İçeriğe geç
Anasayfa » İslam Nazarında Ticaret ve Kesbin Ehemmiyeti – İskilipli Mehmet Âtıf

İslam Nazarında Ticaret ve Kesbin Ehemmiyeti – İskilipli Mehmet Âtıf

Bir kavim ve bir hükümet terakkî2 edip akvâm-ı sâirenin3 zulüm ve esâretinden ve onlara ihtiyâcından kurtulmak için bütün mensûbîn-i hükûmet4tehzib-i ahlâk5 ettikten ve bunun neticesi olarak ittifâk6 ve ittihâd eyledikten7 ve gerek memûrîn-i hükûmet8, gerekse efrâd-ı ahâli9şer’an10 ve kanûnen muayyen olan vezâif-i umûmiyye11 ve husûsiyyelerine12 kemâliyle13riâyette bulunduktan14 sonra kuvve-i mâliyeyi15 derece-i kemâle16îsâl17husûsunda son derece sa’y u gayret18 etmek lazımdır.

Din-i Celîl-i İslâm nazarında kuvve-i maliyyenin ehemmiyetine, ticaret, sanat, zirâat, maden işletme gibi usûl ve ümmehât-ı maîşeti19, menâbi’20 ve esbâb-ı servet-i istihsâlin21 ve tarik-i isticlâbelerini22 taharrî23 ve teshîlin24 ve bu uğurda sefer ve seyahatte bulunmanın merğûbiyyet25 ve meşruiyetine kitâb, sünnet, âsâr26, icmâ’ delâlet etmektedir.

Kesb ve ticaretin merğûbiyyetine Kitâbullahdan âyât-ı kesîre27 delâlet ediyor.

Ez-cümle28 Sûre-i Bakara’nın yüz doksan yedinci (Mevsim-i hacda ticaret ederek Rabbinizden rızk-ı helâl taleb etmenizde günah yoktur.) ayet-i celîlesi müddeâ-yı mezkûreye29 vâzıh30 bir delîldir.

Asr-ı Saâdet-i Nebeviyyede Mekke-i Mükerreme civarında Ukaz, Mecenne, Zülmecâz, nâm-ı mahallerde mevsim-i hacda panayırlar kurulur, ticaretler yapılır, şehir ve kurâ31 halkı ekseriya32 maîşetlerini o mahallerden tedârik ederlerdi33.

Ahâli şeref-i İslâm ile müşerref olup34 Din-i Mübîn-i İslâm Ceziret-ü’l Arab’da intişâra35 başladığı zaman ehl-i İslâm eyyâm-ı hacda36 mezkûr panayırlarda ticaretle iştigâli37 kerîh38 gördüklerinden eyyâm-ı mezkûrede ticaretle iştigâl nazar-ı şerîatte39 ne merkezde olduğunu Cenab-ı Fahr-i Âlem Efendimiz’den suâl ettiler. Bunun üzerine Sûre-i Bakara’nın işbu âyet-i celîlesi nâzil olarak gerek eyyâm-ı hacda, gerek eyyâm-ı sâirede ve gerek Haremeyn’de, gerekse sâir mahallerde ticâretin mübâh ve meşrû olduğu beyân buyuruldu.

Ve Sûre-i Müzzemmil’in on dokuzuncu (Allah Teâla Hazretleri bildi ki sizden bazıları hasta olacağından, diğer bazıları da fazl-ı ilâhîden40 ticaret veya ilim taleb etmek için yeryüzünde müsâfirette41 bulunacağından, diğer bir sınıfı dahi fîsebîlillah42 cihâd ve kıtâl43 ile iştigâl eyleyeceğinden gece namazı kılmaktan âciz olurlar.) nazm-ı celîlide44 nazar-ı şeriatta fîsebîlillah mücâhade45 ve muhârebe edenlerin46 derecesiyle evlâd u iyâline infâk, erbâb-ı hâcâta47 ihsân, umûr-i hayriyeye48 sarf için helâl mal kesb etmek üzere müsâfirette bulunanların derecesi müsâvi49 ve helâl mâl kesb eylemek50 fîsebîlillah cihâda muâdil51 olduğuna delâlet eylemektedir.

