Aile, İslam’ın en ciddi müesseselerinden biridir. İnsanlığın devamı nikâha ve aileye bağlıdır. Bazı istisnai haller olsa da diğer din ve dünya sistemlerinde de durum aynıdır. Nikâh, ailenin, aile de İslam milletinin çekirdeğidir. Bir insan, hayat boyu bir arada kalmak için evlenir. Cennet hayatında da bu dünyadaki beraberlik belli şartlarla devam edecektir. Onun için boşamak Allah Teâlâ’nın sevmediği bir helaldir.
Aile müessesesinin korunması, muhafaza edilmesi hayatın en önemli zaruretlerinden birisidir. İslam bu muhafazayı sağlamak için kadın ve erkeğe bazı vazifeler yüklemiştir. Erkek, evinin rızkını temin için dışarıda veya içerde meşru işlerde çalışmakla mükelleftir. Kadına gelince onun yeri dışarıdaki iş hayatı değil, kendi evidir. “Kadın ancak zaruretler ve ihtiyacı halinde dışarı çıkabilir.”1 Zira kadının kendisini dışarıdan alıkoyacak kadar meşguliyeti, evinin işleri, meydana getirdiği çocukların bakımı ve terbiye edilmesi, çalışarak akşama kadar yorulan kocasının akşam güler yüzle karşılanıp hayatın yorgunluğunun onun sırtından alınması gibi başından aşkın işleri vardır. Yukarıda bahsedilen müsade sadece ihtiyacın giderilmesi için dışarı çıkmaya ait bir müsade olup, işçi olarak çalışmasına ait bir müsade değildir.
Bunun dışında kadını, çalışarak para kazanmanın bir parçası haline getirmek; onu fabrikada işçi, ticarethanede tüccar, dairede memur, yabancı erkeklere sekreter yapmak, kadının kadınlık ve analık vazifesine tamamen terstir. Sonra kadını bu gibi sahalarda istihdam etmenin dini ve ahlaki mâniaları vardır ve bu bir sürü mahzuru da beraberinde getirmektedir. Bu mânialar ve mahzurları şöyle sıralamak mümkündür.
- İslam’a göre kadının erkeğe erkeğin kadına bakması yasak edilmiştir. Erkeğin erkeğe, kadının kadına baktığı gibi, kadın erkek birbirlerine bakamazlar.
Kur’an-ı Kerim’de erkeklerle ilgili olarak “(Habibim) Mü’min erkeklere, harama bakmamalarını, (ferçlerini) namuslarını zinadan korumalarını söyle. Onlar için bu en temiz olanıdır. Şüphesiz Allah onların yaptıkları her şeyden haberi olandır.”2
Cerir ibn Abdullah der ki, “Rasûlullah (s.a.v)’a kadınlara bakmanın hükmünü sordum. Gözümü onlardan çevirmemi bana emretti.”3
“Rasûlullah (s.a.v) Hz. Ali’ye “Ya Ali! Harama ikinci defa bakma (veya gördükten sonra, bakışını uzatma). Çünkü birincisi senin hakkın. İkincisi ise senin hakkın değil. (şeytanın payı)dır.”4 buyurdular.”
Yine Kur’an’da kadınlarla ilgili olarak, “Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini harama bakmaktan çevirsinler, (ferçlerini) namuslarını korusunlar. Görünen kısımları müstesna olmak üzere süslerini teşhir etmesinler…”5 buyrulmaktadır. Kadın ister şehvetle, ister şehvetsiz olsun yabancılara bakmaz.
Rasûlullah’ın hanımlarından Ümmi Seleme ve Meymune, Rasûlullah (s.a.v)’in yanında bulunuyorlardı. Ümmü Seleme der ki “Biz Rasûlullah’ın yanındayken (Rasûlullah’ın müezzini) Ümmü Mektum müsaade alıp içeri girdi. Bu, kadınlara örtünme emri geldikten sonra idi. Rasûlullah “Ondan kaçının ve örtünün.” buyurdu. Dedim ki “Ey Allah’ın Rasûlü! O kör, bizi tanımayan görmeyen biri değil mi?” Rasûlullah, “Siz kör müsünüz, onu görmüyor musunuz?” dedi.”6
- Tenha yerde başka erkeklerle yalnız kalmayı da İslamiyet yasaklamıştır.
