İçeriğe geç

İNSAFLA KENDİNE ÇEKİL ve HALİNİ DÜŞÜN*

Mü’min, her nimetin şükrünün kendi cinsinden olduğunu bilmeli ve bunun gereğini layıkıyla nasıl yerine getiririm diye düşünmeli ve gayret etmelidir.

Allah Zülcelâl’in bizlere ihsan buyurduğu nimetlerin başında hayat nimeti gelmektedir. Bizler evvela bu hayat nimetini ve ardından hayatımızın devamı için ihsan buyurulan sayısız nimetleri düşünerek şükür görevinin ne demek olduğunu kavrayıp şükür vazifelerimizi hakkıyla eda etmeye başlamalıyız.

Allah Zülcelâl bizleri yeryüzünde gelmiş geçmiş varlıkların en mükemmeli olarak yaratmıştır. Sahip olduğumuz sûret hiçbir varlıkla kıyaslanamayacak şekilde mükemmel ve güzeldir. Rabbimiz bu hakikati Tin Suresi’nde ilk ayetlerinde “Biz insanı en güzel bir biçimde yarattık.” buyurarak bizlere bildirmektedir. Bundan Rabbimizin bizleri en güzel sûrette ve en güzel bir hayat için yarattığını anlamalıyız.

Bu hakikat karşısında bir an dahi tereddüt etmeden kendimize dönüp, yaratılışımızı ve yaşayışımızı insanın dışındaki varlıklarla karşılaştırıp düşünmeye başlayınca; bünyemizin ve yaşayışımızın, süfli âlem olan semaların altındaki âlemlerde bulunan varlıkların bütününden daha üstün ve mükemmel olduğunu görmekteyiz.

Dış görünüşümüzü insandan başka varlıklara (hayvanlar ve nebatatlar gibi) benzetecek olsalar, bunu kendimize yapılmış bir hakaret kabul ederek o benzetmede bulunan kimselere darılır ve kırılırız.

Yaşayışımızı da gerçek insan yaşayışının dışındaki varlıkların yaşayışına benzetecek olsalar, yine ağır bir hakarete muhatap olduğumuzu düşünerek bu yakıştırmayı yapanı asla affetmeyiz.

Elhamdülillah, Allah Teâlâ ﷻ Hazretleri bizlere, en azından yapılan bu hakaretleri anlayacak kadar akıl ihsan buyurmuştur.  

O halde niçin bizleri en güzel sûrette yaratarak diğer varlıklardan üstün kılan Rabbimizin, hayatımızı en güzel şekilde yaşamamız için tanzim buyurduğu hayatı yaşamaktan kaçınıyoruz? Neden Rabbimizin emir ve yasaklarına itaat ederek teslimiyetimizi izhar etmiyoruz?

Allah Zülcelâl’in bu mükemmel varlığımızı bize ihsan ettikten sonra, bizlerden insanlığımıza zarar verici kötü bir şekilde yaşamamızı talep ettiğini mi düşünüyoruz?

Yoksa bizi sûret itibarı ile en güzel şekilde yaratıp, akıl itibariyle de bütün varlıklara karşı üstün kılan Allah Zülcelâl Hazretleri yaşayışımızla bizden, daha düşük seviyede olan varlıkların seviyesine inmemizi mi istemektedir?

Veyahut “Ey kulum, seni en mükemmel surette ve diğer varlıklardan üstün bir şekilde yarattığıma bakarak benim istek ve irademe teslim ol.” mu demek istemektedir? 

Akıllı insan, hayatını ancak belirli şartlar içerisinde devam ettirebilen varlıkların haline biraz baksın. Eğer onların yaşayışlarını kendine layık bulursa bir müddet sonra kendisini onlardan birinin seviyesinde bulur.

Belki kayalar gibi sert bir kalbin sahibi olur. Söz ve nasihatleri asla yaşamak için dinlemez. Böylece sesi aksettiren kayalar ve boş küpler haline gelir.

Allah Zülcelâl, imana kapalı olan kalplerin, sert kayalardan da daha sert olduğunu bizlere bildirmiştir. Kayalardan bazıları Allah ﷻ korkusundan korkup ağlamıştır. Bazıları ise Allah ﷻ korkusundan parça parça olmuştur. Bazı kayalar da çatlayarak içinden çağlayan sular akmıştır. 

Allah Zülcelâl Hazretleri bu güzel örneklerle insanları ikaz ederek; onlara eğer gaflet içerisinde yaşamaya devam ederlerse ilk yaratılış maddesi olan toprak veya diğer maddelerin seviyesine, belki de daha aşağı seviyelere kadar alçalacaklarını bildirmiştir.  

