İçeriğe geç
Anasayfa » İRŞAD MEKTUPLARI  (1)*

İRŞAD MEKTUPLARI  (1)*

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

وَبِهِ التَّوْفِيقُ وَهُوَ الْمُسْتَعَانُ وَبِهِ الثِّقَةُ وَعَلَيْهِ التُّكْلاَنُ

الْحَمْدُ ِللهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

وَالصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلَى سَيِّدِ الْعَالَمِينَ

وَعَلَى آلِهِ وَصَحْبِهِ أَجْمَعِينَ

وَمَنْ تَبِعَهُمْ بِإِحْسَانٍ إِلَى يَوْمِ الدِّينِ

Rahman ve Rahîm Allah’ın (c.c) adıyla

Âlemlerin Rabbi olan Allah’a (c.c) hamd olsun.

Âlemlere rahmet olarak gönderilen

Hz. Muhammed Mustafa’ya (s.a.v),

âline ve ashâbına ve Ona (s.a.v) tâbi olanlara

selâm olsun.

Muhterem kardeşlerim,

Allah Teâlâ’nın (c.c), mahlûkatı yokluk âleminden varlık âlemine göndermesiyle irşad vazifesi de başlamış oldu.

Zerreden küreye canlı ve cansız bütün varlıklar ilâhi irşad emrine itâat ettikleri için yokluktan varlık hâline getirilerek bu âleme gönderilmiştir.

Yokluk âleminde Allah Teâlâ (c.c) Hazretlerine itaatsizlik asla düşünülemeyeceği halde Allah Teâlâ (c.c) Hazretleri onlara:

  • Varlık âleminde Benim irâdeme teslim olarak mı hareket edeceksiniz yoksa Ben sizi mecburi bir şekilde itaat mi ettireyim, buyurur. Bunun üzerine bütün varlıklar:
  • Biz ilâhi irâdeye teslim olduk. Sen nasıl dilersen öyle olur. Senin dilemediklerin ise asla gerçekleşmez, dediler.[1]

Kıymetli kardeşlerim,

Kâinatta Allah Teâlâ’nın (c.c) koyduğu nizama riayet eden varlıkları ve bu varlıkların hareketlerini düşündüğümüz vakit; ilâhi irâdeye teslimiyetin bu varlıklara ne büyük menfaatler sağladığını, onların oluşturduğu toplumlarda ne büyük huzur ve saadet meydana getirdiğini görürüz. Kâinattaki canlı cansız bütün varlıkların birbirleriyle irtibatlarına ve birbirlerine yardımcı olmalarına şahit oluruz.  

Gelin onlardan birini düşünelim: Güneş.

Kâinattaki bütün varlıkların, güneşin varlığına duydukları ihtiyacı bilircesine irtibatlarını nasıl temin ettiklerini, güneşin onlara Allah’ın (c.c) izniyle nasıl hayat bahşettiğini, canlı-cansız, akıllı-akılsız varlıkların ve bitkilerin ona ne büyük bir ihtiyaç duyduğunu hepimiz görür ve biliriz.

Kardeşlerim,

Kâinatın gerçek muallimi olan Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ (c.c) Hazretleri bu varlıkların kabiliyetlerine faydalı olma ve faydalanma kabiliyeti koymuştur. Bu varlıklar âlemlerin yaratıldığı andan bu yana ihtiyaçlarını ve başkalarına sağlayacakları faydayı asla unutmamışlardır.

Bu nizam ve intizam tabiatta var olan bitkiler, canlı ve cansız diğer varlıklar için bir huzur ve saadet kaynağı olduğu gibi akıl sahibi olan insanoğlu için de en büyük huzur ve saadet kaynağıdır.

Kardeşlerim,

Bu hakikatleri müşâhade edip düşünmek ve kendi seviyesinin altındaki akılsız, şuursuz varlıklar seviyesine düşmemek insanın akıllı olduğunu ispat eden en önemli delildir.

Bütün bu hakikatleri düşünemeyenlerin ve ilâhi irâdeye teslimiyetten nasıl bir huzur ve fayda elde edebileceğini idrak edemeyenlerin ise yaratılmış varlıkların en şerlisi ve diğer varlıklar için de zararlıların en zararlısı olduğunu unutmayınız.

