İçeriğe geç
Anasayfa » İSLÂM MİMARİSİNİN ÖNEMLİ UNSURU: MİHRÂB

İSLÂM MİMARİSİNİN ÖNEMLİ UNSURU: MİHRÂB

“Mihrâb” Kelime Anlamı

Yüce dinimiz İslâm’ın direği ve şartından sayılan namaz, Kâbe’ye doğru yönelerek eda edilir. Bu sebeple İslâm mimarisinde câmi, mescid ve namazgâh gibi ibadet mekanlarının en önemli yerlerinden biri mihrâblardır. Cemaatle namaz kılarken imamın önde kıbleye doğru durduğu hücre veya niş şeklindeki yapı unsuruna mihrâb denilir. Bazı namazgâhlarda mihrâb yerine kıbleyi gösteren dikili taşa kıble-nümâ adı verilir.[1][AE1] 

Arapça bir kelime olan “mihrâb”ın, hangi kökten türediği hakkında görüş ayrılıkları vardır. Birinci görüş, savaşmak manasında “harb” kelimesinden türediği yönündedir. Bu mânâda mihrâb, cemaate namaz kıldıran imamın dünyevî duygularından arınarak, şeytana, nefse ve hevâya karşı mücadelesini yürüttüğü bir muharebe alanı olarak yorumlanmaktadır. İkinci görüşe göre ise mihrâb kelimesinin “yüksek yer”, “baş köşe”, “sultanın tek başına oturduğu yer” manasından pekiştirilerek kullanılmıştır.[2]

Kur’an-ı Kerim’de dört yerde geçen mihrâb ((محراب kelimesi, Hz. Zekeriyyâ aleyhisselâm, Hz. Meryem, Hz. Dâvud aleyhisselâm ve Hz. Süleyman’la aleyhisselâm ilgili ayetlerde Beytü’l-Makdis’teki “mâbed”, “mâbedin özel dua bölmesi”, “hususi mekân” ve “taht odası” anlamlarında kullanılmıştır. [3]

“Mihrâb”ın Tarihi Seyri

Rasûlullah Efendimiz’in x Mekke’den Medîne’ye hicretlerinin hemen akabinde inşa edilmeye başlanan Mescid-i Nebevî, ibadet alanının enlemesine, dikdörtgen olarak tasarlanmıştır. Harem bölümü enine dikdörtgen formunda olup mihrap gerisinde avlu yer almaktaydı. İslâm mimarisinde önceleri Rasûlullah x döneminde, kıble yönünü göstermek için mihrâb yerine aneza/mızrak[4] gibi basit işaretler kullanılırdı. Mü’minlerin ilk halifesi Hz. Ebû Bekir T döneminde Mescid-i Nebevî’de güçlendirme ve tadilat çalışmaları yapılmıştır. Hz. Ömer T hilafeti döneminde Medine’nin nüfusunun artmasından dolayı Mescid- Nebevî genişletilmiştir. Hz. Osman T döneminde Mescid-i Nebevî genişletilerek yeniden inşa edilmiştir. Hz. Ömer ve Hz. Osman T hilafetleri döneminde Mescid-i Nebevî’nin genişletilmesiyle ileriye taşınan mescidin güney duvarı arasında kalan hattın, İslâmiyet’in erken yıllarında maksure hüviyeti kazandığı söylenebilir[AE2] .

Ömer b. Abdülazîz, Medine valiliği sırasında Mescid-i Nebevî’yi imar ederken (707-710) Rasûl-i Ekrem’in x namaz kıldırırken durduğu yere niş tarzında bir mihrâb ilâve ettirmiş, burası Rasûlullah’ın (sav.) mihrâbı olarak tanınmıştır. Fakat bu mihrâb özgün haliyle günümüze ulaşamamıştır.[AE3] 

Hicri 1. asırdan itibaren İslâmiyet’in yayılmasıyla yeni kültür ve medeniyetle karşılaşan Müslümanlar, ilim, mimari, sanat gibi alanlardaki gelişmeleri sentezleyerek istifade ettiği kültürün etkisini İslam ile kaynaştırmış ve kendi üslubunu oluşturmuştur.

