İçeriğe geç

İSLAM DÜNYA VE AHİRET SAADETİNİ TESİS EDEN BİR HAYAT NİZAMIDIR

İlk insan ve ilk peygamber Âdem (a.s) ile başlayan İslam (tevhid) dini nübüvvet silsilesinin son halkasını oluşturan âhir zaman peygamberi Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) ile kemal noktasına ulaşmıştır. Bu din bütün rasûl ve nebîlerin dinidir. Bu hususu Kur’an-ı Kerim çok açık ve kesin bir şekilde ifade etmektedir. Kur’an-ı Kerim’de Nuh (a.s)’ın dilinden şöyle buyruluyor:

“(Ben) Müslümanlardan olmakla emrolundum.”[1]

Hz. İbrahim ve Hz. İsmail de şöyle dua ediyorlardı:

“Ey Rabbimiz! Bizi Müslüman olanlardan kıl.”[2] Hz. Yakup da çocuklarına vasiyet ederken şöyle diyordu: “Şüphesiz ki Allah, razı olduğu İslam dinini sizin için seçti. O halde siz de ancak Müslüman olarak ölün (can verin).”[3] Hz. Yusuf (a.s) da şöyle dua etmişti: “(Ya Rabbi!) Dünya ve ahirette benim velim (bana yardım eden) Sensin. Beni Müslüman olarak öldür.”[4] Hz. Musa (a.s) kavmine şöyle demişti: “Eğer (siz) Müslüman iseniz Allah’a tevekkül edin.”[5] Musa (a.s)’a iman  eden Firavun’un sihirbazları Allah’a şöyle dua ediyorlardı: “Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır ve bizi Müslüman olarak öldür.”[6] Hz. İsa’nın havarileri şöyle dediler: “Biz Allah’ın (dininin) yardımcılarıyız Allah’a iman ettik. Şahit ol (Ya Rab)! Biz Müslümanlardanız.”[7] Sebe melikesi (hükümdarı) olan Belkıs da şöyle dedi: “Şimdi Süleyman’ın beraberliğinde Âlemlerin Rabbi olan Allah’a teslim olup Müslüman oldum.”[8]

Din, Allah’ın peygamberler vasıtasıyla insanlara tebliğ edilmek üzere gönderdiği ve insanların dünya ve ahiret saadetini gaye edinen şeriat, adet, sistem, kanun, hüküm ve yol demektir. Said Hava (rahmetullahi aleyh) İslam’ı şöyle tarif ediyor: “İslam şehadet ve imanın rükunleriyle ortaya çıkan inançtır. İslam namaz, zekat, oruç ve hac ile ortaya çıkan bir ibadettir. İslam’ın geri kalanı ise bu rükunler üzerine kurulan binadır. Bu binayı meydana getiren unsurlar İslam dininin hayat sistemleridir: Siyasi sistem, iktisadî sistem, ahlakî sistem, askerî sistem, içtimaî sistem, eğitim ve öğretim sistemi ve diğerleri… İslam bütün ayrıntılarıyla cahiliyetin tam zıddıdır. Çünkü İslam’dan her bir cüz her şeyi içine alan Allah (c.c) ilminin eseridir. Ona karşı olan her düşünce ve hareket de mutlaka cahiliyettir. İslam kemalin bizatihi kendisidir. Cahiliyet ise eksikliğin ta kendisidir. Hak nerede ise o İslam’dır. Bâtıl nerede ise o da cahiliyettir. İslam bütün olarak gönderilmiş bir dindir. Kim bütününü olduğu gibi alırsa işte o sağlam ve güvenilir bir müslümandır. Kim de onun bir kısmını (hesabına geleni) alır diğer bir kısmını bırakırsa işte o da İslam’la cahiliyeti birbirine karıştırmış olur. Hz. Ömer şöyle der: “İslam’la cahiliyeti bilmeyenler türeyince (çoğalınca) İslam’ın düğümleri teker teker çözülürler.”

