Şüphesiz, Rabbimiz Allah’tır deyip, sonra da istikamette bulunanların üzerine melekler iner. Onlara: Korkmayın, üzülmeyin, size vaat olunan cennetle sevinin! derler.”1
Rabbimiz Allah’tır demek, Allah’ın birliğini, âlemlerin rabbi olduğunu tasdik ve ikrar edip şirke düşmemektir. Dosdoğru olmak manasına gelen istikâmet ise bu inanca göre sapma göstermeden İslâm yolunda ölünceye kadar yürümeye devam etmektir. İstikâmet kelimesi çok geniş manalar ifade eder. Bu Ayet-i Kerime’nin tefsirinde Hz. Ebu Bekir (ra.): “Sözde doğru oldukları gibi fiilde de dosdoğru oldular Putlara ibadete dönmediler.”
Hz. Ömer (ra.): “Allah’a itaatte dosdoğru oldular. Tilkiler gibi hilekârlığa sapmadılar; yani münafıklık etmediler.”
Hz. Osman (ra.): “Amelde ihlâslı oldular”
Hz. Ali (ra.): “Farzları eda ettiler.”
Sufyan-ı Servi: “Söylediklerine uygun amel yaptılar.”
Fudayl: “Fani olan dünyada Zühtü tercih edip baki olan ahrete rağbet ettiler.”
Rabi ibni Enes: “Allah’tan başkasından yüz çevirdiler” buyurmuşlardır
Sufyan ibni Abdullah es-Sakafi (ra.) buyurdu ki:
“Ya Rasûlallah! Bana tutunacağım bir iş haber ver dedim. Rasûlullah buyurdu ki: “Rabbim Allah’tır de sonra da dosdoğru ol!”
İbn-i Abbas (ra.) bu ayet-i kerimenin Ebu Bekir (ra.) hakkında nazil olduğunu söyler. Ebu Bekir (ra.) Allah yolunda birçok sıkıntı ve belalarla karşılaşmış hiçbir zaman istikametten ayrılmamıştır. O “Rabbimiz Allah’tır” dedi ve bu inanç üzerinde yoluna devam etti. Karşılaştığı bütün zorluklara göğüs gerdi. Peygamber Efendimizden sonra her hususta en büyük örnek oldu.
İstikâmet inançta olur; ibadette olur; muamelatta olur; ahlâkta olur kısaca her hususta istikâmet gerekir. Bir insanın istikâmet üzerine olması demek dosdoğru yol olan Şeriatın bütün esaslarına bağlı olması demektir.
İnançta istikâmet, kişinin Allah’ı tanıması O’nu tevhit etmesi yani birlemesi, O’nu noksan sıfatlardan tenzih etmesi, fayda ve zararın ancak O’nun tarafından gelebileceğini görmesi, Allah’tan başka hiçbir kimseden bir şey ümit etmemesi ve ondan başka hiçbir kimseden korkmaması, bütün inanç meselelerinde ifrat ve tefritten uzak olan ve istikâmet üzerinde bulunan ehlisünnet inancı üzerinde olmasıdır.
İbadette istikâmet, ehlisünnet inancına bağlı ameli mezheplerden birisine göre kişinin bütün ibadetlerini en güzel bir şekilde ihlâslı olarak yerine getirmesidir.
Muamelatta istikâmet, alış- veriş, ticaret, ortaklıklar; kira akitleri, kefalet, vekâlet, evlenme-boşanma, insanlar arası ilişkiler ve bütün hukukî meselelerde İslâm’ın ortaya koyduğu esaslara en iyi şekilde riayet etmektir.
Ahlakta istikâmet, İslâm’ın en güzel şekilde yaşanması sonucunda elde edilen iyi hasletlerdir.
Saadet mertebeleri ikidir: Birincisi Tam saadet. İkincisi Fevkattam yani daha üstün bir saadet. Tam saadet, Müslüman’ın kendi şahsında kâmil sıfatlan elde etmesidir. Bu dereceyi geçip de nakısları yani birçok eksikliği bulunan diğer insanları kemâle erdirmek için bütün gücüyle çalışması fevkattam yani daha üstün bir saadettir. “Rabbimiz Allah’tır deyip sonra dosdoğru oldular” ayeti tam saadete işarettir.
“(insanları) Allah’a çağıran, Salih amel işleyen ve ‘Ben Müslüman- lardanım’ diyenden kimin sözü daha güzeldir.”2
Bu Ayet-i Kerime de fevkattam saadete işarettir.
Deniliyor ki, avamın istikâmeti, imandan sonra Allah’ın emir ve ya- saklarına dikkat etmektir.
Havassın istikâmeti ise, dünya ve onun süsüne önem vermemek marifetullah ve Allah’a kavuşma arzusuyla cennet nimetlerini dahi göz önünde bulundurmamaktır. Melekler; ayette vasıfları belirtilen müminlere, zikredilen müjdeleri ölüm sırasında, kabirde ve kıyamet günü dirilişte vereceklerdir. Meleklerin “Korkmayınız” müjdesi, ölüm sonrası ve geçmiş amellerle ilgilidir. “Üzülmeyiniz” müjdeleri ise, geride bırakılan evlat ve aile ile ilgilidir.