Ve Sure-i Cuma’nın onuncu (Cuma günü cuma namazını eda ettiğiniz vakit (ticaret, zirâat, sanat, ibâdet, ziyâret vesâire muhtâç olduğunuz hususât için) yeryüzüne dağılınız. Allah Teâla’nın fazlından rızk-ı helâl, veled-i sâlih52, ilm-i nâfi’53 talep ediniz.) nazm-ı kerîmi dahi Cuma günü cuma namazı eda olunduğu vaktin gayrisinde54envâ-ı kesbden55 birisiyle taleb-i rızkın56makbûl ve merğûb olduğunu göstermektedir.

Bu âyet-i celîleden müstebân57 oluyor ki Cuma günü yalnız Cuma namazı kılınacağı vakit ticaret, sanat, zirâat gibi envâ-ı kesbden biriyle iştigâl nazar-ı şerîatte memnû’58 ve tahrîmen mekrûh59 olup bundan başka hiçbir gün, bir saat, bir dakika bile ehl-i İslâm envâ-ı kesbden, sa’y u amelden memnû’ değildir.

Şu halde demek oluyor ki ehl-i İslâm’dan avâmın60, cuma günü iş tutmak câiz değildir diye telakkîleri61 ahkâm-ı celîle-i şer’iyyeye62 büsbütün muhâlif ve gayr-i müslimlerden alınma âdet-i câhilânedir63. Yoksa Din-i Celîl-i İslâm hiçbir vakit insanların mühmil64, işsiz ve güçsüz olmasını tecviz etmiş65 değildir.

Sure-i Bakara’dan naklolunan âyet-i celîle mutlakan66 ticaretin, Sûre-i Müzzemmil ile Sûre-i Cuma’dan nakledilen ayetlerde ticaret-i berriyyenin ve Sûre-i Fâtır’ın on üçüncü (Acı ve tatlı denizlerde vapur ve gemiler suyu yararak yürüdüğünü görüyorsunuz, denizlerde fazl-ı ilâhîden rızk-ı helâl taleb etmeniz için Rabbiniz suyu yardırarak gemileri hareket ettirdi. Ta ki niam-ı azîmesine67 karşı şükür edesiniz.) âyet-i celîlesi dahi ticâret-i bahriyenin merğûb ve meşrûiyetine delâlet etmektedir. Binaenaleyh68 Kitabullah ile hem karada ve hem denizde mutlakan kesb ve ticaretin mubâh ve meşrû’ kılındığı sâbit olmuş oldu.

Nazar-ı şerîatte kesbin meşrû’ ve merğûbiyetine ehâdîs-i kesîre69 dahi delâlet etmekte olduğundan bazılarını bu makamda zikredeceğiz.

  1. İlm-i hâlini taleb ve tahsîl her müslim ve müslime üzerine farz-ı ayn olduğu gibi kesb ve rızk-ı helâl taleb eylemek dahi her müslim ve müslime üzerine farz-ı ayndır.
  2. (Farz olan namaz eda edildikten sonra kesb ve rızk taleb etmek bir farzdan sonra diğer bir farzdır.) İşbu hadîs-i şerîfler nefsine, evlâd u iyâline, kaza-yı düyûnuna70 kifâyet edecek miktarda kesb ve rızk-ı helâl talebinde bulunmak her müslim ve müslime üzerine farz-ı ayn olduğuna delâlet etmektedir.
  3. Bir kimsenin vech-i mesnûn71ve meşrû’ üzere rızk talep eylemesi fisebilillah cihâd demektir.
  4. (Bir kimse rızk-ı helâl taleb etmekten nâşi72yorgun olarak gecelese küçük günahları mağfiret olduğu halde gecelemiş olur.) Zira rızk-ı helâl taleb etmek, sevabda cihâd-ı fîsebîlillah derecesindedir.
  5. Bir kimse nefsini tesâülden73kurtarmak, evlâduiyâlinin nafakasını tedârik etmek, komşularına ve benî nev’ine74 teattuf75 ve ihsan eylemek için helâl mal taleb ederse yevm-i kıyâmette76 yüzü ayın on dördüncü gecesi gibi münîr77 olduğu halde huzûrullaha78

Buraya kadar arz olunan ehâdîs-i şerîfe mutlakan envâ-ı kesbin fazilet ve merğubiyetine ve kesb ile meşgul olanların nezd-i Samedânîde79 derecelerinin ulviyyetine delâlet etmektedir.

