İstikâmet demek, yemede, içmede, akidede, ibadette, amellerde, ahvâlde, vakti geçirmede ve bütün yapılan işlerde, ifrat ve tefride kaçmamak, orta yolu tutmak ve sülûke, manevî yükseliş gayesiyle girmektir. Onun için: “İstikamet, sülûke manevî irtifa niyetiyle girmektir” denmiştir. Allah Teâlâ istikamet üzere olanlar hakkında şöyle buyurmuştur: “O kimseler ki, bizim Rabbimiz Allah’tır derler. Ve sonra amellerinde dosdoğru olduklarında da biz onlara melekleri indirdik. Ki o melekler onlara, korkmayınız, üzülmeyiniz, dünyada vaadedilen cennet sizin içindir. Müjdeler olsun dediler.”
Bu Âyet-i Kerîme ihlâsı, ameli ve ilmi muhtevîdir. Hepsini bir arada birleştirir. ihlâs, amel ve ilim, üçü birleştiği zaman gerçek istikameti tayin eder istikamet, hülâsâ-i amel olduğu için bunun sevabı ve karşılığı tasavvur edilemeyecek kadar çoktur. Sü’bân hazretlerinden rivayet edildiğine göre, Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurmuştur:
“Ey ümmetim! Dosdoğru olunuz, istikâmetin sevabını sayamazsınız. Ve bilin ki, sizin en hayırlı ameliniz namazdır. Mü’min olan temizliğini kemâliyle yapandır.”
Avârif adlı eserde, Ebu Ali ez- Zevcîden hikâye edildiğine göre o şöyle dedi, “istikamet sahibi olmayı iste. Kerameti değil… Çünkü senin Rabb’in senden doğruluğu bekliyor ve doğru olmanı istiyor; keramet göstermeni değil…”
Taleb-i istikamet Rabb’in rızâsıdır Taleb-i keramet nefsin hevâsıdır Ehl-i Hakk olanın ise nefsin isteklerinden kaçınıp, Hakkın rızâsına sığınması gerekir. En güzel keramet istikamettir.
Tıpkı İbn-i Atâ’nın şöyle söylemesi gibi: “Keramet ancak ve ancak istikamettir.” Ancak bir kimseye istikamete girmeden önce kerametin verilmesi istisnaî bir nasiptir. Onun için sâlik olan evvela istikamete öncelik vermeli ve bu mevzuda hırslı olmalıdır. Bunun böyle olması vaciptir. Zira harikuladelik olan kerametin, istikamet olmaksızın hakikat ehli yanında bir kıymeti yoktur. Hakikat ehlinin katında en büyük keramet te’dib-i ahlâktır.
Sehl ibn Abdullah şöyle buyurmuştur: “Muhakkak ki; en büyük keramet, senin zemmedilmiş olan ahlâkını, Muhammedi1 ahlâka tebdil etmendir” Erbâb-ı kemâl bu nev’i harikulade olan kerameti, “insanın hayzıdır” diye, terketmişlerdir. Ve akabinde, nefsi ıslaha ve terbiyeye yönelmişlerdir.
Bir gün Bayezîd-ı Bistâmi hazretlerine şöyle denildi: “Filanca kişi bir saatte Mekke’ye ulaşıyor; ne dersiniz?” O da şöyle cevap verdi: “Ona bakarsan Şeytan göz açıp yumana kadar mağribden meşrıka gidiyor Hâlbuki o bir lanetlidir.” Bunun üzerine tekrar soruldu: “Filanca kişi hem su üzerinde yürüyor hem de havada uçuyor?” Bayezîd hazretleri şöyle cevap verdi: “Suyun üzerinde bir odun parçası da yürüyor (yüzüyor). Havada dersen bir sinek dahi uçuyor Bunda şaşacak ve büyütecek ne var ki? Siz esas o kimselerin, istikametini ve ahlâkını bana söyleyiniz ki ben size onun ne olup olmadığını söyleyeyim.” Görüldüğü gibi Hazret, ekseriya Hakk’a teveccühü ve istikameti öngörüyor.
Yahya bin Muaz’ın naklettiğine göne, bir gün Bayezid hazretleri denizin kenarına secde eder bir vaziyette şöyle dua ediyordu: “Ey Rabbim! Kavmim benden su üzerinde yürümeyi ve havada uçabilmeyi talep ediyor Ey Rabbim! Senden bunları istemekten yine sana sığınınım. Rabbim, Kavmim benden tayy-i zaman ve tayy-ı mekân istiyor Rabbim, onlardan hoşnut ol ve onlara acı. Ama bunu istemekten sana sığınırım. Rabbim! Kavmim benden yeryüzünün hâzinelerini istiyor. Onlardan hoşnut ol ve onlara merhamet et. Ama onların istediğini istemekten sana sığınırım. Onların açıkladıklarından yüz çeviriyorum. Benden razı ol. Ve bana, sana hakkıyla istikamet sahibi bir kul olmam yönünde yardım et. Yâ İlâhî beni sende yok et ki sana ulaşayım.”