Kuran-ı Kerim’de, “Zinaya yaklaşmayın, çünkü o büyük bir günahtır ve çok kötü bir yoldur.”7 Zinaya yaklaşmanın yasaklanması, zina yapmayın demekten daha mühimdir. Çünkü ortam hazır olduktan sonra o yanlışa düşmemek neredeyse imkânsızdır. İslam bunun kökünü kesmek için, bakışmadan tutun tenhada bir araya gelmeye kadar birçok hareketi yasaklamıştır.
İslam’a göre, yabancı kadınla yabancı bir erkek bir yerde tenha halde baş başa kalamazlar. Bir odanın kapısını kapatıp beraber bulunamazlar. Rasûlullah (s.a.v), Ebu Ümame’ye şöyle demiştir: “Kadınlarla bir arada yalnız kalmaktan sakın. Nefsim yed-i kudretinde olana yemin ederim ki bir erkek bir kadınla bir yerde yalnız kalırsa aralarına şeytan girer.”8 Yine Rasûlullah (s.a.v), “ Bir erkek bir kadınla yalnız kalmasın, üçüncüleri şeytan olur.»9 buyurmuşlardır.
- Kadınlar yanlarında mahremleri olmadan yolculuk yapamazlar.
Rasûlullah (s.a.v), “Allah’a ve ahiret gününe iman eden bir kadının yanında babası, oğlu, kocası, kardeşi ya da kendisine nikâhı ebediyen haram olan birisi olmadan üç günlük ya da daha fazla bir yola, yalnız başına çıkmasın.”10 buyurmuştur. Başka bir rivayette, “Bir günlük yola çıkmasın.”11 Burada üç gün, ya da bir günden daha az yola başkalarıyla çıkabilir anlaşılmasın. Bu, kadının tek başına yola çıkması durumundadır. Hanefi mezhebinde mahremi olmayan bir kadın hacca gidemez. Maliki ve Şafi mezhebine göre yol eminse insanların kalabalığına karışarak gidebilir denilmiştir. 12
- Kadınların iş hayatına girmesiyle karı koca arasındaki sevgi ve muhabbet bozulur.
Bir erkek başka kadınlarla ne kadar ihtilat eder, yüz göz olursa kendi hanımından o kadar soğur. Kadın da aynen erkek gibi, başka erkeklerle yüz yüze, göz göze gelirse kendi kocasına karşı o kadar sevgi ve muhabbeti azalır. Ondan sonra aile hayatında kavgalar, gürültüler, ayrılıklar, hak, hukuk savaşları baş gösterir. Bir daha o ailede ülfet, ünsiyet ve muhabbet dikiş tutmaz olur.
Allah Teâlâ imtihan için erkek ve kadınlar arasında iradelerinin dışında bir meyil yaratmıştır. Bunun hikmeti ise onları evlenmeye zorlayarak neslin devamını sağlamaktır. Bu sebeple erkekler kadınlara, kadınlarda erkeklere meylederler. İnsan fıtratı onları mütemadiyen birbirlerine iter.
Kur’an-ı Kerim’de Cenab-ı Hak, “Kaynaşmanız için size kendi cinsinizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet peyda etmesi de onun kuvvet ve kudretine delalet eden ayetlerdendir. Muhakkak ki bunda düşünüp tefekkür eden bir kavim için ibretler vardır.”13 buyurmaktadır. Bu muhabbet tedbir alınmazsa sonunda zinaya dönüşür ve bir aile için yıkım olur. Şayet nikâh ile kadın ve erkek birbirlerine bağlanırlarsa sevgi ve muhabbet artar. Eşlerin birbirlerine daha fazla yaklaşma ve kaynaşmalarına sebep olur. İslamiyet fıtrî olan bu ihtiyacı sahih bir nikâha bağlayarak bu muhabbetin devamını sağlamış, araya soğukluk girmemesi için de kadınların yabancı erkeklerle karışarak beraber yaşamalarını yasaklamıştır.