Hulefâ-i Râşidîn döneminden sonra egemenliği eline alan Emevî Hanedanlığı devrinde başkent Şam olmuştur. Öncesinde Doğu Roma toprağı olan bu bölgenin bakiyelerinden istifade edilmesi sonucu İslâm mimarisi başta olmak üzere ilim ve sanat gibi birçok alanda gelişmeler yaşanmıştır. “Minare”, “maksure” ve “mahfil” gibi mimari alanda yeni üsluplar ortaya koyulmuştur. Mihrâb ilk defa Emevî hükümdarı Velîd b. Abdülmelik devrinde, camiye niş şeklinde Fustat Amr Camii (712) ve Şam Emeviyye (Ümeyye) Camii’nde (714) uygulanmıştır. Şam Emeviyye Camii (1069) yılında geçirdiği büyük yangından dolayı caminin mihrâbı tahrip olmuştur. Fustat Amr Camii mihrâbı da yaşamış olduğu tahribattan dolayı günümüze ilk inşa edildiği üslupla ulaşamamıştır. Kubbetü’s-Sahrâ’da yer alan mesciddeki mihrâbın veya Bağdat Müzesi’ne nakledilmiş olan, Abbâsî halîfesi el-Mansûr dönemine (754-75) ait el-Haseki Camii’nin (766) mermerden oyulmuş mihrâbı, ilk inşa edildiği özgün haliyle, günümüze tahrip olmadan ulaştığı bilinen en eski mihrâb olduğu belirtilmiştir.[5] [AE4] 

Emevîler’de cami mimarisi incelendiği zaman, kıble yönünün önemini vurgulamak ve mihrâb bölümünün kutsiyetini belirtmek için mihrâb önü kubbeli plan tipli camiler öne çıkmıştır. Şam Emeviyye Camii başta olmak üzere ileriki dönemlerde camilerin kıble yönüne birden fazla mihrâb uygulaması görülmüştür.[AE5] 

Mihrâbçeler

Camilerin farklı yerlerine merkezi mihrâbdan başka daha küçük boyutlarda mihrâbçe (mihrâbiye) denilen nişlerin uygulandığı bilinmektedir. Bu mihrâbçeler, vakit namazlarını cemaatle kılmaya yetişemeyen kişilerin, münferid veya cemaatle ezansız ve kametsiz namaz kılması için konulmuştur. Saygı ve edep gereği imamın namaz kıldırdığı mihrâba, vakit namazları haricinde tekrar namaz kıldırmak için başka bir imam geçmez. Mihrâbçeler, camilere kıbleyi göstermek amaçlı konulduğu gibi tezyin amacıyla câmiyi, çeşmeyi ve sebili daha estetik boyutta görünmesi için de uygulanmıştır. Türbe içerisinde yer alan mihrâblar ise kıble yönünü belirtmek için yapılmıştır.[6][AE6] 

Mihrâb, sadece camide imamın namaz kıldırırken cemaatin bir adım önünde durması ve safların geriye kaymaması veya mekândan tasarruf edilmesi için uygulanmamıştır. Mihrâb, cami mimari unsuru olarak Emevî Devleti döneminde ekseriyetle imamın güvenliği açısından derin hücre şeklinde inşa edilmiştir.[AE7] 

Mihrâbta Kullanılan Malzeme Unsurları

Yukarıda da belirtildiği üzere hicrî ilk asırdan itibaren İslâmiyet’in geniş coğrafyalara yayılmasıyla, yeni kültür ve medeniyetle karşılaşılmış bunun sonucunda da İslâm kültür ve medeniyetinde bilim, sanat ve mimari gibi alanlarda gelişmelerin yaşandığı görülmüştür. Asr-ı saadet ve hulefâ-i râşidîn döneminde mimaride kerpiç, hurma kütüğü ve yaprağı malzemeleri kullanılırken, Emevî döneminde Doğu Roma kültürünün etkisiyle değişiklik göstermiş, ilk defa İslam mimarisinde mermer, mozaik, devşirme malzeme ve ahşap kullanılmıştır. Emevîlerde mihrâblar genellikle mermer malzemeden inşa edilmiş, Abbasiler’de kerpiç, alçı, tuğladan yapılmıştır. Eyyûbîler, Zengîler ve Memlüklüler döneminde mihrâblarda renkli taş ve ahşap; Anadolu Selçuklu Devleti döneminde taş, ahşap, alçı, çini ve mozaik malzemeden yapılan uygulamalar yer almıştır. Osmanlı Klasik devrinde ise çinili (kâşili) mihrâbların mimari bir elaman unsuru olarak kullanıldığı görülse de genellikle mermer malzemesi tercih edilmiştir[AE8] .  

Mihrâbın Kısımları      [AE9] 

Mihrâb, genellikle sütunçeler, bordürler, mukarnas kavsara, kemer, köşelik, kitâbe ve tepelik gibi elemanlarından oluşur. Mihrâbta yer alan kuşak yazısında ekseriyetle Ayetü’l- Kürsî ve Haşr Sûresi’nin 22.-24. ayetleri yazılmıştır.