İslam dininin dışında benimsenen inançlar tahrif ve tebdil edilmiş olmaları ya da bencillik duygusundan kurtulamayan beşer aklına dayanması sebebiyle evrensel ve mükerrem olmaktan uzaktırlar. Bu özellikleriyle insanlığın dünya ve ahiret mutluluğunu temin etmeleri mümkün değildir.Ayet-i celilede de ifade edildiği gibi Allah’ın son dini olan İslam’dan başka dini benimseyen insanlar dünya ve ahiret saadetini kaybetmiş ve hüsrana uğramışlardır.Çünkü İslam dini evrensel bir dindir. İslam peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v) de cihanşumul bir peygamberdir. Bi’setinden itibaren muasır olduğu ve ila yevmi’l kıyame gelecek olan bi’l umûm insanlığın ve hatta cinlerin, bütün kainatın da peygamberidir. Irkı soyu ne olursa olsun bütün insanlık ya O’nun davetini kabul etmiş ümmet-i icabet ya da davetini kabul etmeyen ümmet-i davettir.

İman bir bütündür. Dolayısıyla kişinin inanılması gereken şeylerden dilediğini kabul dilediğini de red etme gibi bir seçeneği yoktur. Bu sebeple ahir zaman peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v)’in peygamberliğini kabul etmeden oluşacak olan bir iman sahih ve makbul bir iman değildir.Çünkü iman için gerekli olan kelime-i tevhid bir bütünlük arz eder. Bir bütünün bir bölümünü kabul diğerini redle bütünlük meydana gelmez.

Bu konuda Allah (c.c) şöyle buyuruyor: “Allah’a ve Rasûlüne iman etmeyen kimseler (kesin olarak bilsinler ki) biz (Allah’a ve Rasûlüne inanmayan o ) kafirler için çılgınca yanan bir ateş hazırlamışızdır.”[9]

Görüldüğü gibi ayet-i kerimede rasûle iman etmeyenlerin kafir olacağı hükmü açıktır. Bir başka ayet-i celilenin meali de şöyledir: “Rasûlüm de ki: (Siz) Allah’a ve rasûlü (Muhammed)’ne itaat ediniz. Eğer bundan yüz çevirirseniz (kesin olarak bilin ki;) Allah (o yüz çeviren) kafirleri sevmez.”

Bu ayette de rasûle itaat etmeyen, O’nu tanımayanların birer kafir olacağı hükmü açıktır. Sahih-i Müslim’de geçen bir hadis-i şerifte de Efendimiz (s.a.v) şöyle buyuruyor: “Nefsim yed-i kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki; bu ümmetten beni duyan biri; Yahudi olsun Hıristiyan olsun duyduktan sonra benim getirdiğim Kur’an’a ve bana inanmazsa mutlaka o ateş ehlindendir.” Zaten ehl-i kitabın birilerinin dediği gibi ehl-i necat olmayıp ehl-i cehennem olduğu Beyyine Sûresi’nin 6. ayetinden hiçbir tevile lüzum görülmeden açık ve net olarak anlaşılmaktadır: “Ehl-i kitap (Hıristiyan, Yahudiler ve) Müşriklerden olan kafirler kesinlikle içinde temelli kalıcı olarak cehennem ateşi içindedirler. Ve onlar bütün mahlukatın en şerlisidirler.”

Hıristiyan ve Yahudilerin, Maide Sûresi 72-73, Tevbe Sûresi 29. ayetlerde birer kafir oldukları beyan edilmektedir. “Şüphesiz ki; Allah, Meryem’in oğlu Mesih (İsa)’dir diyenler kafir oldular. Halbuki Mesih (İsa) onlara şöyle demiştir: Ey İsrailoğulları benim de Rabbim sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin. Muhakkak ki; Allah’a ortak koşanlara Allah cenneti haram kılmıştır.” “And olsun Allah üçün üçüncüsüdür diyenler kesinlikle kafir oldular…” “Yahudiler Üzeyir Allah’ın oğludur dediler. Hıristiyanlar da Mesih (İsa) Allah’ın oğludur, dediler…”

Kur’an-ı Kerim’den önce nazil olan Tevrat ve İncil zamanla tahrif ve tebdil edilmiş asılları kaybolmuş papazların hafızalarında kalan yalan yanlış beşerî ifadeler kutsal ayetmiş gibi kitaplara yazılmış ve bir çok haramlar helal helallerde haram sayılmış. Şimdi ilahî özelliğini kaybetmiş olan bu kitaplara hak kitap ve temsil ettikleri dinlere de hak din demek Allah a karşı en büyük iftira değil de nedir?

