İçeriğe geç
Anasayfa » İRŞAD GÖREVİMİZ*

İRŞAD GÖREVİMİZ*

Allah Teâlâ Hazretleri, mü’min kullarına seslenip, Hakk’ın karşısındaki sapık yollar hakkında insanları ikaz etmeyi onlara farz kıldığı için biz de bu irşad mektuplarıyla Rabbimizin emrini yerine getirerek O’na 9 karşı mesuliyetimizden beraat etmeyi düşünmekteyiz. Bizlere bu hususu düşündüren Allah Zülcelâl Hazretlerine hamdolsun.

Bütün mü’min erkekler ve mü’mine hanımlar, bu irşad makamının şükür görevini yerine getirmenin farz ve çok önemli bir görev olduğunu bilmelidir.   

Unutmayalım ki bu hakikati bilmek, şükür görevini ifa etmek demek değildir. Şükür görevini ifa etmek; ancak Allah Teâlâ 9 Hazretlerinin bütün tekliflerini hakkıyla yerine getirmekle mümkün olur.

Bu irşad ve tebliğ vazifesinde rasûllerin varisleri olmayı arzulayıp bu büyük şerefle övünmek isteyenler varsa; bilsinler ki her hususta olması gerektiği gibi tebliğ ve irşad görevini yerine getirirken de aynı şekilde Rasûlullah’a (sav.) tâbî olunmalıdır.

Allah Teâlâ 9, peygamberlere ve özellikle âhir zaman Nebisine (sav.), bütün varlıklarıyla risalet vazifelerini tebliğ etmeyi emredince; bunun mükâfatının sadece kendisine ait olduğunu “(Ey Habibim! Onlara söyle ki:) Ey kavmim! (Ben tebliğ görevimi yerine getirirken) sizlerden bir ücret talep etmiyorum. Benim ecir ve mükâfatım yalnız Allah’a aittir.”[1] buyurarak bildirmiştir. Kur’an-ı Kerim’de rasûllerin aynı manayı peş peşe ifade eden beyanatları bu hususu ispat eden şahitlerdir.

Günümüzde tebliğ için tahsile başladıkları andan itibaren, sonunda neleri, nasıl elde edecekleri düşüncesi ile menfaat elde etme ve bunları çoğaltma düşüncesinin esaretine mahkûm olarak tebliğde bulunanlar; her türlü yanlış yola meylederek, insanları irşad edecek yerde ifsad ederler. Bu gibi kimseler maddi menfaatlerine herhangi bir zarar gelmese bile, çok zaman, zarar gelir evham ve endişesine kapılarak sahip oldukları ilmin gereği olan tebliğ ve davet görevlerini insanları irşad yerine ifsad etmek için kullanırlar.

İlimleri ile tebliğ ve irşad makamlarını işgal eden ifsatçıların insanlığa vereceği zarar Allah Zülcelâl Hazretlerinin kendileri hakkında,“ziraatı/ekini ve nesli helak edenler[2] buyurduğu zalimlerden çok daha fazladır.  Çünkü bunlar hırs ve menfaatlerinin peşine takılarak aldanmışlar ve kendilerini âlim olarak tanıtıp, sahip oldukları diplomalar ile insanlığı aldatmak için işgal ettikleri makamlarda kısmen de olsa ifsat faaliyetlerinde başarılı olmuşlardır.

Bilmeliyiz ki tebliğ ve irşad faaliyetini hakkıyla yerine getirebilmemiz için ilme talip olmalıyız. Bizim gibi avam tabakasının önünde kurtuluşa ulaşmamızı sağlayacak kapalı bir ilim kapısı vardır. Bu kurtuluş kapısının muhakkak ki bir anahtarı vardır. Ancak bu kilide bir anahtar uydurmak beşerin kudreti altında değildir.

Mü’minler bilip inanmalıdır ki; en hakiki mürşid Allah Teâlâ 9 Hazretleridir. Beşerin sınırsız ilim hazinelerinin anahtarları da Kur’an-ı Kerim’de toplanmış olan ayet-i kerimeler, kelimeler ve harflerdir.

Şunu da biliniz ki Kur’an-ı Kerim yeryüzüne inmeye başladığı andan itibaren bu kilide sahte bir anahtar uydurulamamış ve bundan sonra da uydurulamayacaktır.