Kâinattaki bu varlıkları ve onların nizam ve intizamını gördüğü halde daldıkları gafletten uyanamayanlar şer üzerinde adeta birbirleri ile yarışırlar. Bu yarışmaya katılanlar her yıl, her ay, her gün, her saat değil de her an ve her nefeslerinde şerlilerin en şerlisi olma mücadelesi vererek Allah Teâlâ’nın (c.c) buyurduğu “…onlar ekini nefsi ve nesli ifsad ederler.” hükmünün muhatabı olurlar.

Kardeşlerim,

Maalesef, insanlık âlemi felâkete sürüklendiğini fark edip kendisini yaratılış gayesine ulaştıracak olan âlemler aynasına bakmayı ve bakıp da uyanmayı düşünemez bir hâle gelmiştir.

Aslıyla akıllı olan insanoğlu düşünmelidir ki toprağın altındaki tohum zerrecikleri kendilerine -Allah’ın (c.c) izniyle- hayat bahşeden güneşin hararetini hissedince harekete geçip saklandıkları o sert toprağın altından, güneşin hararetinden daha fazla faydalanmak için toprağı yararak yukarıya doğru ilerlemeye başlıyorlar.

Bu yolculukları esnasında düşüyor kalkıyorlar, sarılacak bir dal veya kendilerini yükseltecek bir çare arıyorlar. Bulunca da ona sarılarak hayat bahşeden güneşten her yönüyle faydalanarak kendilerine bahşedilen kabiliyet ve gücü son kırıntısına kadar kullanıyorlar.

Başkalarının gölgesi altında kalmamak için zaman zaman eğrilip doğruluyor, bazen de çıkış yolu bulamayarak ayaklar altında sürünüp duruyorlar.

İşte bütün bu hadiselere bakıp ibret alarak aklını kullanamayanlara, bu hakikatleri hissetmek için düşünemeyenlere, “Sizler varlıkların en şerlilerisiniz!” denildiğinde ise darılırlar. Hâlbuki darılmaya dahi hakları olmadığını bir düşünseler belki de uyanışa geçebilirler.

Çünkü güneşin hararetinden tamamen mahrum kalan bir ağacın meyve veremeyeceğini ispata ihtiyaç yoktur. Ama bir düşünseler…

Kardeşlerim,

Güneşin hararetine kavuşmak için engelleri aşarak kabiliyetinde saklı olan meyveyi dallarında sunan ağaçlar, çiçekleri üzerinde barındırarak etrafa güzel kokular yayan bitkiler asıl gayelerine kavuşurlar.

İnsanlar da kendi seviyelerinde hizmet görevlerini tamamlayıp dallarındaki ihsan sıfatının tecellisi olan meyvelerini insanlara uzatan ağaçların, insanlık âlemine nasıl hizmetkâr olduklarını düşününce ilahi iradeye teslim olmanın ne kadar zaruri bir ihtiyaç olduğunu öğrenirler.

Artık bizler de ormanlarda, ağaçların gölgesinde kalan fidanların çöp haline gelerek yok oluşunu düşünerek aklımızı başımıza toplayalım.

Ancak o zaman nasıl, varlıkların en şereflisi olabileceğimizi kavrarız.

Kardeşlerim,

Biliniz ki; birileri yüzünü ilâhi irâde güneşine çevirerek Allah Teâlâ’nın istediği şekilde yaşayıp Rabbine kavuşuyor, birileri de ilâhi iradeden yüz çevirerek Rabbinin Kahhâr sıfatının tecellilerine muhatap oluyor.  

Güneşin de kendisine muhtaç olan bütün eşyaya hizmet etmek için nasıl dönüp dolaştığını düşünmek üzere sözlerimizi sona erdirirken; varlıkların güneşin hararetine kavuşarak hayatlarını devam ettirebildiklerini anladığımız kadar, akıllı varlıkların da ilâhi iradeye kavuşmakla var olacağını anlamayı Rabbimin bizlere nasip buyurmasını niyaz ederim.

Rabbim, ilâhi iradeye itaat arzusunu kalbimize ilka eylesin…

Allah’ın (c.c) rahmet ve bereketi; ilâhi iradeye teslim olanların üzerine olsun.


[1] Bknz. Fussilet, 41/11.


* Merhum Ahmed Yaşar Hocaefendi tarafından,