Mesela Tevrat’ın bazı bölümlerinde sözüm ona ayet olarak zikredilen şu uyduruk ve acayip sözlere haşa Allah kelamı mı diyeceğiz? İşte buyrun dinleyelim:

“Milletin servetini yiyeceksiniz ve onların servetlerine malik olacaksınız.”[10] “Yahova İsrail’e (bir) vazife veriyor sen benim harp topuzum ve harp aletimsin. Seninle hükümetler (milletleri) harap edeceğim.”[11] “Yalnız Yahudi olanlara insan gözüyle bakılır Yahudilerden gayrısı sadece bir hayvan ve hatta bir domuzdur.”[12] “İsrailli olmayan her kadın (insan değil) hayvandır.”[13] “Hiçbir şey çalmayınız. Hırsızlık etmeyiniz; hakkındaki (bu) emir sadece Yahudilere karşıdır (sizinle ilgilidir.) (Sizden olmayan) diğer milletlerin mal ve canları (sizlere helaldır).[14]

Yahudiler ve Evangelik Hıristiyanların inandıkları ahidde de şunlar yazılıdır:

“Onları (Müslümanları) demir çomakla kıracaksınız. Bir çömlekçi gibi onları parçlayacaksınız.”[15] “Rabbim sana miras olarak vermekte olduğu bu kavimlerin şehirlerinde nefes alan kimseyi sağ bırakmayacaksın rabbimin sana emrettiği gibi tamamen yok edeceksin.”[16] “Onları kasaplık koyunlar gibi ayır. Ve öldürme günü için onları hazırla.”[17]

Kur’an-ı Kerim ise hiçbir harfine noktasına virgülüne dokunulmadan asrımıza kadar gelmiş ve ilae yevmil kıyame bu özelliği koruyacaktır. Çünkü Kuran-ı Kerim’in muhafızı bizzat Cenab-ı Hak’tır. O halde dünya ve ahiret mutluluğu için sığınılacak ve rehber edinilecek tek kitap Kur’an-ı Kerim’dir. Onun mübelliğı olan Efendimiz (s.a.v)’dir. En son ve en mükemmel din olan İslam dinidir. Kur’an-ı Kerim çağlar üstü bir kitaptır. Yeryüzünde yaşanan bütün olumsuzluk ve huzursuzlukların yegane çözüm ve şifa kaynağı Kur’an-ı Kerim’dir. Kur’an-ı Kerim’i gönlümüze, zihnimize yerleştirip hayatımıza hakim kılmadıkça arzu edilen huzur ve sükunun te’sisi mümkün değildir. Bir kısım çevreler tarafından Allah’ın razı olduğu değil de birilerinin beğenisine sunulmak istenen Light İslam (Ilımlı İslam) cihat ve sünnet şuurundan yoksun birçok şer’i hükümleri devre dışı bırakakılmış, sulandırılmış, içi boşaltılmış, Müslümanları etkisiz ve tepkisiz hale getirmeyi amaçlayan  yeni bir din modeli oluşturulmaya çalışılıyor. Dinler arası diyalog ismi altında yaklaşık 15 asırdır hiçbir harfine noktasına virgülüne dahi dokunulmayan ve ila yevmil kıyame  dokunulmayacak olan her asra bakan bir yönüyle çağlar üstü en son ve en mükemmel bir kitap olan Kur’an-ı Kerim’i; tahrif ve tebdile uğramış beşer sözleriyle doldurulduğu bir çok haramların helal, helallerin de haram sayıldığı bu özellikleriyle de ilahi ve hak kitap olma vasfını kaybettiği herkes tarafından açıkca bilinen bu kitaplarla Kur’an-ı Kerim’i eşit tutmaya ve hak ile batılın yan yana getirilmesine çalışılıyor. Dolayısıyla bu kitaplara hak kitap ve bu kitapların temsil ettiği dinlere de hak din iddiasıyla masum dimağları kirletmeye çalıştıklarını esefle müşahede ediyoruz. İslam gibi tüm kurum ve kurumlarıyla belli olan bir din-i mubin dejenere edilmeye çalışılıyor. “Şüphesiz ki Allah katında (makbul) din ancak ve ancak İslam’dır.”[18] “Kim İslam dan başka bir din ararsa (bilsin ki;) o  (aradığı) din kendisinden asla kabul olunmaz ve o kimse ahirette (en büyük) hüsrana uğrayanlardandır.”[19]