Bunun için erkeklerle bir arada çalışan kadın ve kadınlarla çalışan erkeklerin, İslam’ın koyduğu bu esaslara uymaları ne kadar mümkündür. Buna ne kadar güçleri yeter. Bundan dolayı İslamiyet zinaya yol açan bütün kapıları kapamış, onların bedenlerini, gözlerini koruyacak hükümler koymuştur.
Rasûlullah (s.a.v), “Her âdem evladının zinadan bir payı vardır. Gözler zina eder, onların zinası bakmaktır. Eller zina eder, onların zinası tutmaktır. Ayaklar zina eder, onların zinası (harama) yürümektir. Ağız zina eder onun zinası öpmektir. Kalp ise meyleder ve umar. Ferç (zina organı) bunu ya tasdik eder (işler) ya da yalanlar (terk eder).”14 buyurmuşlardır.
- Neslin devamını sağlamak gibi ulvî bir görevi olan kadınların, işçi ve memur olmaları halinde bu görevi hakkıyla yerine getiremeyeceği bedahet derecesinde aşikârdır.
Sanayi inkılabıyla batı, işçi kaynaklarına kadını da ekledi. Çünkü ucuz iş gücüne ihtiyacı vardı. Kadının evinin hanımı olması yerine evinden, çocuklarından, eşinden kopuk; fabrikada işçi, ticarethanede tezgâhtar, bürolarda sekreter, dairede memur olmalarının yolu açıldı. Evinden sabah çıkıp akşam yorgun argın evine dönen kadın, bünyesine yabancı başka bir hayatın parçası oldu. Aile hayatına aktarması gereken saadete kendi de muhtaç olur hale geldi.
Kadınları işçi olarak çalıştıran patronlar, basın yayın yoluyla bu işin sinsi reklamını yaptılar. Kadının sırtından para kazanmak isteyen kocalarının da bu hesap işlerine geldi. Daha sonra aile hayatının tamamı bu yeni anlayışa göre şekillendi. Şimdi kadının iş hayatındaki yerini ele alan İslamî kesimin bazı yazarları da bu yeni durumun psikolojik baskısı altında kalarak, kadınların da mutlaka dışarıda bir işte çalışmasının gerektiğini, İslamiyet’in kadına bu konuda her türlü hakkı verdiği tezini dillendirmeye, batının kayığında akıntıya kürek çekmeğe başladılar. Kendilerini yaşadıkları hayata göre ikna eden bu insanlar, bu husustaki delilleri zorlamak suretiyle hükümler ihdas ettiler. Bu işin imkânsızlığını gösteren açık seçik delilleri görmezden geldiler. İslami kaynaklardaki umumi hükümleri zorlayarak, istisnaları normal uygulama gibi gösterdiler. Kadının mutlaka çalışması ve kendi ayakları üstünde durması tezini gündeme getirdiler. Hâlbuki İslamiyet, kadını piyasanın amelesi değil de evinin hanımı yapmıştır. Bunun için kız çocuklarının geçimini (nafakasını) evlenene kadar babaya, evlendikten sonra da kocası üzerine koymuştur.15 Bu nafakaya yeme, içme, giyinme mesken gibi zaruri ihtiyaçlarının hepsi dâhildir. Eğer erkek nafakayı ödemezse mahkeme tarafından ödemeye icbar edilir. Hatta kadın, eşraftan ise hizmetçisinin dahi nafakası kocaya ait olur.16
Bilindiği üzere kadın bedenen zayıf ve narin yaratılmıştır. Onun bünyesi bir erkek gibi zorluklara tahammül edecek tarzda değildir. Eğer erkeğin çalışması gibi onun da çalışma hakkı vardır deyip de onu iş sahasına itersek onun narin olan bünyesi pörsür ve çöker. O zaman neslin devamının sağlanması böyle yıpranmış hanımlarla nasıl mümkün olur?