  1. Çarşılar Cenâb-ı Hakk’ın kurulmuş sofraları gibidir. Her kim bey’ u şirâ80için giderse ondan bir nimete isâbet eder.
  2. Doğru ve emin tâcir yevm-i kıyâmette enbiyâ-yı izâm, sadîkîn-i kirâm, şühedâ-i zevi’l-ihtirâm81ile beraber haşr olunacaktır.
  3. (Rızkın onda dokuzu ticarette, biri de hayvanat yetiştirmektedir.) Bu hadîs-i şerîfler dahi ticaretin fazilet ve ehemmiyetine ve tâcirin ind-i Sübhânîde82derecesinin yüksekliğine delâlet olduğu gibi hayvanat yetiştirmenin ehemmiyet ve merğûbiyetine dahi işaret etmektedir.

Din-i Mübîn-i İslâm nazarında kesbin efdal83 ve merğûb olduğuna kübera-yı ümmetin84 âsâr-ı kesîresi85 dahi delâlet etmektedir. Ezcümle Lokmân Hekîm, oğluna vasiyet ederek buyurmuşlardır ki: “Ey oğlum helâl mal kazanarak fakr u zarûretten halâsa86 çalış. Çünkü fakirliğe dû-çar olan87 kimseye üç nevi haslet ârız olur:

  1. Dinde zayıflık. Zira fakr u zarûret küfre akrabdır88.
  2. Akılda noksâniyet. Çünkü maîşetlerini tedârik edememek yüzünden fakir olanların zihinlerinde durgunluk, tedbîrlerinde noksâniyet bulunur.
  3. Beyne’n-nâs89mürüvvet90 ve insâniyeti zâil olup91 nâsın istihfâf92 ve tahkirlerine93 hedef olurlar. Binâenaleyh dünyayı büsbütün terk edip de haysiyet-i insâniyeyi94pây-mâl etmek95, rızkını şunun bunun üzerine yükletmek, gözünü âlemin keselerine dikmek akıl ve şer’in tecvîz ettiği96 şeylerden değildir.”

Bazı nâs tarafından “Evinde veya bir mescidde oturup da rızkım gelinceye kadar hiçbir iş ile meşgûl olmam diyen kimse hakkında ne buyurursunuz?” diye İmâm-ı Ahmed’e suâl olunduğunda müşârünileyh hazretleri buyurmuş ki: “O Şerîat-ı Garrâ-yı Ahmediyye’ye97 câhil bir kimsedir. Zira Fahr-i Âlem Efendimizin “Cenâb-ı Hakk rızkımı mızrak ve kılıncım sayesinde kıldı.” kavl-i şerîfini işitmemiş mi?”

Uzemâ-ı ümmetten98 Ebû Kılâbe Hazretleri bir kimseye demiş ki: “Seni taleb-i maîşet99 husûsunda görmek mescid köşelerinde görmekten bana daha sevimlidir.” Yani müşârünileyh hazretleri demek istiyor ki; her insan maîşetini tedârik bâbında meşgul olmak cami köşelerine çekilip de zikir ve nâfile ibadetle meşgul olmaktan hayırlıdır. Zira maişetini tedârik farzdır. Farz ile iştigâl ise nâfile ile iştigâlden hayırlı olacağı emr-i aşikârdır100. Şu kadar var ki taleb-i maîşet için ferâizi101 terk câiz değildir.

Kübera-yı evliyâullahtan102 İbrahim bin Edhem Hazretlerin’den suâl olunmuş ki: Tâcir-i sâdık103 mı hayırlıdır yoksa dünyadan ferâgat edip104 ibadetle iştigâl eyleyenler mi hayırlıdır? Veli müşarünileyh buyurmuş ki: “Tâcir-i sâdık hayırlıdır. Zira tâcir-i sâdık daima şeytan ile cihâd ve gazâda bulunuyor. Çünkü ölçmek, tartmak hususlarında noksan verip fazla almak, ahz u îtâda105 hile eylemekle şeytan daima ona vesvese îka’ ediyor106. Tâcir-i sâdık ise istikâmette metânet107 ve sebât göstererek şeytana müdafaa eylediği için her gün cihâd sevabına nâil oluyor. İşte bu cihetten tâcir-i mezkûr, maîşetini başkalarının keselerine tahmil eyleyip108sırf ibadetle iştigâl edenlerden hayırlıdır.”

