İçeriğe geç
Anasayfa » İHMAL EDİLEN BİR SÜNNET: ÎSÂR

İHMAL EDİLEN BİR SÜNNET: ÎSÂR

İnsanoğlu fıtratı gereği toplum halinde ve beraber yaşamaya mecburdur. İslamiyet de insanın fıtratını esas alarak bireysellikten ziyade cemiyet hayatına önem vermekte, Müslümanlar arasında kardeşlik hukukunu tesis edip güzel ahlakla ahlaklanmış ve kötü huylardan arınmış erdemli bir toplum inşa ederek dünya hayatını tanzim etmektedir. Bencillikten uzak, empati yapabilen ve her şartta Müslüman kardeşinin yanında olan bireylerin meydana getirdiği bir toplum modeli İslamiyet’in en temel hususiyetlerinden biridir. Peygamber Efendimiz x de ilk İslam devletinin neşet ettiği Medine’de bu özellikleriyle ön plana çıkan bir toplum tesis etmiştir.

İslam Dini Müslümanlar arasında kardeşlik hukuku tesis etmekle beraber Müslüman olmayanlara karşı da merhametli ve insanca davranmayı emretmiştir. Nitekim Müslüman olsun veya olmasın insan bir beşer olmak suretiyle değerli bir varlıktır. Bunun yanında sadece insanlara karşı değil bütün mahlukata karşı merhametle muamelede bulunulması emredilmiş, ayet-i kerimelerde ve hadis-i şeriflerde yaratılmış olmak suretiyle bütün canlıların merhametle muamelede bulunulmayı hakettiği vurgulanmıştır.  Peygamber Efendimiz x de bu hususu hem kendisi yaşantısıyla örneklik olarak izhar etmiş ve hem de her fırsatta sözlü olarak dile getirerek merhamet duygusunun yüksek olduğu bir güven ve huzur toplumu inşa etmiştir. İslam medeniyetini ayakta ve diri tutan en temel unsur da merhamet duygusunun hâkim olduğu bu güven ve huzur ve ortamıdır. Güven ve huzur ortamının tesisi için de en önemli saiklerden birisi de şüphesiz fertler arasında tahakkuk eden kardeşlik hukukudur. İslam Dini öyle bir kardeşlik hukuku ihdas etmiştir ki birbirinden ırk, kültür ve hatta renk olarak bile farklı insanlar yüzyıllar boyunca bir arada huzur ve refah içinde yaşamış ve yaşamaya devam etmektedir. Bu durum birçok hukukî ve ahlâkî kurallarla teminat altına alınmış ve Müslümanların hepsi İslam ailesinin bir ferdi olarak görülmüştür.

            Erdemli ve kendinden razı olunan insanlardan meydana gelen bir toplumda kardeşlik hukukunun canlı ve etkin olması beklenir. Kardeşlik hukuku açısından en önemli kavramlardan birisi de şüphesiz ki îsârdır.  Lügatte bir şeyi veya bir kimseyi diğerine üstün tutmak ve tercih etmek anlamına gelen îsâr kavramı terim olarak “Bir kimsenin kendisi ihtiyaç içinde bulunsa bile sahip olduğu imkanları başkalarının ihtiyacını karşılamak üzere kullanmak, bir başkasını kendine tercih edebilmek ve başkasının yararı için fedakârlıkta bulunmak.” demektir. Bu anlamıyla îsâr cömertliğin en üstün derecesi olarak kabul edilebilir. Türkçemizde ise diğergamlık kelimesi îsâr kavramını mana olarak karşılamaktadır.

Îsâr malla olabileceği gibi can ile de olabilir. Kişinin başka bir kimse için kendi rahatını ve huzurunu hatta canını feda edebilmesi can ile yapılacak îsâr kapsamına girmektedir. Biz burada gittikçe maddî bir hüviyete bürünen çağımızda maddî menfaatlerin ve kaygıların ön plana çıkması ve bu uğurda birçok hukukî ve ahlâkî ilkenin ihmal edilmesi sebebiyle mal ile yapılacak olan îsâr üzerinde durmak istiyoruz.