İfsad önderlerinin yaldızlı ve cezbedici sözlerle insanları aldatmaya çalışmalarını engellemek için; Allah Teâlâ 9 Hazretleri, Hz. Muhammed Mustafa’nın (sav.) hayatı ile kâinatı aydınlatarak o sahtekâr ifsatçıların sözlerindeki sahte yaldızları kaldırıp, Hakkın nuru ile hakikatlerin meydana çıkmasını sağlayarak o zalimlerin birer ifsatçı olduklarını ispat etmiştir. Onun için mü’minlerin bu sahtekârları ve kalp para hükmündeki fitnelerini birbirinden ayırmak için Rasûlullah’ın (sav.) hayatından başka bir kuvvet ve imkân aramaya da ihtiyacı yoktur. 

Allah’a 9 hamd ve şükürler olsun ki: Allah Zülcelâl bizlere her şeyi olduğu gibi gösteren bir Kitab-ı İlâhî göndermiş ve onda emredilenleri yaşayarak maddî ve manevî bir nur olan Hz. Muhammed Mustafa’nın (sav.) nur olan hayatıyla, her ifsatçının yüzlerindeki fitne lekelerini, nifak karalarını sözlerindeki fesada sürükleyici sapıklıkları açıkça meydana çıkarmıştır.

Mü’minlerin sözlerinin ifsat edici değil ıslah edici ve karanlıkları aydınlatan sünnet hayatı olduğunu müfsitler bizden çok daha iyi bildiklerinden dolayı; insanlara ve bilhassa mü’minlere sünnet hayatını unutturmak için öncelikle hadisleri inkâra, tevile veya küçümsemeye yönelmişlerdir.

Dünyevî menfaatler için ilimlerini kullanmaktan çekinmeyen bu bedbahtlar başlattıkları ifsat seferberliğini de ilim namına yaptıklarını ifade etmekten çekinmemişlerdir. Bu da yeni bir şey değildir. Tarihte Bel‘am ve benzerleri gibi bunlardan daha meşhur âlimler gelip geçmiştir. Fakat ilimlerini fitne için kullanan bu zalimlerin şu anda mezar taşları bile kalmamıştır. Fakat her devirde sünnet hayatını yaşayanlar öldükten sonra bile gönüllerde kurdukları tahtlarda yaşamaktadırlar. Bu seçkin insanlar gönüllerde kurdukları tahtlarla insanlığa örnek olup dünyaya nur saçmışlardır.

Bizler ise vaktimizi boşa harcamadan Mürşid-i Hakiki olan Allah’ın 9 kitabı Kur’an-ı Kerim’e ve O’nun 9 Rasûlünün  (sav.) sünnetine yönelerek; kendilerine müfessir ismi verenlerin Kur’an ve hadisleri yorumlayan sözlerini, Kur’an’ın tefsiri olan Rasûlün (sav.) hayatı ile karşılaştırarak, uygunları ıslah edici kabul edip, diğerlerini ifsad edici olarak kabul ederek reddedelim.

Sizlere Allah Teala’nın 9, “O(nlar) ekini ve nesli helak etmek için çalışır.[3] ayetini hiç unutmamanızı ve her sahadaki meseleyi bu ilkeyle değerlendirmenizi tavsiye ederim.

Mü’minler öncelikle Allah’ın 9, Hz. Muhammed’e (sav.) gönderdiği Kur’an-ı Kerim’e ve onun tefsiri olarak insanlığı aydınlatan sünnet hayatını yaşamaya niyet etmeli ve bu niyetin gereği olarak da emredilenlere riayet etmeye kesin olarak karar vermelidir.

Biliniz ki mü’min olanlar, hayatını inandığı gibi yaşamaya karar vermek mecburiyetindedir.

Mü’min, hayatının bir kısmını inandığı gibi yaşamaya, kalanını ise inkarcılar gibi yaşamaya karar verme yetkisine sahip değildir.

Mü’min, batıl dünyasındaki fertlerin batıl inançlarını yaşama hususundaki kararlılığını düşünmeli ve içine yuvarlanmak üzere olduğu yanlış kararlardan derhal vazgeçmelidir. Eğer bu şekilde davranamazsa Allah’tan 9, Rasûlü’nden (sav.) ve insanlık âleminden utanmalıdır.

Tevfik ve irşad Allah’tandır 9. Rabbimiz, muvaffakiyetiyle; irşada kavuşmayı, doğruları, doğru şekilde dinleyerek onlara yönelmeyi hepimize nasip buyursun.

Selam; doğruyu bilip, doğruyu konuşup, doğruyu kabul ederek yaşayanlar üzerine olsun.


* 13.08.2009 tarihli bu makale, merhum Ahmed Yaşar Hocaefendi’nin, İrşad Mektupları ismiyle internet üzerinden yayımladığı yazılardan on beşincisidir.

[1] Bkz. Hûd, 11/29.

[2] Bkz. Bakara, 2/205.

[3] Bkz. Bakara, 2/205.