Uzemâ-i ümmetin âsâr-ı mârûzeleri109 dahi Din-i Celîl-i İslâm nazarında kesbin merğûb ve ehemmiyyetli olduğuna şehâdet etmektedir.

1 Kesb: Kazanç

2 Terakkî: İlerleme.

3 Akvâm-ı sâire: Diğer kavimler.

4 Mensûbîn-i hükûmet: Hükümet mensupları, yöneticiler.

5 Tezhîb-i ahlâk: Ahlâkı güzelleştirmek.

6 İttifâk: Uyuşma.

7 İttihâd: Birleşme

8 Memûrîn-i hükûmet: Hükûmet memurları

9 Ahâli: Halk

10 Şer’an: Şerîate muvâfık.

11 Vezâif-i umûmiyye: Genel vazifeler.

12 Vezâif-i husûsiyye: Özel vazifeler

13 Kemâliyle: Olgunluğuyla.

14 Riâyet: Gözetmek.

15 Kuvve-i mâliye: Mâlî güç.

16 Derece-i kemâl: Olgunluk derecesi.

17 Îsâl: Ulaştırmak.

18 Say’ u gayret: Çaba.

19 Ümmehât-ı maîşet: Ana geçim kaynakları.

20 Menâbi’: Kaynaklar.

21 Esbâb-ı servet-i istihsâl: Servet elde etme sebepleri.

22 Tarîk-i isticlâbeler: Servet elde etme yolu.

23 Taharrî: Araştırmak.

24 Teshîl: Kolaylaştırmak.

25 Merğubiyyet: Teşvîk.

26 Âsâr: Sahâbî ve Tabiîn sözleri.

27 Âyât-ı kesîre: Birçok ayet-i kerîme.

28 Ez-cümle: Bilhassa.

29 Müddeâ-yı mezkûre: İddia edilen şey.

30 Vâzıh: Açık.

31 Kurâ: Köy.

32 Ekseriya: Çoğunlukla.

33 Tedârik: Sağlamak

34 Müşerref olmak: Şereflenmek

35 İntişâr: Yayılma.

36 Eyyâm-ı hac: Hac günleri.

37 İştigâl: Uğraşmak.

38 Kerîh: Kötü

39 Nazar-ı şeriat: İslâm şerîatine göre.

40 Fazl-ı ilâhî: Allah’ın ihsanı.

41 Müsafirât: Yolculuk.

42 Fîsebîlillah: Allah yolunda.

43 Kıtâl: Savaş.

44 Nazm-ı celîl: Ayet-i kerîme.

45 Mücâhade: Cihad etmek.

46 Muhârebe: Harb etmek

47 Erbâb-ı Hâcât: İhtiyaç sahipleri.

48 Umûr-i hayriye: Hayırlı ameller.

49 Müsâvi: Eşit.

50 Kesb eylemek: Kazanmak.

51 Muâdil: Denk.

52 Veled-i sâlih: Hayırlı evlad.

53 İlm-i nâfi’: Faydalı ilim.

54 Gayr: Dışında.

55 Envâ-ı kesb: Kazanç çeşitleri.

56 Taleb-i rızk: Rızık istemek.

57 Müstebân: Açık.

58 Memnû: Yasak.

59 Tahrîmen mekrûh: Harama yakın mekruh.

60 Avâm: Halk.

61 Telakkî: Anlayış

62 Ahkâm-ı celîle-i şer’iyye: Şerîatın hükümleri.

63 Âdet-i câhilâne: Câhilce gelenek.

64 Mühmil: Başıboş.

65 Tecvîz etmek: İzin vermek

66 Mutlakan: Kayıtsız olarak.

67 Niam-ı azîme: Büyük nimetler.

68 Binaenaleyh: Bunun üzerine.

69 Ehâdîs-i kesîre: Birçok hadîs-i şerîf.

70 Kaza-yı düyûn: Borcun ödenmesi.

71 Vech-i mesnûn: Sünnete uygun.

72 Nâşi: Dolayı.

73 Tesâül: Dilencilik.

74 Benî nev’i: Ademoğlu.

75 Teattuf: Acıma.

76 Yevm-i kıyâmet: Kıyâmet günü.

77 Münir: Aydınlatıcı.

78 Huzûrullah: Allah’ın huzuru.

79 Nezd-i Samedânî: Allah katında.

80 Bey’ u şirâ: Alışveriş.