            Îsâr kavramı başta Kur’an-ı Kerim’de kendine yer bulur:

وَالَّذِينَ تَبَوَّءُوا الدَّارَ وَالْإِيمَانَ مِنْ قَبْلِهِمْ يُحِبُّونَ مَنْ هَاجَرَ إِلَيْهِمْ وَلَا يَجِدُونَ فِي صُدُورِهِمْ حَاجَةً مِمَّا أُوتُوا وَيُؤْثِرُونَ عَلَى أَنْفُسِهِمْ وَلَوْ كَانَ بِهِمْ خَصَاصَةٌ وَمَنْ» «يُوقَ شُحَّ نَفْسِهِ فَأُولَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

Onlardan önce bu yurda yerleşmiş ve gönülden inanmış olanlar, kendilerine göç edip gelenleri severler, onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar; ihtiyaç içinde olsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin bencilliğinden korunmayı başarırsa işte kurtuluşa erecekler onlardır.[1]

Îsâr kavramının önemine vurgu yapan bu ayet-i kerime de Medine’ye hicret eden Muhacirlere kucak açan ve onları kardeş belleyip her şeylerini onlarla paylaşarak cömertliğin en üstün derecesi olan îsârın en mükemmel örneğini sergileyen Ensarın faziletine işaret edilmektedir. Nitekim Muhacirler Müslüman olmaları ve Efendimizin x yanında yer almaları sebebiyle kendi öz yurtlarında birçok zulüm ve eziyete maruz kalarak can emniyetlerini kaybetmiş ve bütün mallarını Mekke’de bırakıp Medine’ye hicret etmek durumunda kalmışlardır. Başta Efendimiz x olmak üzere Muhacirlerin Medine’ye vardıklarında ne barınacak bir haneleri ne geçimlerini temin edebilecek bir işleri ne de ziraat yapabilecekleri bir arazileri vardı. Fakat Muhacirler Medine’de hiçbir zaman kendilerini yabancı hissetmemişler ve hayatlarını sanki yıllardır orada yaşıyormuş gibi idame ettirmişlerdir. İşte bu durum ancak İslamiyet’in tesis ettiği kardeşlik hukuku ve bu hukukun en önemli saiklerinden olan îsâr ile aşılabilmiştir. Nitekim Rasûl-i Ekrem x Efendimiz Muhacir ve Ensar arasında bir kardeşlik anlaşması yapmış ve Ensar da elde olan mallarını gönülden ve samimi bir şekilde Muhacir kardeşleriyle paylaşarak onları bu durumdan kurtarmıştır. Îsâr hasletinin gerçekleştirildiği İslam toplumunda bu sayede Müslümanlar arasında kardeşlik bilinci gelişmiştir. Ensarın sergilediği bu tavır da ayetler ve hadislerde övülmüş, kendilerinden razı olunduğu dile getirilmiştir.

Bunun yanında îsâr örneklerini hadis-i şeriflerde de görmek mümkündür. Yukarıda zikredilen ayet-i kerimenin sebeb-i nüzulü olarak şöyle bir hadis-i şerif rivayet edilmektedir:

Ebû Hureyre’den T rivayet edildiğine göre bir kişi Peygamber Efendimize x geldi ve ona açlıktan şikâyet etti. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz x onu (doyurmak için) evine gönderdi. Hanımları “Bizim yanımızda sudan başka bir şey yoktur.” dediler. Bunun üzerine Efendimiz x yanında bulunan kimselere “Şu aç insanı kim yemeğine ortak kılar yahut kim ağırlar?” diye sordu. Ensardan biri “Ben ağırlarım.” diyerek o kimseyi evine götürdü ve eşine “Haydi Rasûlullah’ın misafirine ikram et.” dedi. Bunun üzerine hanımı “Yanımızda çocuklarımın azığından başka bir şey yoktur.” deyince kocası “O yemeği hazırlayıp getir, ışığı yak, çocuklarını da uyut.” dedi. Kadın da akşam yemeği vakti geldiği zaman yemeği hazırladı, ışığı yaktı, çocuklarını da uyuttu. Sonra kalktı, kandili düzeltir gibi oynayıp söndürdü. Bu suretle karı koca kendilerini misafire yemek yiyorlar gibi göstermeye başladılar. İkisi de aç gecelediler. Sabah olunca ev sahibi, Rasûlullah’a x gitti. Rasûlullah x onu görünce şöyle buyurdu: “Bu gece Allah sana tebessüm etti (senden razı oldu) ve şu âyeti inzal buyurdu: “Onlar ihtiyaç içinde olsalar bile onları kendilerine tercih ederler.[2]