- Karı koca arasındaki evlilik hukuku, kadınların sırf ekonomik faaliyet yapmalarına müsait değildir.
Kadının mal, mülk sahibi olmasını İslam yasaklamamış, bunun önüne hukuki bir mânia da koymamıştır. Miras, hibe, ticaret yoluyla mal edinmesi kadının hakkıdır. Ancak mahremiyet noktasından kadının hareketleri sınırlandırılmıştır. Mahremiyet meselesi kadının evinin hanımı olmasını zaruri kılmaktadır. Kadının, iş hayatına girmeden evinde kalması dinde bir azimet meselesidir. Kadının, çalışması ise zaruret halinde bir ruhsat meselesidir. Bu ruhsat (müsaade) erkeklerle tenhada yalnız kalmamak, onlarla teke tek muhatap olmamak, İslami tesettüre riayet etmek şartıyla kadınlara hizmet verilen yerlerde, sadece kadınların çalıştığı işyerinde, kadın hastanelerinde ve kız okullarında, kocasının müsaadesiyle çocuklarının terbiyesini, kocasının kocalık hakkı olan istifraş (yatak) hakkını ihmal etmemek şartıyla zaruret hallerinde belki olabilir. İstisnai ve zaruri durumlar umumi hareket için temel teşkil edemez.
- Kadının namus hukuku kocaya ait değil, Allah’a (celle ve ala) ait bir haktır. Koca da bu hukuku korumak mecburiyetinde olanlardan birisidir.
Başkalarının hoşuna gitmese de hakikat namına hoşa giden bir şey vardır ki o da İslam, kadını sokaktan eve almış, bugünün tabiri ile fabrikalarda işçi, inşaatta amele olmaktan kurtarmış, zaruretler haricinde dışarı çıkmasını kocanın iznine bağlamış, kocasının müsaadesi olmadan kadının dışarı çıkmasını nüşuz (itaatsizlik) saymıştır. Dinen mahzurlu sahalara girmesi durumunda koca buna müsade etse de İslam buna müsade etmemiştir. Çünkü kadının kadınlığına ait suçlar, kul hakkı olmayıp bu hukukullah’a aittir. Nasıl ki ticaret, taraflar arasında rızaya dayalı olarak helal; faiz ise rızaya dayalı olmasına rağmen haramsa bu da böyledir. Faiz hukukullah’a ait olduğundan karşılıklı rıza dahi olsa haramdır. Kadının kadınlığı ile ilgili suçlar da böyledir. Bunlara kocanın müsade etmesiyle haram olan bir husus helal olmaz. Çünkü bu, kocanın hakkı dışında, kocanın da korumakla mükellef olduğu hukukullah’a ait bir meseledir. Kocanın razı olması günahı helal yapmaz
- Evin iç işlerinin kadının üzerine; nafakanın, yani dışarıdan kazanıp eve getirmenin erkeğin üzerine olması; iş sahalarının taksimi; içtihada ait bir mesele olmayıp naslara dayanan bir meseledir.
Kur’an-ı Kerim’de “Allah’ın, insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallarından harcama yaptıkları için erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudur. Onun için saliha kadınlar itaatkârdır. Allah’ın kendilerini korumasına karşılık gizliyi (kimse görmese de namuslarını) koruyucudurlar.” buyrulmaktadır.
Bu ayet-i kerime kadınlara kol kanat gerip onları yedirip içirmeyi, giydirip kuşatmayı, iskân edip onların bütün ihtiyaçlarını yerine getirmeyi erkeğe vazife olarak yüklemek suretiyle erkeği adeta kadının kölesi haline getirmiştir. Burada kadının himaye altına alınmasının asıl sebebi, kadının zayıf ve narin olan bedeninin, ruhi zafiyet ve inceliğinin takviye edilerek iffetinin en üst seviyede korunması içindir. Çünkü kadın cinsel istismara açık ve bu hususta çok ciddi bir vaziyette kol kanat gerilip kollanmaya ve korunmaya muhtaçtır.