Mihrâbta, mukarnas süslemelerin hemen üstünde yer alan alınlıklarda, genellikle içinde “mihrâb” kelimesi geçtiği için Hz. Zekeriyyâ aleyhisselâm ile ilgili Âl-i İmrân sûresi 37.  ve 39. ayet-i kerimelere yer verilmiştir. Bunların en meşhur olanı, câmi mihrâblarında daha sıklıkla kullanılan Âl-i İmrân Suresi’nin 37. ayetinin,

كُلَّمَا دَخَلَ عَلَيْهَا زَكَرِيَّا الْمِحْرَابَۙ

“Zekeriyyâ onun bulunduğu yere, mihrâba (mâbeddeki odaya) her girdiğinde” şeklindeki kısmıdır. Burada ‘mihrâb’ kelimesi vurgulanmak istenmesinden dolayı ayetin geri kalanı yazılmamış, mana olarak eksik bırakılmıştır. Ayrıca ayette geçen mihrâb kelimesi incelendiğinde, günümüzde imamın namaz kıldırdığı yer anlamında olmayıp, mâbetteki hücre odası anlamındadır. Mihrâb alınlığına bu ayet yerine, Bakara Sûresi’nin 144. ayetinin

قَدْ نَرٰى تَقَلُّبَ وَجْهِكَ فِي السَّمَٓاءِۚ فَلَنُوَلِّيَنَّكَ قِبْلَةً تَرْضٰيهَاۖ فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِۜ

“Biz senin, yüzünü göğe doğru çevirdiğini elbette görüyoruz. İşte şimdi kesin olarak seni memnun olacağın kıbleye döndürüyoruz. Artık yüzünü Mescid-i Harâm tarafına çevir.” şeklindeki kısmı ve/ya aynı ayetin

وَحَيْثُ مَا كُنْتُمْ فَوَلُّوا وُجُوهَكُمْ شَطْرَهُؕ

“Nerede olursanız olun yüzünüzü o yöne çevirin.” şeklindeki kısmı ya da

اِنّٖي وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذٖي فَطَرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ حَنٖيفًا وَمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُشْرِكٖينَۚ

“Ben, O’nun birliğine inanarak yüzümü, gökleri ve yeri yoktan yaratana çevirdim ve ben müşriklerden değilim.”[7] ayetlerinin yazılması hem anlam bakımından hem de ayetlerin kıble ile ilgili olması açısından mihrâb alınlığına daha uygun olduğu belirtilmektedir.[AE10] 

Son Olarak

Mihrâb, Resûlullah Efendimiz’in (sav.) İslâm’da ilk imam olduğunu hatırlatması, O’nun (sav.) mânevî varlığına ve liderliğine işaret etmesi yönünden fonksiyonu kadar sembolik değeri de yüksek bir mimarî unsurdur.[8]

Câminin dış avlusundan (Harîmden) iç avlusuna (Harem-i Birûna) buradan da cümle kapısından mihrâba doğru yönelmek bir nevi mü’minin bu dünyadaki yolculuğunun son durağı gibi bir mânevî boyutu vardır. Mihrâb duvarı arkasında yer alan hazîre, bu mânevî kapının ardından uhrevî âleme açılan bir yolun bulunduğunu sembolik bir lisan ile anlatmaktadır.


* Arş. Gör., Karabük Üniversitesi İslâmî İlimler Fakültesi.

[1] Aziz Doğanay, Mimarî ve Tezyinî Unsurlarıyla Cami, Diyanet İşleri Başkanlığı, 2017, s.3-4.

[2] Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât fî Ğarîbi’l-Ḳurʾân, Kahire 1381/1961, s. 335.

[3] Âl-i İmrân 3/37, 39; Meryem 19/11; Sebe’ 34/13.

[4] Aneza, Rasûlullah’a x ait bir nevi asâ olup bayram günleri ve yağmur duasına çıkıldığında Bilal-i Habeşî’nin T Efendimizin x önünde anezayı taşıdığından ve Peygamberimizin x anezaya karşı namaz kıldığından bahsedilmektedir.

[5] Tuğba Erzincan, “Mihrap”, DİA, İstanbul, C. 30, s.30.

[6] Doğanay, Mimarî ve Tezyinî Unsurlarıyla Cami, Diyanet İşleri Başkanlığı, Ankara, 2017, s. 3-4.

[7] En‘âm, 6/165.

[8] Tolga Bozkurt, İslâm Mimarisinde Mihrap Sembolizmi, Lale Yay., s.197-198.


 [AE1]1. ve 2. fotoğrafları bunun olduğu sayfada kullanabiliriz.

 [AE2]3. ve 4. Resimleri kullanabiliriz…

 [AE3]5. fotoğrafı kullanabiliriz…

 [AE4]6. ve 7. fotoğraflar…

 [AE5]8. fotoğraf

 [AE6]9. 10. 11. 12. Fotoğraflardan kullanabilirsin. Birden fazla kullanabilirsin…

 [AE7]13. fotoğraf

 [AE8]14-18 arasındaki fotoğrafları kullanabiliriz…

 [AE9]19. fotoğraf

 [AE10]20. fotoğraf