazmakla kalmayıp çokça hat örnekleri görmelerini, hat sahasında yazılmış önemli eserleri okumalarını, tarihçesini araştırmalarını, eski eserlerin ve camilerin yazılarını dikkatlice incelemelerini tavsiye ederim.

Efendim kıymetli vakitlerinizi bizimle görüşmeye ayırdığınız için teşekkür ederiz.

-Ben de bu imkânı bize tanıdığınız için teşekkür ederim.

Mülâkât: Ahmet SERDAROĞLU