Ayet-i kerimede “Muhakkak ki Rasûlullah, sizin için Allah’ın (rızasını) ve ahiret günü (cenneti) umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.”17 buyrulmaktadır. Bizim her hususta numunemiz Rasûlullah (s.a.v) olduğu gibi bu husustaki numunemiz de O’dur. Rasûlullah (s.a.v) kızı Fatıma’yı Hz. Ali ile evlendirirken evin iç işlerini Fatıma’nın üzerine, dışarıdan kazanıp getirmeyi de Ali’nin üzerine şart koymuştur. Fatıma dünya kadınlarının seyyidesi olmasına rağmen durum böyle cereyan etmiştir.18 Bunun tersini yaparak dıştan çalışıp getirmenin kadına, iç işlerin erkeğin üzerine olmasını şart koşmadı. Veya her ikiniz de hür ve serbestsiniz, ister içerde ister dışarıda eşitsiniz, dilediğiniz gibi hareket edin demedi. Kadının nafakasını erkeğin üzerine Allah Teâla koydu. İş sahalarını da Rasûlullah (s.a.v) tespit ve takdir etti.
- Kadınların çalışmaları, erkeklerin iş sahasından faydalanmalarını daraltmaktadır.
Bugünkü şartlar altında tahsil fırsatını bulmuş insanların eşleri, kızları bir yolunu bulup devlet kademelerinde, özel sektörde iş bulmaktadırlar. Tahsil imkânı bulamayan erkeklerin eşlerinin ise iş bulmaları şöyle dursun, erkeklerin kendileri dahi bir iş bulup girememekte ve işsiz kalmaktadırlar. Bir taraf, toplumun bu imkânlarından iki katıyla faydalanırken diğer kesimin erkeği dahi iş bulamamakta, birçoğu ya dilencilik yapmakta veya hoş olmayan başka yollara tevessül etmektedirler. İşsiz kalan bu insanlar da devletin ve toplumun sırtına yük olmaktadır.
İddia edildiği gibi bugünün dünyasında kadınlara herhangi bir hak ve hukuk da verilmiş değildir. Bilakis bünyesine ve iffetine zıt sahalarda istihdam edilmek suretiyle yorulmuşlar ve örselenmişlerdir. Erkekler tarafından istismar edilerek reklam ve onların şehvetlerine aracı yapılmışlardır. Reklamı yapılacak olan malzemeye, vücutlarının en mahrem yerleri servis edilmek suretiyle onun cinsiyeti üzerinden para kazanma yoluna gidilmiştir. Dikkatle bir bakın reklam filmlerinde rol alanlar, ticarethanelerde tezgâhtarlık, bürolarda sekreterlik, moda defilelerinde podyumlara çıkanlar, hatta İslami tesettür defilelerinde yem olarak kullanılan bütün bayanlar, hep fiziken göz alıcı, çekici bayanlardır ve kurbanlar hep bu tip bayanlardan seçilmektedir. Bu söylenilen hususlar bir tesadüf eseri olabilir mi?
Uyan uyan benim hanım kardeşim
İffet çalınıyor içinden sessiz. i
1 İbni Battal, Şerh-i Sahih-i Buhari, 7-364
2 Nur, 30/30
3 Sünen-i Tirmizi, 10-373
4 a.g.e, 10-374
5 Nur, 24/31
6 Tirmizi, 5-102
7 İsra, 17/32
8 Suyuti, el-Camiu’l-Kebir, 10-328
9 Şerhu’s-Sünne, 1-551
10 Müslim 4-103
11 Ramuze’l-ehadis, 485
12 Müsnedü’s-Sahabe, 21-37
13 Rum, 30/21
14 Müsned-i Ahmed,18-283
15 Düreru’l-Hükkâm,1-419
16 Dürru’l-Muhtar Şerh-i Tenviru’l-Ebsar, 1-259
17 Ahzab, 33/21
18 Dürrü’l-Muhtar, 3/636.