“(İslam’dan yüz çeviren Yahudi ve Hıristiyan topluluğu) Allah dininden (İslam’dan) başka bir din mi arıyorlar. Oysa göklerde ve yerde olanların tümü ister istemez Allah’a teslim olmuş (boyun eğmiş)tir. Ve (sonunda) Allah’a döndürüleceklerdir.”[20]

“İbrahim bunu (İslam’ı) oğullarına da tavsiye etti. (Torunu) Yakup da Allah’a teslim olmayı kendi çocuklarına aynı şekilde tavsiye ederek şöyle dedi: Ey oğullarım Allah bu dini (İslam dinini) seçti (o halde) siz de Müslümanlar olarak ölün (can verin).”[21]

Bütün bu gerçekler ortada iken ya şu İbrahimî dinler neyin nesi. Böyle bir durumu bir peygambere isnad etmek büyük bir haksızlık değil mi? İbrahimî dinler derken üç dinin mensubu olduğu kastediliyor herhalde. Oysa ki Kur’an-ı Kerim onun hanif ve Müslüman olduğunu açık bir şekilde haber vermektedir. Yahudiler Hz. İbrahim’in Yahudi olduğunu Hıristiyanlar da onun Hıristiyan olduğu ve kendilerinin de İbrahim’in dininden olduklarını iddia ederek tartışıyorlardı. Ali İmran Sûresi 66,67 ve 68. ayetleri onların bu tartışmalarına cevap veriyor. “Haydi (diyelim ki) sizler bildiğiniz konularda tartışıyorsunuz fakat bilmediğiniz konularda niçin tartışıyosunuz? Oysa Allah (her şeyi) bilir sizler (ise) bilmezsiniz.”[22]

“İbrahim (a.s) ne; (bir) Yahudi ne de bir Nasrânî idi . Fakat o batıldan uzaklaşarak hakka yönelen bir müslümandı. Müşriklerden de değildi.”[23] Bu ayet-i celile Yahudi ve Hıristiyanların aynı zamanda birer müşrik olduklarını da ima etmektedir. İnsanlardan İbrahim’e en yakın olanı şüphesiz ki; kendi zamanında ona tabii olan (Müslüman)lar ile bu peygamber (Hz. Muhammed) ve mü’minlerdir. Allah mü’minlerin velisi ve yardımcısıdır.”[24]

Eğer insanlık Allah’a teslim (Müslüman) olmak istiyorsa önünde tek bir yol vardır o da ahir zaman peygamberi Hz Muhammed Mustafa (s.a.v)’e iman ve ittibadır. Allah’ın bundan başka bir yol kabul etmeyeceği de kesin ve açıktır.

[1]   Yunus, 10/72.

[2]   Bakara, 2/128.

[3]   Bakara, 2/132.

[4]   Yusuf, 12/101.

[5]   Yunus, 10/84.

[6]   Araf, 7/126.

[7]   Al-i İmran, 3/52.

[8]   Neml, 27/44.

[9]   Fetih, 48/13.

[10] Tevrat, İşaye, 61/5-6.

[11] Tevrat, Yeremya, 51-19.

[12] Tevrat, Tesniye.

[13] Tevrat, Tesniye.

[14] Tevrat, Talmud.

[15] Tevrat, Mezmumlar, 2/8-9.

[16] Tevrat, Tesniye, 20/16-18.

[17] Tevrat, Yeremya, 12/3.

[18] Ali  İmran, 3/19.

[19] Ali İmran, 3/85.

[20] Ali İmran, 3/83.

[21] Bakara, 2/132.

[22] Ali İmran, 3/66.

[23] Ali İmran, 3/67.

[24] Ali İmran, 3/68.