Bu Ayet-i Kerime gerçek müminlerin, ölüm esnasında olsun, kabirde olsun, kıyamet günü olsun bütün korku ve endişelerden uzak olacaklarına kalp huzuru ve sükûnet içerisinde bulunacaklarına işaret etmektedir. Bu gerçek müminler; sadık Müslümanları sözleriyle, fiilleriyle, davranışlarıyla, hal ve hareketleriyle Allah’ın gösterdiği Şeriat yolunda dosdoğru yürüyenlerdir. Bütün mesele bu istikâmeti elde etmektir. Bunun için bazı Allah dostlarına kerametin tarifi sorulduğunda “En büyük keramet istikâmettir.” buyurmuşlardır.
Haşan Basri Hazretleri şöyle dua edermiş: “Ey Allah’ım! Sen bizim rabbimizsin bizi istikâmetle rızıklandır.”
Ebu Ali el- Cürcani şöyle diyor: Kerâmet değil istikâmeti elde etmeye bak insan nefsi kerâmet arzu eder. Hâlbuki insandan istenen kerâmet değil istikâmettir. En büyük kerâmet, harikulade şeyler izhar etmek değil bilakis Allah’a kullukta ve O’nun dinine hizmette dosdoğru olmaktır.
Şeyh Hüdai şöyle der: İstikâmet ancak şeriat, tarikat, marifet ve hakikat mertebelerinden her birinin hakkını ifa etmekle müyesser olabilir. İnsanın kemâlatı bu mertebeleri ikmal etmeye bağlıdır. Harikulade şeyleri göstermeye değil.
Şeyh Ebu Said’e kemâlâtın ne olduğu sorulduğunda şöyle cevap vermiştir: Kemâlât, görünüşte insanlarla beraber olmak, kalben ve ruhen ise Hak ile beraber olmaktır.
Kuran-ı Kerim’de istikâmetle alakalı pek çok ayet-i kerime vardır. Onlardan bir kaçını zikredelim. “De ki; Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Bana ilahınızın bir tek ilah olduğu vahy olunuyor Artık O’na yönelin O’ndan mağfiret dileyin. Ortak koşanların vay haline!”
Allah’a yönelme yani istikâmet; iman, itaat, tevhit, ibadet ve ihlâsla mümkündür. Aynı zamanda şeytanın telkinlerine uymamak, Allah’ı bırakıp başka dost ve uydurma şefaatçiler edinmemek, istikâmetin temel şartıdır.
Ahkâf Suresi 13. ve 14. Ayeti Kerimelerinde Allah (c.c.) şöyle buyurur: “Rabbimiz Allah’tır deyip, sonra dosdoğru yaşayanlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir. Onlar cennet ehlidirler Yapmakta olduklarına karşılık orada ebedi kalacaklardır.”
Yüce Peygamber Efendimizi ihtiyarlatan Hud Sûresi I 12. Ayeti Kerime’de şöyle buyruluyor: “O halde seninle beraber tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol! Ve aşın gitmeyin. Çünkü o sizin yaptıklarınızı çok iyi görmektedir.”
Ashab-ı Kiramdan rivayet edildiğine göre Kur’an’da Rasûlullah (s.a.v.) için bu ayetten daha şiddetli bir ayet inmemiştir. Rasûlullah (s.a.v.) buyurmuştur ki: “Beni Hud Suresi kocalttı.”
Çünkü bu surede O (s.a.v)’na “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol.” denilmişti ve bu kolay bir iş değildi. Allah Teala yalnız ona değil onunla beraber müminlere de istikâmeti emretmektedir. İşte asıl O’nu ihtiyarlatan, ümmetinin bu emri yerine getirip getiremeyeceği endişesidir.
İstikâmet, düşmanlara karşı zafer elde etmede de en büyük destektir. Çünkü emrolunduğu gibi yaşamayı başaran müslümanların karşısında ne nefis ne şeytan ne de tâğûtî sistemlerin ayakta durması mümkün değildir. Bunun için yüce Peygamber Efendimiz, İstikâmet üzerinde bulunan Ashab-ı Kiramla beraber yirmi üç sene gibi çok kısa bir zamanda tarihin en büyük inkılâbını gerçekleştirmiş cahiliyet asrını asr-ı saadete dönüştürmüştür.
Cahiliyet asrı bütün müesseseleri ile günümüzde yaşanmaktadır. Yeniden Asr-ı Saadete kavuşmak için İslâm yolunda dosdoğru yürüyen gerçek Müslümanlara ihtiyaç vardır. Rabbimiz hepimizi ölünceye kadar İslâm yolunda dosdoğru yürüyen sadık kullan zümresine ilhak eylesin! Amin.^
1-Fussilet, 41/30 2-Fussilet, 41/33 3-Fussılet, 41/6