Görüldüğü üzere bu hadis-i şerifte yine çok büyük bir îsâr örneği sergilenmekte, kendisi fakr u zaruret halinde olan hatta sadece çocuklarına yetecek yemeği olan Ensardan bir sahabinin Müslüman kardeşini kendisine tercih ederek kısıtlı olan imkanlarını Müslüman kardeşi için harcaması anlatılmaktadır. Hadisin devamında bu amelin yani îsârın sergilenmesi durumunda Allah Teâlâ’nın kişiden razı olacağı anlaşılmaktadır. İşte İslam toplumunun esasını teşkil eden ve huzuru tesis eden kardeşlik ve bu kardeşliğin gereği olan îsâr Allah Teâlâ’nın rızasını kazanabilmek açısından son derece önemli bir husustur.  Daha birçok hadis-i şerifte Ensarın sergilediği bu tutum sebebiyle onlardan övgüyle bahsedilmiş, Allah Teâlâ’nın ve Efendimizin x Ensardan razı oldukları vurgulanmıştır.

Peygamber Efendimizin x kendisi de her ne kadar hayatının bir bölümünde fakr u zaruret içinde yaşamış olsa da bizzat kendisi hiçbir zaman mal biriktirme peşinde olmamış, elinde olan her şeyi davası uğrunda infak etmiş ve Müslüman kardeşlerini kendisine tercih ederek îsâr olarak isimlendirilen bu duruma büyük önem vermiş ve teşvik etmiştir. O x bir beşer olarak hiçbir zaman kendi menfaatini düşünen bir insan olmamış ve ümmetinin menfaatini her zaman kendi menfaatinden üstün görmüştür. Hadis-i şeriflerde Efendimizin x bu özelliğini gösteren pek çok örnek bulmak mümkündür.       Efendimizin cömertliği ve kendi ihtiyacı olmasına rağmen bir başkasını kendine tercih etmesine örnek olarak rivayet edilen şu hadis-i şerif bir hayli önemlidir:

“Bir gün Peygamber Efendimizin x yanına bir kadın elinde bir hırkayla geldi ve “Ya Rasûlallah, bu hırkayı ben kendi elimle dokudum. Onu Sana giydireceğim.” dedi. Peygamber Efendimiz x o hırkayı aldı, ki zaten kendisinin de böyle bir hırkaya ihtiyacı vardı. Efendimiz x daha sonra bu hırkayı îzar olarak giyinmiş halde yanımıza geldi. Sahabeden bir kimse eliyle hırkaya dokunarak “Ya Rasûlallah, bu hırkayı bana giydir.” dedi. Efendimiz x bunun üzerine, “Tamam.” dedi ve bir miktar oturduktan sonra evine gitti.  Daha sonra hırkayı çıkarıp dürdü ve onu isteyen kimseye gönderdi.”[3]

Özellikle günümüzde bireyselleşmenin, fertlerin maddî/manevî sorunlarına karşı kayıtsızlaşmanın ve maddî menfaatlerin ön plana çıktığı düşünüldüğünde toplumun yozlaşmasının önüne geçmek ve Allah’ın rızasına nail olmak açısından Efendimizin sünneti olan îsâr hasleti bir hayli önem arz etmektedir. Nitekim toplumda sevgi, saygı, muhabbet ve merhamet gibi duyguların oluşması ve gelişmesi ancak fertler arasında kurulacak kardeşlik bağı ve kardeşliğin gereği olan îsâr gibi hasletlerle mümkün olacaktır. Bu yüzden Efendimizin x diğer sünnetlerine olduğu gibi îsâr sünnetine de sıkı sıkı sarılmalı ve bu suretle Allah Teâlâ’nın rızası için çaba sarf etmeliyiz.


* Arş. Gör., Aksaray Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi.

[1] Haşr, 59/9.

[2] Buhârî, Menâkibu’l-Ensar 10.

[3] Buhârî, Libas, 18.