NEŞRE HAZIRLAYAN: ABDULLAH TAHA İMAMOĞLU *
Cenâb-ı risâletpenâh Efendimiz’in “Talebu’l-ilmi farizatün…” hadîs-i celîlini[1] düstûr-ı âmâl ve harekât ittihaz eden ecdâd-ı meâlî…., ecdadımız zamanlarında pek büyük nakd u himmetle birçok daru’l-irfân tesis ve küşâd eder, binlerce ricâl ve eâzım yetiştirirlerdi.
Buna binaendir ki tarihimizin en parlak sahifelelerini, medreselerimizin muhit-i feyyazından yetişen mütebahhirînin âsâr-ı âliyesi işgal eder. Bizde medrese, molla hayatî tarihin en mühim ve azametli bir işidir. Zi-ihtişam bir bina olarak medreselerimizi, en mümtaz ve müessir bir sima olarak da mollalarımızı gösterebiliriz.
Memleketimizde ilim ve irfânın bir vakitler küşâd ettiği devre-i saadet ve ikbal, bütün zamanlarını tevsi-i memâlik ve tezyîd-i şevkete hasreden o mübarek ecdadın kudsî ve lâyemût âsâr ve esmârı olan medreselerimizden doğuyordu.
O medreselerimiz idi ki Türkün nâm-ı kemâlâtını aktâr-ı cihana îsâle vesile olmuş, o dâru’l-ilimlerimiz idi ki Osmanlı mülkünün şâ‘şâ-i ikbaliyle bütün cihanın gözlerini kamaştırarak binlerce ecnebi talebenin mahza tahsil-i ilim ve hüner, arzu ve iştiyakıyla memleketimize koşmalarına sâik olmuştu.
Dört asır evvel Avrupa âlem-i hristiyaniyeti, bir sıtma nöbetini geçirmek üzere kiliselere koşar, cennet ve cehennem satan!.. mutaassıb ve cahil papazlardan nüsha dilenirken İstanbul’u fetih için kızaklar i‘mâl, toplar icad edenleri o vaktin medreseleri yetiştiriyordu.
Türklerdeki fazilet-i ahlâkiye, hissiyât-ı dîniye, kabiliyet-i ibdâiye esasları; fikr-i icad, azim ü sebat, metanet, uluvv-i cenab, mertlik hâssaları hep bu dâru’l-ilimlerimizin muhît-i feyyâzından inkişâf ediyor; padişahlarımızdan, şehzadelerimizden, vezirlerimizden başlayarak bütün ricâl-i ilmiyemiz, askeriyemiz, fenniyemiz bugün âsâr-ı harâbiyetine olsun şahid olduğumuz o âlî ve muhteşem medreselerimizin münevver ve mübarek sakıfları altında feyziyât oluyorlardı.
Daha pek uzaklara değil, bir iki yüz sene evveline ircâ-ı nazar edecek olursak tarih bize Havza gibi küçük bir muhitte bile pek büyük bir bina-yı irfânın mevcudiyetini ve kibâr-ı ulemamızdan kırk zatın tedrîs-i ilim ve irfânla meşguliyetini gösterir ki bunlar Türklerdeki medeniyet-i âliyenin menba‘-ı feyz u kemâlâtı olan muhitât-ı irfânımıza canlı bir numune olabilir.
Eğer bu tertîb-i irfân şu zamana kadar idame ettirebilmiş olsa idik şüphesiz bugün dünyanın akvâm-ı fâzıla ve münevveresinin başında bulmak şerefi bizlere, biz Türklere konacaktı. Ne çare ki öyle olmadı! Medreseyi, mollayı ihmal ettik. Müntesibîn-i ilmiyedeki kesâlet-i fikrîye bu ilim ve fazilet evlerinin yıkılmasını intaç etti.
Şüphesiz bunun pek acı cezasını da çekmedik değiliz. Bünye-i ictimaiyemizi kemiren ve gaflet-i cehl ile mücadeleye kâdir teşkilat-ı ilmiyemizin fikdanına bütün şu mahrumiyetlerin inzimamı, dinimizi zaafa, ahlakımızı tereddiye uğrattı. Bunun netâyicinden olarak da birçok köylerimiz imamsız, birçok camilerimiz hatipsiz kaldı.
Bereket versin ki şu hal çok devam etmeden, bu felaket tesirâtını tamamıyla göstermeye başlamadan önüne geçildi. Şimdi, cidden büyük bir fahr ve sürurla kabaran kalplerimizin iman ve îkân-ı tammıyla söyleyebiliriz ki şu anlarda ihya-yı irfan için mühim bir temellük tamirine başlanmıştır. Büyük meclisimizin mütefekkir ve muhterem rical-i hükümetinin çıkardığı kanun, bu mühim noksanı izale etmeğe, mülkümüzün her tarafında imar ve ihya-yı medâris için hummalı bir faaliyete vesile oldu. Bu cümleden olarak küçük ve tarihi Havza’mızda çoktan beri münderis olan medresemiz tecdid ve ihzar edilerek şimdilik otuz hücre-i irfanda birçok talebemiz müfti-i belde Hacı İsmail Efendi’nin himmet ve riyaset-i tedrisiyesinde, tahsil-i ulûma devam etmektedirler.
Ciddi bir şevk ve hevesle başlayan şu mühim ve hayatî meselenin temenni ederiz ki idamesine, teâlisine hiçbir fikir, hiçbir emel engel olmasın.
Bize mazideki kuvvet ve kudretimizi ifaza edecek, bütün hüsranlarımızı, elemlerimizi telafi ettirecek olan bu müessesât-ı ilmiyeye her şeyden ziyade ehemmiyet verilmek lazımdır. Asrî bir tarza dönülmek tasavvuruyla atılan bu esasın idame-i hayatı, iktitâf-ı semerâtı vesâit-i maddiyenin esirgenmemesiyle kâbil ve mümkün olabilir.
Gösterdiği celadet-i harikulade ile mühim ve şerefli bir devrin kapısını açan, azm u metanet-i fikriyesiyle düşmanlarımızın bile kalbini, fikrini celb ve teshir eden büyük meclisimize şükran ve imtinan borçlarımızı ifa ederken şimdiye kadar her şeyi hükümetten beklemiş ve görmüş olan milletimize, medreselerimizin ihtiyacât-ı maddiyesinin temin ve te’diyesi hususunda da rehber olmasını temenni eyleriz.
* Sebilü’r-Reşad [Sırat-ı Müstakim] Dergisi, 18 Mayıs 1338/18 Mayıs 1922, c. XX, sy. 502, s. 92-93.
[1] İbn Mâce, Mukaddime, 17.