Rasûl-i Ekrem x Efendimiz bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmuştur:

“Hz. İsa aleyhisselâm bir gün bir dağda ağlayan bir kayaya rastlar ve kayanın bu halinden dolayı mahzun olarak:

– Ya Rab! Bu kaya niçin ağlar, diye sorar. Allah Zülcelâl Hazretleri de:

– Ya İsa, bu halinin sebebini kayaya sor, sana cevabı o versin, buyurur. Bunun üzerine Hz. İsa aleyhisselâm:

– Ey taş! Allah’ın ﷻ izniyle niye ağladığını söyle, deyince kayadan şu cevap gelir:

– Ey İsa Ruhullah! Bir gün yanıma iki arkadaş oturmuştu. Konuşurlarken cehennemin yakacaklarının taşlar ve insanlar olacağını ifade eden ilâhî kelamdan bahsettiklerini duydum. O günden beri; acaba ben cehennemde yanan o taşlardan biri miyim diye korkudan ağlarım.”

Bu hadis-i şerif imandan mahrum olan insan kalbinin, kayadan daha sert olduğunu en güzel şekilde ifade etmektedir. Demek oluyor ki imana kapalı olan kalpler, kaya parçaları gibi şuur ve idrakten mahrumdurlar. Allah ﷻ insanları bu seviyeye düşmekten muhafaza buyursun.

İnsan, kendi dışındaki varlıkların seviyelerine bakıp durumunu değerlendirmelidir. Bitkiler âlemine bakınca onların her anını Allah Teâlâ’yı ﷻ tesbih ederek geçirdiklerini görür. Allah Teâlâ ﷻ bu hususu Kur’an-ı Kerim’in pek çok yerinde bizlere ifade buyurduğu gibi daha önce gönderilmiş bulunan kitaplarda da zikretmiş ve bütün nebi ve rasûller bu hakikati ümmetlerine tebliğ etmiştirler.

Allah’ı ﷻ unutan gafil insan! Kendi durumuna bakarak seviyenin bitkilerin gerisinde mi önünde mi olduğuna karar ver. Ağaçlara bakarak onların durumuyla da kendi seviyeni mukayese edip araştır!

Bu araştırmaları yapan insan, gayesiz, sebepsiz, faydasız bir hayat yaşamak için yaratılmadığını kabul etmek mecburiyetinde kalır.

Ey insan! Bir de kendine bak. İnsanlara faydalı mı zararlı mı olduğunu araştır.

Yaratılmış bütün varlıklardan üstün olan insanın, kendisine bahşedilen şerefe kavuşması için ilâhî iradeye teslim olması, yaratılış gayesine göre vazifelerini yerine getirip Allah’a ﷻ hamd ve şükür görevlerini ifa ederek teslimiyetini tamamlaması gerekmektedir.

Öyleyse, insafla kendine çekil ve halini düşün.

Yaratılış gayeni öğren,

Hiç olmazsa taşlar, bitkiler, ağaçlar kadar yaratılış gayeni yerine getirmek için gayret et.

Eğer bu gayretleri göstermezsen toprak altında çürüyen tohum seviyesine gelirsin.

O zaman çürüyüp, ayaklar altında çiğnenip yok olup gidersin.

Ama sen canlı tohum olmaya layıksın.

Eğer canlı tohum olursan insanlık bahçesinde yeşerip büyürsün.

İnsanlık âlemine ışık saçan bir nur olursun.

Bu hayatta da sonsuz hayatta da sonsuz varlığa ve mükâfatlara kavuşursun.

Dünya sahnesindeki en küçük varlıktan en büyüğüne kadar düşüncen ile ulaş, onların manevî hallerine fikrini ulaştır.

Artık daldığın gafletten uyanarak ilâhî sedaya kulak ver.

Kendine ve insanlara karşı insaflı ol.

Hakk sedası olan, “İnsanları ve cinleri beni tanıyıp, bana itaat etsinler diye yarattım.”[1] âyet-i kerimesini düşünerek mükellefiyetlerini yerine getir.

İnsanın yaşayışı için gereken nizamı, sûret ve yaratılış olarak sizleri en güzel şekilde yaratan, yaşamanız için bütün ihtiyaçlarınızı var ederek size hizmetçi kılandan daha güzel bilen var mıdır?

Onun için ezelden gelen derin vahiy sedasına kulak ver.

O sedaya tâbî olarak hem dünya mutluluğunu hem de ahiretin temiz hayatını elde ediver.

Selâm, iradesini Allah Teâlâ Hazretlerine teslim edenlerin üzerinedir.

Selâmete ermek, Allah’ın koyduğu hayat ölçülerine tâbî olmakla mümkündür.

Bunun için sizlere hayatınızı diğer varlıkların hayatları ile mukayese etmenizi, fazilet ve üstünlüğün nasıl elde edileceğini araştırmanızı ve öğrendiklerinizi yaşamaya karar vermenizi tavsiye ederim.

Allah’a ﷻ; değişmeyen hakka tâbî olmayı cümlemize nasip buyurması için, dua ve niyaz ederim.

Selâm, hakka tâbî olanların üzerine olsun.


* Bu makale, merhum Ahmed Yaşar Hocaefendi’nin, 12.10.2009 tarihinde, İrşad Mektupları ismiyle internet üzerinden yayımladığı yazılardan onuncusudur.

[1] Zâriyat, 51/60.